23 entry daha
  • acaba "mitler de evrime ve bozulmaya tabidirler." sözüyle de açıklanabilir mi? diye düşündüğüm bir konu. bakalım;

    ".. tanrılar çağında insan henüz kendini keşfetmemiştir. her türlü nedensel eylemi, doğanın güçlerini düzenleyen ilahi, doğaüstü güçlere bağlar. thales'in dediği gibi, "her şey tanrılarla doludur". onlara karşı insanın tek niteliği güçsüz olmasıdır, insan, bu ilahi güçlerin hareket verdiği doğaya poetik ve metaforik bir dille yaklaşır. birtakım doğa olaylarını betimlerken, kendi yaşamına dair birşeyler anlatırken, bu güçlere karşı dehşet ve saygısını bu dille belirtir. bu çağ, tanrıların doğası ve insanla ilişkileri üzerine kurulmuş sözlü anlatıların ve geleneklerin çağıdır; mitin çağıdır." bu sözler, vico ile ilgili çalışmasında besim f. dellaloğlu 'na ait.

    "kahramanlar çağında, geleneksel, yarı-ilahi kahramanlar ve temel toplumsal kurumları, hukuku gündeme getiren kurtarıcılar ortaya çıkar. bu çağ kuralların, kent ve imparatorluk kurucularının çağıdır. bu kahramanlarla birlikte, onların kahramanlıklarını yazan, söyleyen ozanlar da ortaya çıkar.

    insan çağı, insanın kendi entelektüel yeteneklerine ve toplumsal düzenleme bilincinin farkına vardığı çağdır. bu çağ insanın kendisini, özgür, yaratıcı, kendi kaderini çizebilen ve kendini akılcı, mantıklı kavramlarla ifade edebilen biri olarak keşfetmesinin çağıdır. bu çağda düzyazı ve felsefi-bilimsel dil egemendir.

    mit, ilkel ve antik insanın kültür ve zihniyet kaydıdır. bunun hem öznel hem de nesnel etnolojik değeri vardır. öznel olarak, mit bize ilkel insanın nasıl düşündüğünü ve kendini nasıl ifade ettiğini anlatır. nesnel olarak da, ilkel insanın toplumsal ve kültürel yaşamının temel nitelikleri mitler yoluyla izlenebilir. "

    buraya kadar tamam, buraya kadar olan bölümde anlatılanlara benzer ifadeleri diğer entirilerimde sık sık kullandım. mitoslar dile getirildikleri, hissedildikleri çağların fotoğraflarıdırlar.
    fakat vico, homeros 'un yaşamış biri değil, yunan kültürünün ortak türkücüsü, birliktelik manasında mirası olduğunu söylüyor. olayı kişiselleştirmekten öte, umumi düşünceye sevkediyor.
    ona göre birisi, mantık ve etimolojik çözümleme yoluyla ilkel insanın tarih öncesini yeniden yapılandırabilir, çünkü mit, ilkel insanın yaşamının tarihsel olgularına alegorik biçimde de olsa göndermeler taşır. yine
    vico' ya göre, "mitler de evrime ve bozulmaya tabidirler." bunu şöyle açımlıyor; tanrılar çağının ilkel, özgül miti, insanın tarihsel ve toplumsal deneyiminin poetik ve metaforik bir dille anlatışıdır. kahramanlar çağında ise, profesyonel ozanlar miti artistik olarak yeniden kurmuşlar ve ona kendilerini ve kendi çağlarını, düşüncelerini, önyargılarını da katmışlardır. bu başlık altındaki ilk entirimde kısmen değindiğim şeylerden biri buydu. yani hikayelerin yunan (ve tabi ki roma) ozanları tarafından tekrar tekrar yorumlanması, üstüne üstlük örneğin ilias ve odysseia 'da üstünden geçilmiş bir hikayenin, başka şiirlerde, türkülerde dallanıp budaklanması söz konusudur. daha sonraki dönemde, en büyük örnek; aeneis destanıdır. zira homeros 'un kabaca bahsettiği anchises ve aphrodite oğlu aeneas 'ın yanan troya 'dan çıkıp roma 'ya yolculuğu aslında vergilius ve roma 'nın pragmatist uydurmasıdır. işte vico 'ya göre; mitin ilk parçalanması , kahramanlar çağında olmuştur, çünkü ozanlar antiklerin metaforik dilini çoğu zaman yanlış anlamışlar ve mitleri kendi anlayışlarına göre yeniden kurmuşlardır. bu açıdan vico, homeros öncesi iki farklı ozandan söz eder. teolojik ozanlar, bu mitleri ilk söyleyenlerdir. kahraman ozanlar ise, bu mitleri değiştiren ve bozanlardır. üçüncü ozan türü homeros'a, mitler bozulmuş ve değişmiş haliyle ulaşmıştır.

    vico, kendisinin mit kuramını ve homeros üzerine çalışmalarını, geliştirme ye çalıştığı yeni-bilim'in en önemli başarısı olarak görmüş. özgül mit, insan ruhunun ve düşüncesinin ifadesidir. hakiki mit, değişmiş ve bozulmuş mitten ayrılmalıdır. mit, kendi tarihsel bağlamında anlaşılmaya çalışılmalı ve ifade edildikleri dilde filolojik olarak çözümlenmelidir. vico'nun ilkel ve antik mitlere olan bağlılığı romantik dönemin herder ve schlegel gibi düşünürlerini de önemli ölçüde etkilemiştir.

    vico'nun en önemli "keşfi" homeros'un tarihsel bir kişilik olarak var olmadığıdır. (bundan yukarıda bahsetmitşim.)
    "homeros, yunan insanının söylemsel tarihinde dile gelen bir düşünce ya da kahramandır." "yunan insanının kendisi homeros'tur." vico, bu sonuca karşılaştırmalı metinsel çözümleme ile ulaşmıştır. ona göre, ilyada yunanlıların tanrılar çağına, odysseia ise kahramanlar çağına denk düşmektedir. bu nedenle bu iki mit aynı kişi tarafından söylenmemiştir. etimolojik açıdan homeros adı homou (birlikte, beraber) ve eirein 'den (bağlanmak) gelmektedir. dolayısıyla homeros yunan türküsünün genel etiketidir. homeros, kendisine atfedilen kitapların yazarı değil, yunan mitinin bir parçasıdır.

    "mitler de evrime ve bozulmaya tabidirler." bu cümleyi yalnızca vico 'nun verdiği iki farklı ozanlar çağı arasındaki farklılaşma açısından değerlendirmeyip, farklı coğrafyalardaki benzer kültür değişimleri, eklemelerini de göz önünde tutarak ele almalıyız diye düşünüyorum.

    kaynak: felsefelogos, 2000/1

    edit @: burası yeri midir bilmiyorum ama bahsetmeden edemeyeceğim homeros diye bir ozanın yaşayıp yaşamadığı sorunu avrupa'da tartışılmış özellikle frederic august wolf 1795 'de prolegomena ad homerum diye bir eser yayınlıyor. bilgin, bu eserinde homeros diye birinin yaşamadığını, iki destanının da lieder yani türkülerden meydana geldiğinden bahsediyor. azra erhat ise şöyle bir not düşüyor bu bahisle ilgili; ".. tarih ve arkeoloji araştırmaları homeros destanlarında anlatılan birçok gerçeklerin birbirinden ayrı çağlara ait olduklarını gösteriyor, dilde de daha eski öğelerle daha yenilerinin karıştığı açıkça beliriyor. ilyada'da ana olaya birçok ek olayların karışmasıyla, anlatımda tam tutarlı bir akış olmadığı, üstelik ilyada ile odysseia arasında köklü bir ayrılık bulunduğu, odysseia'nın ilyada'dan çok daha yeni tarih, sanat ve dil özellikleri taşıdığı apaçık görülür. o halde ilyada, homeros'un; odysseia, homeros'un değil mi diyeceğiz, yoksa her iki destan da çeşitli bölümlerin birbirine eklenmesinden meydana geldi deyip wolf'un savına mı döneceğiz? bilginlerin zihnini kurcalayan bir nokta da şu: atina'nın panathenaia bayramında, homeros destanları okunurmuş. 30.000 dizenin bir iki günde okunmasına olanak var mı? haydi ozanlar sıra ile çeşitli bölümleri okurdu desek bile, dinleyicide bu kadar büyük bir eseri dinleyecek hal mi kalırdı? her bayramda birkaç bölümün okunduğunu kabul edersek, destanların meydana geldiği eski çağlarda da aynı şey yapıldığını, yani homeros gibi ozanların bir oturuşta 1500-2000 dizelik bir destan okuduklarını kabul etmek gerek. paul mazon gibi büyük bir bilgin, ilyada'yı bir bütün olarak incelerken, birinciden yirmi dördüncü bölüme kadar bir ana olayın süregeldiğini gösteriyor ve şu sonuca varıyor ki her biri tutarlı bir bütün olan bölümler önemli dir; ilyada'nın aslı, yani homeros'un destanı, akhilleus'un öfkesini ele alan bölümlerden oluşur, ek olayları anlatan öbür bölümler ise belki homeros'un eseridir, ama ilyada destanına yabancıdır. homeros, yaklaşık 1500 dize tutan asıl ilyada destanını yarattıktan sonra, onu eklemelerle genişletip 16.000 dizelik bugünkü metin haline getirmiş olabilir. ama bu işi başka bir ozan da yapmış olabilir." (homeros, ilyada, önsöz)
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap