5 entry daha
  • arifeyi bir insan gibi tarif edebiliriz; hem huzurlu, hem telaşlı bir arife teyze gibi mesela, herkesin mahallesinde bulunan, yorulmadan koşuşturan teyzelerden. bir coşkulu bir durgun..bir neş’eli, bir pûr sûkut..
    arife gününü târif etmek neden zordur? çünkü, kenarında durup seyredemezsiniz, o sizi bir şekilde kendi tatlı telâşına saracaktır da ondan. ertesi gün o tatlılara, şekerlemelere, babaanennizin, annenizin, komşunuzun yaptığı dolmalara kararsızca yaklaşırken oruçtan artakalan bir tereddütte bulursunuz kendinizi. hatta bir baklava dilimini ağzınıza götürdüğünüzde, ardından tuhaf bir mahcubiyet bile duyabilirsiniz oruç yemiş gibi..
    arife gecesi, günlerin elle tutulabilir hâle geldiğini hissedersiniz.. ramazan, kutsal ve ağır çekim kanatlarıyla üstümüzden geçmiştir çünkü.
    arife'nin kardeşi bayram ise, kutsal olanın diğer yüzüdür âdeta.. lâkin zamana dokunmanın, onu insanlaştırmanın başka yolu yoktur.
    her bayram farklı bir meleğin suretiyle çıkar karşımıza, ama tasvir yasağının imbiğinden geçtiği için, bu meleğin sadece varlığını hissederiz. hani ilkokul kitaplarında yeni yıl suretleri olurdu; eski yıl ihtiyarlamış giderken..al yanaklı genç yeni yıl da, arz-ı endam ederek sırıtırdı şımarıkça.. işte bizim soyut ve havayı dolduran ikonografimizde ramazan, arife ve bayram görünmeyen ama varlıkları hissedilen melekler gibi hayatımıza karışırlar çeşitli sûretlerde..
    öyle ya da böyle.. herkes ârife tarif gerekmeden kendi arifesini ve kendi bayramını kalbinde çizecektir böylece.. kalbimize çizeceğimiz bayramların hiç bitmemesi dileğiyle..
    sadri baba* da söyleyor:
    hey yavrum hey ! burun bahçe dalyanında istanbul’u çekerlerdi denizden hiç ıslatmadan.
    kaç bayram mendili geçmişti elimden ?
65 entry daha
hesabın var mı? giriş yap