20 entry daha
  • köroğlu, 16-17. yüzyıllarda bolu-gerede bölgesinde yaşamış, sonradan ünü bütün anadolu'ya yayılmış bir ozan-savaşçıdır. babası bolu beyi'nin seyisidir. babasının gözlerine bolu bey'i tarafından mil çektirilmiştir. kahramana köroğlu denmesinin nedeni budur. asıl adı ruşen ali'dir. köroğlu, bolu beyi'nin nezdinde varolan baskı sistemine karşı ayaklanması, yoksul halkın hakkını koruması, adaleti gibi özellikleriyle destansı bir kahraman haline dönüşmüştür.

    köroğlu'nun yaşadığı devir, osmanlı yönetiminin sorunlarla boğuştuğu, çareyi baskı ve kontrolü artırmakta bulduğu bir devirdir. işte böyle bir devirde yöneticilik yapan bolu beyi süleyman bey, at meraklısı bir beydir. atçılıkta usta olan seyisi yusuf'u, güzel ve cins at aramak üzere başka yerlere gönderir. yusuf günlerce gezdikten sonra, obanın birinde istediği gibi bir tay bulur. bu tayı doğuran kısrak, fırat kıyısında otlarken, ırmaktan çıkan bir aygır kısrağa aşmış, tay ondan olmuştur. irmak ve göllerin dibinde yaşayan aygırlardan olan taylar çok makbuldür, iyi cins at olur, diye bilinmektedir.

    yusuf, tayı sahiplerinden satın alır. yavrunun şimdilik gösterişi yoktur. hatta, çirkindir bile. ama ileride mükemmel bir küheylan olacaktır. yusuf bunu bilmektedir. sevinerek geri döner. bey, bu çirkin ve sevimsiz tayı görünce seyisine çok kızar, kendisiyle alay edildiğini sanır. yusuf'un gözlerine mil çektirir. tayı da ona verir, yanından kovar. kör yusuf köyüne döner. olanı biteni oğluna anlatır.

    baba oğul, başlarlar tayı terbiye etmeye. yıllar geçer. tay artık mükemmel bir küheylan olmuştur. rüzgar gibi koşmakta, ceylan gibi sıçramakta, türlü savaş oyunu bilmektedir. bu arada kör yusuf'un oğlu ruşen ali de büyümüş, güçlü kuvvetli bir delikanlı olmuştur. o da her türlü şövalyelik oyunlarını öğrenmiş bir babayiğittir.
    bir gece yusuf, düşünde hızır'ı görür. hızır ona yapacağı işi söyler. hızır'ın önerisiyle baba oğul yola çıkarlar. bingöl dağları'ndan gelecek üç sihirli köpüğü aras irmağı'nda beklerler. bu üç sihirli köpükle yusuf'un hem gözleri açılacak, hem intikam almak için gereken kuvvet ve gençliği elde edecektir.

    bunu bilen oğlu ruşen ali, köpükler gelince, babasına haber vermeden, kendisi içer. yusuf, durumu öğrenince üzülür, ama bir yandan da sevinir. kendi yerine oğlu, öç alacak, bahadır olacaktır. bu sihirli köpüklerden biri körün oğluna sonsuz yaşama gücü, biri yiğitlik, öteki de şairlik bağışlamıştır. bir süre sonra yusuf, oğluna öç almasını vasiyet ederek ölür.

    körün oğlu ruşen ali dağa çıkar. zengini soyar. ünü yayılır, kendisi gibi kanun kaçakları yanında toplanmaya başlar. artık adı köroğlu olmuştur. bolu şehrinin karşısında, çamlıbel'de, bir kale yaptırır. küçük bir ordusu vardır. çamlıbel'de geçen kervanlardan vergi alır. vermeyen kervanları soyar. üzerine gönderilen orduları bozguna uğratır.

    bir gün, güzelliğini duyduğu üsküdar kasapbaşısı'nın oğlu ayvaz'ı kaçırır, çamlıbel'e getirir, evlat edinir. başka bir gün, bolu beyi'nin kızkardeşi döne hanım'ı kaçırır, evlenirler. aradan yıllar geçer, bolu'yu basar, yakar. bolu beyi'nden babasının öcünü alır. bolu beyi de köroğlu'na karşı düzenler kurar. bir defasında köroğlu'nu, başka bir seferde de ayvaz'ı yakalatır. zindana atar. ama, köroğlu ve adamları her zaman hile ve cenkle kurtulurlar.

    köroğlu, ara sıra gürcistan, çin gibi uzak ülkelere de seferler açar. yeni yeni serüvenlere atılır, büyük vurgunlar yapar. büyük küçük, onlarca olay başından geçer. sonunda delikli demir (tüfek) ortaya çıkınca eski bahadırlık geleneği bozulur, dünyanın tadı kalmaz. ve bir gün köroğlu, adamlarına dağılmalarını söyleyerek kırklara karışır, kaybolur. daha önceden kırat da sır olmuştur. kırat da nice yıllar, olağanüstü bir güçle köroğlu'na hizmet etmiştir.

    başka bir söylentiye göre, bir yahudi bezirganın getirdiği tüfekle oynayan yoldaşları, birbirlerini öldürürler. köroğlu, buna üzülerek kayıplara karışır.

    yine bir başka söylentiye göre de, köroğlu dağda rastladığı çobanda bu tüfeği görür. sorar, ne olduğunu. aldığı karşılığa inanmaz. denemek için kendine çevirir, tetiğe dokunur. ve yaralanarak ölür. sonra yoldaşları dağılırlar.

    öykü üç aşağı beş yukarı böyle...

    "benden selam olsun bolu beyi'ne" deyişiyle gönüllerimize taht kuran, halk şiirimizde kavganın ve coşkunun en büyük şairi olan köroğlu, araştırdığımızda karşımıza iki farklı kişilik olarak ortaya çıkıyor. ilki çokça bilinen "eşkıya" köroğlu, diğeriyse şiirlerinden tanıdığımız ozan-şair köroğlu'dur. sazıyla, sözüyle, kılıcıyla, adaletiyle bizden biri olan, bizim olan köroğlu. nerede yaşadığından emin olmak mümkün değil. azerbaycan, antep, maraş, erzurum, bolu, kars, halep, gürcistan, özbekistan, dağıstan, silistre, buhara, mısır gibi birçok yerde adı geçer köroğlu'nun. en kesin bilgiler ve tarihi belgeler 16-17. yüzyıllarda bolu-gerede bölgesinde böyle bir kişinin yaşadığını bildiriyor. önce küçük bir grupla servet sahiplerine ve daha çok kadılarla "ehl-i örf"e saldırmakla işe başlıyor ve namı artınca kendisine katılanlar artıyor. bu tanınmış kişiliğin, bütün celali isyanlarının mahiyetini ve karakterini aksettiren "köroğlu" adındaki halk destanının tek kahramanı olarak ebedileşmesinin nedeni, celali isyanlarının ilk bayraktarı olmasıdır. yaşadığı bölgenin istanbul-iran askeri yolu üzerine rastlaması, ayaklanmasını ayrıca popüler kılmıştır, denilebilir. köroğlu, muhtemelen hükümet kuvvetlerinin sıkıştırması sonucu tokat-sıvas ana yolu üzerindeki çamlıbel dağına yerleşip burada kervan soygunculuğuna girişmiş, tabi bu yolun dönemin en işlek ticari yol olduğu düşünüldüğünde soygunların "verimliliği" de artmış olmalı. bu verimlilikten köroğlu'nun kervancıdan alıp dağıttığı yoksul-fukara zümresi de hoşnud olmalıydı. bir şöhret boşuna yayılmaz. örneklerini çok sonraları çakırcalı efe'de göreceğimiz bu davranış biçimi yoksulluğun kol gezdiği ülkemizin en belirgin özelliklerindendir. ayrıca tokat-sıvas bölgesinin alevi-bektaşi merkezi olmasının rolü de etken olmuştur bu çıkışta. köroğlu'nun böyle bir ortamdan destek bulması kaçınılmazdır.

    köroğlu destanlarında geçen maceraların yaşanıp yaşanmadığı, gerçeklere dayanıp dayanmadığı da belirgin değildir. anadolu insanı; kahramanlığı, adaleti onunla özdeşleşmiştir her yerde. zalim de bolu beyi kişiliğinde karşımıza çıkar. şiirlerinde öne çıkardığı kahramanlık, savaş, yiğitlik gibi konular şair olan köroğlu ile eşkıya köroğlu'nu halkın zihninde kaynaştırmıştır.

    halk hikayesinde göze çarpan en önemli özellik, anlatanın olayı yer yer şiirlerle süslemesidir. hikayeyi düzen aşık, konunun gidişine uygun olarak serpiştirir bu şiirleri. hikayenin en az değişen yanı da şiir bölümleridir. genellikle bu şiirler, hikayeye konu olan kişinin şiirleridir. gözleri kör edilmiş bir adamın oğlunun öç alması ve kahramanlıklarına ilişkin hikayeler de binlerce yıl öncesinde iskitler'den başlayarak özellikle kafkasya'da yaşayan kavimlerin folklorunda değişik biçimlerde işlenen bir motiftir. halk kültürü araştırmacısı pertev naili boratav, anadolu ve anadolu dışı bütün anlatımlarıyla otuzdört ayrı köroğlu'dan bahseder. hatta hikaye göktürkler'e kadar gider. bunların hepsini ortak özelliği, köroğlu'nun haksızlığa başkaldıran bir kahraman oluşudur.

    böyle olunca köroğlu destanı'nın günümüze değin bu denli tutulmasının nedeni anlaşılıyor: "halkın ruhuna tercüman olmak". halkın düşgücü, köroğlu ister bir celali beyi ister bir saz şairi olsun, halkla yönetici sınıf farklılaşmasını doğuran feodal ilişkilerin belirginleştiği, zulmün, haksızlığın kol gezdiği, toplumsal kargaşalığın egemen olduğu bir dönemde, sözlü gelenekten de yararlanarak onun kişiliğinde eşitliği, adaleti sağlayan, ezilenlerden yana destansı bir kahraman yaratmıştır.

    yazımızı ruhi su'nun bu konudaki değerli görüşlerine yer vererek bitiriyoruz:

    "onaltıncı yüzyıllın sonlarına doğru, kafkas'lardan rumeli'ye kadar, ünü bütün osmanlı ülkesine yayılan köroğlu, bir edebiyat tarihçisine göre hem eşkiya, hem de hece vezniyle şiirler söyleyen bir halk ozanı. osmanlı toplumunu inceleyen bir bilimadamına göre sadece bir 'celali'. ben köroğlu'ndan kalanları, yalnız kalanları değil, bugün yaşayıp gidenleri de halkımızdan, hikayeci halk ozanlarımızdan öğrendim. halkımız, hikayeci halk ozanlarımız gibi yaşadım köroğlu'nu. bu nedenlerle de köroğlu olayına yaklaşımım, bir edebiyat tarihçisi ya da bir bilimadamının yaklaşımından farklı oldu. türkü metinlerinden, anlatılan hikayelerden ve bu türkülü hikayeleri dinleyen halkın davranışlarından edindiğim izlenim şu: halkımıza göre köroğlu, zalime başkaldıran, yaşlılara zayıflara dokunmamayı, tamahkar zenginlerle uğraşmayı, dertlilerin derdine bakmayı öğütleyen yiğit bir kişi. bir destan kahramanı. kavuşturan, kurtaran esirgeyen kırat motifi ile, kökleri çok daha gerilere giden bazı efsanelerle, ''celali köroğlu ruşen'' ve ''celali kiziroğlu mustafa bey'' gibi bazı gerçeklerin, daha da allah bilir nelerin, ne özlemlerin karışarak oluşturduğu bir destan. bütün destanlarda olduğu gibi de, her şey olumlu ya da olumsuz yönde abartmalı. halk bu köroğlu türkülerini, köroğlu hikayelerini dinlerken yürekleniyor. bir kurtarıcı bulmuşçasına rahatlıyor. düğünlerde derneklerde köroğlu havaları, marşların gördüğü işi görüyor. köroğlu'nun kimliğinden de, kişiliğinden de ben bu toplum olayını anlıyorum. asıl köroğlu gerçeği bu bence. yunus beyin ya da seyis yusuf'un oğlu ruşen ali'nin bireysel kişiliği de, bireysel kimliği de beni ilgilendirmiyor. halk gibi, hikayeci halk ozanları gibi, köroğlu'na ben de kendimi, kendi özlemlerimi katarak söyledim. yiğit, duyarlı insan bir köroğlu düşündüm."

    kaynakça:

    türk halk düşüncesi ve hareketlerinin ideolojik kökenleri / burhan oğuz
    köroğlu ve dadaloğlu hayatı sanatı şiirleri / cahit öztelli
    üç anadolu efsanesi / yaşar kemal
93 entry daha
hesabın var mı? giriş yap