2 entry daha
  • olagunustu (peki az da olsa, yer yer abartili ve tekrarlara dusen) performanslar… sizi sahnenin tam da ortasina yerlestiren muazzam dekor ve dogru sarki secimi ve efektler… baharat niyetine guncel dunyanin karakter esprileri ile harmanlanmis hristo boytchev’in kalemine macit koper’in sicak bir dokunusu… kisacasi muthis bir illuzyon...

    birebir aklimda kalmamis olsa da, bir iki tanesini asagida tirnak icine hapsettigim gibi, basit ama onemli vurgulari eglendirerek yapabilen, siradan oldugu kadar ozel bir tiyatro oyunu…

    “yasamdan kacmak icin 3 ilkel yol vadir. bunlardan ilki ve en ilkel olani alkoldur. ikincisi din ve inanctir. ucuncu ilkel yol ise hayatin gerceklerine sarilmak, surekli kosusturmak ve calismaktir.”
    bu sozler, sinema perdelerine yansiyan hokkabaz golgelerine degil, cana, kana ve sonuna kadar alkole burunup de karsimiza cikan houdini (nasit ozcan) ustaya ait. oysa tam da bu sozler dile geldiginde, en az birinde kendinizden bir parcayi bulacaginiz, evsiz ve gunahkar olduklarini kabullenmis diger dort karakterde yasami kaciriyor olmanin aci huzursuzlugu hakim…

    oyun oncesinde meraklanip da konusunu okursaniz, “dunya onumuzden gecen bir tren mi?” sorusunu satir aralarina serpistirdiklerini farkedeceksiniz…
    disaridaki inek olmak ya da icindeki yolcu olmak arasinda bir fark olup olmadiginin cevabini ise metnin satir aralarinda, eski bir gar sefi olan luko’nun (ahmet uz) “gercek olmadigini biliyordum, demiryollari sistemi o kadar sacma ki…” sozlerinin alt metninde ya da 4 istemsiz berdustun iki kez trenden inmeyi tercih ettikleri o eski ve yikik tren garinda bulmaniz oldukca muhtemel…

    ancak houdini o kadar hinzir ki, cevaplara oyle cok da rahat varmaniza izin vermeyecek. izlerken zaman zaman kontrolunuz disinda ic sesinizi yukselterek soracaksiniz? peki sen ne kadar gerceksin hary houdini? diyeceksiniz… sen ne kadar samimisin…? gercek metinde olmayan, o ilk sahnedeki ziyaretine ragmen…? belki de yasamdan biraz daha kacabilmek icin gercekligi yok eden sensin? senin isin bu degil mi? yok olani var etmek ya da var olani yok etmek…?

    ama eger ki dogruysa diye de dusuneceksiniz… o dort evsiz serserinin evi ve ayni zamanda surekli treni kacirdiklari kohne ve terkedilmis gar, hepimizin ruhunda az cok olan ve zaman zaman kendimizi orada oturur buldugumuz karanlik dehlizlerin yansimasi degil mi? diye soracaksiniz kendinize… onlarin bizden tek farki, o dehlizlerde kaybolmus olmalari?

    herkes, yer yer cimbiz kullanmasi gerekse bile, kendi cevaplarini bulacak… ancak yine de, kendini varlamak uzere “tiyatro”ya gidenlere ragmen, bu oyun hayata anlam yuklemekten kacmak uzerine kurulmus... dertlerimizi kendi kendimize yarattigimiz ve bir gun uyanip da hepsini raylarin uzerine birakabilecegimiz inanciyla…

    bu oyun, netice itibari ile, kacmak ve acida olsa bir huzur bulabilmek? uzerine…

    dedirten seyirlik

    edit: text icin
    http://www.hristoboytchev.com/…rchestra-english.pdf
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap