• adından da beklenileceği üzere arkaplan olarak new york'un seçildiği, 100% new yorker insanların anlatıldığı bir üçlemedir new york stories.her üç filmdeki karakterler için kentin değişik milletlerin oluşturduğu karışık sosyal yapısına ait kişilerden çok diğer kesimlerden belirgin bir şekilde ayrılabilen sosyal gruplarına mensup kişiler seçilmiştir; martin scorsese'nin new york sanat çevresini, francis ford coppola'nın kentin zengin ve elit tabakasını, woody allen'ın da her zamanki gibi kendinin de dahil olduğu yahudi kesimini (burada özellikle yaşlı yahudi bayan karakteri) ele alması ile pek güzel pek gerçekçidir bu 100% new yorker karakterler.
    ilk iki film, martin scorsese'nin ve ford coppola'nınkiler pek isimlerine yakışır filmler değil maalesef, onları es geçmek ve woody allen'dan bahsetmek niyetindeyim bu yüzden.allen'ın flu çıkan aktörün hikayesinde* olduğu gibi akla mantığa nanik yapan bu filminde de yine önceki filmlerinden bildiğimiz, tanıdığımız, karakterinin her bir özelliğini defalarca etüd ettiğimiz woody var yine.bu defa hayatındaki tüm sorunları annesine endekslemiş allen'ın, hayatı olmayacak şekilde karışan ve kararan, ancak bu karmaşanın iyi bir olaya sebep vermesini anlatan hikayesindeki en akılda kalıcı sahne ise aşık olduğunu farkettiği andır kanaatimce.zaman zaman pek naif, pek vıcık gelse de elindeki soğuk tavuk buduna bakarak kadına aşık olduğunu anlamak gibi başka bir örneği kolay kolay görülmeyecek ifade şekli yüzünden severim açıkçası bu sahneyi.
14 entry daha
hesabın var mı? giriş yap