7 entry daha
  • kıyasıya eleştirdiğim hatta zamanında, gitmesi ve düşürülmesi için her türlü yolun izlenmesini belli heyecanlarla karşıladığım, tasdiklediğim bir hükümettir, öyledir ama bugün gelinen noktada anlıyorum ki ben bu hükümetin arkasında mıh gibi çakılı savunucularını gördüğümde görüyorum ki; ben hiç onları dinlememişim, ama kabul buyurursunuz ki dinleme gibi bir ihtimalim de olamazdı o günlerde.
    oldukça hararetli tartışmaların, abuk sabuk açıklamalarım, ürkütücü bir geleceğin simsiyah ümitsizliğini ensemizde hissediyorduk çoluk çocuk, türkiye benim anladığıma göre en bıyığı terlemiş günlerini bu dönemde yaşıyordu, doksanlı yıllar zaten benim üzerimde ağır tahribat bırakmışsa bunda milli görüşçülerin, nurcuların çevresinde arasında yetişmiş olmamın payı yüksektir, gerçi o dönem nurcularda açık bir erbakan ve refah partisi karşıtlığı söz konusuydu, taraf olmak istemiyor görünüyorlardı ama sanki türkiye'de anap veya dyp'li bir hükümet istemiyor gibi hissettiriyorlardı ve yine şunu açıkça, emin bir şekilde ortaya koyabilirim ki ecevit 'in demokratik sol anlayışına daha bir destek veriyorlardı. hatta geçenlerde sevgili avasas paşa ile bir muhabbetimizde hatırlatmıştım kendisine; o dönem erbakan yanlısı, milli görüşçü kimi basın yayınlarında ciddi bir anti fetullah gülen teması işleniyordu. papayla çekilmiş fotoğraflar, hoşgörü nutukları, bugün artık belli sol ve kemalist odaklar tarafından çok daha serinkanlı bir şekilde söylenen şeyler o dönem milli görüşçü yayınlar tarafından dile getiriliyordu. bunu da bir bahar sabahı, eminönü 'den beyazıt'a doğru tipik okul yürüyüşlerinden birini gerçekleştirirken, babıali yokuşu'nda pek dini eserler barındıran bir kitapçının önünden geçerken yine anımsamıştım, rafta fetullah gülen karşıtı yayınlar posterler yer almaktaydı ve en kaba tabirle bu dükkan dinci bir yayınevine aitti.
    bunun üzerinde niye duruyorum, ülkemizin doksanlarda o kadar cılız dengelerle yönetildiği anımsanmalı ki, günümüzde ülkemiz hakikaten büyümüştür, zaten büyüktü de o zamanlar bunu hissetmesi için uygun ortamı bir türlü bulamıyordu, buldurmuyorlardı da zaten. nasıl bulabilirsin, hamasi söylemler arasına sıkışıp kalmışsın, proje üreten yok, açılım sunan yok, partilerin tamamına yakını din, millet, atatürk üzerinden konuşuyor, en basit şu özal açılımları bile sanki iikinci atatürk aydınlanması gerçekleşiyor izlenimini bırakıyordu, ki o konuda türkiye 'nin ve rusya 'nın nasıl abd 'nin avrasya politikasına nasıl entegre olduğuyla ilgili attila ilhan üstadımız müthiş alıntılarla konuşmuştu. yanılmıyorsam youtube 'a da attım o videolardan birinde var. (bkz: attila ilhan/@jimi the kewl)
    burada özal , rusya'da yeltsin aslında amerika' nın bize yakın olan hatta içinde bulunduğumuz asya ile ilgili planlarına hizmet etmişlerdir, o açılım dediklerimize dikkat ederseniz, her ne hikmetse ülkemize demokrasi geliyor, bu gelenek daha bir modernize hale geliyor, bugünkü hasan celal güzel 'in yazısında dikkat ederseniz, soğuk politikacı tipine özal 'ı katmadığını görürsünüz,(bkz: hasan celal güzel/@jimi the kewl) özgür düşünce adı altında her fikre sanki izin varmış gibi görünüyor, türkiye ile ilgili çıkarları olanlar yurtdışından gelip ülkemizde kimi bölgelerde ayrılıkçı hareketlere destek evrebiliyor, bölücü terör örgütünün mitinglerinde ab bayrağı ve flamaları açılabiliyor, abeciler de bizzat bu veriyi de kullanarak, "bakın halk avrupa birliği 'ni istiyor," diyebiliyorlar. ( http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/…d=347696&yazarid=5 ) eğer uygun olursam bu konuda internetten resimler eklemek isterim entirime. tarikatlar istedikleri gibi at koşturabiliyorlar, hatta kendi cumhuriyetlerini kurmuş gibi göründükleri, kendi kuralları içinde bağımsız yaşayabilen semtler bile var. (bkz: çarşamba) (bkz: fatih) türkiye 'de sağından solundan darbeler yiyedursun, ne kadar atatürkçü, aydınlanmacı, antiemperyalist kafa varsa bu açılımdan yararlanamadı. doksanlı yıllar'a bir bakın, kanlı örnekler var, kubilay 'ın kafasını kesenlerle sivas' da madımak oteli 'nin yakılması arasında, kimi aydınlarımızı diri diri yakma teşebbüsü arasında ne gibi bir fark var? 2 temmuz 1993 ( http://tr.wikipedia.org/wiki/sivas_madımak_olayı ) ile 23 aralık 1930 ( http://www.belgenet.com/1930/kubilay-01.html ) lütfen düşünün bunu. işte şöyle bir sonuç ortaya çıkıyordu, karşı devrim denen neredeyse 50 senelik aksiyon artık tavan yapmıştı, artık #10031887 'no'lu entiride tufan türenç 'den yaptığım refahyol icraatleri üzerine alıntıda da görebileceğiniz gibi, açılım denilen, o doksanların inanılmaz heyecan verici, yeni alınmış cep telefonunun verdiği haz gibi, asıl amacından sapmış gösterişli, bol özellikli gibi duran ama daha çok tüketmeye ve harcama yapmaya sebep olan cep telefonunun verdiği haz gibi, doksanlar'da refahyol iktidarının da demokratik teamüller içinde değerlendirilmesi hatta yıkılacaksa sivil güçler tarafından yıkılması gerektiği defalarca bildirilmiştir. hatta bizzat dönemin cumhurbaşkanı bile askeri, orduyu nasıl sakinleştirdiği, bizzat o dönemin emekli paşaları ve siyasetçileri tarafından açıklanmıştı. ( http://www.aksam.com.tr/…20/yazidizi/yazidizi1.html ) işte bütün bunları düşündüğümüzde, (refah partisi 'nin hükümette ve öncesindeki söylemleri için: refah partisi/#9943829 ) refahyol savunucularına hak vermek gibi bir şey aklımızdan geçmiyordu, ne o zaman ne şimdi.
    bu dönemle ilgili konuşmaya devam edelim.
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap