5 entry daha
  • altin arayan umut pesindeki insanlarin kafayi yemesi, el dorado pesindeki aguirre'den erich von stroheim'a kadar sinema tarihinin bir ögesi olmus. muhakkak arastirilmistir, ben oturdugum yerden kafa yoracagim, ne yazilmis bilmiyorum.

    ben treasure of sierra madre'nin en cok ilk yarim saatini seviyorum, filmin üclüsü daglara altin aramaya gitmeden evvel, meksika'da culsuz culsuz dolasirkenki hallerini. o culsuz dolasma halinde, sefalete ne kadar dikkat cekilirse cekilsin, turist ömervari bir tad var. turist ömer, fukaradir, ama hayatindan memnundur. cünkü parali olanin, hayatta "bir yere gelmis" olanin sorumluluklarindan muaf, "özgür" bir yasam sürer. istedigi zaman uzaya bile gider, spock'la kaynasir, cünkü arayani sorani yoktur, tuzsuz asim dertsiz basim bir yasam felsefesi vardir. 19. yüzyilda turist ömer avrupada da bir figürmüs yeni ögrendim; fakirin fakirligi bir secim oluyor böyle tiplemelerde, calismayarak, sorumluluk almayarak özgür oluyorlar. böylelikle zengin bir vicdan azabi cekmiyor. ama bence böyle marksist bir yorum turist ömer'in esas güzelligini es geciyor. cünkü evet, fakirligi belki bir secim degil; ama dayatmadan bir felsefe cikarabilmek de güzel sey. cok derin bir takim arzularimiza hitap ediyor. kac kere istedik turist ömer gibi tasasiz bir hayat, yildizlar yorganimiz olsun, cimenlere uzanalim, bir cigara tüttürelim. modern hayatin bireylere yükledigi sorumluluk katilim, ise gitmek, coluk cocuk sahibi olmak, sigorta sahibi olmak. hepsinden uzakta, "sistemin" ulasamayacagi bir yerde, sokaklarda yasiyor turist ömer, dolayisiyla özgür. o sokaklardan bizim tasalarimizla dalgasini geciyor. onun dalgasindan kendi durumumuzu kavriyoruz biraz, biraz daha idrak ediyoruz hallerimizi.

    1940larin holivudunda meksika, kanun kacaklariyla, kaotik ama böyle özgür bir yer olarak resmediliyor hep. james m. cain veya cornell woolrich romanlarinda da bu böyle.

    treasure of sierra madre'nin basindan da böle bir tad aliyorum, ama cok daha aci bir ekmek kavgasi da var elbet. bogart ve ekürisi biraz ekmek pesinde kosturuyorlar. sonra az biraz parayi bir araya getirince kendilerini altin bulma hayaline veriyorlar. bogart'in altini bulmasiyla kapitalizmin elestirisi mi yapiliyor? üc kisi madenlerin orada kamp kurarken kasabadan gelen bir dördüncüsü bunlari buluyor. aralarinda konusuyorlar, bir secim yapmak zorundalar.

    i) adami öldürecekler.
    ii) salip birakacaklar.
    iii) madene ortak edecekler.

    birinci sikki secerlerken sunu hic düsünmüyorlar: madene ortak etseler, daha kisa zamanda daha cok altin cikarabilirler. daha efektif calisabilirler. her para hirsi girisimci kapitalist bir zekanin ürünü olmasa gerek. burada daha baska bir fenomenle karsi karsiyayiz. bence biraz "otur oturdugun yerde" durumu var, para yigidi bozar halleri. ama diger ikisi bozulmazken neden bogart kafayi yiyor? (basrol oyuncusu oldugu icin mi?)
    diger ikisi gayet efendi efendi calisirlarken, finalde kaderin oyunu babinda tanri esprisine neden maruz kaliyorlar? hepsinden bir mana, bir mesaj cikarmayi deneyebiliriz, yani yön belli: fakirler coga tamah etmesin, herkes sinifini bilsin. bu acidan filme muhafazakarlik yakistirmasi yapilabilir. ama bir dönem tespiti olarak da bakilabilir. sinif degistirmenin hesapta imkan dahili oldugu bir dünyada yasiyoruz. hesapta calisan basarabilir. artik bulundugun sinif kan bagiyla alakali degil. bu gercek insani cileden cikaran hirslarin kapisini aciyor. altin, aristokrasinin, zenginin kiyafetlerini, vücudunu süsleyen taki o hayallerin simgesine dönüsüyor. bu acidan sierra madre hirsin kötülügüyle ilgili bir film degil sadece. yeni bir dünyanin acimasizligiyla da ilgili.

    altin hirsi, karakteri degistiriyor. oldugun kisi olmaktan cikiyorsun, bambaska birine dönüyorsun. bu greed'de de böyleydi, burada da böyle. oldugun gibi güzelsin, hic degisme bogey diyoruz.
36 entry daha
hesabın var mı? giriş yap