• 1975 yılında sibel egemen'in sesinden kitlelere ulaşmış, fidye adıyla da bilinen bu şarkının türk pop tarihinin gelmiş geçmiş en sıradışı, en fantastik, en absürd eserlerinden biri olduğuna içtenlikle inanıyorum.
    bundan birkaç ay önce karlı bir pazar akşamı arabadayken radyoda denk gelmiş, şarkının müzikli ve de hasta ruhlu bir mini radyo tiyatrosu tadında olmasından; sürükleyici, bağımlılık yapıcı doğasından ötürü gideceğimiz yere varmış olmamıza rağmen bir süre arabada kalıp şarkının bitmesini beklemiş, ve hatta akabinde ufak çapta bir travma geçirmiş, donup kalmıştık son notalarla beraber - bilmiyorsanız birazdan öğreneceğiniz sebepler yüzünden.
    sibel egemen'in geçirdiği dizi dizi estetikler neticesinde biyonik bir imaja bürünmesinden önceki yıllarda çıkardığı ilk plağına adını veren bu şarkının güftesi yabancı kaynaklı imiş, lakin kimindir bilemiyorum. ali kocatepe'nin bu güfteye yazdığı sözlere gelince ise, kaba olmak istemiyorum, ama dokuz yaşındaki ve ilkokul dörde giden kuzenimin de en az bu düzeyde sözler yazabileceğine eminim eline aynı konu verildiğinde. gerçi şarkıya son dizesine kadar devam eden gülünçlüğünü veren de bu acayip sözlerdir, hakkını yemeyelim. bakın, böyle bir tat:

    (eski türk filmlerinden ya da anneannelerimizin, babaannelerimizin evinden alışık olduğumuz çınlamayla bir kısa bir uzun iki kere çalar telefon. son derece yapmacık bir kibarlık aksanıyla kadın ahizeye seslenir):
    -alo
    (güzel bir istanbul türkçesi ve çok saldırgan olmayan ama kararlı bir tonlamayla bir erkek sesi duyulur):
    -beni dinleyin, kocanızı kaçırdık. yarın akşama kadar iki milyon lira hazırlayacaksınız. polise haber verirseniz kocanızı bir daha canlı olarak göremezsiniz.
    (aynı kadın sesi bu sefer şaşkınlıkla, şokla, "durun, kapatmayın" dercesine):
    -aloo

    (telefon kapanır, polisiye dizilerin jeneriklerinden fırlamış gibi duran bir melodi-ritim kombinasyonu başlar, sibel şu şahane cümleleri kurmaktadır. uyak bile vardır, redif vardır):

    ellerim sanki telefonda dondu
    korku içime doldu
    haydutların sesi kulaklarımda
    şaşırmıştım o anda
    aniden gözlerim doldu
    içimde fırtına koptu

    şimdi ne yapsam? ne yapsam?
    kocam ellerinde rehin kaldı!
    şimdi ne yapsam? ne yapsam?
    kocam ellerinde rehin kaldı..

    (yine telefon çalar, bir kere uzun çaldıktan sonra açılır. kadın paniktedir, yapmacıklığı bile bir kenara bırakmıştır):
    -alo
    ("haydut" konuşur):
    -şimdi dinleyin, kocanız yanımızda, şaka yapmıyoruz, o konuşacak.
    (kocanın ses tonu sanki fidyecilerin elinde değil de bir tatil köyündeymişçesine sakin, huzur yüklüdür):
    -dinle karıcığım, iyiyim, ne derlerse onu yap, sakın polise gitme.

    (ama sibel kocasının sözünü dinlemeyen bir kadındır):
    iki milyonu bulmama imkan yok
    bu kadar az zamanda
    polise koştum, olayı anlattım
    hiç şansım yok başka
    bana bir yol gösterdiler
    onlar da "gitmen gerek" dediler

    şimdi ne yapsam? ne yapsam?
    kocam ellerinde rehin kaldı!
    şimdi ne yapsam? ne yapsam?
    kocam ellerinde rehin kaldı..

    (bir kez daha çalan telefon aynı titrek ses tarafından cevaplanır):
    -alo
    (bu sefer haşinleşmiş, para yüzünden gözü dönmüş haydut):
    -beni dinleyin, arabayla sahil yolundaki terk edilmiş kulübeye yalnız geleceksiniz, içinde para bulunan çantayı açık pencereden atıp derhal uzaklaşacaksınız. unutmayın, polise haber vermek yok.

    (gerilim dorukta, sibel anlatıyor):
    titreyen ellerle sahil yolunda
    istedikleri anda
    fidyeyi ulaştırdım haydutlara
    kocam yok meydanda
    silahlar konuştu o anda
    polisler çarpıştı haydutlarla

    şimdi ne yapsam? ne yapsam?
    kocam ellerinde rehin kaldı!
    şimdi ne yapsam? ne yapsam?
    kocam ellerinde rehin kaldı..

    (şarkının sonu gelmiştir. müzik yavaşlar, sesi kısılır. mutlu ve bir de alaycı bir ifadeyle konuşmaya başlar sibel):
    -kocam birkaç gün sonra bulundu.
    (seviniriz. iki, üç, belki dört saniye duraklar lakin sibel, sonra söylediği iki kelimeyle şarkıya bambaşka bir anlam katar):
    -cenazesi yarın.

    bu kadar. kocası fidyeciler tarafından kaçırılan yapayalnız bir kadının dramını anlatan bu şarkı tema olarak 70'lerin şiddet, terör dolu ortamından da etkilenmiştir fikrim odur ki. lakin o "polislerin dediklerine bakmayın, fidyecileri dinleyin, kaybeden siz olursunuz" mesajı neyin nesidir şarkıdan fırlayan?
    üzücüdür çok ne olursa olsun, hele david pearl'ün anısı bu kadar canlıyken. şarkının saçmalığına şöyle layığıyla gülme hakkımızı elimizden almaktadır bu son. yakışmamaktadır.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap