26 entry daha
  • 2 mart tarihinde yayinlanmak uzere birgün gazetesine gonderdigi "yok oyle yagma" baslikli makelenin yayın politikalarına aykırı bulunduğu gerekçesiyle gazete yonetimi tarafindan yayimlanmamasi nedeniyle, ilgili yayindan ayrilan sanatci.

    ilgili makelenin linki ve tum metni asagidaki gibidir:

    http://www.tolgacandar.com/makale.asp?id=77

    yok öyle yağma!

    sizin bir şeyler vermeye hazır olduğunuz anlaşılırsa, vereceğinizin ne olduğuna bakmaksızın almaya hazır birilerini bulmak hiç de zor değildir. vereceğiniz şeye ihtiyaçları var mıdır, yok mudur diye düşünmeden, ganimete saldıran aç kurtlar gibi üşüşürler başınıza.

    hem kişisel ilişkilerde böyledir bu, hem de uluslar arası ortamda.

    ilk yurt dışı konserlerine gittiğim yıllarda hayretler içinde kalırdım:

    tabelaya bakıyorum, “grek doner”, (aslında döneri bizim arkadaşlarımızın hazır döner fabrikalarından alıyorlar,) menüye bakıyorum, “grek kahve”, bizim güzelim ege mezelerimiz olmuş, “caciki”, “haydariki”, “borülje pilaki”…

    “bilader bunlar bizim mezeler değil mi yahu?” diyecek oluyorum,
    “yok hocam. biz yunanlılardan almışız.”
    kim demiş?

    kimsenin bir şey demesine gerek yok ki; biz kendimize olan güvenimizi, sevgimizi, saygımızı, inancımızı kaybetmişiz, kaybettirmişler. “biz iyi bir şeyler yapamayız” düşüncesini yerleştirmişler kafamıza sistematik bir propaganda ile. “iyi bir şeyler yapılıyorsa, mutlaka dışarıyla bir ilişkisi vardır.”

    grek taverna’ya götürülüyoruz akşam. çiftetelli önünde göbekler atılıyor. yanımdaki hollandalıya, “bu aslında bizim geleneksel bir türkümüzdür, köy düğünlerinde çalınır ege’de,” demeye kalkıyorum, “sen milliyetçisin…” diye tersliyor beni.

    yani, yunanlıların benim türkülerimi, efsanelerimi, masallarımı, oyunlarımı, yemeklerimi, yani kültürümü gasp etmeleri milliyetçilik olmuyor da, benim kendime ait bir kültürel değere sahip çıkmam milliyetçilik oluyor, öyle mi?

    ben de, “aman ha, milliyetçilik olur, dostluğumuz bozulmasın,” deyip, buna göz yumacağım, öyle mi?

    yok öyle yağma!

    bu tavır, kendi köklerini eski yunan’da aramayı entelektüellik sayan ve dünyada başka kültürler yokmuş gibi davranan avrupalı entelektüellerin klasik tavrıdır.

    felsefenin köklerinin de avrupa’da olduğunu savunan, isa’dan 600 yıl önce iran’da zarathustra, hindistan’da guatama-buddha, çin’de konfiçyüs gibi filozofların varlığı bilindiği halde, ünlü varoluşçu heideger, “felsefe özünde grek’tir” dememiş midir? (bakınız: haluk erdem, karl jaspers felsefesi’nde hakikat, iletişim ve siyaset, s.20,21,ebabil yayınları,2007.)

    bir kesim, insanımızın elinden kültürünü bu şekilde çalmaya ve onu köksüz bırakmaya çalışırken, diğer bir kesim de, arap-islam sentezi’ni üstümüze yıkmaya çalışıyor.

    ben her iki deli gömleğini de giymeyi reddediyorum. anadoluluyum, türküm ve bağımsız bir yurtseverim. üstelik ne “döner”i, ne “kahve”yi, ne türkülerimizi, ne güzelim anadolu masallarını, destanlarımızı, efsanelerimizi, ne çağdaş yaşama biçimini, ne de anadolu’nun tüm uygarlıklarını vermeye hiç niyetim yok.

    yani işi, “türklerin de bu ülkede kendi kaderlerini tayin hakkı vardır” noktasına mı getirmek istiyorlar, anlamıyorum.

    halka rağmen siyaset olmaz. olur diyenler, 27 şubat günü doğumunun 60. yılını kutladığımız deniz gezmiş ve arkadaşlarının, samsun’dan 19 mayıs’ta başlayan yürüyüşlerini, ellerinde türk bayrakları, dillerinde türkülerimiz, sol göğüslerinin üstünde mustafa kemal’in sol yumruğu havada rozetiyle yaptıklarını unuttular mı, yoksa hatırlamak işlerine mi gelmiyor.

    bu şekilde düşünmenin bir hastalık olduğunu düşünüyorsanız, tamam; bunun da tedavisine, toz duman dağılıp, kavramlar yerine oturduktan sonra bakarız.

    ama ihanetin ve halk düşmanlığının tedavisi olduğunu hiç sanmıyorum.
137 entry daha
hesabın var mı? giriş yap