1 entry daha
  • yerin bin kat altında çalışan, göğün milyon kat üstünde yeri olan siyah incilerdir onlar.
    ailelerine ekmek götürmek için kara kömürün kirini tozunu yutup, dörtgözle eve akşam gelmesini bekleyen endişe içindeki kadınlarının kara sevdalılarıdır.

    çocukken oturduğumuz mahallede ki zeynep'in babasıdır. en azından babası idi.

    zeynep ile ahmet iki kardeş. ahmet yeni doğmuş. zeynep ondan 5 yaş büyük. küçük elleriyle kardeşini kucağına oturtmaya çalışır, mahalleli yeni doğanı görmeye giderdik elimizde bir tepsi kavrulmuş un helvası.

    zeynep; kara dümdüz saçları, kapkara eşek gözleri ile cimcime bişiydi. kardeşimle yaşıt olmasından dolayı, evimize çok sık gelir akşamüstleri camın önünde oturur babasının gelişini beklerdi madenden.
    babası davud abi, uzun boylu yapılı bir adamdı. sarı kasketi vardı önünde farı olan, zeynep babasının gelişini kasketinin farından anlardı. -babam geldi, babam geldi ışıklarını yaktı derdi bizi çok güldürürdü o zamanlar.
    davud abiyi ve farını görmek için cama üşüşürdük 3 çocuk, davud abi kasketin ışığı ile işaret verirdi bizim cama doğru "zeynep gel "demekti bu.

    koşarak inerdi merdivenlerden zeynep, sokakta babasının kucağına atlardı kirine tozuna bakmadan..

    hey gidi günler. ecevit'in cenaze töreninde maden işçilerimizi görünce aklıma gelip yüreğimi burkan bir çocukluk hikayesidir bu. dönemin devi bülent ecevit;maden işçilerinin haklarını savunan ilk kişi olarak gazetelere geçmişti.
    işçilerin üstlerinde kara kiri görürdük amma; gözlerinde kara bulutu hiç mi görmedik. hakkını ödeyemeyiz karaoğlan, mekanın cennet!

    davut abiye mi ne oldu, ne olacak zeynep gene bizdeyken babasını bekledi durdu camın önünde. ışık şimdi yakar babam diye. bekledi, bekledi o ışık bir daha hiç görünmedi...
    grizu patlamasından dolayı ölen 4 kişiden birisiydi rahmetli.

    -karaoğlan, davud abime söyle, ışığını yaksın bu gece.
41 entry daha
hesabın var mı? giriş yap