6 entry daha
  • riyanin sarkisidir. eski bir inanisa göre dünyaya gelen herkesin kaderinde
    yalan vardir. çünkü yalan aklin çapagidir. derin uykumuzdan uyanirken gözlerimizden
    temizlememiz gerekendir. ancak bunu uyurken yapmak imkansizdir; yani yasarken.
    yalana ve riyaya en az bulanmanin yolu ise haddini bilmektir, susmaktir.
    bildiklerini içinde ehlillestirmektir. ancak her nedense, bu dünyada herkes
    herkesten hesap sorabilmektedir. yine eski bir inanisa göre hesap sormak
    çok büyük bir sorumluluktur. çünkü hesap soran kisinin, hesap sordugu konu hakkinda
    tertemiz ak pak olmasi gerekmektedir. ak pak olmayan ellerin yine ak pak olmayan birilerine
    hesap sormaya hakki yoktur bu inanisa göre. çünkü kimsenin kimseden aslinda pek bir farki yoktur.
    bu yasadigimiz evrende yalan söylemedigini iddia eden bir kisi var mi?
    yok...o nedenle kimsenin açikçasi kimseye kalkip da sen busun busun böylesin
    bilmem nesin diye iddiada bulunmaya hakki yoktur. ancak birbirine emegi geçenlerin
    birbirine bu emeklerin hakkini helal edip etmeme insiyatifi vardir. ayri husus.

    e peki o zaman kimse kimseye hesap soramayacak yapilan yanlisliklar öylece
    yapanin yaninda kar mi kalacak diye sorarsiniz bilirim. hayir. yalan, söyleyenin
    boynunda iptir her zaman. ve o ipin altinda duran sandalyeyi teper bir gün gelir yalan söyleyen.
    ancak o sandalyeyi tepecek kisi diger yalancilar degildir. hele hele kendi yalanini digerlerinin
    yalanlariyla temizlemeye çalisanlar hiç degildir. kimse tertemiz degildir,
    ancak riyaya bulasmamislardan insanlar gelip size bu ne ulan? deme hakkina sahiptirler.
    size emegi olanlar insanlar mesela. misal; amerikan hükümeti gelse türk hükümetine
    ne bu insan haklarinin hali dese..iste bu tam olarak burada kastedilen seydir.

    iste bu sarki kendi yaptiklarina bakmadan ondan bundan hesap soranlar hakkindadir.

    sen kim oldugunu saniyorsun da bana parmagini salliyorsun?
    kafayı siyirmis olmalisin.

    çamurlu sularda kalmis bir göz çukurusun
    pratikte ölülere kadar ulastin(gittin onlardan bile hesap sordun, tanriyi oynuyorsun)

    besikleri aklamak için mezarlari soy
    sonra git kanitlari yoket

    sabun kutusu, kartlardan ve camdan yapilma bir ev
    (o camdan evin içindeyken) etrafina taslar firlatamazsin (kendi basina yikilir yoksa)

    kafan iyi olmali
    kafan iyi olmali
    kafan iyi senin...

    agzinda bir ayak ve kafan kiçinin içinde
    sen ne diyorsun ulan?
    bunun etrafinda dansetmek zor hakkaten
    ta ki sen bunu anlayana dek, seni oglan.(laf anlatmak ne zor)

    çal, çirp, ödünç al, duruma bak
    gölgeli çikarsamalarini koru (ne güzel dünya)

    kanguru jürisi masum olanlari asadursun
    seçilmis indigolarin gölgesine agliyorsun sen
    benim siyah çaydanligimin arkasina iserken sen
    gözüne limon suyu kaçiracaksin
    kafan iyi olmali senin
    kafan iyi olmali senin

    sen kim oluyorsun da bana parmagini salliyorsun?
    ve kendinle dolusun (öyle eminsin ki kendinden)
    çamurlu sulara batmis gözler
    siktigimin riyakari
    yalanci, avukat
    al sana ayna, göster bana farkin nerede?
    kanguru suçluyu masumlarla asti

    simdi sen seçilmis indigolarin gölgesine agliyorsun
    gözüne limon suyu kaçiriyorsun
    benim siyah çaydanligimin arkasina iserken
    kafayi yemissin..

    öyleyse sen kim oluyorsun da parmagini salliyorsun?
    kimsin ki sen bana dogru o dolgun parmaklarini salliyorsun?
    sen hakkaten kafay? yemis olmalisin

    indigolarin gölgesine agliyorsun
    gözyasi, kan döküyorsun sebepsizce
    indigolarin gölgesine agliyorsun

    yalanci, avukat, al senin için bir ayna. fark nerede?
    kanguru karar verdi, o hükümet kadar suçlu
    simdi sen seçilmis indigolarin gölgesine agliyorsun
    gözüne limon suyu kaçsin senin

    benim siyah çaydanligimin arkasina iserken sen
    kafayi yemis olmalisin
    çamurlu sular?n içindeki gözler

    çamurlu sularin içindeki gözler
    ganja! lütfen
    sen kafayi hakkaten yemis olmalisin.

    burada bazi terimler var hemen onlari açiklayalm. öncelikle sarkida belirtilen
    indigolar indigo çocuklardir. hani su kendilerini dogustan özel hisseden, yetenekli,
    her konuda becerikli seçilmis olanlar. riyakarimiz da kendisini bu özel olanlardan biri sanmaktadir. seçilmis oldugunu falan düsünmektedir. iste bu nedenle ondan bundan hesap sorma hakkini kendinde görmektedir.
    yaptiklari ne olursa olsun bu seçilmislik hissiyatiyla beraber kendisi gibi olanlari da ne yaparlarsa yapsinlar korumaya kollamaya çalismaktadir. riyakarliginin özü budur.

    kanguru jürisi ise kangaroo court denen karari önceden verilmis mahkemelere verilen isimdir. bu mahkemeler sadece göstermelik bir sekilde kurulurlar ve zaten asilacak olani asarlar. orada olup bitenler sadece şovdur.
    kisisel tatmindir hatta. erdem sahibi olduklarini iddia edenler bu mahkemelerden kurup insanlarin gözlerini de adalet dagittiklarini
    iddia ederek boyarlar.

    gözüne limon suyu kaçirmak da burada bir tür deyimdir. yanlis oldugunu bile bile
    yanlisliklara aglayanlar için söylenmistir. örnegin heryeri yakip yikan yokeden bir canavar düsünün. bu canavari büyüten yetistiren kisi insanlar bu canavari öldürdüklerinde gözyasi dökerse gözüne limon suyu kaçirmis olur. gerçegin farkindadir, yanlis olanin farkindadir ancak gözyasi dökmekten kendini alamaz. yaptigi yanlisliklari bu kisilere gösterseniz bile yarayissizdir çünkü zaten onlar yaptiklarinin farkindadirlar. bilerek isteyerek yanlis olani seçerler. artik bu yolun yolcusu olmuslardir ve günaha bulanmislardir. o nedenle geri dönemeyeceklerini bilirler.

    siyah çaydanligimin arkasina isiyorsun derken de burada da ''the pot shouldnt call the kettle black'' deyimine bir gönderme bulunmaktadir. yani hepimizin bildigi bir deyim olan dinime küfreden müslüman olsa. anlamli bir ingilizce deyimimizdir. sen kendini önce bir temizle arindir, ondan sonra baskalari için ahkam kesersin manasina gelmektedir.

    you must have been high...high belki kafan iyi seklinde de algilanabilir ancak
    yüksek mevkilere de bir gönderme olabilir bu..rob the grave snow the cradle ise bir yandan mezarlar kazan ama öte yandan seçim kampanyalarinda bebekleri kucagina alip seven politikacalara bir göndermedir.

    disaridan çok erdemli görünenlerin gerçekten ne yaptiklarina dairdir.

    kisacasi the pot sadece bir sarki degil bir tokattir. anlayabilene elbette.
60 entry daha
hesabın var mı? giriş yap