7 entry daha
  • 1937'de yayımlanan 'edebi yeniliğimiz' adlı kitabında kendisine yer vermeyen ismail habip sevük'e 4 kasım 1938 tarihinde bir cuma akşamı dönemin en meşhur loktantası olan beyoğlu'ndaki hacı abdullah lokantası'nda rastlayan ahmet hamdi tanpınar, kitapta kendisine yer verilmemesinin nedenini sorar. sorar çünkü, tanpınar'ın akranı hemen herkes (nazım hikmet, necip fazıl, ali mümtaz, necmettin halil, halide nusret, ömer bedrettin, şükûfe nihal, ahmet kutsi, cahit sıtkı, yaşar nabi, sabri esat, behçet kemal, kemaleddin kâmi...) kitapta yerini alır ama tanpınar yoktur. ismail habip özetle zorunda mıyım? minvalinde bir şeyler söyler ve ekler: "kitaba geçecek eseriniz olsaydı, sizden de bahsedileceği tabii idi"!

    bu kendisinin yok sayılması hadisesine sonradan sükut conspiration'u adını verecek olan ahmet hamdi tanpınar lokantada oturduğu masadan küfrederek ayağa kalkar. ismail habip de kalkar ama ayağı kayınca fırsattan istifade eden tanpınar, habip'in üstüne atılır ve masayla birlikte onu da devirir. bu edebî hadise o kadar büyük gürültü koparır ki, gazeteler günlerce kırtipil lakaplı 37 yaşındaki ahmet hamdi tanpınar'ın, pehlivan olarak bilinen 46 yaşındaki ismail habip sevük'ü nasıl "dövdüğünü" bütün ayrıntılarını vererek anlatır. öyle ki o gece lokantada çalışan garsonu bulup konuştururlar: "kapıştılar. ortada bir kitap meselesi dönüyordu. kitaba girdin, girmedin... diye laflar oldu amma, kitaba kim girdi, kim girmedi anlayamadım."

    konuyla ilgili haberler, başka ediplerin görüşleri, karikatürler falan gırla giderken kavgadan altı gün sonra konu şak diye kapanır: 10 kasım 1938!

    bu kavganın ardından yıllar yıllar geçer, 1943'de her ikisi de milletvekili olur falan derken, "dayak yiyen" taraf olan ismail habip sevük 1954'te ölünce, "dayak atan" taraf olan ahmet hamdi tanpınar, cumhuriyet gazetesi'nde "dostum ismail habip" başlıklı bir yazı kaleme alır ve şunu yazar:
    "tam dostluğumuz 1943 mart'ında, seçimden sonra başladı. arada ufak ve maalesef gazetelere de geçen bir hadise olmuştu. ikimiz de yaptığımızdan mahcup olduğumuz için, aynı trende bulunmayı fırsat bildik. ben, dışarıdaki dostlarımı gözden kaybedince, yanı başımda duran habib'e dönerek 'allah hayırlı etsin...' diye elimi uzattım, o boynuma sarıldı ve beni öptü ve hemen o anda kendi içinde devam eden monoloğu bana hitaben tamamlamağa başladı. habip böyle idi, ne zaman fasılası bilirdi ne de kin tutardı. o sevmek için yaratılmıştı. ayrıca her dostu, en uzak yerden ve yıllar sonrası gelse bile, gene o andaki düşüncesine gelmiş olurdu."

    hadiseyle ilgili tafsilatlı malumat edinmek isteyenler için bkz.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap