• yıl olmuş 2006. büyük patlamanın üzerinden kimbilir ne kadar zaman geçmiş, insanoğlu bırak amerikayı keşfetmeyi aya bile gitmiş, ömer üründül futbolda bloklar arası bağlantı teoremini geliştirmiş, akla hayale gelmeyecek binlerce icat yapılmış ve fakat gel gör ki kanayan bu yaraya kimse çare bulamamıştır. yazık... çok yazık...

    berbere saç kesiminin nasıl olacağını, yani gönlünde yatan aslanı, aynaları çatlatacak, tüm hatunların yüreğine kor ateşler düşürecek kafandaki muhteşem modeli anlatmak; kesinlikle ubermensch olmayı gerektiren bir durumdur. bunu başarabilen insanlara gıptayla bakmış ve hep saygı duymuşumdur.

    yaklaşık 20 yıldır tek başına berbere giden bir insanım. belli bir düzene oturtamasam da mecburiyetten gidip oturmaktayım, giyotinin düşüp kellesini gövdesinden ayırmasını bekleyen bir mahkum gibi o koltuğa. fobim var kardeşim elimde değil. kimi dişçi koltuğundan korkar, kimi fareden, kimi yılandan korkmaz yalandan korktuğu kadar ama benim bu aleme aklım ermiyor arkadaş! ben bu berber koltuğundan korkuyorum. berber dayaması bunun sebepleri arasındadır tabiki fakat, asla ve kata tek sebep değildir. neyse bunun sebeplerini bulmayı artık bana tekrar randevu vermesini beklediğim sevgili psikoloğuma bırakıp, asıl konumuza dönelim.

    ya da dönmeyelim, önce şu şerefsiz götverene iki çift laf edeyim. lan dürrük! ne zaman bu kadar meşhur psikolog oldun da sürekli meşgulsün, amın düdüğü!

    neyse efenim, berber dükkanına bodoslama adımımızı atarak başlayalım anlatmaya. ben bu berber dükkanı denen, sürekli olarak su buharı, kiloluk şampuan (muzlu ya da hindistan cevizli), sikindirik berber parfümü, sigara, saç, sakal kokan (bildiğin feromon işte) mekana ne zaman girsem, ben olmaktan çıkıyorum. bu arada dedik ya 20 yıldır tek başımıza berbere gidiyoruz diye. yahu bunca icat dedik ama bu berberlerde dişe dokunur tek bir gelişme yok. benim bunca yılda gözlemlediğim tek değişiklik var, o da üstümüze serilen örtüyle boynumuzun arasına koyulan, ne sikime derman olduğu belli olmayan, akordiyon gibi çekince açılan, buruşuk kağıt. nedir lan o! elalem neler yaptı. bak estetik cerrahiye. christian troy abime bak mesela, dillemediği hatun kalmadı. neden? hep kendilerini geliştirdiler. liposakşın dediler, botoks dediler, ot dediler, bok dediler milletin aklını çeldiler. berber camiası ne yaptı? elle dürtüklenen ense düzeltme makinasından elektrikli olanına geçti. bir de o, ne sikime derman belli olmayan buruşuk kağıt. hey allahım yarabbim, sonra da bu ülke neden geri kalıyo der millet.

    neyse efenim yine dağıldı konu. o koltuğu gördüğüm an, böyle bir pusma hali, böyle bir içine kapanma, salak bir durum hasıl oluyor bünyede. kryptonite görmüş superman oluyorum adeta. çırak çayımı getirip sigaramı yaktığı anda hafif bir rahatlar gibi olsam da vadem dolup da o koltuğa oturduğumda, ne sigaranın, ne çayın bi sikime derman olmaya gücü yetmez oluyor.

    selam sabah faslı geçildikten sonra, (ki selam sabah dediğim şey benim bik bik diye çıkan sesim, konuşmak ne mümkün) eliyle sıcaklığını kontrol ettiği suyun altına bastırıyor kafamı berber. önce çenem lavabonun kenarına hafif çarpıyor, mermerin soğukluğuyla irkiliyorum, muz kokulu şampuanı boca ediyor kafama ve başlıyor çitilemeye. ilk başta kuru olan yüzümden ince hatlar halinde geçmeye çalışan su, burun deliğime girip huylandırdığı an hapşırmamak için kasılıyorum, berber bunu fark ediyor zaar, ki hemen alnımdan başlayıp çenemin altında sonlandırdığı turu attırıyor eline, bir de sümkürtüyor mis gibi (haha şaka lan şaka yapmıyo öyle bi iğrençlik), tamamı ıslanan yüzümden su da rahatça akıyor ve hapşırmama gerek kalmıyor. saçlarımı sökercesine kafamı sıyırırken, çenemi bir kez daha vuruyorum mermere ama bu kez pek hafif değil. havluyla sardığı başımı koltuğun boyunluğuna doğru çekip, bu sefer de işkenceye havlu ile devam ediyor ve işte film o zaman başlıyor.

    genellikle insan muamelesini hak etmediğini düşündüğü çırağın yüzüne havluyu çarpıp, üzerime sereceği örtüyü aldıktan sonra, gizli güçlerini devreye sokuyor berber efendi. resmen hipnoz var lan bu işin içinde! bu berberler bu işlemlerin ardından şu kafayı ovalama olayına giriyor ya, hah işte hipnoz orda başlıyor. artık nasıl bir biyoenerji olayıysa o artık,* bir takım metafizik mevzular işte, benim aklım ermez. çakra mı açıyor, astral seyahat ilen bizi mi yiyor bilemem. sözüm ona kafanın şeklini kontrol ediyor. yalan abi kanmayın. lan benim kafamın şeklini şemalini kontrol etsen ne yazar? geometri bilimi bile yetersiz kalır o şekli çözmekte. pisagor'u öklit'i getir alanını hesaplayamaz şerefsizim. her neyse işte, bu kolpa keşif girişimi ile hipnoz edip bütün kontrolü ele alıyor bunlar. yaklaşık olarak şöyle bir şey bu:

    - (kafayı ovalıyor ve aynadan gözünüzün tam içine bakıyor, bir de sırıtıyor ki sanki kardeşten yakın) nasıl yapıyoruz?
    - eee işte yanlardan böyle hafif hafif şey edelim (etki altında zavallı) ik, guk...
    - yanları kısaltalım o zaman, üstlere fazla dokunmaya gerek yok (bu arada hangi bölgeden bahsediyorsa orayı eliyle ovuyor) enseyi de natural mi yapalım? (koftiden soru bu. cevap beklemiyor zaten)
    - hıhı. evet. sanırım. (delicesine sigara içme isteği, ter ve bir an önce eve gitme isteği var şu an bünyede. bitsin bu işkence)

    beyhude bir çabadır, daha da ötesi bir ütopyadır berbere istenen saç modelini tarif etmek. onlar sahip oldukları gizli güçlerle hep kendi istedikleri modeli reva görecektir sana. hep sıra beklerken baktığın dergilerdeki modelleri hayal etsen de dergilerde kalmaya devam edecek o saçlar. sürekli aynı berbere devam eden insanlar, "tarif etme derdim yok her zamankinden diyorum bitiyo" diye hava atsalar da geçmişe gidildiğinde, "her zamanki" mertebesine ulaşmış o ibibik modelin aslında berberin seçimi olduğunu görürüz. sessizce onay alan berberin tacizine maruz kalmamak için kasılır terlerken, o koltuklarda, çok da düşünmemek lazım sanki ideal olan modeli. onlar bu dünyanın hakimi. saçların önünü çekip de azat ettiği an* koşarak uzaklaşmaktan başka ne gelirki elden?

    aslında şimdi düşündüm de bu, emo kid denen yavrucaklara belkide haksızlık ediyorum nicedir. belki o üzgün ifadenin sebebi... tabi yaaa! yazık la!

    neyse lan, iftara ne kadar kaldı?
896 entry daha
hesabın var mı? giriş yap