58 entry daha
  • karıştırdıkça atarlı-ergen her gencin olmak istediği kişilik tipi olduğuna denk geldiğimdir.

    enteresan ki insanlar belirli bir karakter tipine oldukça anlam yükleyip, kendileri o olmadıkları halde onlardan olmak istiyorlar. bir anlamda kendi durumları ile barışık olmamak durumu.

    intj'ler genelde yalnız, görece asosyal olup bazı karizmatik "mastermind" sinema ürünü karakterleri andırdıkları için online mecralarda çokça övülmüşler. bir anlamda intj'liğin çevresinde bir kült oluşturulmuş. o yüzden bu piyasayı takip edip bu kişilik tiplerini ciddiye alanlar arasında bir pro-intj bias var. özellikle sosyal problemler yaşayan ergenlerin çoğunda bir wannabe-intj'lik var diye anlıyorum. bunu farkedince iki kelam edeyim dedim.

    zaten test çözerken de bir insanın en zorlandığı şey, cevabı verirken "olmak istediği şey" ile "gerçekte olduğu şey" arasında kalmak.
    bu bir çeşit illüzyon gibi. olmak istediğin şey çoğu kez aslında olduğun şeyi gölgeleyebiliyor, insan cevabı seçerken emin olamayabiliyor. sorunlarına çare arayan ve onu anlayan bir metodoloji isteyen birinin bu sebeple bu confirmation bias ile bu teste yaklaşmamaya dikkat etmesi lazım. kendinin ne olduğunu anlamak sana hayatta bir yalanı yaşamakla zaman kaybettirmemesi hasebiyle pek mühim.

    birazda bu burçlarda da olan işte aslında benim karakter tipim en iyisi, en karizmatiği, en zekisi ama işte anlaşılamıyor vsvs egosu var.
    ama yine bu yaklaşım insanın kendisini tanımasında bir engel olsa gerek.bir insanın hayatta başarılı olması için her şeyden önce kendini analiz edip iyi tanıması, zayıf yönlerini ve güçlü yönlerini iyi tartabilmesi, kendini neye adayarak mutlu olabileceğini çözmesine bağlı.
    intj olmak veya olmamak ile ilgili bir durum değil bu.

    elimizdeki materyale gelelim. bu test bilimsel olsa da olmasa da yılların intj'si olarak kendimde gözlediğim ve rahatsız edici derecede göze batan bazı şeylerden bahsetmek istiyorum.

    benim için intj olmanın özeti şu davranışların altında yatıyor:

    hayatta her an yaptığım her şeyin bir hedefe hizmet ediyor olması gerek. arkadaşlarımla vakit geçiriyorsam bile bu benim için "arkadaşlık ilişkilerini sağlam tutmak" hedefi ile yapılan bir şey. bu yüzden maalesef hayattaki en sıradan olaya bile bir iş ciddiyeti ile yaklaşıp kendimi strese sokabiliyorum. hafta sonu birileri ile bir şey yapmak bile bir görev olabiliyor. bir hobim varsa muhakkak onda çok iyi olmak ve bir hedefe hizmet etmesini sağlamak istiyorum. örneğin bu sebeple roman okuyamaz oldum. çünkü romanlar uzun vadede hedeflerime hizmet etmiyor. bir insan olarak romandan çıkartabileceğim çok şey olmasına rağmen okuma
    vaktimi-enerjimi daima bana "teknik bilgi" aktaran, daha akademik tandanslı şeylere yönlendiriyorum.

    her gün eve geldiğimde oyalanayım diye açtığım youtube videoları illa ki bana bir şey öğretiyor, ve hatta üzerinde çalıştığım şeylere yakın konuları içeriyorsa mutlaka öğrendiklerimin özeti yapılıp bilgisayarımda kategorize ettiğim klasörlerdeki yazıların içerisine entegre ediliyor. yazılmazsa strese giriyorum. bilgi kaçmamalı çünkü bu verimsizlik demek. bilginin doğru organize edilip kolay erişim haline getirilmesi benim için muazzam önemli bir mesele. kimsenin şu kısa hayatta dünyayı-bilgiyi yeniden keşfetmekle uğraşacak vakti yok, yol alıyoruz!

    eğer yaptığım şey uzun süre hedefime hizmet etmiyor ve beni alıkoyuyorsa, o ortamdan veya o işten hemen soğuyorum. bu sebeple mesela boş zamanda arkadaşlarla dışarıda geçirilen vakit eğer orada beni özellikle eğiten-besleyen yeni bir durum yoksa korkunç boğucu hale gelebiliyor.
    benim için kariyerimin ortasında askere gitmek, üzerinde çalışmayı planladığım (yazmak, öğrenmek, organize edilecek dosyalar vs) varsa bunların dışında yaptığım her şey çok kötü hissettirir.

    eğer bir iş yapılıyorsa, o işin "bir ucundan tutarak" destek olmak yine benim için (iş yeri koşullarında) çok zor bir şey. çünkü bir iş yapılıyorsa ben ona makroda, top-down, sistemik olarak hakim olmak zorunda hissederim. bu da maalesef acele işlerde beni zayıf kılabilen bir durumdur. zira bir insanın bir işte intuitive olarak karar verip ucundan katkı sunacak halde olması için öncelikle büyük resim için *en azından* kafasında bir taslak oturtmuş olması gerekir diye inanıyorum :) . yani benim böyle bir hissiyatim var. ama zamanla öğrendim ki insanlar gayet huzurlu bir biçimde bir işe "ucundan katkı" yaparak çok yararlı olabiliyorlar (bu sebeple farklı insanların farklı güçlü ve zayıf yönleri olduğu gerçeğini kabul etmek gerek).

    haliyle herhangi bir iş ile karşılaştığımda önce büyük resmi, tarihini, geldiğimiz noktada nerede olduğunu, sürecin nelerle ilişkili olduğunu öğrenmek benim için elzemdir.
    bu iş hayatında uzun vadede parlamanın önünü açsa da kısa vadede çevrenizdekileri uyuz edebilen bir yaklaşım. öyle tolerant patron yok, zaten patronun işi senin kavramak istediğin süreç :)

    buradan da hiyerarşi ile ilgili bir çift lafım olacak. beni yöneten kişi, veya beraber çalıştığım kişi bahsettiğim makroya hakim ise o kişiye saygı duyarım. emirleri zevkle yerine getiririm. ama eğer bu hakimiyetin olmadığını hissedersem insanları bir şekilde o yaklaşıma sokmaya çalışırım. bu da bazen bir çeşit kontrol manyaklığına gidebiliyor. çünkü çevremdeki insanların zayıf olduğunu düşündüğüm yönlerini analiz edip, eksiklerini listelemeyi ve üstesinden gelmek için nerede ne aramaları gerektiği ile ilgili kafa yorarım. zira her insan kendisini maksimize etmesi gerektiği bir din gibi yerleşmiş kafama. o yüzden hayatta en çok zorlandığım alanlardan bir tanesi beraber yaşadığım, vakit geçirdiğim insanları yargılamayıp onları olduğu gibi kabul etmek, onlara nasihat verirken hayatlarını işgal ediyor gibi görünmemektir. sosyalleşirken çok boş vakit geçiriliyorsa kendimi amaaaan bugün ekstra bir durum akışa bırak kendini diye içimden öğütlerim, oğlum derim, insanların buna ihtiyacı var bunun parçası olmak insan olma sürecinin önemli bir parçası, boşa vakit gibi düşünme diye aklımda harcanan para-enerji-zaman hesap edilir(hesap edilir ki önümüzdeki günlerde ne yapmayarak bunu telafi edeceğim diye düşünürüm :) ) . bunu öğrenmem uzun yıllar aldı. insanlara ne haliniz varsa görün banane aq demeyi öğrendim.
    yinede insan kardeş, anne, baba gibi insanların saçma hareketlerini görünce bir tetikleniyor. intj böyle sever arkadaşım, sen kaliteli bir hayat yaşa diye sana imkan ve fikir vermeye çalışır.

    oradan da intj olmanın garip bir olayına geliyorum. çevredekilere duygusal anlamda ifadede bir zorluk var. romantizmde bunu bir derece aştım. ama yine de insanlara duygusal manada destek çok zor yaptığım bir şey. romantizmde kolay çinkü romantizmin zaten özlüğündeki amaç bu, o yüzden havada kalmıyor romantizmde duygu ifadesi. bu durum duygusal olmadığımdan değil, bir insan olarak söylediklerime çok anlam yüklemem ile alakalı. çeşitli "duygusal destek" söylemleri benim için bir kişiye 1 bilemedin 2 kere söylenir. sürekli söylenirse klişe olur, prosedür gereği olur, ezber olur ve hakkını veremez. daha da önemlisi gerçek anlamda karşımdaki kişinin yaşadıkları ile tam empati kuramıyorsam iddialı bir yaklaşım olur ve dürüst olmaz. anlamadığım bir şeyi anladığımı ve hissettiğimi söyleyerek karşımdakine destek opmak bir kere o kişiye saygısızlık. diğer yandan pratik yönlü bir insan olduğum için biri sorun yaşıyorsa onları samimi olarak düşündüğümü göstermenin yolu onlara pratik nasihat vermek, ya da sorunlarına çözüm üretmeye çalışmaktır. lakin şunu kabul etmek gerekiyor ki çoğu insan nasihat falan değil, bazen zor durumdayken sadece yanlarında "hisseden biri olsun" istiyor. ben sadece benim yaşadığım bir sevinçli veya hüzünlü bir olayı yaşamış insana görece duygusal tepki vermekte zorlanmam.

    bir de ne var? rutinler, ritüeller ve herkesi sıkabilecek derece üzerinde vakit harcadığım şeylere odaklanmak. eğer ciddi manada hayatıma entegre edip uzun vadede karakter gelişimime dahil etmeyeceksem, durduk yere yeni bir şey yapayım, yeni bir tecrübe yaşayayım diye tribe girmem. bu yüzden intj'ler diğer insanlara çok sıkıcı gelebiliyorlar. hayatımda birkaç tane delice yolo girişimim oldu, onları bile yaparken bundan 30-40 sene sonra bu yaşayacaklarım bana nasıl hizmet eder, bana ne katar diye plan yapıyordum. yoksa durduk yere çıkıp şu konsere gideyim, 2 gün haftasonu şuraya gidip göreyim vsvs diye derdim olmaz. ama bir yere gittim mi oraya yerleşip oranın parçası olurum. bu özelliklerimle hayatın monotonluğuna, sıkıcılığına korkutucu derece bir adaptasyon sağlayabiliyorum. ancak kafamda uzun vadede başarabileceklerim olduğu için aslında, geleceğim için monoton/düzenli şekilde bir şey yapmayanlar ve anlık kaçamaklarla hayatına renk katmaya çalışanlardan daha çok şey yaptığımı düşünüyorum. onlar benim bu monotonluk içinde nasıl böyle yaşayabildiğimi düşünüyor, ben ise onlar bu durumdan kurtulmak için nasıl sistematik ve obsesif şekilde aylarını yıllarını harcamıyorlar diye düşünüyorum.

    note bene: buradaki yazı akışı tam bir intj organizasyonu olmadı, yazı biraz karmaşık gidiyor, bu beni çok rahatsız ediyor şu an bilin istedim ama düzenlemek için vaktim yok. bunu bir çeşit deneme olarak görün :p

    edit: baktım yazıya çok yorum geldi uzun süre sonra döndüm dilini gramerini biraz düzelttim.
101 entry daha
hesabın var mı? giriş yap