52 entry daha
  • dünya çapında tanınmış bir bestecimiz değildir. bizim dünya çapında tanınır, o lige girebilen bir bestecimiz yoktur. bunun sebebini ayrıca tartışırız. bir görüş (murat bardakçı gibiler) bunun sebebini bestecilerimizin yetersizliğine dayandırır, diğer görüş ise sırf türk oldukları için bu lige kabul edilmediklerini iddia eder. her ikisinin de doğruluk payı vardır. ilk iddiamı temellendireyim evvela. dünya çapında tanınan bir bestecinin tüm dünyada tanınır, bilinir, itibar görür yayın organlarında yer alması gerekir. saygun’un ismi ny times’da 4-5 kez geçmiştir sadece. çağdaşı alois haba’nın ismi ise 100’den fazla kez zikredilmiştir. haba çekoslavaktır ve hakikaten marjinal işler yapmıştır. popüler isimlerden değildir. spotify’da aylık dinleyici sayısı 200. varın siz düşünün. saygun’un 4000 küsur. ya da fin besteci uuno klami’yi ele alalım. eminim çoğunuz ismini bile duymadı. alper maral bile duymamış olabilir. önemsiz bir isimdir zaten. fakat onun ismi bile saygun’dan fazla geçiyor ny times’da. bu ne demek ve neden böyle? bunun en önemli sebebi ülkemizin bir klasik müzik okulu geleneği inşa edememesidir. ya da inşa edilen derme çatma şeyi bile ayakta tutacak iştahtan yoksun olmasıdır. bolu mustafa çizmeci anadolu lisesi çıkışlı bir dâhinin, robert kolejli bir vasatın karşısında şansı çok azdır. bundan daha doğal bir şey de olamaz. doyasıyla saygun’un tanınmamış ve yeterince takdir edilmemiş olması yalnızca saygun’un sorumluluğu değildir. saygun son derece maharetli, çalışkan ve hevesli bir adamdı fakat memlekette onun yeşereceği bir iklim yok. saygun’dan sonra iki kuşak daha geldi, geçiyor. hepsini toplasanız saygun’un yarısı etmiyor. eğer bu iki kuşağın içinde de saygunlar yetişseydi, ny times saygun’un ismini daha çok zikrederdi. bunun en iyi örneği polonya’dır. yetiştirdiği ilk büyük besteci chopin. sonraki kuşaktan zelenski ve szymanowski çıktı. daha sonraki kuşak gorecki’yi, penderecki’yi, lutoslawski’yi yeşertti. bunlar büyük bestecilerdir. lutoslawski’den devam edelim. 94’te öldü ve o zamana kadar 100 küsur kez yer bulmuş ny times’da. öldükten sonra 100 kez daha ismi anılmış gazetede. bu lutoslawski’nin ölümsüzlüğünün, yaşamaya devam ettiğinin beyanıdır. bir önceki kuşaktan szymanowski ise ölümünden sonra 200’den fazla kere yer bulmuş ny times’da. chopin’i saymaya gerek yok. şunu demek istiyorum; chopin’i büyük yapan szymanowski’dir, lutoslawski’dir. onlar olmasaydı chopin bir anıta dönüşmezdi emin olun. saygun’un cüce kalmasının sebebi ise saygun’dan sonraki kuşaklardır.

    şimdi saygun’a gelelim. önceki yazılardan birinde niçin ‘atalar’dan bahsettiğime dair izahat vermiştim (bkz: #104678411) saygun bizim derme çatma türk okulu'nun en büyük isimlerinden biridir ve büyük olmayı da hak eder isimlerdendir. solo viyolonsel için yazdığı partita tek başına bu ehliyeti verir.yo-yo ma çalmazdan önce tanıyan azdı. partita'yı kıymetli yapan yo-yo ma'nın teveccühü değildir. partita hakikaten de viyolonsel için yazılmış özel bir eserdir. zamanın ruhunu yakalayabilmiştir. britten'in, hindemith'in, kodaly'nin solo viyolonsel için yazdıkları eserlerden eksiği yoktur. çok övülen yunus emre oratoryosu magnum opus'u dur. bu eser hakkındaki fikirlerim çinuçen tanrıkorur'a yakın. eski usül kantat'ı da öyle. şimdinin türkiye'sinde verilseydi bu eserler efendisine yaltaklanan kölenin sesi gibi gelirdi bana fakat derme çatma okulun ilk meyvelerdir bunlar. o yüzden annesinin kıyafetlerini giydiğinde annesine benzediğini sanan çocuğun aptallığı gibi sevimli geliyor. haddimi aştığım, saygısızlık ettiğim sanılmasın; haşa. ahmed adnan saygun'a çok şey borçlu olduğunu düşünen, onu atası gören,hürmet eden bir talebe sayarım kendimi. onu tetkik ederek, tenkit ederek, didikleyerek, anarak bu borcu ödeyebileceğimi zannediyorum o kadar.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap