87 entry daha
  • önce hangi zeminde tartışımızığı netleştirelim. çünkü "çarşı" tartışması git gide "chavez sosyalist mi, soytarı mı?" tartışmasına benzemeye başladı.

    herhangi bir meseleye 'dışarıdan' bakanlar karşılarındaki analiz nesnesini yek bir bütün olarak algılmaya meyyal olur. oysa "zenci" dediğimizde paris banliyölüsünün zencisi de zenci, liberyadaki "zenci karşıtı zenci rejim" de.
    çarşı dediğiniz grubun içerisinde farklılıklar çok. özeleştiri de var, ama ekşi sözlük bunun tartışılacağı platform olmadığı, bu abes kaçacağı için malûmat sahibi olanların sözlüğü bu konuda her detayı içeren bir blog gibi kullanmasını beklememek lazım.

    çarşı'nın özgünlükleri türkiye'deki verili tribün kültürü içerisinde göreceli özgünlükleridir. altını çiziyorum: göreceli. slogan bulma konusunda leo burnett'ten, melodi bulma konusunda orhan gencebay'dan, muhalif duruş olarak sosyalistlerden, "tavizsik destek" tutumunda nasrallahçı hizbullah'tan daha iyi, daha sıkı, daha güçlü, daha şu, daha bu olduğunu iddia etmedi, etmiyor. türkiye'nin kurtuluş reçetesini yazmıyor.

    çarşı'nın bağlamları var. bu bağlamlar; türkiye'deki tribün kültürüdür, türkiye'deki futbol kültürüdür, bizatihi türkiye'de yetişmiş insanın kendisidir.

    bu yüzden çarşı'ya dair konuşanları dinlerken onun tribün kültürü içerisinden konuştuğunu bilmelidir. hayatını muhalif mücadelelere vakfetmişler kişilerin, sosyal bilimler üzerine mesai harcayıp doktora kovalayanların çarşı'nın söylemini "deconstruct" edip, "hadi canım" demeleri mümkündür. ama çarşı'nın aşık attığı onlar değildir. ya da, bu grup içerisinde menfaat kovalayanlar olabilir. geçmişte bunun örnekleri de yaşanmış olabilir. bunun tartışma yerinin burası olduğuna inanmadığım için bunu detaylandırmayacağım. (eksiği gediği boldur evet. içerisindeki bir kısım gönüller istemişti ki mesela, "havuz tartışması" esnasında "büyükler"le birlikte hareket etmektense ligin diğer temsilcileriyle güç temelli değil de, daha hakkaniyet temelli bir mutabakata varsın; bu tribünün isteği olsun. ama makyevelizmin, tıpkı "ulusal çıkar" mantığında olduğu gibi, git gide tek meşru düşünce tarzı olduğu dünya'nın türkiye'sindeki bu tribün bu tavrı alamamıştır. daha küçük olayım ama hakkaniyetli olayım diyememiştir. yani rosa luxemburg veya hannah arendt'ten daha sıkıyız denilmiyor!)

    ama şunu detaylandıracağım: çarşı'nın nihai çıktısı nedir? "kendi menfaatini kovalayanlar"ın oyuncağı olmuş mudur, eylerimlerini bu kişiler mi belirlemektedir? kapalıdaki 6bin kişi bu insanların dümen suyunda mıdır?

    dünyayı düşünelim. sonra türkiye'yi. sonra da türkiye'de futbolu. hemen ardından tribünleri. zor zamanlarda hangi saiklerle hareket ettiğini tecrübelediğimiz "toplum"un bireylerini. tüm bunlardan sonra çarşı'yı. bizim tasladığımız büyüklük bu bağlamdadır. türkiye'de üç büyüklerin taraftarı olup da çarşı'nın tonu ve renginde olmak belki çok şey değildir; peki az şey midir?

    sözgelimi, tanıl bora'nın peygamberi olduğu "gençlerbirlikli" duruşu zor bir duruş değil. zaten baskıdan uzak bir camia, az sayıda taraftar, geçmişi pek alengirli olmayan taraftar kültürü. böyle olunca tanıl bora ne kadar kutsallaştırırsa o kadar kutsal olabiliyor. (burada bu duruşu küçümsüyor değilim). ama beşiktaş'ın içerisinde işler bu kadar kolay olmuyor. belki de bu sayede simon kuper tarikatçılarının rafine ama sterilleştirilmiş taraftar algısındaki kadar yapay da olmuyor, çelikşkileri tıpkı hayat gibi içinde barıdırıyor. (not: "romatik" beşitaşlı olmaktan gocunmuyorum; küfür gibi söylenmemiş ama gergedan derisi kadar kalın bir deriye sahip realist olacağıma bu çok daha keyifli ve insancıl. kabul!)

    buraya kadar olanı sözlükteki genel eleştirilere ilişkin samimice sözlerdi.

    antu'cu fenerlilere gelince....

    "son yıllarda kaç kere fulya'yı bastığı belli olan çarşı" gibi cümleleri yutkunarak söyleyin. biz kaç yıl oldu fulya'dan taşındık, ümraniye nevzat demir'deyiz. bir kez olsun kuru sıkı sallamayın. çarşı neden farklı olsun "coğrafi" farklılık mı var diyorsunuz? evet var! her tribünün bir "hassa ordusu" olur. bu beşiktaş kapalısında beşiktaş'ın merkzi köyiçi'dir. bu insanlar taksim'e altı, ortaköy'e iki dakika mesafede büyüyor. yani moda dediğiniz şeyi de biliyor, deftones diye bir grubun da var olduğunu da. istanbul'un can damarında büyümüş. ayrıca 82'de o tribünün kurucuları arasında siyasî tavır sahibi de çok insan vardı.. vs..

    ama yine de muhattab alarak şunu söylerim: doğrudur, türkiye'deki tribüncülüğün illetleri çarşı içinde de mevcuttur. eskiden daha çok vardı, şimdi daha az. belki yarın daha az olacak. ama canım kardeşim bu tribün bundan ibaret hiç mi hiç değil. kapalıda en zor anlarda formasını taşıyanlara "seni seviyorum" diye bağıran 6bin kişinin içinde kaçıdır bunlar, çok çok çok azıdır. biz bilgili yönetiminden nefret ederken de lazio maçında takıma mağlupken müthiş destek vermiştik.

    siz hiç mi sevgiliniz "sen iyi birisin" dedikten sonra biraz daha iyi bir insan olduğunuzu, onun sizi dönüştürdüğünü, birbirinizi büyüttüğünüzü hissetmediniz? bizim kendimize dair söylediklerimizi kendimizi o yönde daha da değiştirmeye yönelik bir telkin olarak da anlamlı.
    sağı "reis"çiler, solu caddenin tikileri ile dolu olanlara selam olsun!

    seviyoruz...
    (bkz: inat da bir murat)
2117 entry daha
hesabın var mı? giriş yap