• tarih: 28 ocak 2005
    saat: 08:10
    gezegen: uranüs

    tam da şu saatte, şu tarihte "teyze" dedi miniminnacık mis kokulu dudaklar, eller, ayaklar, gözler,... teyzeliğimin ilk saatlerini yaşıyorum-yazıyorum yorgunluktan bitap düşmüş mutlu parmaklarla...

    "hoşgeldin teyzeciğim, hoşgeldin birtanem..."
  • 01/02/2005
    sanırım yine pms sendromunun belisizlik duvarlarında savrulmaktayım...kadın bedenin, aslında tarihler boyu yazgısı bu değil miydi diye içimden düşünmekteydim...kafamı meşgul eden bu fikirler, beni kadın bedeni ve sosyal hayatın, yapısal biçimlenişleri üzerine eğilmeye zorlamaktaydı, anladımki çok duyarlıyım... hemen, bu konu hakkında, köşeme bir yazı yazmalıyım...hatta, o kadar duyarlıyımki, geçenlerde melda, imla kurallarını tumune uymakta zorlanıp sıkıldığından söz etmişti. hemen, bu konuyu, ona yedirecek derecede, iyi bir ders verdim ona...yani, ne demek şimdi, imla kurallarına uymaktan sıkılmak, bu olacak şey değil. editörüm duymuş olsaydı, kimbilir hakkımda neler düşünürdü. sonra, bulunduğumuz mekandaki, sorumsuz garsonun, tabağıma kahvemi dökerek getirdiği için bir temiz azarladım. melda, olaya hassasiyetle yaklaşınca, onun bu kadar yumuşak yüzlü olmasına ne kadar kızdığımdan söz ettim. neyse...

    hemen sonrasında, aslında annemlerin, evlenmemiş olmam hakkındaki fikirleri geldi. nasıl sinir bozucu bir durum anlatamam. hayır, üzerimde toplumsal baskılar yaratmaya çalışmak ne demek şimdi? bir yandan da, geçenlerde tanıştığım, restoranın sahibi aklımdan geçti. hoş, seçkin ve gerçekten entelektüel bir adamdı. zaten sırf bu yüzden dikkatimi çekmişti, yoksa sahibi olduğu servet hiç önemli değil...ama, ondan da, 35 yaş doğumgünüm gelmeden, çocuk sahibi olmalıyım. çocuk, benim hayatıma, aradığım huzur ve mutluluğu getirecek, ona sırf sahip olmak bile yeter. bugünlerde, artık doğurmak moda zaten değil mi?

    bugün, duyarlılığımı gösterdiğim, başka bir ayrıntı olayı da, taksiciyle yaşadım. derginin, röportajı için, aradığım adresi, bir türlü bulamayan, aracının içi, leş gibi, ucuz sahte parfüm kokan taksici, yanaştığı yerde, numarayı kontrol ederken, beni kastederek, "bu bayan arıyor" dedi. bu kadarı da, bir gün için, artık fazla dedim. taksiciye, hiçbir kadına, neden bayan dememesi gerektiğini, etimoloji, fonetik ve dil mantığından, referanslar vererek azarladım. taksici, benim misyonumu yerime getirme duyarlılığımı pek anlamadı galiba, adresi bulamadan beni, arabadan attı...sen düşün halimi, sevgili defter, formuma hep özen göstersemde, uzun bir yolu, o tuhaf ehlileşmemiş insanlardan oluşan, mahallede yürümek zorunda kaldım.

    bugünlük, yaşadığım toplumla ilgili çatışma ve sorumluluklarım bunlardan oluştu. sanki, bir yabancılaşma hissediyorum herşeye, keşke, sokakta yatan homeless'lar gibi dertsiz tasasız olabilsem...
  • sevgili günlük
    bugün yeni bir şey keşfettim
    entellektüel kadın mutsuz kadındır...
    annemi hatırlıyorum da nasıl da yıkardı babamın ayacıklarını
    ay ne iranç di mi?
    ama mutluydu...
    acaba neden?
  • tarih: 30.ocak-şubat.2005 izmir

    amaçsız döngüler içinde buldum kendimi yine, kendime yönelik; ev ayrı bir amaçsızlık buhranında, iş farklı bir amaca yönelik...
    ne yarısında kaldığım fantastik romanımın içine girebiliyorum, ne müziğin ahengini tadabiliyorum, ne denize atabiliyorum kendimi, ne sigaramın keyifli tadı, ne alkolümün neşeli kadehi, ...

    başlamak gerek hayata yeniden, bir yerlerden, birşeylerden.
  • 14 subat 2005-derinlerde

    14 subat bence safsatadan baska bir sey degil. bombos bir sey, anlamsiz, tipki ben gibi. bugun eski sayfalarini karistirdim.

    spoiler
    2002 14 subat-gokkusaginda
    bugun mukemmelim sevgili gunluk. her sey guzel. sevenim var ve ben de askimdan boguluyorum. mutluyum, mutluyum sevgili gunluk.

    2002 3 nisan-dipsiz bir kuyuda
    hayatin anlamini karistirmisim gunluk. aslinda sana gunluk demeyecegim bundan boyle. artik kendimi kitaba, daha zekice seylere birakacagim. ruhumu yalnizliga alistiracagim.

    2003 14 subat-bombos hayallerde
    bugun icimdeki cocuk uyandirilacak diye cok korktum defter. olgun bir erkekle gozgoze geldim ve icim urperdi. ask nedir bilmiyorum ama sanirim ruh egzersizi. benim ihtiyacim yok, bunu biliyorum ama bu sefer icimin urpermesine engel olamadim beyaz sayfali arkadasim.

    2003 17 subat-bilmiyorum nerede
    feminen yazilarima bir son verip, tum yalniz kadinlarin amina koymak istiyorum defter. korpe miniklerin "ayaklarin yerden kesilmesi", "asik olmak", "ilk goruste ask" gibi igrenc kaliplarindan bahsediyorum defter. sanirim bunlari hissediyorum. aslini istersen artik sana gunluk bile diyebilirim. optum!

    2004 8 aralik-artik yeter diye bagirabilecegim bir yerde
    yeter. ruhum derinlere biyere sikisti kaldi. artik nefret, sevgi, ask, mutluluk, nefret.. bunlar ruhuma inmekte zorlaniyor. dun gece meyhaneye gittim ve raki ictim. mutlu olmadim ama normal insanlarin yasama stiline ilgi duyuyorum; mutlu olmakta zorlanmayan normal insanlar..

    2005 14 subat-derinlerde
    bugun sevgilimle bankaya gittim. 1 saat guzel dudakli veznedar kadinin yaptigi hatayi duzeltmeye calisirken sevgilimle goz goze gelmelerine saygi duydum. ardindan "al canim" demesiyle daldigim nikolai hel tarzi cayirliktan uyanma firsati buldum.
    sevgilim beni yemege goturdu. insanlarin nasil vahsice et yediklerini merak ettigimden sosyetik bir restoranta gitmek istedim. gercekten de midem bulandi. ben tabii ki salata yiyerek icimdeki acligi tukettim.
    sevgilim bana ayakkabi aldi. yesil bir babet. pöti kareli kadife kumastan enfes bir ayakkabi. sevgilime kisa bir tesekkurden sonra eve gitmek istedigimi soyledim. otobuste yol alirken sevgilim, "bugun sevgililer gununde ne yaptin diye sorarlarsa ne diyeceksin" diye aptalca bir soru sordu, canimi sikmadan sorusuna "bugün olanlari anlatacagim, eger anlatabilecegim uygun bir insan bulursam annecigim" dedim.
    sasirtici bir durum ama zannediyorum ki mutluluga az kaldi defter. artik cani, vahsi, kisiliksiz ve ruhani degerlerden yoksun, kultur yoksunu cogunlugun arasinda diledigim gibi birinin gelip beni bulmasini beklemekten usandim. ihtiyacim olan zaaf beni doguran melekte sakli.
  • 14 şubat 2005
    herşey için çok mu geç?
    ayrildigim kocamin actigi, yeni iş yerine gittim. tabiki davetli olmam, geçmişten beri süregelen olgun ve seçkin diyaloglar buna sebep oldu. ama davetli listesinde, adıma iki kişilik davetiye vardı. ne yapacağıma karar vermekte, epeyce zorlandım. zira, yanima kimi alip götürecektim? dergiden bana eskiden beri yanık olduğunu bildiğim, şu sevimsiz ve bir o kadarda maço tavırlı, hayvan kerim'i çağıramazdım. evet günlük, kabul ediyorum, hayvan diyorum... ama, onu, bir çok kez evimde ağırladım. hatta, onunla aramızdaki seks, hiç diğer adamlar gibi de değildi. kesinlikle, toplumun kadın bedenini sınırlaması yuzunden, bu gereksiz endişeleri yaşıyorum.oysa kadınlığımla gurur duymam gerek, bedenim özgür... onun dşında da, aklıma datça'daki siteden tanığım yılmaz geliyor.fakat, eski kocam, zaten ona hep kafayı takmıştı. bu yüzden, hiç olmaz...biliyorumki, böyle bir günde, eski kocam, onunla dayanışma içinde olmamı isterdi. bu sebeple, biraz daha düşündüm ve eski bir arkadaşım olan psikolog birol'u çağırmaya karar verdim.

    şanslıydım ve birol da uygundur. gerçi, biraz zor ikna oldu ama yine de geldi. ona yazdığım son kitapla alakalı, editörümle gerilimli olduğumuzdan ve eski kocamla aynı mekanda tek başıma olmaktan sıkıldığımdan söz ettim. adam psikolog, tabiki beni anladı...aslında, ne kadar nezih bir çevre hayatı yaşadığımı düşündükçe, kendime hayran oluyorum. açılış yemeği sırasında, içeri birol ile girdik. eski kocam ve ailesi tam karsimdaydi. eski kayınvalidemin, soru dolu, merhabalaşan gözleri hoşuma gitti. ve eski kocamın sevgilisi-pardon bilumum eski ve yeni sevgililerini de orada görmeyeyim mi? ben yanimdaki birol'u derhal terk-i diyar edip, etrafa tura çıktım. ama kafam da, çok karışmıştı hani...mekanda yok yok, eski kocamın paris'de okurken birlikte yaşadığı melike, öte tarafta bizim ayrılmamızda en çok parmağı olduğunu düşündüğüm nilay ve yeni sevgilisi sabiha...aman allahım, bu kadarı da, artık fransız filmlerinde bile olmaz diye şaşkınlık geçirdim. birden, modern dünya gerçeklerini tekrar anımsadım sevgili defter...bireyin, özgürleşmesi, bunun sınır tanımaması gelişimin bir parçasıydı. eski kocam, herşeyi bu kadar açıkca yaşarken, aslında kendi kimliğine olan saygısı ve özgüvenini de, başarılıca dışarı vuruyordu. bunda da, yanlış olan bir şey yoktu...zamanında böyle bir adamla birlikte olmuş olmama çok sevindim. evet, artık farklı limanlara yelken açmıştık ama bu birbirimize hayranlığımızı asla azaltamazdı...

    yine, bağımsız ve özgür bedenimi, eve çağırdığım partnerim kerim'in kollarında gevşettim.
  • ay vakti: 51 tabuş(şubat)
    eşref saati: senden bi bok olmaz..

    dantel olup entel olamadığım ve bir türlü yazamadığım defter.
  • içerik olarak duygusal masturbasyonlara sık sık rastlanabilecek bir defter.
  • bu da diğerleri gibi bir gün, saatlerden yanızlık
    sanırım artık iyice yoruldum bu hayattan, kariyerim ise bir yük sanki.bunu biliyorum çünkü imgelemim iyice ağırlaşmaya başladı, eskiden böyle değildi. önceden nötrinolar gibi uçuşurdu mantıklı düşüncelerim, şimdi ise düşünemiyorum bile. hayat bir deney tüpünde can çekişen kelebek gibi yakıyor canımı. papatya çayımı demleyip, küvette mumdan kalpler yüzdüreceğim. çünkü biliyorum ki ancak bu arındırır asit-baz dengesi bozulan ruhsallığımı...
hesabın var mı? giriş yap