27 entry daha
  • mehmet ali birand ve soner yalçın'ın hazırladığı, 1980-1993 arasını kapsayan özallı yılları anlatan 2000 yapımı 10 bölümlük belgesel.

    bölüm bölüm belgeselin ve dolayısıyla dönemin detaylı özeti için buyrunuz:

    öncesi için:
    (bkz: demir kırat/@ascochise)
    (bkz: 12 mart ihtilalin pençesinde demokrasi/@ascochise)
    (bkz: 12 eylül belgeseli/@ascochise)

    1.24 ocak - türkiye’yi sarsan ekonomik kararlar

    türkiye 1975’ten itibaren terörün, ekonomik dar boğazın, siyasi çalkantıların cenderesine girmişti. günde 20-25 kişinin katledildiği, sol ve sağ grupların birbirleriyle savaştığı, insanların sokağa çıkmaktan korktuğu bir dönem yaşanıyordu. terörün büyük baskısı, ekonominin durması siyasi istikrarsızlığı da beraberinde getirmişti,ardı ardına hükumetler kuruluyor ancak istikrar sağlanamıyordu. 1980’e girildiğinde bıçak kemiğe dayanmıştı; türkiye'ye bir dolar borç veren ülke kalmamıştı, merkez bankası’nın çekleri reddediliyordu. demirel bu kısır döngüden kurtulmak için hareketlenir, yanına eskiden beri güvendiği turgut özal’ı alır ve başbakanlık müsteşarlığı’na getirir; verilen görev türkiye’yi ekonomik bataklıktan kurtarmaktır. yeni bir reçete hazırlanacaktı, ekonominin kaptanı artık özal’dı. özal hemen bir ekip kurar ve çalışmalara başlar.

    bu esnada aralık 1979’da genelkurmay başkanı kenan evren ve kuvvet komutanları hükumete yönelik bir uyarı mektubu yazarak cumhurbaşkanı fahri korutürk’e gönderir. korutürk’ün çağrısıyla köşk’e giden demirel “ben hükumeti kuralı daha 2 hafta oldu, benim uyarılacak bir tarafım yoktur” diyerek muhtıra niteliğindeki mektubu reddeder. bu durum daha önce açıklanacak olan 24 ocak kararları'nın gecikmesine neden olacaktır. özal ve ekibi demirel’in talimatıyla genelkurmay’a giderek evren ve komutanlara 24 ocak tedbirleri hakkında bilgi verir, askerler ikna olur. bakanlar kurulundan da geçirilen kararlar 24 ocak 1980’de demirel tarafından ilan edilir, en önemli madde türk lirasına %80 değer kaybettiren devalüasyondur. kararlar imf’de olumlu karşılanır. özal heyeti yurtdışına giderek abd, alman, fransız, ingiliz hükumetleriyle dış yardımlar için görüşmeler yapar. batılı ülkeler türkiye’nin “1930’lardan kalma köhnemiş devlet koruyuculuğunu” bırakarak serbest piyasa ekonomisine geçmesi yönünde görüşler bildirmektedir. kararlar halk üzerinde etkisini göstermeye başlar, kuyruklar yavaş yavaş bitmeye, ekonomik gerilim gevşemeye başlar.

    ekonomide birdenbire bir kıpırdanma başlanmıştı ancak akan kan bir türlü dinmiyordu. siyasetçiler birbirini yiyordu, türkiye aylardır bir cumhurbaşkanı seçememişti. sonunda ünlü uyarı mektubu sahibini bulur ve 12 eylül gecesi saat 04:00’te kapılar vurulmaya başlar. evren ve milli güvenlik konseyi başbakanlık için turhan feyzioğlu’nu, ekonomiden sorumlu bakan olarak özal’ı düşünmektedir. ancak diğer siyasi partilerin liderleri tutukluyken başka bir siyasi lider feyzioğlu’yla bu işin yürüyemeyeceği anlaşılır ve yerine emekli deniz kuvvetleri komutanı bülend ulusu getirilir. özal maliye bakanlığı’na yakın çalışma arkadaşı kaya erdem’in getirilmesini sağlar. bu adımlarla ihtilal siyasette çok ses getiren 24 ocak kararları’nın hızla uygulanabilmesini sağlayacaktır.

    bardağı taşıran damla bankerler sistemi olur. özal’ın getirdiği sistem toplumun bazı alışkanlıklarını da değiştirmişti. eskiden bankalar halkın parasını ucuza toplar, daha pahalıya kredi olarak satardı. 1981-82 yıllarında bankerler dönemi çıkar; bankerler halkın parasını topluyor, hazine garantili kağıtlarla bankadan daha fazla faiz veriyorlardı. piyasanın en büyüğü cevher özden nam-ı diğer banker kastelli olmuştu. sadece kastelli’ye 220 bin kişi 1.5 milyar dolarını getirmişti. toplumda büyük infial yaratan kastelli olayı ve bankerler krizi 12 eylül yönetimi tarafından hızla müdahale edilerek noktalanır. olayın siyasi faturası maliye bakanı kaya erdem’e kesilerek istifa ettirilir, kendisine yönelik olumsuz bir tutum olmamasına rağmen olayı prensip meselesi haline getiren özal da istifa eder.

    2.kuruluş - siyasette yeni yüzler

    özal temmuz 1982’de istifa etmiş, side’deki evinde siyasete girmek üzerine düşünmektedir. 12 eylül yönetimince kendine bazı konularda cephe alınmasının da etkisiyle özal eşi semra özal'la birlikte amerika’ya gider, 1.63 boyunda ve 112 kilo olan özal kilo vererek tedavi olmaya ve kendini siyasete hazırlamaya karar verir, temaslarda bulunur ve fikirlerini oluşturmaya başlar. türkiye’ye döndüğünde kararını vermiştir, parti kurmak için izin istemek üzere kenan evren’e gider. evren “senin bir geçmişin var, msp’den aday olmuştun, partini kur ama mhplileri msplileri toplarsan partini kapatırız” diyerek onay verir. parti kurma çalışmalarına başlayan özal 30 kurucu aramaya başlar ancak davet ettiği kişiler parti kapatılacak endişesiyle cesaret edemez. sonunda aralarında mesut yılmaz, bedrettin dalan gibi isimlerin olduğu kurucularla birlikte parti kurulur. 1950’lerden beri abi-kardeş gibi geçinen süleyman demirel ve özal arasında rekabet tohumları atılıyordu. özal hem demirel ile ipleri koparmayı istemiyor hem de kendi partisini merkez yapmak istiyordu, “abisinden” son bir ricada bulunarak destek ister. bu dönemde yasaklı olan demirel el altından kendi kontrolündeki büyük türkiye partisi’ni desteklemektedir bu nedenle özal’a destek vermez. aynı günlerde askerler de “12 eylül felsefesini” sürdürecek bir parti kurulmasını istiyorlardı, adayları başbakan bülend ulusu’ydu. ulusu “muvaffak olmak için hem demirel’in hem özal’ın desteğini almak lazım” diyerek geri çekilecekti.

    mayıs 1983’te anavatan partisi kurulur, aynı kulvarda yarışacak btp de perde arkasında demirel ile yarışa hazırdı. solda iki oluşum vardı; biri askerden icazetli necdet calp’ın hakçı parti’si, diğeri erdal inönü’nün sosyal demokrasi partisi. sağ hayli karışıktı; erbakan’ın msp’si refah adıyla, türkeş’in mhp’si muhafazakar parti adıyla sahnedeydi. demirel’in adalet partisi yerini büyük türkiye partisi’ne bırakmıştı ve askerin desteklediği turgut sunalp’in mdp’si ve özal’ın anap’ı vardı. seçime girecek bir partinin en az 30 kurucu üyesinin konseyden onay alması gerekiyordu. mgk üyesi komutanlar bir araya gelir ve mit’ten, sıkıyönetim komutanlığından ve emniyetten alınan bilgilerle adayları tek tek gözden geçirmeye başlar. vetolardan sağ cephede sadece özal ve sunalp kurtulmuştu. en büyük darbeyi demirel alır; hem partisi kapatılır hem de sağcı-solcu diğer birkaç politikacıyla zincirbozan’da sürgüne gönderilir. zincirbozan günlerinde demirel doğru yol partisi'nin kuruluşunu başlatacak ancak bu parti de konsey tarafından veto edilecekti. evren bu vetoları “sağda bir solda bir partiye izin verseydik sağ büyük güçle iktidara gelir, anayasayı değiştirebilirdi, bu nedenle sağda iki parti istedik, sol’da iki partiye izin verseydik ikisinin de baraj altında kalıp meclise giremeyeceğinden korktuk, bu nedenle inönü’nün partisini veto ettik” sözleriyle açıklayacaktır. seçim yaklaşırken desteklediği parti yerine özal’ın gelmekte olduğunu gören evren televizyona çıkarak isim vermeden ağır bir şekilde özal’ı eleştiren bir konuşma yapar. 1983 son baharında meydanlar askerin gölgesi de olsa kıpır kıpırdı, sağda mdp ve anap, solda halkçı parti yarışacaktı…

    3.yeni bir dönem

    kasım 1983’te sandıklar kurulur ve özal %45 ile tek başına iktidara gelir. “abisi” demirel “devlete benim soktuğum birinin kazanmasından gıpta ederim” diyerek özal’ı kardeşleri aracılığıyla tebrik edecek ve “kendisiyle bir daha münasebetimiz olmadı” diyecekti. siyaset nefesini tutmuş çankaya’ya bakmaktaydı… evren hükümet kurma görevini özal’a verecek miydi.. bekleyiş sona erer ve özal görevi alır. aynı hafta rauf denktaş önderliğindeki kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti bağımsızlığını ilan eder.

    konsey iktidarı sivillere bırakmadan önce mit ve mgk genel sekreterliği gibi devletin en kritik kurumlarında ve orduda düzenlemelere gider, genelkurmay başkanlığına necdet üruğ getirilir ve komuta kademesi değiştirilir. anap yönetimi de aynı dönemde çalışmakta ve hükumeti belirlemektedir. 13 aralık 1983’te 23 kişilik özal kabinesi onaylanır, bu kabinedeki bakanların hiçbirinin daha önceden siyaset tecrübesi yoktu. özal “güçlü devlet”i “iyi devlet memurları çok olan devlet değildir, güçlü devlet bir istihdam kapısı değildir, güçlü devlet bir baba değildir, aslolan devletin zenginliği sonucu milletin zenginliği değildir. yeni görüşte aslolan milletin zenginliği sonucu devletin zenginliğidir” sözleriyle tanımlar.

    4.tabular yıkılıyor

    1984’te özal işe “türk parasını koruma kanunu” diye adlandırılan, aslında döviz giriş-çıkışını büyük oranda kısıtlayan yasayı değiştirmekle başlar. o güne kadar kişi ancak 2 yılda bir yurtdışına çıkabilir ve yanına ancak 200 dolar alabilirdi. döviz alım satımı serbest bırakılıyor, isteyen döviz hesabı açtırabiliyor, yurtdışına istediği kadar çıkıp istediği kadar döviz götürebiliyordu. türkiye zengin ülkelerdeki serbest sistemi aynen kabul etmişti, döviz artık günlük hayatın ayrılmaz bir parçası oluyordu. cumhuriyet tarihinin ilk ve en büyük ekonomik tabusu yıkılıyordu. özal devletin piyasaya müdahalesine kesinlikle karşıydı, piyasanın serbest bırakılmasına, arz-talep dengesine inanıyordu. ithalatı güçleştiren tüm gümrük duvarları yıkılır, ithalat ve ihracat serbest bırakılır, fiyat kontrolleri kaldırılır. önceden hammaddeden alınan gümrük vergisi son mamulden fazlaydı, adeta üretmek yerine ithalat teşvik ediliyordu, bunun yerine hammaddeden alınan gümrük sıfıra yakın bir miktara indirilirken son mamul vergileri artırılarak ithalat yerine üretim ve ihracat teşvik edilir. bu vergi desteğiyle türk sanayi dış pazara açılarak malını dışarıda satma fırsatı bulacaktı.

    dışarıya ürün satmak için sadece yasaları değiştirmek, iş adamlarına vizyon kazandırmak yetmiyordu. en başta iyi ürün yaratmak geliyordu, bunu içinde alt yapı şarttı; yeni limanlar açmak, hava ulaşımını genişletmek, otoyollar yapmak, barajlar kurup elektriği her yere taşımak, bilgisayara geçmek, haberleşme ağını modernleştirmek gerekliydi. emre kongar “özal yürekten kapitalist gerçekleşmenin ne kadar denetimsiz olursa o kadar hızlı gerçekleşeceğini düşünüyordu ama bakıldığı zaman vahşi kapitalizmin her türlü sömürüye açık, 19.yüzyıldaki endüstrileşme, sermaye biriktirme aşamasını türkiye’de uygulamak istiyordu ve çok büyük ölçüde bunu becerdi” diyerek özal’ın ekonomi politikasını açıklar. muhalefete göre özal parayı öne çıkarıyordu; yozlaşma, arabesklik, yabancı taklitçiliği toplum dengelerini bozuyordu, parti içerisinde ise çok hızlı gidildiği eleştirileri yapılıyordu.

    5.takunyalı hanedan

    80’lerin ikinci yarısına gelindiğinde iki olay yaşanır; özal cumhurbaşkanı evren’den diyanet işleri başkanı’nın protokoldeki yerinin yükseltilmesini ister. diğer olay binlerce müridin nakşibendi şeyhi muhammed raşid erol’u ziyaret ederek yaşayan bir türbeye çevirmesi sonucu evren şeyhi bozcaada’da zorunlu ikamete gönderince özal şeyh için evren’den af ister. bu iki olay üzerine evren “eyvah, galiba bir hata yaptım” diyecektir. sadece asker değil kamuoyunun bazı kesimleri de turgut özal’ın dinciliği, aşırı islamcılığı konusundaki kuşku ve kaygılarını yüksek sesle dillendirir olmuştu. 1960’larda devlet planlama teşkilatı’ndaki “takunyalı kardeşler” hatırlanıverir, cumhuriyet tarihinde ilk defa muhafazakarlar bir devlet dairesinde sanki bir gösteri yapar gibi toplu şekilde namaza giderdi, aralarında turgut özal da vardı. hayatında önemli kararlar vermeden önce nakşibendi tarikat’ının iskenderpaşa cemaati şeyhi mehmet zahit koktu’ya danıştığı bilinen özal’ın tarikat ilişkileri ilk defa başbakanlığı döneminde tartışma yaratmamıştı. 1977’de izmir’den msp adayı olan özal eşi semra özal’ın çok büyük tepkisiyle karşılaşmış, “seçilseydi çok farklı şeyler olabilirdi” diyen semra özal bu karar üzerine amerika’ya gitmişti. turgut özal’ı bir çok yönden etkileyen semra özal, özal’ın dine ağırlık vermek ve laiklik arasındaki dengeyi bulmasında çok büyük bir rol oynayacak ve eşine yöneltilen dincilik iddialarına karşı bir paratoner görevi görecekti, böyle bir insanın kocası dinci olabilir miydi…

    1986 yılında ardı ardına gelen iki olay ekonomik reformları unutturur. kalıplara sığmayan özal ailesi ön plana çıkıverir. orta direkten kemer sıkıp fedakârlık yapmasını isteyen turgut özal’ın eşi ve çocuklarının şatafatlı bir yaşam görüntüsü yansıtmaları basının gündemine oturur; semra özal’ın gösterişli davetleri, şaşalı imajı ve çocukları ahmet, zeynep ve efe’nin "parayı bularak köşeyi dönmeleri" gazeteleri meşgul eder.

    özal’ın icraatlarından çok ailesiyle konuşulduğu bu esnada siyasette taşlar yerinden oynamaktadır; sunalp paşa’nın mdp’si üçe bölünür, halkçı parti inönü’nün sodep’iyle birleşir, demirel’in vetolu dyp’si yeniden sahneye çıkar. sahneye çıkan başkaları da vardı; 12 eylül sonrası bitti denilen terör yeniden kendini gösterecek, pkk bu defa güneydoğu’da kan akıtmaya başlayacaktı. o güne kadar pek fark edilmeyen bu grup ilk defa silahlı ve örgütlü biçimde ortaya çıkıyordu.

    pkk ilk silahlı eylemini ağustos 1984’te iki askeri karakoldan sonra ardı ardına diğer sivil hedeflere yöneltir. güvenlik kuvvetlerinden politikacılarına kadar herkes şaşkındı, olaya sağlıklı bir teşhis konulamıyor, derinliği, bölgedeki halk desteği tam hesaplanamıyordu. kimse türkiye’nin 40 yılını karartacak, 30 bin insanının hayatına mal olacak, yüz milyarlarca dolarını yutacak bu felaketin adını koyamıyordu. “kürt” sözcüğü henüz yıkılamayan tabulardan biriydi. türkiye ilk defa gerilla savaşıyla karşı karşıyaydı ancak donanımı yoktu. özal’a göre türkiye’nin bölge gücü olması için silahlı kuvvetlerinin ateş gücü yüksek ileri teknoloji ile donanması gerekiyordu. savunma sanayi girişimi bu dönemde bu gerekçelerle başlatılacaktı.

    1985’te devlet bakanı ismail özdağlar’ın rüşvet aldığının anap kurucularından adnan kahveci tarafından açığa çıkarılması türkiye’nin gündemini birden değiştiriverir. türkiye ilk kez yüce divan’da tanıklık yapan bir başbakan görür. özal bakanı aleyhine ifade verir, özdağlar mahkum olur. özal içeride eleştiriliyordu; özellikle işçi ve memurların gelirleri düşmüştü, adeta toplumsal bir kirlenmeden söz ediliyordu. vergi iadesi alabilmek için hayali ihracata giren iş adamlarına, iş adamlarından rüşvet isteyen bakanlara tanık olunuyordu. dışarıda ise özal alkışlanıyordu; uluslararası para fonu imf türkiye’yi “modern ülke” ilan etmişti. alınan kararlar meyvelerini vermeye başlamıştı; piyasa mal doluydu, kuyruklar unutulmuştu yok yoktu, ihracat çıkışa geçmişti, birkaç yıl önce 70 sent’e muhtaç olan türkiye şimdi bir sporcuyu getirtebilmek için bulgaristan’a 1 milyon dolar rüşvet verebilecek duruma gelmişti..

    özal bulgaristan milli takımı dünya şampiyonu türk asıllı naim süleymanoğlu’na göz koymuştu. aracılar da soyadını bulgarca’ya değiştirmeye zorlanan naim’in türkiye’ye göçmek istediği haberini getirmişti, özal hemen örgütlenilmesi talimatını verir, çok gizli yürütülmesi gereken bir operasyondu. türk gizli servisi elemanlarının yürüttüğü operasyonla naim aralık 1986’da gizlice avustralya’dan londra’ya oradan istanbul’a getirilir. ülkede bayram havasında kutlanan naim’in kaçışı büyük bir göçün ilk sinyalini vermişti. 3 yıl sonra türkiye bulgaristan’dan muazzam bir göç ile karşı karşıya kalacaktı; türk kökenli vatandaşların isimlerinin zorla bulgarlaştırılması yaklaşık 360 bin soydaşın sınıra dayanmasıyla sonuçlanır. bu sovyetler birliği depreminin öncü sarsıntısı olacaktı.

    6. 12 eylül bitiyor

    özal 1987 şubat’ında 1.5 yıl geciktirdiği by-pass ameliyatını olmak üzere abd’ye gider, telekonferans yoluyla basın ve bakanlar kuruluyla görüşmeler yapar. yurda dönme hazırlıkları yaparken ege’de suların ısındığı haberi bomba gibi düşer. kıta sahanlığı nedeniyle türkiye ve yunanistan savaşın eşiğine gelmişti; yunanistan kuzey ege’deki taşoz adası çevresinde petrol arama kararı verir, iki ülke donanmaları karşı karşıya gelir (bkz: 1987 ege kıta sahanlığı krizi). mart sonunda özal londra’da kaldığı otelde bbc muhabirlerine açıklama yaparak “yunanistan hareket etmezse biz bir hareket yapmayız ancak yunanistan hamle yaparsa misliyle karşılığını görür, bir harp sebebi olabilir” der. yunan başbakanı papandreu ile telefonda görüşerek krizi bitirir. ege krizi sonrası özal geleneksel türk-yunan düşmanlığını kırmak için adım atar; olaydan bir yıl sonra davos’ta yunan başbakan ile görüşerek ilk yakınlaşma sürecini başlatır. aynı yıl 1988’de otuz yıl sonra yunanistan’a ilk resmi ziyareti yapan başbakan olur, ancak özal’ın uzattığı bu zeytin dalı yıllar sonra yeşerebilecekti.

    30 mart 1987’de başbakan ankara’ya dönmüş 56 günlük ayrılık bitmişti. 1960’lı yıllarda özal avrupa birliği’ne karşıydı. dpt döneminde ortak pazarı “hıristiyan kulübü” olarak görüyor, ortadoğu’da islam ülkeleriyle yapılacak ortaklıkların ön planda olması gerektiğini düşünüyordu. ancak 80’lerde türkiye’deki tabuları yıkan özal kendi kafasındaki kalıpları da kırıyordu, nisan 1987’de türkiye avrupa ekonomik topluluğu’na üyelik başvurusunu yapar.

    1980’lerin sonuna gelirken dünya artık çok farklıydı; soğuk savaş dönemi kapanıyor, gorbaçov perestroyka politikasını başlatıyor, ilk defa sovyetler ile abd büyük silah indirimi anlaşmalarına gidiyordu. bu rüzgarlar türkiye’yi etkilemekte de gecikmez, özal yıllarca korkulan komünizme karşı zırh olarak kullanılan tck 141 ve 142. maddelerinin kaldırılmasını gündeme getirir. aynı dönemde türkiye işçi partisi lideri behice boran’ın cenazesinin eski milletvekili olduğu için resmi törenle kaldırılmasına izin verilir. tkp’nin önde gelen iki isminin türkiye’ye dönüşleri ve şarkılarında komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla vatandaşlıktan çıkarılan cem karaca’nın affedilmesi yeni dönemin sinyallerini veriyordu.

    türkiye ab’ye başvurmuş, dünya’daki yumuşama havasını hissetmişti ancak özgürlükler konusunda gereken adımları atamıyordu. 12 eylül tortuları hala sürüyordu; anap hükümeti sırasında 3 bine yakın yazar, çevirmen ve gazeteci yargılanır, işkence sürüyordu, 500’e yakın eser toplatılır, 300’e yakın yayın imha edilir. türkiye hala “yasak yayın” diye kitap yakıyordu. dönemin gazetecileri cengiz çandar, cüneyt ülsever, oktay ekşi ve emre kongar özal’ın duruşunu “insan hakları, hukuk, demokrasi gibi konuların özal’ın geldiği siyasi gelenek ve kendi şahsi kültüründe fazla yeri yoktu. meseleleri makro boyutta çözmeye odaklanıyordu, bunlara ihtiyaç duyan insanlar onun ilgi alanında değildi. sadece kendi işine gelen din ve vicdan özgürlüğünü kendi anlayışına göre genişleteceğini ileri sürerek tck 163. maddeyi kaldırmak için uzun yıllar uğraşmış ama düşünceleri ifade özgürlüğü konusunda hiçbir ciddi adım atmamış tam tersine kısıtlayıcı yasalar getirmiştir. özal bir felsefe, bir değer, bir ideal olarak demokrasiye inanmıyordu, kendi amaçlarını gerçekleştirmeye inanıyordu. kendi amaçları da bir politikacının amaçlarıdır; bütün politikacıların hayali nedir, kendisini destekleyen bir sınıf yaratmak” sözleriyle anlatacaktı.

    özal devleti sivilleştirmek istiyordu, kafasında aşamalı bir plan vardı. pkk ile mücadeleyi olağanüstü hal bölge valiliği kurup bir valiye bırakır. mit müsteşarlığı'na bir sivil atayacak, silahlı kuvvetleri de milli savunma bakanlığı’na bağlayacaktı. ancak adımlarını atamadan asker ve sivil otorite karşı karşıya gelir…

    30 ağustos 1987’de genelkurmay başkanı necdet üruğ ve kara kuvvetleri komutanı necdet öztorun’un görev süreleri dolmaktadır. teamüller gereği genelkurmay başkanlığı’na ikinci başkan necip torumtay’ın geçmesi beklenmektedir. ancak üruğ temmuz’da emekli olarak öztorun’u genelkurmay başkanı yapmak istemektedir. bu planı erkenden bastırılan 30 ağustos resepsiyon davetiyesi sayesinde öğrenen özal sinirlenerek doğruca köşk’e, evren’in yanına çıkar. evren “torumtay öztorun’dan bir kademe daha üstündür” diyecektir. özal bir basın açıklamasıyla “bakanlar kurulu öztorun’un genelkurmay başkanı olmasını istememektedir” diyecek ve üruğ’un emekliliğiyle torumtay’ın önce kara kuvvetlerine daha sonra genekurmay başkanlığı’na getirileceğini duyuracaktır. böylece paşalar operasyonu’yla özal iktidarı 12 eylül yönetiminin elinden tamamen almış olur.

    7.suikast

    12 eylül yönetimi eski liderleri gömmek istemişti; sürgüne yollamış, vetolamış, kurdukları partileri seçime sokmamış, her birine 10 yıl siyaset yasağı getirmişti. erbakan, türkeş, ecevit ve demirel ısrarla direnir, yasakların dördüncü yılında 1987’de zincirlerin çözülmesi için kampanya açar, siyaset yapma haklarını geri isterler. özal ve demirel’in birbirini kıyasıya itham ettiği kampanya sonunda eylül 1987’de yapılan referandumla %50.5 ile halk yasakların kaldırılmasını onaylar. demirel hüsamettin cindoruk’tan doğru yol partisi genel başkanlığını, bülent ecevit rahşan ecevit’ten demokratik sol parti genel başkanlığını devralır, yasaklı liderler siyasete geri döner. özal kasım 1987’de erken seçim yapılacağını açıklar. anap %36 ile 292, inönü %25 ile 99, demirel %19 ile 59 milletvekili çıkarır. %8.5 oy alan ecevit ve %7 oy alan erbakan barajın altında kalmıştır.

    haziran 1988’deki anap kongresinde özal kartal demirağ tarafından suikast girişimine uğrar, hafif yaralı kurtulur. önce idama mahkûm edilen demirağ'ın cezası 20 yıl hapse çevrilir, 4 yıl hapis yattıktan sonra turgut özal tarafından 1992 yılında affedilir.

    8.köşkte bir anaplı

    özal suikastini saplantı haline getirecek, görüntüleri binlerce kez izleyecek ve azmettirenlerin peşinde düşecekti. tetiği çeken yakalanmış ama çektiren bulunamamıştı. 80’lerin sonunda kurmaylarını amerika’nın belli başlı eyaletlerinde orada belli mevkilere gelmiş türklerle temasa geçmeleri için gönderir. 150-200 kişilik portföy oluşturulur. getirilen “prensler” bürokrasinin, devlet bankalarının en tepelerine yerleştirilir. asli görevlere çok büyük yetkilerle başlayan prensler “prens” olmadan “kral” olur. özal’ın prensleri diye adlandırılan isimleri getirmesinin temel nedeni kemikleşmiş kalıpları kırmaktı. yeni kan vererek bürokrasinin direnişinden kurtulmak istiyordu. en tipik örneği de tüm çabalarına rağmen ilerleme yapamadığı özelleştirme konusuydu. 80’lerin sonuna kadar sadece sol partiler değil sağ partiler de özelleştirmelerin karşısındaydı, bu konuda kamuoyu yeterince oluşmamıştı.

    1989’un başındaki ekonomik durum şöyleydi; kişi başına gelir 1200 dolardan 3000 dolara yaklaşmış, ihracat 2 milyar dolardan 13 milyar dolara çıkmıştı. iç piyasaya hareketlilik gelmişti. elektrik üretimi üç misli, beyaz eşya altı misli artmış, otomobil üretimi yılda 40 binden 200 bine fırlamıştı. 50 yılda 75 baraj yapan türkiye bu dönemde 66 barajı tamamlayabilmişti. şehirler bilgisayarla kırsal bölgeler elektrik, telefon otoyollarla tanışmıştı. ancak türkiye ürettiğinden çok tüketiyordu, bu nedenle iç ve dış borç rekor düzeyde artmış enflasyon da rayından çıkmıştı. özal’a göre türkiye çağ atlıyor muhalefete göre halk eziliyor ve fakirleşiyordu. bu ortamda mart 1989’da türkiye yerel seçime gider. %21 oyla hezimete uğrayan anap sadece bitlis, malatya ve hakkari belediye başkanlıklarını alabilmiş, birinci çıkan shp istanbul, ankara ve izmir dahil olmak üzere 39 ilin belediye başkanlıklarını kazanmıştı. özal “belediyelerin bize verdiği yük üzerimizden kalkmıştır, şimdi başka sahipleri var onlar ellerinden geleni yapsınlar” açıklamasını yapar.

    “ben muhalefette kalmam” diyen özal belediye seçimlerini kendi sonunun habercisi olarak görmüştü. semra hanım'a “insanlar ağzıyla kouş tutsa eskir, bıkılır” diyecek ve ekim ekim 1989’da cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koyacaktı. demirel “21.75 oyla çankaya’ya çıkılmaz” diyerek özal’ın adaylığına şiddetle karşı çıkar. dışişleri bakanı mesut yılmaz “özal’ın cumhurbaşkanlığı partiyi başsız bırakacak ve bu tercih türkiye’yi siyasi belirsizliğe sürükleyecekti, bugün üzülerek görüyorum ki haklı çıktım” diyerek özal’la aralarındaki ayrılığın temel nedenini açıklayacaktı. parti çalkalanıyor, kimin lider ve başbakan olacağı saptanamıyordu. özal başbakanlıktan istifa eder ve 31 ekim 1989’da yapılan seçimle türkiye cumhuriyeti’nin 8.cumhurbaşkanı seçilir. başbakan olarak beklenmedik bir kararla meclis başkanı yıldırım akbulut’u seçen özal ve semra özal taşındıkları gibi çankaya köşkü’nde büyük bir yenilenmeye koyulacaktı.

    bu esnada uluslararası ilişkilerde deprem yaşanıyordu. demir perde çökmüş, sovyetler birliği dağılma noktasına gelmişti. tüm dengeler değişiyordu, orta doğu’da 8 yıl süren iran-ırak savaşı bitmişti ancak ırak lideri saddam hüseyin büyük bir silahlanma kampanyasına girmişti, bölgede potansiyel bir tehdit oluşturuyordu…

    9.körfez savaşı

    1990’a gelindiğinde özal çankaya’ya yerleşmişti. 12 eylül’deki yasaklar bitmiş, işçiler haklarını aramak için sokağa inmişler ankara’ya yürüyüşe geçmişti. işçi rüzgarını arkasına alan muhalefet lideri demirel özal’ı köşk’ten indirme kampanyası açmıştı, sine-i millet tartışılıyordu. siyasi liderler çankaya’ya çıkmıyor, köşk boykot ediliyordu. eski türkiye’yi değiştirme iddialarıyla yola çıkan özal dönem’i kapanmıştı. cumhurbaşkanı ateş altındaydı, sıkışmıştı, imdadına saddam hüseyin yetişecekti.

    ırak lideri saddam hüseyin ırak’ın basra körfezi’ndeki dominant ülke olarak iran’ın yerini almasını istiyordu. 1979’daki devrimle abd ve batı yanlısı şah yönetimi devrilmiş, humeyni önderliğinde şii bir islam cumhuriyeti kurulmuştu. saddam bu şii rejimin kendi ülkesindeki şii çoğunlukta bir ayaklanma tetiklemesinden korkmaktadır. bu iki ana nedenle ve devrim sonrası oluşan karmaşadan yararlanabilme amacıyla 1980’de iran’ı işgal eder (bkz: iran ırak savaşı), 2 senelik ilerlemeden sonra 6 yıl boyunca iran saldıran taraf haline gelir. mart 1988’de iran ordusu ile işbirliği yapan celal talabani önderliğindeki kürt peşmergeler kuzey ırak’ın halepçe kentinde isyan başlatır. isyanı bastırmak isteyen saddam bölgeye kimyasal gazla müdahale eder ve 5000 kişinin ölümüne neden olacak halepçe katliamı’nı gerçekleştirir. ağustos 1988’de birleşmiş milletler’in arabuluculuğuyla iran-ırak arasında ateşkes ilan edilir. açık bir kazananın olmadığı savaş sonrası ırak büyük bir silahlanma kampanyası başlatır…

    iran’daki islam devriminin körfez ülkelerindeki monarşilere karşı ayaklanmaları tetikleyebileceğinden korkan kuveyt suudi arabistan’la birlikte savaş boyunca finansal olarak ırak’ı desteklemiş ve milyarlarca dolar kaynak sağlamıştı. savaş sonrası ırak bu borçlarını ödeyemez hale gelir ve “savaş sayesinde üzerindeki iran baskısını kaldırdığı için” kuveyt’e olan 14 milyar dolar borcunu silmesi gerektiğini söyler. kuveyt’in bunu reddetmesi ve yüksek petrol üretimiyle ırak ihracatını gölgelemesi gerilimin tırmanmasına ve saddam’ın kuveyt petrollerine göz dikmesine neden olacaktı. bu ortamda ırak ağustos 1990’da kuveyt’e girer ve 2 gün içinde tamamen işgal ederek kuveyt’i ırak’ın 19. eyaleti ilan eder. tüm büyük dünya güçleri, birleşmiş milletler ve nato ırak’ı kınayarak anında güçlerini kuveyt’ten çekmesini talep eder. abd bir ültimatomla kuveyt’ten çekilmezse ırak’ın müdahaleyi göze alması gerektiğini bildirir.

    bu ortamda türkiye bir anda stratejik olarak bölgede kilit bir konuma gelmişti. özal dönemin abd başkanı george bush ile sık telefon görüşmeleri yapacak, yakın ilişkiler kuracaktı. özal aynı zamanda bu karmaşadan türk ordusunun kuzeyden ırak’a girmesiyle misak-ı milli sınırlarındaki musul ve kerkük’ü t türk topraklarına katmak için faydalanmayı düşünüyordu. bu konunun mgk ve meclis’te görüşülmesini sağlayacak, genelkurmay başkanı ile görüşecek ancak hiçbirini doğrudan müdahaleye ikna edemeyecek, süreç aralık’ta genelkurmay başkanı torumtay’ın istifasıyla sonuçlanacaktı. yerine kara kuvvetleri komutanı doğan güreş getirilir.

    ocak 1991’de abd önderliğindeki koalisyon güçleri suudi arabistan üzerinden ırak’a girer. 45 gün süren harekat sonucu saddam yenilgiyi kabul ederek kuveyt’ten çekilir (bkz: körfez savaşı). saddam yenilginin faturasını kuzey ırak kürtleri’ne çıkarır, 300 bin kürt saddam’dan korkup sınırı aşar ve türkiye’ye sığınır, abd ve ingiltere kuzey ırak kürtlerini incirlik’ten kalkan uçaklarla korumaya alır, bu güvenceyle göçmenler evlerine geri döner. bu olay bölgedeki kürt sorununa ve türkiye’deki pkk faaliyetlerine inanılmaz bir ivme kazandırır, büyük darbeler yiyen pkk yeniden dirilme imkanı bulur, dünya birden bire kürtleri keşfeder, ilk defa bir kürt devleti kurulması için uluslararası destek doğar. “kürt hareketi” dünyanın gündemine girmişti.

    özal savaşın etkisiyle ön plana çıkan türkiye’deki pkk sorununa farklı yaklaşmaya başlar; halepçe katliamı'ndan çok etkilenen özal kürtçe kaset dinlemeyi, kürtçe konuşmayı serbest bırakır, kürt kökenli hep milletvekillerini köşk'e davet eder. türkiye’de bir “ kürt sorunu” olduğunu kabullenen ilk siyasetçi olacaktı. körfez savaşı bir gerçeği ortaya çıkarmıştı; özal artık eskisi gibi her istediğini yaptıramıyordu, hükumete sözünü tam olarak geçiremiyor, partisi de elinden yavaş yavaş gidiyordu. bu ortamda semra özal anap istanbul il başkanı olur. hemen ardından haziran 1991’de yapılan parti kongresinde özal’ın desteğini alan dışişleri bakanı mesut yılmaz genel başkan seçilir ve türkiye’nin yeni başbakanı olur.

    10.şoke ölüm

    ekim 1991’de yapılan seçimlerde demirel’in dyp’si %27 ile birinci, mesut yılmaz’ın anap’ı %24 ile ikinci, inönü’nün shp’si %20 ile üçüncü olur, bu seçim sonuçları özal döneminin sonunu ilan eder. demirel’in başbakanlığında shp ile koalisyon hükümeti kurulur. demirel ile köşk’teki özal arasındaki görüş farklılıkları ortaya çıkar, sürtüşmeler kendini gösterir, "abi-kardeş" ilişkileri gerginleşmiş, ikili arasında yetki sorunları baş göstermişti.

    özal by-pass ve göz ameliyatlarından sonra mayıs 1992’de abd’de prostat kanseri için ameliyat olur. 1992’nin ikinci yarısında özal-demirel anlaşmazlığının yanı sıra özal’ın kendi partisi ile olan anlaşmazlığı da konuşuluyordu; anap’ın yeni lideri mesut yılmaz özal’la ipleri kopartıyor, partinin politikalarını baştan aşağı değiştiriyordu. özal yeniden siyasete dönmenin sinyallerini vermiş, anap’a el koymaya karar vermişti, çankaya köşkü anap içi muhalefetin merkezi haline gelmişti, eşi semra hanım’a “anap benim kurduğum parti değil, ben yeni bir parti kurarım, türkiye de benim arkamdan gelir” diyecekti. özal nisan 1993’te 12 günlük orta asya gezisine çıkar. döndüğünde yorgun ve bitkin bir durumda olan özal 17 nisan 1993’te evinde spor yaptığı esnada kalp krizi geçirerek hayatını kaybeder, türkiye’de bir döneme damgasını vuran “özallı yıllar” böylece sona erecektir…
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap