1 entry daha
  • sema bulutsuz hoca ile; daha dün, teknokratlar hükümeti veya şahsa indirgenebilir bilim adamlarıyla ütopik yönetim hayallerinin, gerçekleştirilebilirliği bir kenara dursun, insanlığın yararına olup olmayacağını tartışmıştık. bu konu biraz beni ilgilendirmişti zira; son birkaç zamanda giridğim ütopya/@jimi the kewl entirilerim, tesadüf gibi bizzat bu konuyu da ilgilendiriyordu. aslında benim o başlıktaki entirilerimin ütopya ile bir alakası yok, ben varlığın yapısıyla oynuyordum düşüncelerimle, hani nihat genç diyor ya "düşüncelerimle, kelimelerimle tokatlayacağım onları" (http://www.youtube.com/watch?v=pvxnvt4zvtw) aynen ben de biraz yazarak düşünme yolunu yeğ tuttum, yazdıkça aklıma bir şeyler geldi, aklıma bir şeyler geldikçe yazdım. peki sonuç nereye vardı, o başlıkta incelediğim; insanlığın gelişiminde; insan yamyam olarak gelişemezdi; biraz da stoacı düşünerek; "natura'ya uyumsuz yaşanamaz; doğal olarak doğasıyla doğaya bağlı olan insanın düşünce yapısı da doğallığından hiçbir şey kaybetmeyerek, doğasının dışına çıkma cüretini gösterdiği anlarda ütopya başlar." demiştim.

    bu girişle nereye varmak istiyorum; bakın 'kavimlerin helakı' bahsiyle ben uzun zamandır karşılaşıyordum, o kadar çok karşılaşıyordum ki; bu adla vcdler, teyp kasetleri, kitaplar -basımları da pek kaliteli!- yayınlayan örgütlerin, derneklerin, kişilerin, artık kimlerse onlar, ki bu benim görevim değil kim olduklarını bulmak, o devletin maliye çalışanlarının işi, sonunda efendim pek tehlikeli gelmeye başladı bana. düşünsenize; ülkemizde 'kavimlerin helakı' adıyla yayınlanan bu yayınlar, o kişi veya kurumun üstlendiği işlerin sadece bir boyutu, bu kişilerin bir de diğer yayınları var; yüzlerce, binlerce yazı, internet sitelerinde, gazete bayilerinde, okul önlerinde, her yerde evrim aldatmacası adı altında yayınlanan o el kitapçığının lise önlerinde bedava dağıtılmasıyla başlayan süreç, bugünlere kadar geldi, artık onlarla ilgili, yayımcılarıyla ilgili konuşamaz hale gelmişizdir, sözlükte başlık açılamıyor bir şahıs hakkında, yani ben gözlerimle görmesem inanmazdım; radikal gazetesi tam sayfa reklamını verdi bu adam(lar)ın saçmasapan yayınlarının, o gün ben arif'e "ulan işe bak ya, radikal bunu da yaptı sonunda, onlardan beklenirdi bu." dedim, 1 hafta geçti geçmedi cumhuriyet gazetesi yayınladı aynı reklamı. hangi cumhuriyet mi? yıllardır takip ettiğimiz, o pek ciddi bulduğumuz, yeri geldiğinde sözlükte kavgasını verdiğimiz, savunduğumuz cumhuriyet gazetesi.ondan sonra zaten, ben bu zihniyetle tartışmayı daha doğrusu, onlarla ilgili düşünmeyi bıraktım, zira heryerdeydiler; güçlüydüler, bir şekilde arkalarında birileri vardı, ve benim gibi sıradan bir vatandaş onlar hakkında işte, sözlükte, şurda burda yazabilirdi, benim ne yaptırımım olabilirdi ki? ben en fazla hangi yalanlarını ortaya çıkarabilirdim? ben nasıl bu örgütlü, sistemli çalışan palavracılarla savaşabilirdim?
    derken bugün bir tanıdığımın (oldukça yakın) bana mail yoluyla kavimlerin helakı başlıklı bir yazı yollamasıyla (fwd'lanmış) kafamda bir ışık yandı. iki gün önceydi sanırım; çiğdem dürüşken hocamla plinius 'un mektuplar 'ından (bkz: epistulae) 6. kitap (bkz: liber sextus) 16. mektup üzerine işlediğimiz derste, daha doğrusu seminer şeklindeydi, vesuvius 'un patlaması ve lavların pompeii ve herculaneum kentlerini yok etmesinden bahsetmiştik. konu biraz ilginç; zira genç plinus, dostu, dönemin büyük edebi isimlerinden tacitus 'a yazdığı söz konusu mektupta; dayısı yaşlı plinius 'un, patlamalar esnasında, olay yerine nasıl gözünü karartarak, bir bilimadamı serinkanlılığı ve romalı erdemiyle gittiğinden, o an yaşanan o khaos'tan, o acılardan (bkz: dolores), o kentlerdeki insanların çığlıklarından bahsediyor. tabi olay roma edebiyatında , böyle işlendiğinden; yani tarihselliği ile edebiliği iç içe girdiğinden; salt edebiyat okurlarını değil bilimadamlarını da bu konu çekecektir. bu mektup, vesuvius üzerine çalışan bilimadamlarını veya kavimlerin helakı üzerine düşünen theologları da ilgilendiriyor. o halde layığıyla incelemekte yarar var. bakın efendim bilmeyen birini, bu konuda şaşırtmak ne kadar kolay. işte ben bu entirimde bunu işlemek istiyorum; "kavimlerin helakı" başlığı altında mevcut yayınlardan, belgesel olanını sizlerle bu entirimde deşmek istiyorum, hem de bizzat olayı yaşamış, hatta dayısı bilim şehidi olarak vesuvius'a giderken onu sahilden uğurlamış, vesuvius'tan yükselen o dehşet dumanlarını gözlemlemiş, genç plinius 'un, mektubunu baz alarak incelemek istiyorum. tabi benim üstünkörü yazdıklarım, hoca'nın bu konuda çalışması yayınlanırsa, onun yanında güdük kalabilir, ama ben kendi algı yeteneğimle ve bilgimle sizlerle bu konuyu burada irdelemek istiyorum.

    evvela ben bu entiriye neden teknokratlar hükümetinden bahsederek başladım.
    efendim bilimadamları dünyayı yönetsin denebilir mi? bu zaten demokrasiyi, insancıllığı, insan haklarını şunu bunu, yani modern insanın diline pelesenk olmuş bütün iyi (!) kavramları ortadan kaldıracak bu çok net. onun dışında bu bir ütopyadır bu da açık. gerçekleştirilemez. çünkü bilimden herkesin algıladığı farklı; örneğin geçen faruk akyol hocamın bir ifadesi vardı; "bilimsel gelişme olmaz, bilimin ruhuna aykırıdır bu, fakat bilimde gelişme olur" deyivermişti, ki haklıdır, üzerine başka başlıkta uzun uzun konuşuruz, burası yeri değil; efendim kimi amerikan bilim yuvalarının, amerikan hükümetinin yararına çalıştığını da düşünürsek; veya hadi bunun üzerine tam kaynaklarla konuşmak isterim, o yüzden lafımı şöyle değiştireyim; yani sponsorların ve desteklerin hükümet tarafından, hükümetin politikalarını desteklemeleri için sağlandığı düşünülürse (http://www.library.unr.edu/…jects/guides/pswww.html) o durumda, bilimin kendisinin efendisinin kim olacağı tartışması bile, uzmanlar yönetimi halinde, halkın senatus/meclis yoluyla denetimi ortadan kalktığından, dünyanın ne gibi felaketlere gidebileceği de tartışılabilir. sonuçta hatırlanmalı ki; kenan evren de, kendisine göre alanlarında uzman olanları, ilgili yerlere atadı! demek ki, uzmanların yönetimi gibi bir kavram da sanki iyi niyetli bir aksiyonmuş gibi düşünülmemeli; o halde söylemek istediğime gelirsem; herşeyi de bilimadamlarıyla açıklama fetişisti değilim. zaten herşeyi bilmek de istemiyorum; böyle bir saplantım yok; rasyonel dunyada en az bedelle en fazla mutluluk heveslisi de değilim, hislerimle, kalbimle, beynimle, bazen ileri bazen geri adımımla, çelişkilerimle, oluş durumumun trajikliğiyle, rutin seyredişlerimle, pius / sadık kimliğimle bazen, bazen rabidus / hırçın kimliğimle yaşar giderim, bilimsel metotlarla da kendimi bulabilirim, kendime kendim için seslenebilirim, fakat hislerime yenik düşüp mythos'un içinde de kaybolabilirim. mesela echo yla ağlayabilir, apollon'la daphne'nin peşinde koşabilirim. yunan tekhne'sinden , küçük kasabama dönebilirim, sonuçta odysseus da, achilles de küçük kasabalardan gelmişti, onlarla olabilirim, onlar gibi olabilirim, fakat asia minor'den yola çıkıp, italia'ya aeneas 'ın seyrettiği yoldan gidebilirim, kuracağım kent için, kartaca'da dido 'yu terkeder, onun beddualarını alıp roma'ya varabilirim. roma'da , romalı virtuslarıyla, ülküleriyle hissedebilir, pax romana 'nın bir neferi olabilirim. vergilius ' a o yazıları yazdıran augustus'un kültür reformlarının destekçisi olabilir, uzun yıllara varan kardeş kavgasına horatius'un dizelerinden kardeşlik türküsü okuyabilirim. niye bu kadar uzattım ki; ben çelişkilerimle yaşayabilirim, hislerime yenik düşebildiğim gibi, tarihi çarpıtmalara dayanamayıp, "kavimlerin helakı" başlığı altında anlatılan kimi çarpıtmaları, müslüman gözüküp gizli hiristiyanlık yapanları, bizzat bu konuda plinius 'un mektubundan yola çıkarak yerden yere vurabilirim. bu da aslında bilimsel bir savunmadır. ben dedim ya çelişkimle yaşayabilirim diye; ne apolloniyen ne de dionysiak davranma zorunluluğunda değilsem o halde; çelişkili davranabilir olmam üzerine daha fazla açıklama yapmayıp; konuya dalayım;

    efendim bakın http://www.kavimlerinhelaki.com/belgeseller.html adresinden pompeii ile ilgili videoyu indirdim. videoda anlatılanlarla, hakikatte ne oldu, mektupta nasıl bahsediliyor vakadan, paralel götürmeye çalışacağım; ayrıca http://www.harunyahya.org/…ad/download.php?id=14149 adresinden kitabı indirilebilmekte. kitap ile video'dan alıntılarla konuyu irdelemeye başlıyorum

    pompeii'nin sonu demişler videonun başında, kitabın başında da "pompei de aynı sona uğramıştı" demişler. tamam bakalım neymiş sonu.

    ".. kuran'da, allah'ın kanunlarında hiçbir değişiklik olmadığı şöyle haber verilir:

    ... onlara uyarıcı-korkutucu geldiğinde, nefretlerinden başkasını arttırmadı. (hem de) yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? sen, allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (fatır suresi, 42-43)"

    şimdi kuran'dan alınmış bu sureye baktığımızda; pompeii ile ilgili özel bir bilgi yok, bunu göremiyoruz. diğer helak durumlarından ve ibretlik durumlardan isimler verilmişti oysa: (bkz: lut kavmi) (bkz: nuh tufanı) (bkz: firavun) ve içinde peygamberlerin bulunduğu diğer ibretlik vakalar. pekala bu surenin; pompeii ile ilgisi nedir, ki kitabın başına konmuş, sanki allah, haşa, vesuvius'un patlamasıyla alakalı bilgi veriyormuş gibi. zaten bu zihniyetin, bu konuda bilgisiz olanları kandırma çabası bizzat sonraki cümlede anlaşılıyor;

    "evet, "allah'ın sünnetinde (kurallarında) hiçbir değişiklik" yoktur. allah'ın kurallarına aykırı davranan, o'na başkaldıran herkes, aynı ilahi kanunla karşılık görür. roma imparatorluğu'nun dejenerasyonunun sembolü olan pompei de, aynı lut kavmi gibi, cinsel sapkınlıklara batmıştı. sonu da lut kavmi'yle benzer oldu."

    efendim; ha bakın şimdi roma imparatorluğu'yla ilgili öznel bilgi veriyor kitap, yani sanki alakalıymış gibi kuran'dan sureyle başlayıp, ki vesuvius 'la hiçbir alakası yoktu görüldüğü gibi, öznel yargıya geçmişler. o halde bu konuda anlaştık; peki o zaman verilen öznel bilginin gerçeklik payı nedir ona bakalım. ifade şu; ".. roma imparatorluğu'nun dejenerasyonunun sembolü olan pompei" efendim bunca zamandır roma'yla ilgiliyim; pompeii'nin roma'nın ahlaki düşkünlüğünün sembolü olduğunu duymamıştım, inanın bana benim bu öznel değerlendirmem de aslında şuna dayanıyor; roma'da cumhuriyet ve imparatorluk dönemlerinde her edebiyatçı ve devlet adamı, roma'nın ahlaki düşüklüğünden, giderek daha kötüleştiğinden bahsetmiştir. fakat bunun çeşitli sebepleri vardır; bu sebepleri, bu tarz insanlar anlatamayacağından, tarihi verilerle veyahut hadi onu da geçtim en basit mantıklar yürüterek, belli cahil kitlelere aktaramayacağından böyle "efendim cinsel sapkınlık vardı ondan böyle oldu. allah cezalandırdı" gibi abuk sabuk, göz boyama amaçlı nedenlerle açıklama cüretini gösteriyorlar. bir kere roma'da uzun yıllara varan iç karışıklıklar; zaten yerliler ile göçenler yani etrüskler arasındaki itiş kakış durumu, tarquinius sülalesinin roma'dan kovulması, cumhuriyet 'in kurulması, ardından gelen patrici-plebs kavgası, sulla - marius çatışması, bu sırada dış düşmanlarla karşı roma 'nın sürekli savaşması. roma 'yı bitap düşürmüştü. i.ö. vi. yy.sonlarından bu yana roma 'nın gücünü arttıran agricola / çiftçi virtus'u / erdemi-karakteristiği yavaş yavaş ortadan kalkıyordu. ayrıca roma ordusunun çiftçi-askerlerden oluştuğunu da düşünürsek; durumun vehametini daha iyi anlarız. i.ö. i. yy.'da akdeniz'i çevreleyen tüm ülkeler roma'nın egemenliğindeydi. fakat roma, dışarda güçlendikçe dediğim gibi kendi içinde birçok yönden gittikçe zayıfladı. halk, savaşlar yüzünden bitap düşmeye başladı. roma cumhuriyeti 'nin asıl temelini oluşturan çiftçi halk yoksulluğa düştü ve şehre göç etti. orada bir iş aramaya çalışıyor, başarısız olursa, köle olmayı bile seçmek zorunda kalıyordu! böylece sayısı artan köleler sık sık yağma girişimlerinde bulunuyorlardı. plebs tribunusları tib. semp. gracchus ve g. gracchus kardeşler tarafından halk lehine i.ö. ii. yy.'ın son çeyreğinde yapılmak istenen tarım reformları başarısızlıkla ve iki kardeşin öldürülmesiyle sonuçlanmıştı. hoşnutsuzlukların artması giderek köle ayaklanmalarına yol açtı. bu durum uzun vadede roma ekonomik yaşamını etkiledi, fakirleştirdi. fakat buna karşın bu yüzyılda roma hala zengindi. eyaletlerden gelen servet roma'da birikiyordu doğal olarak çoğunlukla soyluların (bkz: patricii) ve ticareti elinde tutan atlı sınıfın (bkz: equites), bir de durumunu düzeltmiş olan plebs temsilcilerinin elinde. bu sınıflar har vurup harman savuran bir lüks hayatı yaşıyorlardı. eyaletlerin valiler ve vergi toplayanlar tarafından sömürülüp sağılması ve gittikçe daha fakirleştirilmesi sürüp gidiyordu. bütün bu biriken servete karşın halkın yoksulluğu ve yoksul halkın sayısı gittikçe artıyordu. aşağı tabaka arada sırada buldukları işlerle, bedava dağıtılan yiyeceklerle ve oylarını satmakla karınlarını doyurmaya çalışıyorlar, kendileri için düzenlenen oyun ve eğlencelerle oyalanıyorlardı. rüşvet ve her türlü ahlak düşkünlüğü artmıştı.cumhuriyet yönetim sistemi olarak gitgide zayıflamış ve idealist cumhuriyetçilerin bütün çabalarına karşın yerini diktatörlüklere bırakmıştı. işte bu noktada marius ile sulla 'nın çatışması söz konusu oluyor.

    ondan sonra da ceasar, bir yandan italyan kavimleriyle yapılan savaşlar, bir yandan sulla ve marius'un çatışmaları yüzünden çıkan iç savaşlar ve bunlarla ilgili olarak soylular (patricii ile plebs'ler) arasında bitip tükenmez mücadeleler roma'yı iyice sarstı. doğuda mithridates, ispanya'da sertorius, italya'da spartacus isyanı, derken catilina'nın hükümet darbesi teşebbüsü birbirini kovaladı. pompeius doğuda mithridates'i yenerek işleri yoluna koydu. cicero, catilina'nın girişimini vaktinde haber alarak bastırdı. pompeius, sertorius'u, crassus da spartacus'u bertaraf ettiler ve ceaser ile birleşerek ilk triumviri'yi kurdular. ispanya'da ilk başarılarını elde eden ceaser daha sonra gailla'yı fetih harekatına başladı. gördüğünüz gibi çalkantı sürüyor; ardından caesar ve pompeius çatışması, halkın / askeriyenin ikiye bölünmesi, caesar 'ın pompeius'u yenip tek başına iktidarı almasına rağmen, senatus'da ateşli cumhuriyetçiler tarafından katli sonunda, bu sefer onun varisleri octavianus ile antonius arasındaki çatışmalar, sonunda actium deniz savaşı ve octavianus'un tek başına liderliği. (bkz: augustus/@jimi the kewl) görüldüğü gibi yönetim kavgası ve kardeş kavgası gerçekleri, halkın sürekli yoksullaşmasına sebep, zira belirttiğim gibi; romalılar agricola yani çiftçi karakteristiğinden iyice kopmuşlardı. bakın augustus'a kadar geldim. onun kültür reformları, zaten romalılara o milli ülkülerini, o çiftçi karakteristiklerini hatırlatmak için değil miydi? (bkz: eclogae) (bkz: georgica) (bkz: aeneis) (bkz: aeneis/@jimi the kewl) roma 'nın sürekli ahlaki düşüklük içinde olduğu hususunda birazcık da olsa bilgilendirebildim mi sizleri?
    adım adım vesuvius 'un patladığı tarihe kadar gelelim; neredeydik? augustus'taydık, yani roma, cumhuriyetten, yukarıda anlattığım gelişmeler çerçevesinde imparatorluğa geçti. bu ahlaki düşüklükler; yoksulluklar imparatorluk döneminde de devam etti. hatta, durumun vehameti üzerine her imparatorla ilgili başlıklarda, fikirlerimi ayrıntılı sunmaya çalıştım efendim, o yüzden hangi imparator zamanında durum neydi, onun için, o başlıklara yönleniniz, ben salt isimleri sayayım;

    augustus
    tiberius
    caligula
    claudius
    nero
    galba
    otho
    vitellius
    vespasianus

    titus <- konumuz olan vesuvius patlaması titus zamanında gerçeklesiyor. (i.s. 79)
    domitianus
    nerva
    trajanus
    ..

    şimdi baktığımız zaman; söz konusu patlama, i.s. 79-80 yıllarında roma imparatorluğu'nun başındaki tek felaket değildir;roma i.s. 79 ve 80 yılları üç korkunç olaya tanık oldu. birincisi i.s. 79'da pompeii ve herculaneum kentlerini ve campania'nın öteki bölümlerini yakıp yıkan vesuvius yanardağı patlamasıdır, konumuz olan yani. ikincisi i.s. 80'de roma'da üç gün boyunca süren yangındır. bu yangında pek çok tapınak, hamam ve kitaplık zarar gördü. üçüncü olay ise bu sırada çıkan, roma ve bütün italya'yı saran veba salgınıydı. titus, bu üç olayda da gereken yardımı yapmıştır. (http://www.roma-imparatorlugu.com/) o halde kavimlerin helakı başlığına vesuvius patlamasını da ekleyenlerin,roma 'daki diğer felaketlere de el atması söz konusu olabilir, onları da bu uyanıklıkları çerçevesinde değerlendirebilirler. nasılsa okumayan, merak etmeyen, önüne konan herşeyi kabullenen yığınlar söz konusu!

    zaten bu adamların, bu konudaki uyanıklıkları "pompeii'nin sonu" başlığını atmalarından belli, yani bu olayın asli sebebi; pompeii 'nin roma imparatorluğu'nun sembolü olarak (!) ahlaki düşüklükler göstermesi olabilir mi? bakın size kabaca roma tarihi'ni o zamana değin anlattım; tarihsle gerçeklikler ve süreç bize yol gösteriyor aslında. bir de şu var; bu vesuvius patlamasında tek helak olan, tek ortadan kalkan pompeii olmadı ki, yukarıda da yazdığım gibi herculaneum kıyı kenti de tarihten silindi. o insanların günahı neydi peki? şimdi tekrar bu adam(lar)ın eserine geri dönelim;

    aynen videoda söylenen ifadeyi yazıyorum; bakın tekrar uyarıyorum, olay i.s. 79 yılında gerçekleşti; videoda şöyle diyor:
    "allah'a karşı olan isyan ve azgınlıklarından dolayı helak edilen bu kentin adı pompeii idi."
    yahu hangi allahdan bahsediyorsunuz, i.s. 79 yılında, titus döneminde daha paganizm roma'da bütün haşmetiyle hakimdi papa onaltinci benedict in almanya konusmasi/@jimi the kewl entirilerimden birinde hiristiyanlık, paganizmi nasıl yerlebir etti, ondan bahsetmiştim, ama o çok daha sonraki dönemde gerçekleşti. i.s. 79 yılındaki bir patlamayı "allaha karşı isyan" olarak sebeplendirme tarihin görüp görebileceği en büyük saptırma ve en büyük anakronizm örneği olabilir ancak. hem çok komik olan bu iddiaya inanıp “hm evet, o dönemde de allaha karşı gelenler nasıl cezalandırıldıysa, 17 ağustos 1999 ‘daki depremde de gölcük ve kocaeli işte öyle cezalandırıldı.” diyebilecek gerzekler çıkacaktır, onca vatandaşımızın kanı ve acısı üzerinden rant elde etmeye girişenler tabi ki böyle saçmasapan iddialardan yola çıkacaklardır. yahu tarihsel saptırmaya bakın! i.s. 79 yılında; ne yahudilik o tarihte, islami inanca göre (islami inanca göre diyorum zira bu tarz yayınlar yapanlar müslüman olduklarını iddia ediyorlar.) hak dindi, ne de hiristiyanlık. kaldı ki; roma’da hiristiyanlar ‘ın o dönemki inancı islami inanc sistemine göre haklı ve doğru olarak değerlendirilmez, yani burada kocaman bir müslümanlık dışı iddia da var. eğer birileri bunu bilerek yapıyorsa; resmen dini tahrif ediyor, tarihi tehrif ediyor. kocaman bir mantıksızlık, bir anakronizm var burada. size bir bilgi daha vereyim bu saçmasapan iddianın vehametiyle ilgili; bakın efendim çiğdem dürüşken hocamız bir şeyden sözetmişti; vesuvius patlaması sayesinde biz belki de hiç ulaşamayacağımız verilere ulaştık. biraz araştırdığınız zaman siz de göreceklsiniz. hatta link vereyim size; http://volcano.und.edu/…lc_images/img_vesuvius.html - http://volcano.und.edu/…ius_more/vesuvius_more.html - http://en.wikipedia.org/wiki/vesuvius - http://www.vesuvioinrete.it/e_index.htm - http://vulcan.fis.uniroma3.it/…vio/79_eruption.html
    efendim; bu patlama sonrası kenti yokeden lavlar insanların, eşyalarının, diğer canlıların, kimi yapıların kentte kömürleşmesini (bu konuda teknik bilgiyi uzman biri daha net verebilir.) sağlamış. bu kömürleşmeler, çeşitli arkeolojik kazıntılar sayesinde o günkü gibi günümüze aktarılabilmiştir. bir nevi; acı ama bir gerçekte söz ediyorum sizlere; olay çok vahim, acı, insanlık tarihi açısından tam bir felaket ama, bilim dünyası ve arkeoloji açısından muazzam kalıntılar elimize kadar geldi. şimdi gidin neapolis’e yani napoli’ye söz konusu kıyıda tarihe tanıklık edebilirsiniz. müzelerde, o dönemin insanını, lavlarla ilk karşılaştıkları anlardaki halleriyle seyredebilirsiniz. işte hani hep diyorum ya “yaşıyor olma süreci trajiktir” diye. bu da hayatın bize sunduğu trajik örneklerden biri. şimdi tam bu noktada, söz konusu saçma yayınların bir iddiasının yanlışlığına değineyim; bu adamların kitabında deniyor ki;

    “ancak vezüv'ün lavları bir anda tüm kenti haritadan sildi. olayın en ilginç yanı ise, kentin günlük yaşantısı içinde, vezüv'ün korkunç patlamasına rağmen, kimsenin kaçmamış ve adeta büyülenerek felaketin farkına bile varamamış olmalarıydı. yemek yiyen bir aile, o andaki gibi aynen taşlaşmıştı. cinsel birleşme halinde, sayısız taşlaşmış çift bulunmuştu. daha da önemlisi, bu çiftler arasında, aynı cinsten olanlar, küçük erkek ve kız çocuklar da vardı. pompei kalıntılarından çıkarılan taşlaşmış insan cesetlerinin, bazılarının yüzleri hiç bozulmadan kalmıştı. genel yüz ifadesi şaşkınlıktı.“

    yahu tarih ancak bu kadar tahrif edilebilir. bakınız; bu patlama gerçekleştiğinde; gerek pompeii gerekse herculaneum ‘da yaşayanlar kıyılara akın etmişlerdi. hatta yaşlı plinius, karşı kıyıda bulunduğundan, donanmasının başına geçip yardıma gelmesi hususunda mesajlar bile almıştı. (yaşlı plinius, donanmanın başındaydı, ve pompeii ‚nin tam karşıkıyısında bulunuyordu.) özellikle http://volcano.und.edu/…lc_images/img_vesuvius.html adresinden de bunu okuyabilirsiniz. böylesi tarih saptırması ironik bir hal bile alabiliyor. zira yukarıda geçen şu iddia: "allah'a karşı olan isyan ve azgınlıklarından dolayı helak edilen bu kentin adı pompeii idi." üzerine düşünürken; aklıma çiğdem hoca ‘nın söylediği bir başka husus geldi. zira hoca’nın belirttiğine göre; vesuvius patlaması sonunda, yukarıda bahsettiğim, lavların kömürleştirdiği kimi belgelerden öğrendiğimiz kadarıyla; pompeii’de gizem dinleri’nin de etkin olduğu anlaşılıyormuş. o halde eğer bir paganist çıkıp da "tanrılar’a karşı olan isyan ve azgınlıklarından dolayı helak edilen bu kentlerin adı pompeii ve herculaneum idi." deseydi, o halde onu haklı bulabilirdim. yani gizem dinleri roma’da yasaklanıyor. (bkz: roma nın gizem dinleri) fakat pompeii’de bu yasağın delindiğine dair emareler bu kömürleşmiş yapıalrdaki kimi imgelerden anlaşılabiliyor. yani bu ne demek? ortada bir isyan varsa, bu pagan sistemine karşı yapılmış bir isyandır. yani nasıl ki –onların iddiası- pompeii , roma imparatorluğu ‘nun sembolü değilse, görüldüğü gibi hatta gizem dinleri ritüellerinin de devam ettiği bir kent pompeii, yani paganistlerin iddia edebileceği bir süreçten nemalanmak isteyen bu adamlar oluyor. ne ironik! gerçi ben burada kinayeli konuşuyorum, ortada cezalandırma falan yok, bir doğa olayını saptırarak, tarihsel tahriflere girerek, cahilleri kandırabileceklerini düşünüyorlar.

    video komik duruma düştükçe düşüyor; güya pompeii çok zenginmiş, ve bu zenginlikleri için allaha şükretmemişler, sapkın bir kavim olmuşlar, sefahate dalmışlar, şehir günah yuvasına dönüşmüş. hatta gladiatorlerin arenadaki dövüşleri bile onların sapkınlıklarına örnekmiş. yahu roma’nın bizzat kendisi bu dertten muzdarip, sadece pompeii değil ki. eğer sapkınlık cezalandırılıyorsa; caligula ve nero dönemlerinde bizzat roma ‘nın helak olması gerekmez miydi? zira madem helak edilen kavimler/kentler sapkındılar, o halde roma neden cezalandırılmadı?

    devam ediyorum; bir alıntı da kitaplarından!

    “işte facianın en akıl almaz yönü buradadır. nasıl olmuş da binlerce insan hiçbir şey görmeden ve duymadan, adeta ölümün gelip kendilerini yakalamasını beklemişlerdir? „
    yukarıda cevapladım, insanlar kaçışıyorlardı, hatta evlerde mi kalsak, yoksa en uç kıyıya kadar gitsek mi diye tartışıyorlardı, kentte panik vardı. (http://en.wikipedia.org/wiki/pompeii - http://touritaly.org/pompeii/pompeii-main.htm ) bu konu yanılmıyorsam national geoghraphic ‚in vesuvius belgeselinde de işlenmişti. orada özellikle tarihsel verilere dayanarak, canlandırılan kentte insanların nasıl karmaşa içinde olduklarını gösteriyor.

    milliyet gazetesi bu konuyu işlemiş; bizzat plinius ‚un kaleminden konuyu irdelediği için oradan alıntılar yapmak istiyorum efendim;

    „hayatının son gününde plinius secundus yine her zamanki alışkanlığı ile bol bol güneşlenip akdeniz'in serin sularına dalmıştı. sonra dipdiri oturmuştu öğle yemeğine. odasına geçip çalışmaya başlayacaktı ki, kızkardeşi arkasından yetişti: "doğudan yükselen kara bir bulut var." takvim 24 ağustos 79'u gösteriyordu.
    güneşli bir yaz gününde yerden yükselen alışılmadık bu devasa kara bulut, ilgisini çekti bu bilge kişinin. daha iyi görebilmek için sandaletleriyle bir tepenin üstüne doğru koştu. ne gördü dersiniz? kendi yeğeni, o günün görgü tanığı ünlü latin yazarı plinius caecilius şöyle yazar: "vezüv dağı olduğunu sonradan anladık. bulutlar dev bir ağaç gövdesi gibi yükseliyor, gökyüzünde dallara ayrılıyordu..." .. vezüv'ün patlamasından daha birkaç hafta önce imparator titus tercihen roma donanmasının komutanlığına onu atamıştı. amiraldi. napoli körfezi'ndeki misena'da konuşlandırılmıştı donanma. ne var ki plinius secundus 56 yaşında ve fazla kiloluydu. uzun süreden beri de nefes darlığı çekiyordu. misena iyi gelmişti ona. keskin gözlü biri oradan baktığında romalı zenginlerin oturduğu herculaneum'daki yazlık villaları ve daha da güneydoğuda kalan pompei'yi görebiliyordu.

    vezüv'den sadece 30 km. uzakta buharlaşan mağaralar vardı. burada volkanik kaynaklar fokurduyor, ölüler ülkesinin tanrısı hades eski çağlardan beri bu mağaraların kapılarını bekliyordu. körfeze yakın yerlerde ise bilinmeyen derinliklerden gelen sıcak mineral kaynakları vardı. ayrıca birtakım resmi tarihçilerin yanı sıra m.ö. 1. yüzyılda yunan coğrafyacı strabon, dağın 2000 metre yüksekliğinde volkanik bir biçim olduğuna işaret etmişti. ama kimse bu uyarılara ne aldırış etmiş, ne de buna göre bir önlem almıştı.
    daha başka işaretler de vardı: 5 şubat 62'de herculaneum ve pompei'de ağır bir deprem olmuş, ancak bunun nedenleri üzerinde durulacak yerde, insanlar zarar gören kentleri yeniden kurma girişimini öne almıştı. fakat yapım çalışmaları yavaş gitmişti. çılgın imparator neron'un 64'te roma'yı yakmasından sonra bütün güç roma'nın yeniden yapımına harcanmış, buradaki kentler 79 vezüv patlamasına dek yarım kalmıştı. romalı ileri gelenler, vezüv çevresinde oturmakla bir barut fıçısının üstünde yaşadıklarını bilmiyorlardı. bugünün çağdaş yerbilimi bilgilerinden yoksundular. bölge fay hattının üstündeydi. afrika ile avrupa yer levhalarının durmadadan birbirine çarptığını nereden bileceklerdi? iki yer levhasının birbirine olan devasa baskısıyla mağma yukarı çıkmaya çalışıyor, yerkürenin üst tabakasını eritiyor, bir yandan da içeride gazlar sıkışıyordu. bu müthiş güç, sonunda 24 ağustos 79'da patladı. uzun zamandan beri dağın altında biriken mağma ve sıkışan gazlar dağın üstündeki süpabı binlerce metre yukarı fırlattı sanki. inanılmaz bir patlamayla vezüv fındık kabuğu gibi yarıldı. kara bulutlarla birlikte kızgın taşlar, lavlar, maden köpükleri binlerce metre gökyüzüne savruldu.
    misena'da çıktığı tepenin üstünden büyük bir doğal felaketle karşı karşıya olduklarını hemen anladı plinius secundus. yeğenine kendisiyle birlikte oraya gidip gitmeyeceğini sordu. gerisini yeğeni plipius caecilius'in kaleminden okuyalım: "kendisi bana iş vermişti. çalışmayı bitirmek istiyorum," dedim.
    "plinius secundus evden ayrılmadan az önce arkadaşının karısı rectina'dan bir haber geldi. çok acele biçimde dağın eteğindeki villadan kurtarılmalarını istiyordu. ancak gemiyle varılabilirdi oraya. derhal planını değiştirdi amiral. donanmanın bir bölümünden büyükçe bir kurtarma birliği örgütledi. doğrudan doğruya lavın yağdığı tehlikeli bölgeye hareket etti."
    evde kaldı yeğen plipius caecilius. çalışmasını sürdürdü. akşam yemeğinden sonra uyumayı denedi ama beceremedi. gece yarısına doğru annesiyle birlikte misena'yı terk etmeye karar verdi. başka insanlarla birlikte kıyı boyunca daha kuzeye çekilmeye başladılar. yer levhaları birbiriyle çarpıştıkça daha şiddetli sesler duyuluyordu. "patlama ve şimşeklenmeler dağın üstünde daha da arttı. dumanla karışık alev dalgaları yükseliyordu. yer sarsıntısı birden deniz suyunu geri çekti. biraz sonra kara bulutlar yere inmeye başladı, denizin üstünü örttü," diye yazısına devam ediyor plinius caecilius.

    yazar plinius caecilius, dayısı kendisinden ayrıldıktan sonraki günün diğer yarısını görgü tanıklarından şöyle aktarıyor: "donanmaya bağlı kurtarma gemileri kıyıya yaklaştıkça kızgın küllerin dökülüşü daha da sıklaştı. alevle parçalanmış kızgın karataşlar, ponzataşları dolu gibi yağmaya başladı. gemiler güçlükle kıyıya yanaştılar; ancak sahil çıkışlarını dağdan yuvarlanan kaya parçaları kapatmıştı. dümenci geri dönmek zorunda olduklarını bildirdi, fakat dayım ikircim içindeydi. sonunda karaya çıkmanın olanaksız olduğunu gördü ve napoli körfezi'ndeki stabia'ye gitmek için buyruk verdi..."
    "o sırada her yanda panik yaşanıyordu. amiral plinius ise soğukkanlı bir biçimde stabia'dan karaya çıkarak arkadaşı pomponianus'un evini arıyordu. buldu sonunda, akşam yemeğine oturdular. dışarıdaki kıyamet sürüyordu. adam yattı, sabaha karşı arkadaşı pomponianus uyandırdı onu. duvarların sallandığını, tabanın yarıldığını söyledi. ne yapmaları gerektiğini konuştular. evde kalsalar, her an üstlerine yıkılabilirdi. dışarı gitseler, kızgın lavlar tepelerinden yağabilir, yanabilirlerdi. kafalarına, göğüslerine yastıklar sararak dışarı çıkmaya karar verdiler sonunda. dışarıda kıyamet öncesi yaşanıyordu sanki. sabah olduğu halde ortalık kapkaranlıktı. dalgalar gemileri top gibi oradan oraya savuruyordu. şimşekler parçalıyordu gökyüzünü. vezüv'ün üstünden alev dalgaları yükseliyor, kükürt kokusu havayı soluyamaz hale getiriyordu. plinius secundus soluk almakta güçlük çekmeye başladı. birkaç kez su istedi, sonra aniden yığılıp kaldı.
    plinius secundus ölümle kucaklaşırken pompei ile herculaneum de metrelerce lavların altına gömülmüştü artık. bu sayfiye kentleriyle, o doğa bilimcisi, o çalışkan asker aynı kaderi paylaşmışlardı. eğer rüzgar güneydoğu yönünde esmeseydi pompei kurtulmuş olacaktı belki de. halkın çoğu kaçtı kentten. geriye kalanlar tehlikenin geçtiğini sandılar. ama vezüv kimseye fırsat vermek istemiyordu. 25 ağustos sabahı iki kentin üstü tümüyle lavlarla kaplandı. canlı adına ne varsa, hepsini birlikte gömüverdi. evlerinde, tavernalarda, tapınaklarda, pazar yerinde kaldı cesetleri. kimini de kaçarken yolda yakalayıp oracaktı kalıba soktu lavlar. 20 bin kişiden iki bini canlı lavlara gömüldü.
    insanoğlunun bilinci nankördür. olanlar yazıya geçip kutsal kitaplar gibi tekrar tekrar okunmazsa, unutuluyor. bir süre sonra herculaneum ile pompei de unutuldu. hele herculaneum'ın - daha sonrakiler de dahil - tam 8 kez üstünden lavlar akmış, 18 metre derinlerde kalarak taşlaşmıştı. ta ki bir köylü 1709 yılında bir su kuyusu kazıncaya dek. su bulayım derken küreği herculaneum'un antık tiyatrosunu buldu. o gün bugündür kazılar sürüyor. pompei'nin üstü kolay açılıp, "açık hava müzesi" olarak adlandırılırken herculaneum'a kolay kolay ulaşılamıyordu. 1980 yılında belediye işçileri rastlantı sonucu bir romalı kadının iskeletini oturur halde buldular, yüzükleri bile parmaklarında duruyordu. o günden beri yüzlerce iskelete ulaşıldı ve sanıldığından da fazla insanın öldüğü anlaşıldı. pompei'de lavların konserve haline getirdiği insanların üstünden lav kalıpları kaldırılarak yüzlerindeki acı izleri, giysilerindeki kırışıklıklar bile saptandı. çünkü lavlar en ince yüz çizgisine bile yayılıp donmuştu. aynı insanların aynı benzeri heykelleri yapıldı. ayrıca heykellerle dolu bir villa ve 1800 yazı rulosu olan bir kitaplık ortaya çıkarıldı. arkeologlar hala klasik antik edebiyat dönemine ait bir dizi eserin çıkarılacağından ümitliler. çalışma aralıksız sürüyor. ya vezüv yine patlarsa? m.s. 79 yılından 1944'e dek tam 70 kez lav püskürtmüş. her an yine hareketlenebilir... diğer sönmüş gibi duran yanardağlar gibi..“ (http://www.milliyet.com.tr/…990919/haber/durum.html)

    fakat bu tarihi saptıranların iddialarının son kısmı ise şu:

    "olayın bu yönü, pompei'nin yok oluşunun kuran'da anlatılan helak olaylarına benzediğini gösteriyor. çünkü kuran'da, helak olayları anlatılırken "birden yok olma" üzerinde durulur. örneğin yasin suresi'nde anlatılan "şehir halkı", tek bir anda topluca ölmüşlerdir. surenin 29. ayetinde bu durum şöyle anlatılır:

    (ancak onlara) yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler. (yasin suresi, 29)

    kamer suresi'nin 31. ayetinde semud kavmi'nin helakı anlatılırken de yine "anında yok olma" olayına dikkat çekilir:

    çünkü biz onların üzerine bir tek çığlık gönderdik. böylece onlar, ağıldaki çalı-çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler. (kamer suresi, 31)" (kaynak: http://www.harunyahya.org/…mani/kavimler/helak.html adresinden indirilen ekitap)

    yahu kuran'da bir sureden yola çıkarak olayla ilgili benzerlik kurulmaya çalışılıyor. fakat olayın bir anda gerçekleştiğini düşündükleri için (düşünmek?) tarihi ve bilimsel verilerden habersiz bu kişiler, saçmasapan bir yere varıyorlar. yukarıda alıntıya bakın, akla, mantığa sığan ifadeler mi bunlar? pompeii anında yok olmadı! her ne kadar onlar saymasa da herculaneum bir anda yok olmadı! yukarıda alıntı yaptım; anlattım, roma'nın yozlaşması nasıl uzun süre aldıysa; pompeii insanları da -alegori yapıyorum- o şekilde bu felaketten kaçmaya çalıştılar. hatta içlerinden bazılarının kafalarında yastıklarla kaçışmaya çalıştığı falan da söyleniyor. yani neresinden tutarsanız elinizde kalıyor. ortada çarpıtma var, maalesef kuran'ı da çarpıtmaya çalışıyorlar. en büyük zararı asıl kuran'a veriyorlar!

    görüldüğü gibi; en konudan habersiz kişi bile şu an bu yazıdan mevzuyu kavradı. ya da ben tarihi, bilimsel verileri tahrif eden bu adamların söylediklerinin peşinde gidecek bazı cahillerin varlığıyla üzüleceğim ya da bu ve diğer yayınlarda olduğu gibi tahrifler uzmanlar tarafından ayrıntılı bir şekilde ortaya dökülsün, ve tarih tahrifinden nemalanmak isteyenler de amaçlarına ulaşamasın. yahu gerçi ben böyle diyorum ama; yani bir hoca çıkıp da benim bu dediklerimden kitap yazsa bu adamların yaldızını kazısa; bu sefer de dine saldırmakla suçlanır. muazzez ilmiye çığ hocanın başına gelen ne sanıyorsunuz? bu ülkede en azından ismet inönü' nün hatırlattığı gibi ‚namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça‘ kalkınma falan da gerçekleşemez, olaya bir de bu açıdan bakmak şart sanırım. işte bu hiç ütopya değil, hem de hiç. gerçekleştirildiğini görmek umuduyla kapatayım entirimi.

    not: plinius 'un söz konusu mektubunun ingilizcesi için:
    http://www.bartleby.com/9/4/1065.html

    latincesi:
    http://www.thelatinlibrary.com/pliny.ep6.html (16. mektup)

    ayrıca bu cenahtan jimithekewlecevap.org şeklinde bir site bekliyorum, ki muhabbetimiz harlı olsun.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap