75 entry daha
  • tam olarak anlasilamadigi ve gerekli eylemler yapilmadigi surece yok edilemeyecek olan akim.

    yazilan mesajlarin cogu malesef icerik olarak birsey uretmeyip sadece asi karsitlarini suclamakla yetinmis. o yuzden bu mesaj uzun bir genel degerlendirme olacak ve gelisme kisminda sadece asi karsitliginin bir sebebi olan asi otizm iliskisi uzerinde duracaktir. bombos mesajlardan sonra bence baslik bu tip bir degerlendirmeyi hak ediyor.

    asi karsitligi yaklasik olarak 200 yildir var olsa da -edward jenner cicek asisini 1796'da kesfetti- the new york times'da yayinlanan bir makaleye gore bircok uzman gunumuzun modern asi karsitliginin 1982'ye kadar geri gittigini soyluyor [1]. nbc kanalinda yayinlanan "dpt: vaccine roulette" adindaki belgesel bogmaca asisiyla cocuklarda gorulen inme arasında bir iliskiyi ele alir. difteri, bogmaca (oksurugu) ve tetanos asilarinin kombinasyonundan olusan dtp asisi abd'de 1949'dan beri kullaniliyordu [2]. 70'lerin ortasinda japonya ve ingiltere'de dtp asisina bagli kalici norolojik yaralanmalar raporlandi. 1975'te iki yenidogan asidan 24 saat sonra oldu ve japonya hukumeti asinin kullanimini durdurdu. 1979'da bogmaca salgini yuzunden japonya'da 13000 vaka goruldu ve 41 olum gerceklesti [3].

    donemin uzmanlari belgeseli tehlikeli sekilde hatali diyerek elestirse de korku bir sekilde yayildi ve asi karsiti gruplar olustu. 1998'de gastroenterolog olan andrew wakefield'in lancet'de yayinlanan makalesi asi karsitlarinin favorisi haline geldi. arastirma kkk (kizamik, kabakulak, kizamikcik) asisi ile otizm arasinda bir iliski kuruyordu. ilgili makale buyuk tartismalardan sonra 2010 yilinda geri cekildi.

    the new york times'daki yazar konuyu soyle degerlendiriyor; "otizm ve kizamik riskiyle karsi karsiya kalan bazi aileler icin cevap cok acikti." bircogu kizamik, kabakulak, kizamikcik ile karsilasmadi cunku bu hastaliklarin cogu toplumda neredeyse sifirlanmisti fakat onlar otizm iliskisinden emindiler. uzmanlara gore bircok kisi tibbi risk analizi yapmada yetersizdi [*]. bu konuya sonra tekrar deginecegim. makalenin yazarina konusan bir uzman "eger bir konuda kararsizsaniz, onyargilarinizi teyit edecek ve fikirlerinizin sabitlesmesini saglayacak birilerini illa bulursunuz" diyor. boylece asi karsitlarinin fikirlerini nasil pekistirdiklerini izah etmeye calisiyor.

    2014'de yayinlanan bir makale cdc (the centers for disease control and prevention) ve cocuk doktoru gibi otoritelere olan guvenin azaldigini gosterir. artik "big pharma", buyuk ilac endustrisine olan guvensizlik daha fazla dile getirilir olmustur. babacan doktor modeli yok oldukca ebeveynler karar almada daha aktif rol alirlar. hastalar ozerklik ilan etmisler ve ortak karar alma doktor ile hasta arasindaki iliskinin yeni modeli haline gelmistir. bu kapsamda bircok cocuk doktoru daha esnek bir asi takvimi uygulamaya basliyor. ozgurlukcu liberteryenizm akimi da asi karsitligina katki saglamis.

    2017'de nature'da yayinlanan bir makale ilginc sonuclar vermis [4]. calisma asi konusunda tereddut yasayan bireylerdeki ortak degerleri arastirmis. buna gore bilimin tarafsizligi ve asilarin zararlari asil sebepler degilken saflik (vucudum benim mabedimdir, dogal ve temiz bir bedene sahip olma istegi) ve ozgurluk (cocugumla ilgili saglik kararlarini ben vermek istiyorum) temel sebepler olarak belirlenmistir.

    tum bunlar gosteriyor ki asilarin zararlari hakkindaki soylentilerin giderek artmasi, ilac endustrisine olan guvenin giderek azalmasi ve ebeveynlerin liberal egilimleri yuzunden bu konu toplumsal baski ya da duyulan guvenin azaldigi otoritelerin paylastigi bilimsel calismalar ile cozulemez. devletlerin uygulayacagi zorunluluklar ise tartismalari ve karsitligi daha da alevlendirir. konu mevcut olan halinden cok daha derindir. hele konuyu duz dunya teorisiyle karsilastirmak tam bir ahmaliktir. sadece ayin ve diger gok cisimlerinin gozlenmesiyle bile yanlislanacak uyduruk ve troll bir iddianin toplumsal bir sorun ve bilimsel karmasaya sebep olan konuyla es seviyede, ergence ele alinmasi cidden buyuk sacmalik olur.

    yazinin bundan sonraki kisminda asilarin guvenirligini otizm iliskisi uzerinden ele alinacaktir. referanslar mumkun oldugu kadar hakemli dergilerden verilecektir. bu konu yukarda da degindigim gibi 1998 yilinda andrew wakefield'in makalesiyle alevlendi. makale 2010 yilinda geri cekilse de tartisma bitmedi ve wakefield hala bir asi karsiti olarak makalesini savunmaktadir.

    tartismanin odak noktasini asilarda bagisiklik sistemini tetikleyici olarak kullanilan aluminyum ve koruyucu civa olusturmaktadir. asagida bu tartismalardan mumkun oldugu kadar tarafsiz bir sekilde bir kesit sunulacaktir.

    bu konudaki guncel makalelerden birisi elsevier'de 2016'da yayinlanan makaledir [5]. calisma hill olcutune gore bati toplumlarinda gorulen otizm vakalarinin asiya bagli aluminyum ile iliskili oldugunu iddia etmektedir. makalenin yazarlarindan birisi olan kanadali sinirbilimci christopher ariel shaw aslinda tartismali bir isimdir [6]. yazarin 2011'de yayinladigi iki makale dsö (who-dunya saglik orgutu) tarafindan "ciddi kusurlu" olarak elestirilmistir. ayni yazarin 2017'de yine elsevier'de yayinlanan bir makalesi ise geri cekilmistir [7]. calisma deri altindan vurulan aluminyum icerikli asilarin farelerin beynindeki etkilerini inceler. makale ciddi elestir alir, bu elestirilerden birisi de asi karsitlarina ve alternatif tibba karsi supheci olan cerrahi onkolog david gorski [8] tarafindan yapilir [9]. shaw "nasil ve neden olmus bilmiyorum ama suphe yok ki ortada bir hata var" diyerek [7]'deki hatasini kabullenir ve makale geri cekilir.

    ancak otizim ve aluminyum iliskisini tek arastiran bilim insani christopher shaw degildir. ingiliz kimyaci christopher exley'in de bu alanda bazi calismalari vardir [10, 11]. 2017'de yayinlanan [10]'daki makale en cok ses getirenlerden birisidir; makale otizm teshisi konulmus 5 kisinin beyin dokusunu inceler ve bu kisilerin beyin dokusunda yuksek seviyede aluminyum bulur. calisma [12, 13]'de verilen haberlere konu olur. [12]'de aciklama yapan uzmanlar kurulan iliskiyi sacma bulur. [13]'deki the guardian haberinde ayni yil yapilan baska bir calismaya atif yapilarak [14] bu calismanin, [10]'dan farkli seyler soyledigi iddia edilir. [14]'deki calismaya gore medyan (ortanca) [+] yasi 287 gun olan yenidoganlarin kan ve saclarindaki aluminyum degerleri incelenir. calisma "asilardan gelen aluminyum ile kan ve sac degerlerinde gorulen aluminyum arasinda bir iliski yoktur" der. ayni zamanda olculen degerlerle deneklerin asilanma hikayeleri arasinda da bir iliskinin olmadigini soyler. dahasi bu olculen degerlerle bebeklerin gelisimi, dil ve bilissel gelisimleri arasinda da bir iliski yoktur der. ote yandan makale saclarda olculen aluminyum seviyesiyle bebeklerin motor gelisimi arasinda ters bir iliski oldugunu ve bunun arastirilmasi gerektigini iddia eder. bilissel gelismede iliski yok ama motor gelisimde ters iliski var. sanirim [10]'un anti tezi olarak bu makaleyi sunmazdim.
    [+] medyan en kucuk sayidan en buyuge dogru bir siralama yapildiginda olusan dizinin tam ortasindaki sayidir, ortalama degildir.

    [10]'daki calisma pek tabi supheci david gorski'nin hismina ugrar [15]. gorski [15]'de verdigi roportajda hem exley'i hem de shaw'i elestirir ve ikisi de akli basinda bilim insanlari olarak bu ise basladilar ama asi karsiti kotu bilimin kursaginda takilip kaldilar yorumunda bulunur. exley'in elsevier'deki etki faktoru 3.225 olan makalesi icin de elestriler getirip makalenin yayinlanma, gozden gecirilme ve guncellenme tarihlerine dikkat cekerek hakemli dergilerin calisma sekline duydugu supheyi dile getirir. demek ki dusundugumuz gibi calismiyorlarmis der. ayni zamanda exley'in yayin grubunun editor listesinde olmasini da supheci bulur [**].

    umarim yorulmadiniz cunku yazi daha devam edecek ve konu daha ilginc olacak. asi otizm tartismalarinin diger ayaginda civa nami diger thimerosal vardir. 2014'un mayis ayinda eski adiyla iom (the institute of medicine) yeni adiyla nam'in (the national academy of medicine) olusturdugu bir heyet bir rapor yayinlar [16]. rapora gore kkk asilarinda koruyucu olarak bulunan civa turevi thimerosal 2001'den beri yayinlanan kayda deger sayidaki makalelerin bilimsel delillerine gore otizmle iliskili degildir. konu en azindan gecici olarak tam kapanacakken ayni yil haziran ayinda nature'da bir makale yayinlanir [17]. calisma dogum sonrasi thimerosalin fareler uzerindeki etkisini inceler. makalenin bas yazari columbia universitesinden epidemiyolog docent mady hornig iom'un raporu icin "bu sonuca erken vardiklarina inaniyoruz" der. makale yayinlamadan once iom'un bazi uyeleri tarafindan degerlendirilir; onkolog steven goodman calisma icin "kesinlikle ilginc olmakla beraber bu tip bir calisma insan vakalari icin delil olmaz. hayvanlar icin bir otizm modelimiz yok ve otizmin tam olarak neden kaynaklandigini bilmiyoruz. bu sebeple su an her iki sistemde de (insan ve hayvan kastediliyor) otizmi tam olarak anlayamadik ve birinin digeri icin ne kadar model oldugunu kesinlikle bilmiyoruz" der. 2017'de elsevier'de sinirbilimci janet k. kern'in bas yazari oldugu bir degerlendirme makalesi yayinlanir [18]. makale 1999 - 2016 yillari arasinda yayinlanan ve otizm ile civa arasindaki iliskiyi ele alan 91 calismayi inceler. bu yayinlarin buyuk cogunlugu (%74) civanin dogrudan ya da dolayli yoldan otizm icin risk faktoru oldugunu soyler. ote yandan 2018 yilinda aluminyumun fareler uzerindeki etkisini inceleyen bir calisma daha yayinlanir [44]. bas yazari olmasa da calismanin yazarlarindan birisi yine christopher shaw'dir. calisma dogum sonrasi gelisim doneminde uygulanan aluminyumun farelerde davranis bozukluklarina sebep oldugunu gosterir ancak bu bulgularin insanlardaki otizm aluminyum iliskini kurmak icin yetersiz oldugu belirtilir.

    hayvan deneyleri, klinik insan calismalari derken otizim asi iliskisini genis capli arastiran ve arada bir bag olmadigini soyleyen calismalar da vardir. bunlardan bir tanesi bas yazari kreesten meldgaard madsen olan 2002'de the new england journal of medicine'da yayinlanandir [19]. calisma danimarka'da ocak 1991 ile aralik 1998 yillari arasinda dogan cocuklari kapsar. 2,129,864 cocuktan 537,303'u bu calisma kapsaminda takip edilir. cocuklarin 316'sinda otizm, 422'inde ise otizm spektrumundaki diger bozukluklar gorulur. calismanin sonucunda diger degiskenlerden arindirilmis (asi takvimi, yas, cinsiyet, dogum kilosu vs.) bagil otizm riski 0.68 - 1.24 araliginda 0.92, otizm spektrumundaki diger bozukluklar icinse 0.65 - 1.07 araliginda diger etmenlerden arindirilmis bagil riski 0.83 cikmistir. calismanin guven araligi %95'tir. ozetle calisma asinin otizm riskini arttirmadigini soylemistir.

    asi karsiti arastirmalara supheci yaklasan david gorski gibi bu sefer karsi taraf bu calismaya ciddi elestirler getirir. journal of american physicians and surgeons'da karsi gorus olarak iki mektup gonderilir [20, 21]. her iki mektup da karsilikli sekilde birbirini destekleyecek verilerle madsen'in makalesini [19] elestirir ve yanli bulur. [20]'de goldman ve yazbak otizmin danimarka'da genellikle 5 yas sonrasi teshis edildigini ve takibin 1998'de sonlandirildigini ve bu sebeple 1994 ve sonrasi dogan cocuklarin olasi gercek durumlarinin calismaya dahil edilmedigini soyler. dahasi gozlemlenen cocuklardan 1997-1998 yillari arasinda doganlar toplam takip edilen cocugun %39'unu olusturmaktadir ve bunlarin buyuk bir cogunlugu henuz kkk asisi bile olmadan takip sonlandirilmistir. kkk asisi danimarka'da asilama takvimine 1987'de girmistir ve 15 aylikken uygulanmaktadir. her iki calisma da [20, 21] asi ile otizm arasinda dogurdan olmasa da zamansal iliski[++] oldugunu ve danimarka'da otizm gorulme sikliginin kkk asisinin takvime eklenmesiyle 1987'den sonra artisa gectigini gostermistir.
    [++] zamansal iliski dogrudan bir sebep degildir. ayni donemde ornegin kola tuketimi de artmis olup otimze baglanabilir. tabi burada diger seylerin degil de asilarin odak noktasinda olmasi cocuklara cok kucuk yasta uygulanmalari ve icerdikleri metallerden dolayidir.

    safeminds tartismaya baska bir boyut getirerek danimarka tabanli bu genis capli arastirmalari -verdigim ornekten baskalari da var- mercek altina alir. bu makalalerin yazarlari arasindaki ve bu yazarlarin onemli kuruluslarla olan iliskilerini inceledigi bir sunum hazirlar [22]. sunumun sonuc kismina gore civa, otizm ve danimarka ucgeninde ard arda cikan bu makaleler tek bir yazar agi tarafindan olusturulmaktadir. bu yazarlar dolayli ya da dogrudan calisan olarak kar amaci guden asi ureticisi ssi (statens serum ınstitut) ile iliskilidir. 2019 nisan ayinda bu agdaki yazarlardan yeni bir makale daha gelmistir [23]. 1999 - 2010 yillari arasinda danimarka'da dogan cocuklar 1 yasindan itibaren takip edilmis ve kkk asisinin otizm riskini arttirmadigi, supheli cocuklarda otizmi tetiklemedigi sonucuna varilmistir.

    safeminds'in yaptigi arastirmanin bir benzeri asi karsiti olabilecek yayinlar cikartan akademisyenler icin de yapilabilir. ornegin mark r. geier [40] ve oglu david a. geier hatta yukarda andigim janet k. kern'in ortak yayinlari vardir [41, 42]. bu iki calisma da asilardaki thimerosal maddesini ele alip asilardan cikarilmasini tavsiye etmistir. yani bu yakada da bazi makaleler tek bir yazar agindan cikabilmektedir. ote yandan mark r. geier asiya bagli yaralanmalarda mahkemede bilirkisilik yapan birisidir. ayrica calistigi kurumu kotu temsil etmekten, otizm fikirlerinden ve unvaniyla ilgili yanlis ifadelerinden dolayi tibbi lisansi askiya alinmistir. oglu da biyoloji mezunu olmasina ragmen linsansli doktormus gibi calismasindan dolayi maryland eyaleti tabipler kurulu tarafindan para cezasina carptirilmistir.

    guven duyma konusunda konu karisik oyle degil mi? mahkeme kararlarini bilimde referans aldiginizda isler daha da karisiyor. ornegin 2012 yilinda italya'da rimini mahkemesi kkk asisiyla otizm arasindaki iliskiyi kabul edip davacinin tazminat kazanmasini sagladi. [43] de bu kararin sosyal medya uzerindeki etkilerini inceliyor.

    yaptigim degerlendirmenin literaturdeki tek tek tum calismalari inceleyerek bitmesi imkansiz. o sebeple konuyla ilgili daha genel calismalari incelemekte fayda var. bunlardan birisi 2012'de yayinlanan cochrane degerlendirmesidir [24]. cochrane ingiltere'de 1993'te kurulan bagimsiz bir kurulustur ve amaci tibbi arastirmalarin bulgularini organize ederek kanita dayali genel yargilar uretmektir.

    [24]'de verilen raporun amaci 15 yasina kadar olan cocuklarda kkk asisinin etkinlini ve yan etkilerini degerlendirmektir. bu amaca uygun olarak 2011'e kadar literaturdeki bircok makale kurul tarafindan incelenmistir. degerlendirmenin buyuklugunu anlamaniz icin sayilari vermek gerekirse; calisma mayis 2011'e kadar 3371 makaleyi taramistir. bunlardan ozetleri ve basliklari dikkate alinarak 96 tanesi tanimlanip ele alinmis ve 33 tanesi bu calismada kullanilmistir. orjinal -daha onceki- degerlendirme 4889 makaleyi gozden gecirmis ve bunlardan 139 tanesini ele alinmistir. ancak bunlarin 108 tanesi belirlenen olcutleri saglamadigi icin haric tutulup sadece 31 tanesi rapora eklenmistir. 2011 guncellemesiyle beraber rapor toplamda 64 calismayi degerlendirmistir. raporda bizi ilgilendiren kisimda su denilmektedir; "ele alinan calismalara bagli olarak kkk asisiyla asagida siralanan durumlar arasinda anlamli bir iliski yoktur: otizm, astim, lösemi, saman nezlesi, tip 1 diyabet, yuruyus rahatsizligi, crohn's hastaligi, demiyelinizan hastalıklar, bakteriyel veya viral enfeksiyonlar."

    ote yandan bu bagimsiz calisma cok ilginc sonuclar da uretmistir. bilimsel yayinlar icin temel degerlendirme olcutleri belirlemis ve bu calismalarin tarafli olup olmadiklarini degerlendirmistir. asilarin guvenliginin incelendigi kisimda 35 calisma degerlendirilmistir. bunlardan 9 tanesi genis capli calismalardir ve bu calismalardan sadece 2 tanesi tarafsizlik-riski dusuk kategorisine girebilmistir. yukarda ele aldigim madsen'in [19] calismasi tarafsizlik-riski orta/bilinmiyen grupta yer almis ve 4 calisma ise yuksek tarafli olarak gorulmustur. genel olarak makalelerde yapilan taraflilik durumu veri kumesinin seciminden kaynaklanmaktadir. rapor bazi tespit ve tavsiyelerde de bulunmustur. rapor pazarlama oncesi ve sonrasinda kkk asisiyla ilgili calismalarin guvenlikle ilgili kisimlarinda makaledeki tasariminin ve konu anlatiminin iyilestirilmesine ihtiyaci vardir ve incelenen yan etkilerin standart tanimlari olmalidir der. cochrane'n 2005 yilina ait eski raporunda da [31] az onceki cumleye benzer bir elestiri vardir; degerlendirme tasarimlarini ve anlatimlari yetersiz bulur. ayrica rapor sunumlardaki ifadelerin acik olmamasi ve sistematik yapilan tarafliligin arastirmalar arasinda karsilastirma yapmayi ve paylasilan verilerin kantitatif olarak sentezini imkansiz kilmaktadir der.

    bir diger genel degerlendirme ise yukarda adindan bahsettigim iom'a yeni adiyla nam'a aittir [25]. bu genel degerlendirme raporu ozellikle kkk ve thimerosal iceren asilarin otizm iliskisini degerlendirmistir. komite mevcut delillerin kkk asisiyla otizm arasinda nufus duzeyindeki nedensel iliskinin reddini destekledigi sonucuna varir. ote yandan rapor devaminda "epidemiyolojik calismalarin nadir olaylari degerlendirmede yeterli hassasiyete sahip olmadigi goz onune alindiginda komitenin sonucu kkk asilarinin az sayida cocugun otizm olmasina katki saglayabilme olasiligini dislamamistir" der. bu ifade tersten de olsa asilar ile otizm arasinda bir iliski kurmaz ancak mevcut calismalarin dezavantajlarindan dolayi su ana kadar yapilan calismalarin arada bir iliski olmadigini soylemesi "asla bir iliski olmayacagi" anlamina gelmez der. o yuzden rapor devaminda "gelecekte genomik ve proteonomik calismalar asi kaynakli otizme herhangi bir genetik yatkinligin olup olmadigini ortaya cikarabilir" der.

    gordugunuz uzere bilimsel suphe durumu bulandirmaktadir. son olarak asilar hakkinda bir iki calisma daha paylasmak istiyorum. asilarin etkinligi asikardir ve yukarda verilen iki genel degerlendirme de asilarin etkinliklerine ciddi vurgular yapmaktadir. ote yandan elsevier'in alt yayinlarindan vaccine dergisinin bas editoru gregory poland'in 2014'teki "gelismis ulkelerde yeniden ortaya cikan kizamik: yeni nesil kizamik asilari gelistermenin zamani geldi mi?" baslikli yazisi ilginctir [26].

    poland asilamanin basarisiz olmasini sosyo-kulturel bir soruna, asi karsitlarina baglasa da gozden kacan ikinci problemin asilardaki basarisizlik oldugunu soyler. ornegin 1989-1991 yillari arasinda abd'de cikan salgindan etkilenen hastalarin %20-40'i daha onceden iki doz asi almistir. ekim 2011'de kanada'da ortaya cikan salginda ise etkilenen 98 hastanın %50'sinden fazlasi daha once iki kez asilanmistir. oyle ki asilarin birincil ve ikincil [+++] basarisizliklari yuzunden kizamik salginlari yuksek asilanma oranina sahip populasyonlarda dahi gorulebilir der ve bu da kizamik ortaya ciktiginda daha buyuk duyarli birey havuzuna ve salginlara sebep olur diye ekler. bu durum yuksek oranda asilanmis toplumlarda oncelikle daha once asilanmis bu bireyler arasinda salgina sebep olan paradoksal bir duruma yol acar. bunlari ifade ederken 1994'de yine kendi yazdigi makaleye atif yapar [27]. 1994'teki makalenin sonuc kisminda "asikar olan bu paradoksa gore bir populasyonda kizamik bagisiklik orani yuksek seviyelere geldiginde, kizamik onceden bagisikliga sahip bireylerin hastaligi haline gelir" der.
    [+++] birincil basariksizlik asinin bireye bagisiklik kazandiramamasi, ikincil basariksizlik ise bagisikligin yeterli olmayip bireyin yine de hastaliga yakalanmasi

    poland'in yaptigi bu tespiti aslinda david l. levy 1984'teki simulasyonunda gostermistir [28]. simulasyon asilama oncesi devirde populasyonun yaklasik olarak %10.6'sinin, cogu 10 yasindan kucuk cocuklardir, kizamiga karsi duyarli oldugunu aciga cikarmistir. asilama programlari sayesinde duyarli bireylerin orani 1978'den 1981'e dogru %3.1'e dusmustur, fakat bu oran her yil %0.1 artmaktadir ve 2050'de %10.9'a ulasacaktir. bu yuzden "kisa vadede hastalik yok edilse de uzun vadeli projeksiyonlar 2050'de duyarli olan bireylerin oraninin asilama oncesi devirden daha fazla olacagini gostermektedir" der.

    eurosurveillance'da yayinlanan bir makale [29] avrupa'daki salginlara dikkat cekip bagisikligin giderek kaybolmasindan bahsetmistir. avrupa'da 2017'den beri gorulen tum kizamik vakalarinin ucte biri 20 yasin uzerindeki bireylerdedir. makale bagisikligin kaybolmasinin etkisinin giderek artacagini ve gelecekte daha cok olacagini vurgulanmistir. son 15 yilda berlin'de gorulen vakalarda kizamik vakalarinin medyani (ortanca) yasi giderek artmistir.

    bazi calismalar ise gecmiste ortaya cikan bazi salginlari inceleyerek, salginlarin asilanmayan ya da eksik asilanan bireyleri daha cok etkiledigini gosterip konuyu farkli ele almistir [30]. asi karsitliginin salginlara olan etkisini inceleyen bu calisma tek faktorun asi reddi olmadigini, asi reddinin oneminin hastaliga gore degistini (bogmacaya gore kizamik daha onemli cunku kizamik salginilarinda asisizlar daha cok etkileniyor) ve salginin sartlarinin da (dagilimi, toplumdaki bagisikligin orani vs.) onem arz ettigini belirtmistir. bu arada bogmaca salginlarinda daha cok etkilenenler asili bireyler olmustur. bu sebeple yazalar bogmaca salginlarinda asili bireylerdeki bagisikligin azalmasinin da etkili oldugunu belirtmislerdir. makale cocuklarinin asi olmasini istemeyen ebeveynlerin kararlarini gecersiz kilan mesruiyetin temeli asisiz olan cocuklarin gorecegi zarar ve risklerdir geliyor der. bu baglamda yazarlar cozum olarak; asi reddinin sebeplerine gore ayri ayri stratejiler gelistirmeyi, okullar uzerinden asilamayi zorlamayi ve asidan muafiyet gerekcelerini sinirlamayi tavsiye etmistir. kisisel olarak bunlarin hepsine katilmadigimi yukarda belirtmistim. bu arada abd'de hatirladigim kadariyla 5 eyalette saglik gerekceleri haric diger sebepler (din, dunya gorusu vs.) asidan muafiyet icin yeterli degildir.

    son olarak paylasmak istedigim konu ise istatistikler uzerinden asilarin gerekliligi olacaktir. konuya kisa da olsa deginmek istememin sebebi asi karsitlari tarafindan sikca dile getirilmesidir. onlarin bu konuda dediklerini anlamadan karsi arguman uretmek zor olacaktir. cdc'nin kizamigin tarihini anlattigi web sayfasinda soyle bir bilgi var; asilamanin basladigi 1963'ten onceki yillarda hemen hemen her cocuk 15 yasina kadar bir kere kizamik geciriyordu. bu da abd'de her yil yaklasik olarak 3-4 milyon kizamik vakasi demekti. raporlara gore her yil olen hasta sayisi 400-500, hastaneye basvuranlar 48.000 ve beyin iltihabi gecirenler de 1000 kisi oluyordu. bu sayilar ilk basta okuyucuda onemsizlik hissi yaratiyor. olum orani kaba bir hesapla 1/10000 oluyor. gercekte ise cdc'nin verilerine gore kizamigin olum oranlari 1-3/1000'dir [32]. sirasiyla 1940 ve 1950'den beri ingiltere ve abd'de raporlanan kizamik vakalarinin ve ona bagli olumlerin sayilari [33, 34]'te verilmistir.

    asi karsitlari gercek oranin 1/10000 olmasi gerektigini soyluyor. cdc'nin verdigi raporu dikkate alirsak 1950-1960 arasinda toplam 5,929,035 kizamik vakasi varken olenlerin sayisi 5330'dur ve olum orani 0.9/1000 cikmaktadir. tahminim cdc de bu hesabi kullaniyor. bu konuyu blog sayfasinda bir doktor da ele almis [35]. o da abd'de daha yakin tarihli bir salginin istatistiklerine bakarak 2/1000 oranini bulmustur. 0.9/1000 oranini cok kucumsemeyin cunku 1950'de dunya nufusu 2.5 milyardı ve bu orana gore her yil 2.2 milyon kisi kizamiktan oluyordu. zaten dso'nun (who) 2012 tarihli eylem planinin giris kisminda asilanma oncesi donem icin aynen bu sayi verilir. o yuzden oran 1/10000 mi yoksa 1/1000 mi sorusu konu baglaminda cidden onem arz ediyor. yoksa bir kisinin bile asiyla kurtarilmasi elbette kardir.

    ote yandan bu verilerle ilgili dikkat ceken bir nokta daha vardir. abd verilerinde belirgin olmamakla beraber, ingiltere verilerinde belirgin bir sekilde gorulur. ingiltere'de kizamik asisi 1968'de uygulanmaya baslar ancak asilama oncesinde 1940'tan 1960'a dogru vaka sayilari azalmasa da olum sayilari uc haneli sayilardan iki haneli sayilara duser. bu dususe [36]'da da deginilmistir ve verilerdeki bu iyilesme antibiyotigin kullanimina ve iyilesen yasam sartlarina baglanmistir. bu bilgiyi 1992'de ingiltere'de kurulan asi karsiti bir grup olan informed parent da web sayfasinda anlatmistir [37]. [37] asi karsiti bir yayin olsa da onceki veriyi teyit etmek icin web sayfalarinda goz gezdirirken verdikleri baska bir bilgi dikkatimi cekti. paylasilan bu bilgi lancet'de 1981'de yayinlamis [38]. icerigine ulasip teyit edemedim ama web sitesindeki bilgi dogru ise sunu demektedir; "ingiltere'de kizamik olan her yuz cocuktan birisi hastaneye gider, her onbin cocuktan bir tanesi vefat eder, kizamiktan olen cocuklar genelde yetersiz beslenmis veya baska ciddi rahatsizliklari olan, kizamiktan olmese yakin zamanda diger rahatsizliklardan olecek olanlardir. 1961'in ilk 6 ayinda kizamiga atfedilen 132 olum vakasinin yarisinda ciddi kronik hastaliklar vardi". insan ruhuna biraz acimasiz gelen ifadeler olsa da anlatmak istedigi normalde baska hastaliklarin hanesine yazilacak olumler hasta kizamiga yakalaninca onun hanesine yazildigidir. arti istatistik dogru ise olum oranini cdc'den farkli olarak 1/10000 olarak verilmistir. ilginc dogrusu. ote yandan [33, 34]'de verilen ingiltere ve abd verileri asiyla beraber kizamik vakalarinin belirgin sekilde dustugunu gostermektedir.

    ortaya cikan bu tabloyu yorumlamak oldukca zordur. tum bunlari ve belki bunlara paralel daha fazla calismayi okuyan ve degerlendiren bir kisinin kafasinin karisacagi asikardir. uzmanlarin siradan bir kisi tibbi acidan risk analizini yapamiyor [*] yaklasimi ne kadar gercegi yansitiyor sorusu tartismaya aciktir. tum bu bilgilerden muaf tamamen liberal sebepler ve/veya dini gerekcelerle karar alan kisi icin bu yaklasim sebep-sonuc iliskisine bagli olarak dogru varsayilabilir ama konuyla ilgili arastirma yapan bireyler icin durum sanilanin otesinde karmasiktir. arti riski cogu durumda nesnel olarak tanimlamak olanaksizdir ve oznel risk tanimlari mevcuttur. ates elimizi yakar mi yakmaz mi sorunsali tek bilinmiyenli bir sistemdir ve risk analizi cogu kisi icin ayni olacaktir. ote yandan yolculuklarda istatiksel olarak kazalara bagli olumler en az ucaklarda olsa da ucak teknolojilerine ve havayolu sirketlerine olan guvensizlik yuzunden n bilinmiyenli bir sistemde birey kaza oranlarinin yuksekligine ragmen kazadan kurtulma ihtimalinin daha yuksek oldugu kara yolculugunu hava ulasimina tercih edebilir. baska bir birey icin tam tersi durum da gecerli olabilir. benzetme asilanmanin ve asilanmamanin riskleri arasinda da yapilabilir. dolayisiyla asilanmayi ya da asilanmamayi tercih eden bireylerin arasindaki farkin, en azindan yukarda bahsedilen nedenler dikkate alindiginda, farkli risk analizi yapmalarindan kaynaklandigi iddia edilebilir. bu farklar ozneldir ve her durumda nesnel bir degerlendirmenin ogesi olmak zorunda degildir veya bu degerlendirmelerle yargilanamazlar. [30] ise bu degerlendirmeyi benden farkli yapmis ailelerin verdigi kararlarin riskler goze alindiginda bertaraf edilebilecegini iddia etmisti. oysa makale riskin tanimini yapmamistir ve risk analizinin her durumda ortak bir nesnellikte olamayacagini goz ardi etmistir.

    bilimsel dogmalar uretmeden taraflar degerlendirilgidinde ibrenin yonunu belirlemede icguduler, liberal dunya gorusleri ve oznel risk analizleri etkilidir.

    ote yandan david gorski'nin supheci yaklasimi [**] aslinda asi karsitlari icin de gecerlidir. iki taraf da bilimsel olcutleri, tarafli onyargilarini, kisilerle kurumlar arasi iliskileri argumanlarini belirlemede etkin olarak kullanmaktadir. cogu durumda buyuk ilac endustrisini elestirmede kullanilan kisilerle kurumlar arasindaki carpik iliski gorski orneginde bu sefer aluminyum otizm iliskisi kuran exley'e karsi kullanilmistir.

    mevcut haliyle asi karsitligi buyuk bir cikmazdadir. toplumsal baski ve devlet otoritesi konuyu daha da cikmaza sokacaktir. konunun cozumune dair adimlardan birisi konunun temelde hasta haklari olarak degerlendirilmesi gerekliligidir. asilarin defacto zorunluluk olarak algilandigi bir toplumda asilardan zarar goren bireylerin haklarinin korunmasi guven algisini arttiracaktir. bu haklar temelde zarar goren hastalarin belli fonlardan tazminat kazanmasiyla saglanabilir. taraflar arasi uzlasi ancak bu sekilde saglanabilir. daha iyi asilarin gelistirilmesi ya da yan etkilerinin daha iyi incelenmesi ancak gelecege donuk iyi temenniler olabilir ama cozum olmaz.

    ekleme: bkl1n3 adli yazar soyle demis: "virüs aşı yaptırmayanlara bulaşıp evrimleşiyor. evrimleşince aşı yapılan kişilere de bulaşıyor. bu yüzden aşı yapan, yaptırmayan yüzünden boşuna aşı yaptırmış oluyor."
    (bkz: #101500038)

    gercekten bilip bilmeden bilimselmis gibi yazanlara sinir olmaya basladim. bir atif yapiyorsaniz bari kaynak verin.

    cocuk felci asindaki zayiflatilmis viruslerin mutasyonu ile olusan yeni varyantlar kac kare cocuk felci salginina sebep oldu [45].

    antibiyotik direncini herkes duymustur ama asi direncini duymamistir. alin size bununla ilgili gayet guzel aciklayici bir yazi [46]. ornegin kuslarda marek hastaligina sebep olan virusle yapilan bir calismada [47] bir grup kus asilanmis diger grup ise asilanmamis. calisma cok ilginc bir sonuc vermis. buna gore asilanmayan kuslar virulansi daha dusuk varyantlara sebep olurken asi olanlar virulansi daha yuksek viruslere sebep olmus. virulans bir patojenin bir canliyi enfekte etme, oldurme kabiliyetidir.

    kaynaklar:
    [1] https://www.theglobeandmail.com/…old-in-the-united/
    [2] https://www.patientcareonline.com/…vaccine-movement
    [3] https://www.cdc.gov/vaccines/vac-gen/why.htm
    [4] https://www.nature.com/articles/s41562-017-0256-5
    [5] https://www.sciencedirect.com/…ii/s0162013411002212
    [6] https://en.wikipedia.org/…her_shaw_(neuroscientist)
    [7] https://www.sciencedirect.com/…ii/s0162013417300417
    [8] https://en.wikipedia.org/wiki/david_gorski
    [9] https://sciencebasedmedicine.org/…ne-pseudoscience/
    [10] https://www.sciencedirect.com/…ii/s0946672x17308763
    [11] https://link.springer.com/….1007/s00775-019-01710-0
    [12] https://www.buzzfeed.com/…ish-professors-claim-that
    [13] https://www.theguardian.com/…ough-university-portal
    [14] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/28919482
    [15] https://retractionwatch.com/…nking-vaccines-autism/
    [16] https://www.webmd.com/…o-autism-like-damage-in-mice
    [17] https://www.nature.com/…les/4001529.pdf?origin=ppub
    [18] https://www.sciencedirect.com/…ii/s0946672x16300931
    [19] https://www.nejm.org/doi/full/10.1056/nejmoa021134
    [20] https://pdfs.semanticscholar.org/…f2daaf625b758.pdf
    [21] https://www.safeminds.org/…/2013/04/stott_et_al.pdf
    [22] https://www.safeminds.org/…dec04-rev-with-nanea.pdf
    [23] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/30831578
    [24] https://www.princeton.edu/…ane_report_mmr-risks.pdf
    [25] https://pdfs.semanticscholar.org/…100bb4f73494a.pdf
    [26] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/…/articles/pmc3905323/
    [27] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/8053748
    [28] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/6741921
    [29] https://www.eurosurveillance.org/…019.24.17.1800529
    [30] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/…/articles/pmc5007135/
    [31] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/16235361
    [32] https://www.cdc.gov/…ccines/pubs/pinkbook/meas.html
    [33] https://www.gov.uk/…-england-and-wales-1940-to-2013
    [34] https://www.cdc.gov/…ppendices/e/reported-cases.pdf
    [35] https://www.unitypoint.org/…-4af1-b421-adfcb36ca561
    [36] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/…/articles/pmc4007870/
    [37] https://www.informedparent.co.uk/mmr-2/
    [38] https://www.thelancet.com/…6736(81)90481-5/fulltext
    [39] https://apps.who.int/…5/44855/9789241503396_eng.pdf
    [40] https://en.wikipedia.org/wiki/mark_geier
    [41] https://www.sciencedirect.com/…ii/s0946672x16304400
    [42] https://www.sciencedirect.com/…ii/s0946672x17307629
    [43] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/…/articles/pmc6851894/
    [44] https://www.sciencedirect.com/…ii/s0162013417304749
    [45] http://sitn.hms.harvard.edu/…ine-lessons-evolution/
    [46] https://www.quantamagazine.org/…to-evolve-20180510/
    [47] https://journals.plos.org/…371/journal.pbio.1002198
1366 entry daha
hesabın var mı? giriş yap