6 entry daha
  • basketbol, hayatın bir altkümesidir, dolayısıyla hayatta ne varsa basketbolda da mevcuttur. üst küme alt kümeyi de içerir. sevinçler, hayal kırıklıkları, üzüntüler, kederler hep hayatın gerçekleridir, bunlar basketbolda da kaçınılmaz olarak karşımıza çıkar. genelde televizyonda maç izlerken sevinç ve hayal kırıklıklarını bir arada görürüz. bir kazanan, bir de kaybeden taraf vardır çünkü basketbolun kuralları gereği. ama biliriz ki o maçın telafisi vardır, o maç olmazsa başka maç, o sezon olmazsa başka sezon.. ama eğer bir de nba'de arka planda olanları takip etmeye başlarsanız bu oyunun başka bir yüzünü daha keşfedersiniz: kederler. ölen, trafik kazası geçiren, sakat kalan, uyuşturucu-alkol sorunu olan; iyi bir oyuncu iken bir daha asla eskisi gibi olamayan oyuncular vardır. aralarında yıldız potansiyeli olanlar da bulunmakta. onlar kendi hatalarıyla veya şansızlıklarla da olsa bu ligde aradıklarını bulamayan, talihsiz kesimdir.
    şöyle bir düşününce; ilk akla gelenler:
    • büyük yıldız olacak gözüyle bakılan len bias'ın boston tarafından 2. sırada seçildiği gecenin ilerleyen saatlerinde, bunu kutlarken uyuşturucu komasına girerek ölmesi.
    • kalbinden rahatsızlığı ortaya çıkan boston celtics'li reggie lewis'in önce bir play-off maçında kalbinin teklemesi, 2 ay sonra ise antremanda serbest atış çalışırken fenalaşarak ölmesi.
    • charlotte hornets'lı bobby phills'in david wesley ile arabaları yarıştırırlarken hatalı sollama yapması ve trafik kazasında ölmesi.
    • minnesota'lı malik sealy'nin kevin garnett'ın doğum gününden evine dönerken yine bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmesi

    yakın zamanda olan trajik olaylar.

    ama öyle bir kişi var ki onun ölümü de kendi yaşamı gibi ilginç oldu; hikâyesi agatha christie romanlarını aratmıyor, şimdi bile tam olarak açıklamaya kavuşturulabilmiş değil, çünkü olayla ilgili olan herkes kayıp. aslında onun ölü olduğu da kesin değil çünkü 6 temmuz 2002'den beri kendisini gören olmadı. bahsettiğim kişi brian williams, ya da 1998'den sonra bilinen adıyla bison dele.

    brian williams nba'e gelen en ilginç kişiliklerden birisiydi. hem zenci hem de kızılderili kanı taşımakta idi. 2.11'lik dev daha kariyerinin başında başlamıştı garipliklerine. üniversiteye ve ncaa ligine maryland formasıyla başladı. daha ilk sezonundaki 12.5 sayı 6 rib.'luk ortalamalar yeteneğini ortaya koyuyordu. ama williams bir sene sonra arizona'ya transfer oldu. transferlere ncaa'de çok fazla rastlanmaz, çünkü 1 sene kenarda oturmak zorunda kalırsınız. neydi williams'ı bu transfere iten peki? koçu bob wade sebeplerden birisi idi. 80'lerde irkçılık hala devam etmekteydi ve wade acc konferansındaki ilk siyah koç olmuştu. maryland taraftarları zenci bir koçun başa geçmesinden hiç hoşnut olmadılar. bu kararı sürekli protesto ettiler. kampüste "we want a white coach" sesleri duyuluyordu. liseden gelen çaylakları brian williams da eleştirilerden payını almaktaydı. williams buna dayanamadı ve arizona'ya geçerek bir sene benchte oturmayı tercih etti. üniversitedeki son yılında 14 sayı 7.8 rib. ortalamalarıyla oynadı. güçlü, güçlü olmasına rağmen ortalamanın üzerinde atlet, sol elini kullanan ve iyi şut atan, ama asıl yeteneği sırtı dönük olarak low posttan skor üretmek olan bu oyuncuyu nba farketmekte gecikmedi. böylelikle 1991 draftinde orlando onu 10. sırada seçti. orlando'da ilk sezonu sakatlıkların da etkisiyle pek kendini gösteremedi, ayrıca psikolojik problemleri vardı. başarısız bir intihar girişimde bulunmuştu. buna rağmen 9.1 sayı 5.7 rib ile oynadı. ertesi sezon ise orlando shaq isimli bir devi kadrosuna katınca williams'a pek ihtiyaç kalmamıştı. 93-94'te denver'ın yolunu tuttu. burada psikolojik problemlerini bir nebze olsun atlatmış ve kendini oyuna vermiş gözüküyordu. tourette sendromu hastası mahmoud abdul-rauf'la birlikte ilginç bir ikili oldular. williams dikembe mutombo'nun yanında pf olarak veya o kenardayken c olarak oynuyordu. denver sezonu 8. sırada bitirdikten sonra play-off'ta 1. sıradan seribaşı olan ve sezonun en çok maç kazanan takımı seattle'ı 3-2 mağlup edip mucize yaratırken takımdaki kilit oyunculardan birisi de williams olur. zaten herkes onun yeteneklerinin farkındadır ama sorunlu dev de sonunda kendini oyuna vermiştir. denver 2. turda utah'a 4-3'lük skorla boyun eğer. ertesi sezon denver yine anca son sıralardan play-off yapar ve ilk turda elenir. 1995–1996 sezonunda williams l.a. clippers'a geçer ve 15.8 sayı 7.6 rib ortalamalarıyla oynar. 96–97 sezonununda ise chicago bulls'a geçer. normal sezonda 9 maç oynayabilir, ama play-offlarda majesteleri jordan ve pippen'a çok katkı yapar ve şampiyonluğa ulaşan bulls takımında 6.1 sayı 3.4 rib. ortalamalarıyla oynar. böylelikle yüzük sahibi olmuştur.
    ertesi sezon, ona bir şans vermeyi düşünen detroit pistons takımıyla anlaşarak tam 50 milyon $'lık bir kontrata imza atar. ilk sezonunda 78 maçta 16.2 sayı 8.9 rib. ortalamalarıyla yıldızlaşır. ona ve “spriteoğlan” grant hill'e rağmen detroit kötü bir sezon geçirir ve play-off'un dışında kalırlar. ve 1998–1999 sezonuna lokavt damgasını vurur. işte bu arada williams'a birşeyler olur. önce adını atalarına duyduğu saygıyı ifade etmek amacıyla bison dele olarak değiştirir. michigan'daki yaşamdan ve soğuk havadan sıkılmıştır. evine neredeyse bir duvar büyüklüğünde bir akvaryum yaptırmış ve boş zamanlarını bu akvaryuma dalarak geçirir olmuştur. arkadaşlarına okyanusta gerçek bir dalışın hayalini kurduğunu anlatıp durmaktadır. bu havada lokavt sonunda biter ve yeni sezonda bison 10.5 sayı ve 5.6 rib. ile oynar. bu aynı zamanda son sezonu olur.

    buraya kadar yetenekli bir oyuncunun ortalama bir nba kariyeri gibi gidiyor değil mi? bundan sonra işler değişir. bir sabah dele kalkar ve bu hayattan artık sıkıldığını farkeder. detroit yönetimine gider ve artık basketbol oynamak istemediğini bildirir. kontratında daha 35 milyon $'ı bulunmaktadır. pistons yöneticileri onu geri döndürmek için uğraş verirler, ona ihtiyaçları olduğunu söyleyip adeta yalvarırlar ama 30 yaşında, basketbol kariyerinin zirvesinde olması gereken dele kararlıdır, böylelikle pistons 5 milyon $'a kontratını satın alır. dele için nba günleri sona ermiştir. mal-mülk gibi şeylere hiç önem vermeyen, kapitalistlere ve sömürücü düzene büyük öfke duyan dele 1999 yazında bu 5 milyonu cebine atarak dünyayı dolaşmaya başlar. tıpkı 1996'da "benim evim 'dünya' gezegenidir. dünyayı dolaşmayı, onunla bütünleşmeyi istiyorum. ne bir başlangıç noktasına ne de bir varış noktasına ihtiyacım var, çünkü ben bu dünyanın kralıyım" dediği gibi. anlaşılan dele uzun süredir bu yolculuğun hayalini kuruyordu.. önce avrupa, oradan türkiye, lübnan (ki beyrut'ta 1 milyon $'lık su taşımacılığı işine girdiği biliniyor), seyşeller, hindistan, endonezya'dan geçer. ve nihayet 2000 başında avustralya'ya ulaşır. milenyum'u burada karşılar. burada başkent perth'in yakınındaki fremantle'a hayran olur ve burada kalmak ister. bir süre jip ile avustralya'da dolanır ve sidney'e gider. sonunda dönüp dolaşıp fremantle'a döner. burada 650.000 $'a lüks bir yat alıp adını "hakuna matata" (swahili dilinde 'kaygı yok' manasına gelmekteymiş) koyar. yatı en son sistemlerle, dvd playerlar, playstationlarla donatır, dalış takımları alır. bir kaptan ile anlaşır, amacının avustralya'yı denizden dolaşmak olduğunu söyler. orada tanıştığı 4 kişi ile denize açılırlar. dele her fırsatta bunun, nba ve basketbol yüzünden yaşayamadığı, çocukluğunun yeniden yaşanması olduğunu söylemektedir. bir bizon gibi, özgür ve dilediğince yaşayan, ilginç kişilerle tanışan biri olma hayalini gerçekleştirmiştir. 2001 şubatında yatıyla melbourne'e ulaşır. burada michael jordan'dan basketbola geri dönmesi ve washington wizards'da kendisiyle oynaması teklifini içeren bir mail alır ama reddeder (majestelerinin bile onu böyle istemesi nasıl bir yetenek olduğunu da yeterince açıklıyor sanırım). 2001 kasımında yeni zellanda'ya ulaşırlar ve dele hayatının aşkı serena karlan'ı 50.000 $'lık borcunu ödeyerek hakuna matata'ya gelmesi için ikna etmiştir (11 eylül 2001 saldırısının da etkisiyle). nisan 2002'de ise bison uzun zamandır konuşmadığı ağabeyi kevin ile iletişim kurmuştur. birbirlerinin seslerini duymaları, arasındaki küslüğün bitmesini sağlamış ve bison, ağabeyini auckland'a kendisi ve serena ile birlikte tahiti'ye yapmaya planladıkları 3 haftalık tekne gezisine davet etmiştir.

    ölüm yolculuğu...

    burada kardeşlerden biraz bahsetmek gerek. kevin williams ya da o da sonradan değiştirdiği adıyla miles dabord 1967, brian williams ise 1969 doğumlu idi. kevin de 2.03'lük fiziğiyle herhangi bir spor dalında başarı sağlayabilecek yapıdaydı, ama kronik astım hastası olması onun başarılı olmasını engellemişti. sonunda hep kardeşinin gölgesinde kalmış, anca onun desteğiyle üniversiteyi bitirebilmişti ve brian williams onu yolculuğa çağırdığında cebinde beş parası yoktu. evindeki tüm eşyaları borçlu olduğu deanne heinrichs'e bırakıp uçağa atlayarak auckland'e geldi.

    işte bundan sonraki olayların seyir defteri:

    2 mayıs: brian, serena ve kevin, hakuna matata'nın kaptanı fransız betrand saldo ve yardımcısı mark benson ile birlikte tahiti'ye doğru 3 haftalık yolculuklarına başlıyorlar.
    20 mayıs: hakuna matata, tahiti'ye varıyor.
    31 mayıs: 11 gün boyunca tahiti sahillerinde turladıktan sonra grup tahiti takımadalarından, kalp şeklindeki moorea adasına çıkıyorlar. bison ve serena, sofitel coralia la ora adlı otelde gecesi 500 dolarlık klimalı bir bungalova yerleşiyorlar. williams rezervasyonu bison williams adıyla yapıyor. kaptan saldo ve kevin williams teknede kalıyor. yardımcısı mark benson ise avustralya'ya dönüyor.
    24 haziran: brian williams ve serena otelden ayrılıp, kevin williams ve saldo'nun bulunduğu yata geri dönüyorlar.
    3 temmuz: yeni bir yolculuk planı yapılıyor, ilk hedef 136 mil ötedeki raitea adası. bu yolculuğun son durağı ise honolulu/hawai olacaktı.
    5 temmuz: serena karlan annesini arayarak iyi olduğunu söylüyor. kaptan saldo da raitea'daki arkadaşlarını arayarak birkaç gün içinde adaya varacağını söylüyor. bu, onlardan alınan son mesaj oluyor.
    6 temmuz: hakuna matata raitea'ya doğru açılıyor.
    7-8 temmuz: bugüne kadar yapılan tüm araştırmalar ve 9 eylül'de polise açıklamada bulunan kevin williams'ın kız arkadaşı erica weise'ın söyledikleri, brian williams, serena ve kaptan saldo'nun ölümüne neden olayın bu tarihler arasında gerçekleştiğini söylüyor. 8 eylül'de kevin williams'la konuşan erica weise williams'ın herşeyi kendisine anlattığını söyledi (ama söylenenler ispatlanamadı).
    buna göre dehşet verici olay şöyle gelişmiş: nedeni belli olmayan bir sebepten dolayı tartışmaya başlayan brian ve kevin'in tartışmaları kısa süre içinde yumruk yumruğa kavgaya dönüşmüş. 2.11m ve 2.03m boyundaki iki devi ayırmaya çalışan serena karlan ise kevin'den aldığı darbe ile yere düşmüş ve kafasını yere sert bir şekilde vurunca orada ölmüş. telsizle durumu tahiti'ye rapor etmek isteyen kaptan bertrand saldo'yu engellemeye çalışan brian saldo'nun direnmesi üzerine bir ingiliz anahtarı ile kafasına vurarak öldürmüş. brian daha sonra kevin'e bu olanların aralarında kalması gerektiğini aksi takdirde onu da öldüreceğini söylemiş. kısa bir süre sonra ise brian ve kevin yeniden kavga etmeye başlamışlar. brian kevin'e bıçakla saldırınca, kevin yine weise'ın anlattığına göre teknede bulunan brian'ın ruhsatsız silahıyla kardeşini göğsünden vurarak öldürmüş (düşüncesi bile dehşet verici değil mi, iki dev kardeş, bir yatta, yanlarında iki ölü ile kavga ediyorlar. bir son hesaplaşma, bir intikam? kimbilir).
    brian öldükten sonra paniğe kapılan kevin cesetlerin ayaklarına ağırlık bağladıktan sonra köpekbalıkları ile dolu güney pasifik'in derinliklerine göndermiş.
    13 temmuz: kevin williams tahiti'ye 40 km uzaklıktaki hitia adasına geliyor. kevin burada teknenin önce rengini sonra da adını değiştiriyor. hakuna matata, artık aria bella adıyla sularda.
    16 temmuz: tahiti sahil güvenlik birimleri, mercan kayalıklarına çarparak hafif yara alan aria bella adlı bir tekneye yardıma gidip, tekneyi marinaya demirliyorlar. hiç kimse teknenin aslında hakuna matata olduğunu farkedemiyor.
    18 temmuz: bir ada sakinine göre uzun boylu iri bir adam kendisine 2 parça dalgıç elbisesi veriyor. elbisenin bir tanesi çok büyük olduğu için adam elbiseleri almıyor.
    19 temmuz: kevin williams sabah bir fotoğrafçıda kimlik için vesikalık resim çektiriyor ve öğleden sonra fransız polinezyasından los angeles'a doğru uçakla hareket ediyor.
    15 ağustos: uzun zamandır kızlarından haber alamayan karlan ailesi polise başvuruyor.
    25 ağustos: fbi ve fransız polisi tahiti'de bir soruşturma başlatıyor.
    5 eylül: phoenix polisi brian williams adı ve kimliği ile bir kuyumcudan 150 bin $'lık altın satın almaya çalışan kevin williams'ı gözaltına alıyor. kevin williams polislere kardeşinden ve ondan ne kadar gururlu olduğundan bahsediyor. polis ona sen hiç basketbol oynadın mı diye sorunca; "hayır, brian tüm yeteneği ve şansı almıştı" cevabını veriyor. soruşturmada hiçbirşey bilmediğini söylüyor ve psikolojisi de bozuluyor. polisler ellerinde bir kanıt olmadığı için onu serbest bırakmak zorunda kalıyorlar.
    6 eylül: kevin willams uçakla san ysidro, kaliforniya'ya gidiyor ve burada weise'ye yatta neler olduğunu itiraf ediyor. ardından tijuana'ya kaçıyor.
    9 eylül: erica weise, polise başvurarak kevin'in anlattıklarını bildiriyor.
    11 eylül: kevin williams annesiyle telefonla konuşuyor, olayı anlatıyor, eğer düşerse bir hapishanede yapamayacağını, güçlü görüntüsüne rağmen aslında zayıf birisi olduğunu, savaşçı olmadığını söylüyor. annesi bir avukatla konuşması için yalvarınca kabul etmiyor ve 'mom, i've come to the end of my life.' (anne, hayatımın sonuna geldim) diyor.
    12 eylül: patrick humbert adlı bir denizci tahiti polisini arayarak taravao'daki marinada hakuna matata'ya benzeyen bir tekneye rastladığını söyledi. marinaya hareket eden polis, hakuna matata'yı tespit etti. aynı gün kevin williams'ın tijuana/meksika'da bir otelde kaldığı meksika polisince belirlendi ancak williams'ın izine rastlanmadı.
    14 eylül: kevin williams, abd-meksika sınırında çırılçıplak bir şekilde ve baygın halde bulundu. chula vista/valifornia'da bir hastaneye kaldırılan kevin williams komaya girdi. williams'ın komaya girme nedeninin astım hastalığı için almak zorunda olduğu ilaçları aşırı dozda alması olarak belirlendi.
    18 eylül: fbi ve fransız polisi, brian williams, serena karlan ve bertrand saldo'nun kaybolmalarının bir cinayet planının sonucu olduğunu açıklayarak kevin williams'ın 1 numaralı şüpheli olduğunu açıkladılar.
    21 eylül: hakuna matata'da yapılan araştırmalarda kan lekelerine ve kurşun deliklerine rastlandığı açıklandı.
    23 eylül: kevin williams'ın yapay solunum cihazıyla yaşadığı ve beyin ölümünün gerçekleştiği belirtildi.
    25 eylül: fbi yetkilileri, soruşturmanın kesin olarak sonlandırıldığını ve brian williams ve diğerlerinin cesetlerine ulaşamadıklarını açıkladı.
    27 eylül: anne patricia williams, oğlunun solunum cihazından çekilmesini talep etti. kevin makinadan çıkarıldıktan 6 saat sonra sırlarıyla birlikte hayata gözlerini yumdu.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap