121 entry daha
  • uyduruk asker yeşili teleskobumla gökyüzünü izlediğim geceler, onlarcasını görürdüm. televizyon cızırdarmış genelde, bi de elektrikli aletler bozulurmuş. ben genellikle böyle şeyleri aştıklarına inanıyordum. balkona çıkıp yere oturarak bulutsuz gökyüzünü izliyordum. dikkatli baktığımda çok fazla tanımlanamayan uçan obje görüyordum. kuzenime anlatıyordum, çok etkileniyordu. bir süre sonra o da görmeye başladığını söyledi. alt katta oturuyorlardı ve ikimiz aynı anda gece vakti gizlice balkona çıkıyor, havaya bakmaya başlıyorduk. ama onun bilmediği şey, benimle iletişime geçiyor olduklarıydı. genelde beynimin içiyle sürekli bir iletişim halindeydiler. düşündüklerimi onlardan saklamam imkansızdı. ama düşündüğüm şeyler yüzünden asla beni yargılamıyorlardı. genelde kötü anlarımda onlardan yardım istiyordum, çalışmadığım sınavlarda cevapları kafama göndermelerini istiyordum. oluyordu da bir nebze. rahatlıyordum. ben onlara insanları anlatıyor, onlardan da bana destek olmalarını istiyordum. ufoları ile tepemizde gezinip duran bir uygarlık için çok zor bir şey değildi ufak bir çocuğa yardım etmek. o sıralar uzaylılar tarafından kaçırılan adamın seks hikayeleri konuşuluyordu. amerika’da bir köylü, inekleri ahıra götürürken kaçırılmış ve pek insana benzemeyen ama yine de yaydıkları kokular ile kendisini etkileyen dişi uzaylılar ile ilişkiye girmişti. uzaylıların üremek için son çare olarak insanları kullandıklarını söylüyordu. genetik mühendisi ya da astronot olmak isteyen tipik bir velet olarak hiç inandırıcı gelmemişti bana o zamanlar. öncelikle uzaylıları kişisel olarak tanıyordum, böyle bir şey olsa bana söylerlerdi, hatta direk beni kullanırlardı. ayrıca bu varlıklar bizimle aynı türden olmadıktan sonra verimli bir döl almaları imkansızdı. ben yine de gece yarısı arabası ile ıssız dağ yolunda ilerlemekte olan baba ve oğlun hikayesine inanıyordum. ileride beliren ateş topuna yaklaştıklarında vücutlarını büyük bir huzur kaplıyordu, alevlerin içinden çıkan uzun ince varlık kendi kendine durmuş olan arabaya yavaşça yaklaşıyor ve içeri bakıyordu. babadan çocuğunu istiyordu, konuşmadan elbette. her şey gönderilen elektromanyetik dalgalar aracılığı ile oluyordu. baba reddediyordu ama korkuyordu. tabi beyninin içini gizleyemiyordu. bir süre sonra çocuk yanıbaşında ağzından köpükler saçarak titremeye başlıyor, kendini yere atıyordu. çocuğun beynine bir şeyler bırakıyorlardı benim teorime göre. sonra uzaylı dönüp alev topuna biniyor ve yükselmeye başlıyordu. bir süre sonra baba da felç etkisinden kurtuluyor, baygın oğlunu hastaneye götürdükten sonra polislere ifade veriyordu. bana kişisel olarak verdikleri bir bilgi de şöyle idi: ben 25 yaşıma geldiğim gün, bir gece vakti yürüdüğüm ıssız bir yola ufoları ile inecek ve beni hipnotize ederek kendilerine çekeceklerdi. hep o bahsedilen mükemmel huzur duygusu tüm bedenime dolacak, zihnimin içinde onların seslerini duymaya başlayacaktım. “dünyanızı yok edeceğiz” diyeceklerdi gülümseyerek. taklit edemeyeceğim, garip ama benim anlayabileceğim bir ses kullanarak. “nasıl olur?” diye yanıt verecektim. “2 gün sonra dünyanızdan geride sonsuz bir çöl ve boşluk kalacak” diyeceklerdi. verilen yatıştırıcı etki ile onların gözlerine bakmaya devam ederken “korkmanıza gerek yok, yıllardır senin yardımların ile onları yeterince analiz ettik. herkese söyle, kimse acı çekmeyecek. hepsi huzur içinde yokolduktan sonra yeniden türeme olasılığınıza karşı bu gezegeni radyoaktif dezenfeksiyona maruz bırakacağız.” dediklerini duyacaktım. “peki” diyecektim sessizce ve sonra birkaç saat içinde kendimi şehrin bambaşka bir köşesindeki bankta otururken bulacaktım. tabiki kimse inanmayacaktı bana. dünyanın sonuna 4-5 saatin kaldığı vakit, kimsenin bunu bilmemesi çok daha iyi olacaktı. nasıl olsa ufoları ile yer’e inmeseler, biz birkaç 10 yıl sonra kendi kendimizi ortadan kaldıracaktık. bir hastalık bulacak, kendimizi kısır yapacak bir salgın hastalık yayacak ya da ülkenin tekinin kıyamet günü silahı ile sağa sola bomba atacaktık. kim bilir?
    onlarla beraber geçen yıllarım boyunca hep onları benimle fiziksel bir temas kurmaları için ikna etmeye çalışmıştım. benim kimseye anlatmayacağımdan ve kötü bir tepki vermeyeceğimden emin olduklarında ineceklerini söylemişlerdi. ve bir gün indiler, indikleri geceyi çok net hatırlıyorum. yatağıma uzanmış karşıdaki boşluğa bakıyor, onları düşünüyordum. bugün iletişim kuramıyordum ama, seslerini kafamın içinde duyamıyordum. o an karanlık odada beliren bir varlık gördüm, bir metreden biraz uzun, ince ve tam seçilemeyen. yıllardır kendimi hazırlamış olmama rağmen bağırarak annemlerin yatak odasına kaçmam uzun sürmedi. babam odayı kontrol etmeye gittiğinde koca bir hiç bulmuştu tabiki. sonra ufoların içindeki canlılar, bir daha benimle konuşmadılar, onları hayalkırıklığına uğratmıştım. yeni şanslı bir çocuk bulup onun hayal dünyası üzerinden insanları analiz etmeye devam edeceklerdi. ben de hep bunun vicdan azabını çektim, o gün orada nefesimi tutup varlığın yanıma gelmesini beklemediğim için hayatımın en büyük fırsatını kaçırdığımı biliyordum. başka hiçbir insanın yaşayamadığı, görmediği bir dünyanın hayalini kaybetmiştim. uçan cisimler, tanrıya inanma ihtiyacımı karşılamışlardı. zihnimi okuyabilmeleri, her derdimi dinlemeleri, karşılıklı bir şekilde bana ödül veriyor olmaları ve kötü anlarımda onlara sığınabiliyor olmam bana kendimi özel ve güçlü hissettiriyordu. tanrı ile konuşabilen bir peygamber olmanın hayalini kaybetmiştim. o günden sonra onlardan bir daha haber alamadım. bir sürü uyduruk ufo hikayesi dinledim ama.
    kuzenim onları görmeye devam ettiğini söyledi, her zamanki gibi inanmadım. bana gelmişlerdi, ama ona söylemedim. o da bana inanmazdı. halbuki inanılmayacak bir şey değildi hiçbir zaman bu. filmin tekinde söylediği gibi, eğer koskoca evrende sadece insanlar yaşıyorsa, bu kadar emek boşa gitmiş olmalı.
651 entry daha
hesabın var mı? giriş yap