246 entry daha
  • 3 yıl önce gidip trenle baştan başa dolaştığımız güzel ülke. bu yazıda, fas'ı gezmek isteyen arkadaşlara faydası olur amacıyla daha önce yazılan yazılardan farklı olarak gezilip görülecek yerlerin tarihi ile bilgi vermek amacındayım. gitmeden önce planlamanızı yaparsanız ve gidip göreceğiniz yerler hakkında önceden bilgi edinirseniz dolu dolu bir gezi yapmış olursunuz.
    daha önce gidip görmek istediğim yerler arasındaydı. planlarım arasında bir sıraya koymadım, uygun fiyata bilet bulunca hemen aldım yola koyuldum.

    1.gün; istanbul'dan klm hava yolları ile amsterdam'a vardık. malesef 12 saat aktarma süresi vardı, gece havalimanında uyuduktan sonra sabah tekrar klm havayolları ile kazablanka'ya vardık. pasaport kontrolünden sonra havalimanından çıkmadan, havalimanının hemen içinde tren istasyonu var, biletlerimizi gişede aldık ve kazablanka merkeze vardık. trenlerde 1. ve 2. sınıf olmak üzere kategoriler var. biz 2. sınıf bileti yaklaşık 4 euroya aldık.

    ülkede fransızların desteği ile yapılmış güzel bir demir yolu sistemi var, insanlar çoğunlukla trenle seyahat ediyorlar.
    kazablanka fas'ın bir nevi finans başkenti. onun haricinde gezilecek görülecek çok fazla bir yeri yok. faslılar bile insanların casablanka filmi nedeniyle çok fazla beklenti içine girerek geldiğini söylüyorlar.
    kazablanka'da ilk durağımız ıı. hasan camisi. casa port tren garından yürüyerek yaklaşık 30 dakika mesafede (3 km). indikten sonra kazablanka meydanında, eminönündeki büfeler gibi onlarca büfe var, atıştırdıktan sonra camiye doğru yola çıkabilirsiniz. cami atlantik okyanusunun kıyısına yapılmış. 2. hasan (1929-1999) fas kralı 5. muhammed'in en büyük oğlu, 38 yıl tahtta kalmış fasın en uzun süre tahtta kalan krallarından. cami onun adına yapılmış, tasarımı fransız mimarlara ait. 1980 yılında yapımına başlanmış ve tam 13 yıl sürmüş. kimi kaynaklarda 1986 yılında yapımına başlandığı yazıyor. biz gittiğimiz zaman dünyanın en uzun minaresine de sahip camiydi, şimdi daha uzunu var mı bilmiyorum. 100.000 den fazla kişi aynı anda namaz kılabiliyor, caminin içindeki pencerelerden okyanusu izleyebilirsiniz. zemini okyanus üzerine sertleştirilmiş camdan yapılmış, aynı zamana cami içinde okyanus sesini de duyabiliyorsunuz. namaz vakti kalabalıklar camiye akın akın geliyor. kuzey afrika ve endülüs mimarisinden esinlenerek kare ebatlı kule minaresine sahiptir. caminin içinde birbirinden güzel el işlemeli ahşap ve mermerden eserler vardır. insana huzur veren güzel bir cami.
    bundan sonraki ikinci durağımız mahkamat al pasha. 2. hasan camisine yaklaşık 5 km mesafede. isminden de anlaşılacağı üzere mahkeme binası olarak yapılmış. çok güzel bir mimarisi var. bizde kundekari dediğimiz ahşap oymacılığının muazzam el işçiliği ile yapılmış örnekleri var, ayrıca içinde renkli mozaiklerin olduğu, içinde bir havuzun olduğu iç avlu da mevcut. hali hazırda kullanılan bir yapı ama içeri girip gezebilir, fotoğraf çekebilirsiniz.
    bunun haricinde kazablankada vaktiniz kısıtlı değilse notre-dame de lourdes kilisesi ki tarihi bir yapı değil, klasik avrupa kilisesi ve çeşitli müzeleri de gezmek mümkün. fasta ilgi çekici bir müze yok. biz müzelere gitmedik, vaktimizi şehirin sokaklarında dolaşarak, etrafı gözlemleyerek, fırsat bulunca kahvedeki insanlarla muhabbet ederek, fas'ı faslılardan dinleyerek öğrenmeye çalıştık. bununla ilgili ayrıca yazının sonunda fasla ilgili sosyal hayat ve insanlarla olan konuşmalarımızdan ilgimi çeken bir kaç paragraf da ekledim. kazablanka genel olarak 1 gün içinde gezip görebileceğiniz bir şehir. giderken çok beklenti içine girmemek daha iyi olu çünkü haya kırıklığına uğraya bilirsiniz.
    biz sabahtan akşama kadar kazablankayı gezdikten sonra tren istasyonuna gidip başkent rabat'a doğru yola çıktık. yaklaşık 2 saat süren tren yolculuğundan sonra rabat'a vardık. rabat'da tren istasyonundan yürüyerek yaklaşık 15 dakika mesafede olan auberge de jeunnes youth hostelde gittik. başta hosteli beğenmedik, müsade isteyip diğer hostellere de bakmak istedik fakat kötünün iyisiymiş bu hostel, gerisin geri döndük ve günlüğü 7 dolara bu hostelde kaldık. içinde büyük bir avlu olan, bahçeli ferah bir hosteldi fakat yataklar ve nevresimler çok temiz değildi. ben gittiğim gezilerde yastık kılıfı yapmak üzere her zaman giymediğim bir tişört ve annemim gözden çıkardığı eski çarşaflardan birini alırım. geceyi burada geçirdikten sonra 2. gün için yaptığımız planı uygulamaya başladık.

    2. gün; hostelden çıkışımızı yaptık ve şehri dolaşmaya başladık. biz bugün hiç toplu taşıma kulanmadan bütün gün şehri yürüyerek dolaştık. bu kısımda gezilecek görülecek yerleri tarihleriyle beraber anlatmaya çalışacağım.
    1912 fransız işgali döneminde başkent olan rabat’ın, romalılar dönemine kadar uzanan eski ve zengin bir tarihi var. rabat bereketli ovalarıyla tüm zamanlarda cezbedici olmuş. şehir yeniden inşa edilirken mimaride fransızların etkisi de kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. oldukça yeşil ve güzel bahçeleri olan bir şehir rabat. fas’ı bu kadar düzenli ve yeşil beklemiyorduk doğrusu.
    şehirde surlar ve kulelerin çevrelediği endülüs bahçelerini ziyaret ettik. bu bahçe endülüs yıkıldıktan sonra fas'a göç eden müslüman bir aile tarafından yaptırılmış. güzel, egzotik bir bahçe, içinde daha önce görmediğiniz .eşitli bitkiler ve ağaçlar mevcut. içeri giriş ücretisz.
    bundan sonraki durağımız hassan tower ve v. muhammed mozelesinin olduğu meydan. bu meydanda adından da anlaşılacağı gibi uzunca bir endülüs mimarisi kare şekilli bir kule, minare ve yüzlece üst üste yuvarlak silindirik taşlardan koyularak oluşturulmuş 3-4 metre uzunluğunda sütunlar var. bu minare 1195 yılında islam dünyasının en yüksek minaresi olma amacıyla muhavvid sultanı yakup el mansur tarafından yaptırılmaya başlanmış fakat 1199 yılınca vefat edince cami tamamlanamamış, 86 metre olarak yapılması düşünülen kule 44 metrede kalmış ve yüzyıllardır yarım minare ve 200 sütundan oluşan olan güzel bir meydan oluşturmuş. bu sütunlar caminin tavan desteği olarak düşünülmüş. yaklaşık 1000 yıl önceki endülüs mimarisi düşünülürse, 86 metre yüksekliğinde minaresi ve 200 sütunlu cami gerçekten muazzam bir yapı olurdu tamamlansaydı. ayrıca bu alanda v. muhammed'in mezarı var. v. muhammed fas'a bağımsızlığını kazandıran ve 1957 yılına kadar ülekeye yöneten fas kralıdır. mozolede ayrrıca 2 oğlunun da mezarı vardır. mezar kare şeklinde olup içeri girdiğiniz zaman mozeleler yaklaşık 10 metre aşağıda kalmaktadır ve siz sanki balkondan bir avluyu izliyormuşsunuz gibi tasarlanmış. fas ve endülüs mimarisinin el işçilikleri mermer ve ahşap oymacılığında zirveye çıkmış diyebiliriz.
    yakup el mansur meydanından sonraki durağımız kasbah des oudaias. okyanus kenarında kale içine kurulmuş, beyaz adanalı, mavi kapılı evlerin ve dar sokakların oluşturduğu güzel bir kale. burda yaşayan insanlar hem evlerine hem de sokaklarına çok güzel bakmışlar. her evin camında güzel kokulu çiçekler ve bitkiler mevcut, sokaklarda güzel kokular yayılıyor. muhavvidlerin şehri ele geçirmesiyle 1150 yılında yapılmaya başlanmış. kalennin yanında atlas okyanusuna dökülen bir nehir var ve kalenin arka kısmı eşsiz atlas okyanusuna bakıyor. çok güzel fotoğraf çekinebileceğiniz bir yer. ayrıca gün batımında harika bir manzarasının olduğunu söyleyip biraz daha beklememiz gerektiğini söyleyenler de oldu fakat vaktimiz dar olduğu için kaleyi gezip bir sonraki durağımız ola chellah (sale) doğru yola çıktık.
    sale eski roma harabelerinin ve güzel fas bahçelerinin olduğu, surlarla çevrilmiş rahatlamak ve yürümek için güzel bir tarihi sit alanı. içeride hala kazılar yapılıyor. içeri giriş 70 fas dirhemi. şehri fenikelilerin ticaret kolonisi oluşturmak için kurduğu söyleniyor. romalılar da içinde mimari olarak hamam, çeşitli dükkanlar , kiliseler ve hanlar da inşa etmiş. 7. yüzyılda müslümanların eline geçmiş ve cami ve minare gibi islami eserler de görmek mümkün. daha sonra de kralların gömüldüğü bir mezar alanı olmuş. içinde güzel havuzlu bahçeler ve roma ve islam eserleri mevcut. en ilgimizi çeken şeylerden biri ise yüzlerce leyleğin minare ve kale surlarına yuva yaptığı bir alan. daha sonra tren kalkış saatimize kadar medina denilen rabat merkez kısmınında sokaklarda dolaştık. gerçekten güzel, ilgi uyandıran ve egzotik yerlerdi bizim için. girdiğimiz mekanlarda insanlarla konuşup muhabbet etmeye çalıştık. yukarda da bahsettiğim gibi yazının sonunda sosyal hayatla ilgili anlatımlarım da olacak.
    2. gün yaklaşık 16-17 saat mola vere vere rabat'ta yukarıda bahsettiğim alanları gezdik. yürümeyi seven bir insan olarak çok fazla yorulmadım. açıkçası çokça yürüyerek gördüğüm farklı yerler ben de zihinsel bir rahatlamaya yol açtığı için bedensel yorgunluğum daha geri planda kalıyor.
    akşam treni le rabat'tan küçük ve güzel bir şehir olan meknes'e doğru yola çıktık ve gece yarısı meknese vardık. yolculuk yaklaşık 3 saat sürdü, tren biraz da gecikmeli geldi. fakat tren sisteminde anlamadığımız bir şey vardı, bazı trenlerde koltuk sayısı kadar bilet satıyorlar fakat bazılarında koltuk sayısından fazla bilet satıyorlar, biz de böyle bir şeye denk geldik ve 3 saatlik yolculuğun yaklaşık 2 saatini ayakta giderek geçirdik ve dolayısıyla meknes'e gece yarısı vardığımız zaman yorgunluktan ve açlıktan ölüyorduk. hemen kendimizi küçük tren garının etrafındaki tavuk dönerciye atıp karnımızı doyurduk ve medina denilen eski şehir bölgesinde kalan otelimize doru yola çıktık. yaklaşık 45 dakika yürüdük. malesef taksiciler o saate sırtında çanta olan bir turist gördükleri zaman sizi kazıklamaya çalışıyorlar. biz de verdiği fahiş fiyata sinirlenip zaten tok ve bir nebze de dinlediğimiz için o saatlerde kimsenin olmadığı meknes şehrinin sessiz ve eski sokaklarında güzel bir yürüyüş yaptık.
    meknes'te kaldığımız otel, klasik fas mimarisi tarzında, ordasında avlu, her katta odanızdan çıktıktan sonra ortasında havuz olan avluya bakan koridorlarla çevrilmiş ev fazla 3-4 katlı eski bir yapıydı. geceliği kahvaltı dahil 100 tl ye kaldık. meknes unesco tarafından dünya mirası listesine alınmıştır.

    3. gün; sabah otelimizde güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra meknes'in daracık ara sokaklarında kaybolmak için gezmeye çıktık. gerçekten karmakarışık birbirine çok benzeyen sokaklar. bazı sokaklarda binalardan birbirine geçiş için ahşap köprüler bile yapılmış, sokaklarda oynayan çocuklar, el arabasıyla gezinen satıcılar, her köşe başında küçük küçük bakkallar, okula el ele giden sırtlarına çantalarını almış küçük mağribli çocuklar, medreselerden ve okulların pencerelerinden duyulan, öğrencilerin öğretmenleri tarafından ezberletilmeye çalışılan kısa kur'an sureleri toplu halde okuyan öğrenciler görülmeye değer. şehir gayet güvenli. rahatlıkla hareket edebiliyorunuz. 2-3 saat ara sokaklarda kaybolduktan sonra insanlara sora sora görmek istediğimiz yerlere doğru yola çıktık. insanlar gayet yardımsever, türk olduğumuzu öğrendikleri zaman biraz daha sıcak ve samimi davranıyorlar. bundan sonraki ilk durağımız bab el mansur, türkçe ismiyle mansur kapısı. meknes aynı zamanda kapılar şehri olarak da anılıyor. hem şehrin girişlerinde hem de kalenin girişlerinde çokça kapı var. bu kapı 17. yüzyılda mulah ismail tarafından yaptırılmış meknesin simge yapısı, fas ve endülüs mimarisini yansıtan bu kapı aynı zamanda eski kale kapısı, ahşap, mermer ve çini işlemeli yaklaşık 6 metre boyunda 8 metre genişliğinde renkli güzel bir kapı, önünde resim çekilip kapıyı inceleyebilirsiniz. bizim gayet ilgimizi çekmişti. kuzey afrikanın en büyük kale kapısı, kale de ayrıca 20 tane daha başka kapı var ama en ihtişamlısı ve ilgi çekeni bu. kapı ziyaretimizin ardından bou ınania madrasa diye anılan inaniye medresesine geçtik. mansur kapısına yaklaşık 700 metre mesafede. bu medresenin benzerinden fes şehrinde de vardır. bu medreseyi 1341 yılında ebu el hasan ibni osman 1341 yılında yaptırmıştır. 2 ana kapıdan oluşan medresenin bir kapısı tamamen renkli mermerle ve kısmi mozaikle kaplı olan ortasında havuz olan avluya açılır. ayrıca talebelerin eğitim gördüğü yaklaşık 20 tane de derslik ve 1 tane de mescit vardır. marinilerin islam mimarisine kazandırdığı en güzel eserlerden biri olarak kabul edilir. yeşil kiremitten güzelce de bir çatısı vardır. çatı alınları güzel ahşap oymacılıkla süslenmiştir. biz gezdiğimiz zaman boştu ve tesadüfi olarak çatıya da çıktık, damdan dama kısa bir gezinti de yaptık, medreseyi anlatmak için aşağıda bir kaç resim de bulup editleyeceğim. manzara güzel, meknes eski şehirde binalar hemen hemen aynı boyda ve çok az bir yükseklikten etrafı baya baya görebiliyorunuz. bu güzel yapıyı dolaştıktan sonrak 2. durağımız olan molay ismail'in anıt mezarına geçtik fakat tadilatta olduğu için iöeriye almadılar. 18. yüzyılda inşa edilmiş, ziyaret edilebilen bir anıt mezar. unesco tarafından ciddi baskılar neticesinde fas devleti tarafından tadilata alınmıştır. daha sonra agdal sarnıcına geçtik. 17. yüzyılda sultanın bahçeleri ve tarlalarını sulamak ve sultanın gölünün su ihtiyaçlarını karşılamak için atlas dağlarında eriyen kar sularının toplanıp rezerv oluşturmak amacıyla yapılmıştır.
    ekrafında oluklu kale sütunları olan yaklaşık 100 metreye 200 metre boyutlarında güzel bir bahçe içine yapılmış sarnıç. ayrıca meknesli çocuklar yazın yüzme amacıyla bu sarnıca gelip yüzüyorlarmış. dünyada imkanı olmayan neredeyse çoğu çocuğun eğlencesidir bir su birikintisi bulup yüzüp eğlenmek. bu da böyle bir şey herhalde.
    sarnıçtan sonraki durağımız kara yeraltı hapishanesi. yerin neredeyse 10-12 metre altına iniyorsunuz ve çok karanlık bir yer. hücreler yerin çok altında olduğu için aydınlatma 12 metre yüksekte olan 30 santime 30 santimlik ufak pencerelerden yapılmış. giriş 60 dirhem, biraz pahalı.içeriyi elektrikle aydınlatmalarına rağmen o ürkütücü ve karanlık kasvetten kurtulamıyorsunuz. 18. yüzyılda inşa edilmiş ve 40.000 mahkumun kapasiteli fakat içeriyi gördükten sonra 40.000 insanı balık istifi gibi koysan bile sığması imkansız, insan yapımı bir mağara gibi. başka bir kaynaktan okuduğum bilgiye göre ise mahkumlar dışarıda çalıştırılıp burada sadece uyumaya geliyorlarmış. ayrıca hapishanenin yanında büyükelçiler pavyonu diye bir küçük yapı var. bu da meknese gelen büyükelçiler, paşalar ve devlet görevlilerine resepsiyon ve danışma hizmeti veren bir yapıymış. burayı da gezmek ücretiz, içeride müze gibi bir kaç eşyanın bulunduğu odacıklar var.
    meknes şehrinin lahdim meydanı ise özellikle turistlerin ilgisini çekebilecek türden. bu büyük meydanda etrafına insan toplayıp çeşitli hikayeler anlatan hikaye anlatıcıları, yılan oynatıcıları, müzik yapan çingeneler, bul karayı al parayı tarzı oyunlar oynatan üçkağıtçılar görmek münkün. ayrıca bu meydandaki kafelerde yemek yiyebilirsiniz.
    meknese yaklaşık 40 km mesafede, şehir içinde midibüslerle gidebileceğiniz volubilis antik kenti var. bu antik kent m.s. 40 yılında romalılar tarafından askeri amaçlı, o bölgeyi denetlemek için yapılan 20.000 nüfuslu bir şehirdir. daha sonraları, yunanlılar, berberiler, museviler ve kartacalı tüccarlar tarafından mesken seçilmiştir. ıı ve ııı. yüzyıllarda, tahıl tarımı sayesinde büyüyüp gelişmiştir. antik kentin içinde klasik eski roma şehirlerinde görülen uzunca bir antik yol, yüksek sütunlu roma parlamento meclisi, bazilika, büyük yemek salonları ve hamamlar vardır. yapılan kazılarda mozaik eserler de çıkmıştır ve enteresan bir şekilde güzel korunmuştur. türkiye'de çok daha büyük ve güzel antik kentler olduğunu düşünürsek gidilse de olur gidilmese de, çok fazla bir şey kaybetmiş olmazsınız.
    meknes gezimizi de noktaladıktan sonra kaldığımız otele dönüp eşyalarımızı alıyoruz ve tren istasyonuna doğru en merak ettiğimiz şehirlerden biri olan muhteşem fes şehrine doğru yola çıkıyoruz.
    trenle meknes-fes arası yaklaşık 2 saat. gene bir gece yarısı fes'e ulaşıyoruz ve kalacağımız yer olan eski fes şehrine doğru istasyondan yaklaşık 1 saat yürüyüp hemen hemen her eski şehrin girişinde olan meşhur şehir kapısından girip adımımızı eski fes'e atıyoruz.

    fes'e gelmeden kalacağımız yeri seçmiştik fakat rezervasyon yapmamıştık. eski kapıdan girip kalacağımız hostele gitme niyetindeyken kapıda bekleyen 8-10 genç çocuk bize hostel ayarlama teklifinde bulundu. kalacağımız yer var diye çok sallamadık ama çocuğun biri peşimize takıldı kalacağımız hostele kadar bizimle geldi, girişte hostel sahibiyle bir şeyler konuştu daha sonra hostel sahibi bize hosteli kendimizin mi bulduğunu yoksa elemanın mı getirdiğini sordu. sonradan öğrendik ki kapıdaki gençler hostel sahiplerinden komisyon alıyormuş. biz kendimizin bulduğunu söyleyince elemanı hemen kovdu. değişik bir iş sektörü.

    4. gün; o gece hostele yerleştikten sonra, gece yarısı olmasına rağmen eski şehir kısmındaki hareketliliği gördükten sonra eşyaları yerleştirip yorgunluğumuzu unutup eski şehir dolaşmaya koyulduk. fes şehri hakkında biraz bilgi verecek olursak fas'ın 3. büyük şehri ve geçmişte fas sultanlığına başkentlik yapmış. şehir 9. yüzyılın sonunda kurulmuştur. tarihi bir kuzey afrika şehri olma özelliği taşıyor.
    fes eski şehir bölgesinin 2 meşhur caddesi var, cadde demişken 3 metre genişliğinde yokuş aşağı inen dar sokaklar aslında. bu caddelerin isimleri talaa kebira ve talaa sghira. bu caddeler eski şehrin ana giriş kapısından 200 metre sonra ikiye ayrılıyor ve tekrar yaklaşık 1.5 km. sonra tekrar birleşiyor. yokuş aşağı iniyorsunuz. cadde üzerinde onlarca dükkan, bakkal, deri aksesuar dükkanları, aktarlar, küçük kafeler, dönerci dükkanları, seyyar satıcılar var. yollar üzerinde google mapsin göstermediği onlarca dar sokak ve çıkmaz sokak var. bizim kaldığımız hostel bu cadde üzerinde olan sendis hosteldi. gayet misafirperver ve ilgililerdi.hatta ücretleri ödemek istediğimizde çıkışta verirsiniz diyerek keyfimize bakmamız söylendi. hostelde kahvaltı dahil ve gayet açık büfe bol çeşit kahvaltı vardı.
    o gece hostele eşyaları yerleştirip talaa sghira caddesinden aşağı doğru inmeye başadık. amacımız sadece sokakta gezip etrafa bakınmaktı. peşimize takılan fesli genç bir eleman bize ücretsiz bir şekilde fesi gezdirip rehberlik edeceğini söyledi, istememize rağmen peşimize takıldı daha sonra ısrarla ücret istemeyeceğini söyleyip bizi inandırıp peşine taktı, yaklaşık 1 saat dolaştırdı, gündüz gezeceğimiz yerleri bozuk ingilizcesiyle anlatıp tekrar kaldığımız yere bırakıp para istedi, vermeyince de siz müslüman olamazsınız, yahudisiniz deyip küfür edip gitti. giderseniz kesinlikle birilerinin peşinize takılmasına müsade etmeyin. boşluğumuza ve yorgunluğumuza geldi. hostele geri dönüp güzel bir uyku çektikten sonra, güzel bir kahvaltı yapıp fes'i keşfetmeye başadık. bu kısımda fes şehrinde gezilecek görülecek yerleri tarihleriyle birlikte anlatmaya çalışacağım.
    beni ilk etkileyen yer karaviyyin külliyesi ve camiisi. hicaz kökenli idrisi hanedanı tarafından 789'da kurulan fes, esas karakterine, 859'da inşası tamamlanan karaviyyîn külliyesi'yle kavuşmuş. külliyenin hikayesi ise, gerçekten çarpıcı:
    bugünkü tunus'un kayravan şehrinden mağrib'e göç eden, muhammed el fihri adındaki zengin bir tüccar, genç denebilecek bir yaşta vefat ettiğinde, geride muazzam bir servet ve iki kız evlat bırakmış: fatıma ve meryem. kızlar, hem babalarını rahmetle yad etmek hem de bu yolla allah'ın rızasını kazanmak için, mirastan kendilerine kalan bütün payla birer büyük cami inşa ettirmişler. fatıma, karaviyyîn külliyesi'ni yaptırırken, kız kardeşi meryem de şehrin öte yakasına -sonradan çevresine yerleşen endülüs muhacirleri nedeniyle, bugün "endülüslüler camii" olarak anılan bir cami inşa ettirmiş. günümüzde fes'in simgesi olan karaviyyin, "eğitimin sürekli devam ettiği, dünyanın en eski üniversitesi" unvanına sahip. bugün hala bu üniversitenin kütüphanesinde çok az nüshası bulunan eşsiz el yazmaları bulunmaktadır. bu iki kız kardeş yaptırdıkları camilere kendi isimlerini bile vermemişler, şu an mezarları bile belli değil. medresenin merkezini, avlusu mozaikle kaplanmış eski ve yeni fas camilerinde bulunan çeşmesiz şadırvanı olan bir cami mevcut. açık yeşil renk hem çatıda hem de avluda hakim. festeki eski camilere müslüman olmayan turistleri sokmuyorlar. türk olduğunuzu söyleyince içeri girip avluyu ve medreseyi dolaşabilirsiniz.
    bundan sonraki durağımız, gece tam göremediğimiz fas'ın neredeyse bütün tarihi kentlerinde bulunan tarihi kapılar. en meşhur kapısı eski şehre giriş yaptığınız bab el boujloud. bu kapı turkuaz rengindeki çinilerle süslenmiş fes'in simgesidir.
    tekrar eski kapıdan çıkıp girdikten sonra başta behsettiğim caddelerden yürüyerek moulay idris türbesini ziyaret ettik. burası fesliler için önemli bir türbe, evlenenler falan gelip ziyaret ediyordu. güzel çinilerin ve işlemelerin oluşturduğu güzel bir eser. 828 yılında ölen fas sultanlarından 2. idrisin türbesi. ben mağriblilerin el sanatlarında bu kadar ileri gidebileceklerini aklımdan bile geçirmiyordum. bu türbe yaklaşık 1200 yıldır muazzam bir şekilde korunup bakılmış.
    daha sonra bu ahşap oymacılığın tavan yaptığı bou inania medresesine gittik. meknes şehrinde bahsettiğim medresenin kat kat güzel olan bu yerde ahşap oymacılığını gerçekten göklere çıkarmış ustalar. fas'ta çoğu camiye ve medreseye müslüman olmayanlar giremiyor. zaten medrese ve cami genellikle beraber kamoüs biçiminde olduğu için müslüman değilseniz girmeniz imkansız fakat bou inania medresesi bir istisna. buraya müslüman olmayanlar da giremiyor. medrese 1356 yılında sultan ebu inan tarafından yaptırılmış. biz gitmeden gezilecek yerler listesinde baya övülüyordu, internetten resimlere baktığımızda ahşap oymacılıkları çok iyi gözükmüyordu fakat gittiğiniz zaman işin rengi değişiyor. mermer ve mozaik kaplı avlular, ahşaptan kapılar, pencereler ve korkuluklar gerçekten görülmeye değer. fes eski şehirde minareli tek cami aynı zamanda.
    şimdi medreseler şehri fes'in en etkileyici yapısı olan al attarin medresesine gidiyoruz. merenis sultanı 2. ebu said tarafından 1323-1325 yılları arasında inşa edilen bu medrese günümüzde cami olarak kullanılıyor. ismini parfüm ve baharat satılan pazarından almış . fes'teki mimari yapısı olarak diğer medreselere benzemekte fakat iç mimarisini oluşturan el işçiliği ahşap, mermer ve çini sanatları diğerlerinden kat kat daha güzel.
    ayrıca nejjarin çeşmesi diye adlandırılan üstü ahşap, ön yüzeyi geometrik mermer kaplamalı, hala su akan güzel bir şehir çeşmesi de var. zaten şehri dolaşırken kaybolsanız bile biryerlerde karşınıza çıkıyor.
    bütün günümüzü medreseleri ve tarihi yapıları ziyaret edip, fesin labirent gibi sokaklarında kaybolarak geçirip hostelimize geri döndük.

    5. gün ve 6. gün ; sabah tekrar hostelimizde güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra planlarımız arasında olan fes tabakhanelerini, fes tarihi şehrini yüksekten görmek için güzel ve turistik bir tepeyi ve mellah ismindeki tarihi mahalleyi dolaştık.

    ilk durağımız fes tabakhaneleri oldu. fes dericileri yüzyıllardır derileri geleneksel yöntemlerle işliyor. fes'te 4 adet tarihi tabakhane mevcut ve bunların en büyüğü chouara tabakhanesi. bu tabakhanelerdeki deri çukurlarında geleneksel yöntemlerle bitki boyası kullanılarak deriler işleniyor ve boyanıyor. bu tabakhanede 200 den fazla deri işleme çukuru var. her çukurda farklı renklerde deri boyandığı için tabakhane tabiri caizse kötü kokulu muazzam bir renk çümbüşü. tabakhane çalışanları bellerine kadar gelen o çukurlarda saatlerce deriyi işliyor, güneş altında ayaklarıyla çiğneyip yumuşatıyor. genelde keçi derisi kullanılıyor. tabakhanenin etrafında onlarca deri ürünleri satış mağazası var. zaten turist olduğunuzu anlayan dükkan sahipleri sizi dükkana davet ediyor, çatıya çıkartıyor ve tabakhane ile ilgili 15-20 dakika bilgi veriyor ve siz de o sırada adamın anlattıklarını dinlerken deri işleme seansını izliyorsunuz. dükkandan alışveriş yapma zorunluluğunuz yok. biz bize anlatan adama 1-2 dolar bahşiş vermiştik ilgisinden dolayı. az da olsa inek, deve ve koyun derisi işlendiğini söyledi. çünkü fas iklimi keçi yetiştirmeğe uygun olduğu için keçi çok, dolayısıyla derisi de çok. deri işlenirken bildiğiniz inek boku ve sidiği deriyi yumuşatması için kullanılıyor ve doğal olarak iğrenç bir koku var tabakhanede. bok kullanılmasının nedeni deriyi yumuşatıp parlak görünmesini sağlamakmış. tabakhaneden çıktıktan sonraki durağımız mellah mahallesi. eski zamanlarda yahudilerin baskıdan uzak tutmak için fas sultanı tarafından yaptırılıp yahudiler yerleştirilmiş. yahudilerde bu iyiliğin karşılığı olarak fas sultanının tahtı her sallantıya girdiğinde maddi manevi sultanın yardımına koşmuşlar. 700 yıl yahudilere ev sahipliği yapmış bu mahalle, yahudilerin yeni şehir merkezine taşınmasıyla müslümanlara kalmış. mahallede sinagog da mevcut. 2 katlı cumbalı yarı ahşap evlerin arasında dolaşarak güzel bir gezinti yapabilirsiniz.
    mahalleyi dolaştıktan sonra fes sokaklarında tekrar kaybolduk, deri dükkanlarından çok ucuza çantalar ve cüzdanlar aldık, hala da kullanıyoruz aldıklarımızı, gerçekten kaliteli, estetik ve çok ucuzdu.
    son olarak şehre girdiğimiz kapının önünden sağa doğru olan tepelere baktığımızda şehri gezmeye gelen turistlerin panoramik olarak şehri izledikleri ve fotoğraf çektikleri tepeyi izleyen yolu keşfettik ve yaklaşık 45 dakikalık bir yürümeyle fes şehrinin enfes manzarasını tepeden gün batımı eşliğinde izleyip çok güzel fotoğraflar çektik. tepeden geri dönüşümüzde tekrar doyamadığımız fes sokaklarına daldık ve otantik fes kıraathanelerinde içeceklerimizi yudumladık.
    fes şehrini dolu dolu uyku süremiz hariç toplam 48 saatten fazla dolaştık ve bizim için güzel bir tecrübeydi. 6. gün ise fes'te gezmeye doyamadığımız sokakları tekrar dolaştık ve gün sonunda hostelimize gidip eşyalarımızı aldık ve akşam treniyle marakeş şehrine doğru yola çıkık ve yaklaşık 6 saat süren tren yolcuğunda trende yorgunluktan uyuyakaldık. tren marakeşe vardıktan yarım saat sonra uyanıp trenin boş olduğunu görünce panikle arkadaşı uyandırıp trenden inip hostele doğru yola çıktık. tren istasyonundan eski marakeş şehrine doğru bomboş sokaklarda yaklaşık 1 saat yürüdük. sebebi ise taksicilerin bizi kazıklamaya çalışıp arabayla 10 dakika çeken yola 30 dolar para istemesiydi. marakeş fes'in aksine gece saat 2:30 gibi inin cinin top oynadığı, etrafta temizlik görevlilerinden başka kimsenin olmaığı fas'ın en güzel şehri tabiri caizse.
    o gece geç saatlerde eski şehrin içinde, tabiri caizse marakeş'in taksim meydanı olan jemaa el fna meydanına yakın olan cactus hostele gittik. kapıyı bir 20 dakika çaldıktan sonra kapıyı açan adam arapça bir şeyler söyledi ve kapıyı kapattı. daha sonra alternatif olarak yedekte tuttuğumuz hostel majorelle'ye gittik. gene bi 15 dakka kapı çalma seansından sonra kapıyı uyguku gözlerle açan çocuk reervasyonumuz olmamasına rağmen bizi aldı, zaten hostel de boştu, hostele girişimizi yapmadan evrak işlerimizi sabah halledeceğini söyleyip bizi odaya yerleştirdi. sabah hostelde kahvaltı yaptıktan sonra güne başladık.
    bu kısımda marakeş'te gezilecek ve görülmesi gereken yerleri kısa bilgilerle anlatmaya çalışacağım.

    7.gün; sabah hostelimizden çıkıp jemaa el fna meydanına şöyle bir göz attık. burda her daim hareket var fakat asıl hareketlilik akşam 7'den sonra başlıyor. o kısma ayrıyeten değineceğim. jemaa el fna meydanından geöerek marakeş'in sembol camiisi olan kutubiye camiisini ve etrafındaki parkları gezmeye çıktık. bu camii 12. yüzyılın ortalarında berberi sultanı yakup el mansur tarafından yaptırılmıştır. 77 metrelik minare uzunluğuyla marakeşin en büyük camiisidir ve marakeş'in hemen hemen her yerinden gözükür. cami yapılmadan önce etrafından kitapçılar varmış ve arapçada kitapçı kutubiyyin demekmiş, caminin ismini burdan aldığı rivayet ediliyor. taş kemerli ana giriş kapısıyla beraber içeride mermer ve ahşap oymaları ön plandadır. camii içerisinde kufi yazı stiliyle yazılmış ayetler bulunmaktadır. bu tarzı gittiğimiz diğer medrese ve camilerde görememiştik. camiiyi gezdikten sonra etrafında gene 12. yüzyılda yapına başlanmış ama daha sonradan vazgeçilip sadece temelleri atılmış olan başka bir cami inşaatı var, bu alan da koruma altındadır. caminin etrafında portakal ve mandalina ağaçlarıyla dolu parklar var, bu parklarda seyyar satıcılardan çay ve kahvenizi alıp gezintiye çıkabilirsiniz.
    camiden sonraki durağımız saadian mezarları. camiye yürüyerek 1 kilometre. saadian hanedanına ait 66 mezar ve meşhur fas sultanı ahmet el mansur'un da ailesiyle beraber kabri bulunuyor. 1917 yılında fransız arkeologların kazısı sonucu bulunmuş. gittiğimiz her sultan mozolesi ve mezarları inanılmaz derecede güzel ahşap el sanatları, mozaik ve mermer oymalarıyla beraber aklınızı başınızdan alıyor. her gördüğümüz mozoleden çıktıktan sonra daha iyisi yoktur deyip her seferinde daha güzel mozoleler ile karşılaştık. bu kısımında es geçilmemesi lazım. giriş 60 fas dirhemi.
    mezarlıktan sonraki durağımız ali bin yusuf medresesi. meydana 800 metre mesafede. bu medrese fas ve meknesteki medreselerin neredeyse mimari olarak aynısı. 15. yüzyılda kurulmuş olan bu medresede 130 yatakhane mevcut ve orta avluda aynı anda 1000 öğrenci toplanıp eğitim alabiliyormuş. bu medrese 1960'lı yıllara kadar açık kalmış ve 1982 yılında müze olarak hizmet vermeye başlamış. marakeş'te muhakkak görmeniz gereken bir yer. gün içinde fes'te olduğu gibi ara sokaklarda kaybolup akşama doğru meşhur jemaa el fna meydanında insanların toplanmasından dağılmasına kadar olan 5-6 saatlik sürede meydanza zaman geçirdik.
    jemaa el fna meydanı; marakeş'in atmosferini yakalamak için kesinlikle içinde zaman geçirmeniz gereken bir yer. bu meydanda akşam olunca 200 den fazla yemek barakası kurulup geleneksel fas yemeklerini sunuyorlar. etraf mangal dumanından geçilmiyor. bu yemek barakalarını tek tek dolaştık, damak zevkinize uygun bir yerlerde yemek yiyebilirsiniz, neredeyse meydanın yarısını bunlar kaplıyor, çok aydınlık ve otantik bir ortam. hijyen takıntınız varsa mideniz bulanabilir. biz bir yere oturup 2 kişi toplam 7-8 çeşit tadımlık porsiyonlarla geleneksel fas yemekleri yemiştik. fiyatlar gayet uygun. yanlız şuna dikkat edin bazı ahlaksızlar istemediğiniz yemekleri de getiriyorlar ve farkına varmayabiliyorsunuz, önden istemediğiniz yemekleri getiriyorlar, daha sonra istediğiniz yemekler de gelince hesap kabarıyor. bizim boşluğumuza geldi ve kavga dövüş polis çağırma tehdidiyle fahiş gelen hesabı biraz daha indirerek belalar okuyarak çıktık. yemekler birbirine benziyor, değişik bir bulgur istiyorsun, adam sana önden nohutlu bulgur getiriyor biraz ondan tadıyorsun daha sonra asıl istediğin bulgur pilavı geliyor, ilk nohutlu bulguru tadına baktığın için ödüyorsun, diğerini zaten sipariş etmişsin mecbur ödüyorsun, kafanızı iyice karıştırıyorlar anlayacağınız. neyse bu tatsız anıdan sonra kalkıp meydanın diğer kısımlarını dolaştık. onlarca kobra yılanı oynatıcısı flütle torbadan yılan çıkartıyor. maymunlar ve papağanlarla şov yapan mı dersiniz, kartal getiren mi dersiniz fazlaca hayvan oynatıcısı var. bunlarla resim çekinmek ücretli. dikkat edin kobralara yaklaşıp bir kobrayla otantik bir selfim olsun derseniz adamlar para istiyor. daha sonra adam silkeleyen oyun oynatıcıları var. ara ara sivil polisler arkalarından yanaşıyor, tezgahlarını dağıtıp adamı ensesinden tutuğu gibi meydandaki karakola götürüyor ama her gece bunlardan ütülen bir sürü adam var. türkiye'de görmediğimiz saçma sapan , adam üten kumar oyunları. meydanın bir kısmını bunlar işgal etmiş. diğer bir kısmı ise yasal olarak bulunan ödül kazanmalı oyun oynatıcıları. meydanda müzik yapan 5-6 tane grup var. etrafında insanlar seyyar taburelere oturup saatlerce bunları dinliyor. ayrıca hikaye anlatıcıları da aynı şekilde, portatif tribün kurmuş adam, hikaye anlatıyor ve insanlar gayet ilgiyle dinliyor, bu adamların etrafı kalabalık. ayrıca meydanda boks maçı ve güreş yaptıran enteresan tiplerde var. bir rakip çıkınca organizatörün boksörü veya güreşçisiyle müsabakaya çıkıyorsun. her gece bu meydanda bunlar varmış. ayrıca minibüslerle meydana gelen salyangoz satıcıları, kuru yemişçiler ve taze mevye suları sıkan satıcılar da var. en hijyeniği bunlardı. salyangoz satıcısının önünden geçerken 1 kase salyangoz satmak istedi, biz yemiyoruz dedik, nerelisiniz diye sorunca türk olduğumuzu söyledik, bize türklerin neden hiç salyangoz yemediğini sordu, biz de güldük tabi, biz de deyim var müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz diye. velhasıl meydan gece yarısından sonra boşalmaya başlıyor, kamyonlar yanaşıp yemek tezgahlarını toplayıp gidiyorlar, meydan leş gibi doğal olarak, daha sonra görevliler gelip meydanı çok güzel bir şekilde temizleyip sanki 1 saat önce meydanda binlerce insan yemek yememiş gibi işlerini bitirip gidiyorlar. gece yarısından sonra meydan bomboş...
    o gece hostelimizi değiştirip ilk gece gidemediğimiz kaktüs hostele gittik. iki hostelde aynı adama aitmiş, tesadüf öğrendik. marakeş hostelleri eski fas evlerinden olduğu için, ikinci gecemizi farklı otantik bir ortamda geçirmek için tebdili mekan yaptık. çok da iyi yapmışız. o geceyi kaktüs hostelde geçirdik. gece hostelin açık hava terasında çay kahve içip insanlarla kaynaştık. hostelin güzel tarafı bu herkes birbirine nerede ne yapılır, nerede ne daha ucuzdur anlatıyor,tavsiyelerde bulunuyor. biz zaten gelmeden planlı geldiğimiz için çok sorun yaşamadık bilakis insanlar bizden tavsiye istedi.

    8.gün; kaktüs hostel'in terasından güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra şehri keşfetmeye devam ettik. fes'te de gittiğimiz tabakhanelere gittik, buradaki tabakhaneler fes tabakhanalerinden biraz daha büyük, bu kısımda ayrıntılı bir şekilde bahsetmeyeceğim zaten fes kısmında anlatmıştım. o gün tabakhane ziyaretinden sonra majorelle bahçeleri'ne (jardin majorelle) gittik. meydana 3 km. mesafede, ara sokaklardan dolana dolana, fas kahvelerinde çay molası vererek hafif tempoyla 1.5 saatte bahçeye vardık ki bir de ne görelim. önünde upuzun bir kuyruk. yaklaşık 1 saat kuyrukta bekleyip biletlerimizi aldık. içeri giriş 70 dirhem. içinde yüzlerce çeşit kaktüs ve belki de daha önce hiç görmediğiniz ağaçlar ve bitkiler var. bahçenin tarihçesi şöyle; 1917 yılında fransız ressam jacques majorelle marakeşe geldiğinde şehri çok seviyor ve burada evlenip bir arazi satın alıyor ve 5 kıtadan yüzlerce farklı bitkiyi getirtip büyütmeye başlamış. 1931 yılında mimar paul sinoir’e küp biçiminde bir villa yaptırmış. 1947 yılınca bahçe daha da güzelleşince ziyaretçilere de açmış bahçeyi. içeride daha sonra majorelle mavisi diye de tescillenen mavi renkler hakim. majorelle 1955 yılınca bir trafik kazasında bacağını kaybetmiş ve çektiği maddi sıkıntılar yüzünden bahçesini satmak zorunda kalmış. fransaya geri dönmüş ve paris'te hayata gözlerini yummuş. daha sonra yves saint laurent (bildiğimiz o meşhur olan) ve pierre berge 1966 yılında marakeş'i ziyaretleri esnasında bahçeyi çok sevmişler. 1980 yılında otel yapılmak üzere yıkılacağını öğrenince satın alıp başına bir de bahçivan koyup bahçenin atıl durumda kalmasını önlemişler. 2008’de vefat edince vasiyeti üzerine külleri bahçeye savrulmuş. bahçenin içinde onun için küçük bir ysl anıtı da var. bahçenin bulunduğu caddeye de yves saint laurent ismi verilmiş. 2017 yılında müzesi açıldı. biz gittiğimizde ysl müzesi yeni açılmış olup bahçe içinde açılıp ziyaretçilerini ağırlıyordu.
    bundan sonraki durağımız bahaia sarayı. fas mimarisi ve islam sanat eserlerinin zirveye çıktığı güzel bir saray. şimdiye kadar gördüğümüz en iyi yer. 150 odalı . saray limon portakal palmiye ve çeşitli sarmaşık ağaçlarıyla dolu. 1860 yılında fas sadrazamı musa ahmed tarafından yaptırılmış. 4 eşi ve 24 kişilik haremiyle bu sarayda yaşamış. bu sarayda artık mozaikler, mermer sanatları ve ahşap işlemeciliği üst düzeye çıkmış öyle ki sadrazam hayatını kaybedince fas kralı abdül aziz sarayda değerli ne var ne yok hepsini toplatmış. burası da gidilip görülmesi gereken bir yer.o akşam tekrar el fna meydanına döndük ve bir gece önceki aktivitelere kendimizi bu sefer kazık yemeden kaptırdık. gece hostele döndüğümüzde ise bizi bir sürpriz bekliyordu, kaktüs hostelde rezervasyonlarda bir karışıklık olmuş ve tekrar hostel majorelle'ye gönderildik. açıkçası çok da önemsemedik, hostel majorelle daha iyi daha ferah bir hosteldi.

    9. gün; sabah klasik kahvaltımızı yaptıktan sonra yola koyulduk. bundan sonraki durağımız bahaia sarayı.bundan sonraki durağımız el badii sarayı. 1593 yılında sultan ahmed mansur tarafından yaptırılmış ortasındaki çukurlarda bahçelerin olduğu değişik bir saray. 360 odalı ve 50 avludan oluşan saray daha sonra molla ismailin emriyle, adamları tarafından değerli eşyaları alınıp meknes'te yaptırılacağı saraya taşıtılmış. yazlık bir saray olarak tasarlanmış. yığma ateş tuğlalarla inşa edilmiş. sabah erkenden gidilebilir, giriş 10 dirhem. 2 saatte gezilebilir. bizim sabah erkenden gitme amacımız sarayı gezdikten sonra atlas dağlarındaki şelalelere gidip trekking yapmaktı ve iyi ki de bu aktiviteyi yapmışız.
    marakeşte kutubiyye camiisinin yakınından kalkan taksi dolmuşlar var. sdi fatma ismindeki atlas dağlarının eteklerinde bir vadiye kurulmuş, içinden nehir geçen şirin bir kasaba. atlas dağlarından eriyen karlarla beslenen çok güzel ourika şelaleleri var. taksi dolmuşlarla gidiş dönüş 150 dirhem. mesafe yaklaşık 70 k. fakat dağ tırmandığınız için yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor. sdi fatma köyünden de şelaleye doğru yaklaşık 45 dakika tırmanıyorsunuz. şelale ve etrafındaki patikalarda 2 saat trekking yaptık. atlas dağlarının muhteşem karlı zirvelerini görebiliyorsunuz. trekking esnasında patika yollarda karşınıza sarp kayalıklar çıkıyor, yola devam etmeniz için kayayı tırmanmanız lazım fakat kayanın başında elinde merdivenle bekleyen çocuk 1 veya 2 dirhem karşılığında merdivenini kullandırıp yola devam etmenizi sağlıyor. çok güzel vadiler, kanyonlar ve akarsuları görebilirsiniz. manzara muhteşem gerçekten. planlarımız arasında bu yoktu bizim, kaldığımız hostelin duvarında resmini gördüm ve hemen bir google aramasıyla bir sonraki gün gitmeye karar vermiştik. keşmekeş fas sokaklarından sonra doğaya çıkmak farklı bir tecrübeydi. gitmek isteyenlere tavsiyem muhakkak bu yeri görmeleri ve trekking yapmaları. yanlız yanınızda outdoor ayakkabı olması gerekiyor. geri dönüşte aynı taksi dolmuşcu bizi tekrar marakeş meydanına götürdü ve gene aynı şekilde geceyi jemaa el fna meydanında geçirdik.

    10. gün; sabah biraz geç kalkarak ciddi bir amatörlük yaptık. o gün amacımız essaouira'ya gidip akşamına geri dönmekti fakat marakeş merkez otobüs terminaline lay laml om bir şekilde gezerek 2 saatte gidince zaten hemen hemen öğlen olmuştu. malesef essaoiraya çok sık otobüs kalkmıyor ve yolculuk 3.5 saat sürüyor. firmaların tamamına sorduk ve son otobüsü essaouira'dan en geç kalkan firma saat 6'da kalkacağını söyledi ve gidersek eğer gezmek için 2.5 saatimiz vardı. 7 saatlik yola gidip 2.5 saat gezmek yerine düşündük ve marakeş merkeze geri döndük o gün marakeş sokaklarında, gece jemaa el fna meydanında eğlencelerin başlama saatine kadar saatlerce dolaştık, medina dediğimiz eski şehirde girmedik sokak bırakmadık.
    kedi uzanamadığı ciğere pis dermiş misali akşama kadar iyi ki de gitmemişiz saten rabat'taki eski şehir essaouira gibiymiş diyerekten kendimizi avuttuk. o gece tekrar vaktimizi jemaa el fna meydanında yiyip içerek geçirip hostelimize geri döndük.

    11. gün; kazablanka'ya öğlen trenimiz olması nedeniyle erkenden kalkıp meydan etrafında bir kaç tur atıp çay kahve içtikten sonra hostelden eşyalarımızı alıp yavai yavaş yürüyerek 1.5 saatte tren istasyonuna geldik. size bir tavsiyede bulunayım, tren kalkış ve gidiş sürelerine sakın aldanmayın. trenler bazen 45 dakikaya kadar geç gelebiliyor ve normalde 2.5 saat süren yolculuk ara istasyonlarda bekleme, yolcu indirme bindirme nedeniyle 4 saate kadar çıkabiliyor. biz öğlen 12'de trene bindik ve akşam 5 gibi kazablankadaydık. bir sonraki günün sabahına uçağımız vardı. o gün trenle kazablankaya giderken amacımız 7-8 saat kazablanka merkezde takılıp gece 12 treniyle kazablanka merkezden kazablanka havaalanına gitmekti çünkü son tren gece 12'de ve uçağımızda saat 7 deydi. o gün kazablanka'da hareketin olduğu, meydana yakın eski ve büyük bir açık hava çarşısı bulduk ve sırtımızda çantalar boş boş gezindik, kahve içip yemek yedik. gece de havalimanına gidip havalimanın mescidinde 5-6 saat uyuyup paris aktarmalı air france uçağı ile istanbul'a geldik.

    ayrıca marakeşten kalkan turlarla çöle gidip develerle çöl safarisi de yapılabilir fakat turlar biraz pahalı, bireysel gitmeniz de çok zor. onu da araştırdık ve vazgeçtik. ben zaten daha önce ürdün'de yaptığım için çok ilgimi çekmedi ama yanımdaki arkadaşım da maliyetini görünce vazgeçti. ayrıca daha önce (bkz: ürdün) başlığı altında 1 haftalık ürdün gezi notlarımı da ekledim. umarım hepsinden istifade edersiniz.

    sosyal hayat; kadınlar inanılmaz derecede sosyal hayatın ve iş hayatının içinde. ben şu ana kadar gittiğim hiçbir ülkede bu kadar motosiklete binen tontoş teyze, müzede kafede, restorantta, tren istasyonlarında hatta kahvehanelerde çalışan kadın görmedim. hem sosyal hem de ekonomik hayatın içindeler.
    ülkede malesef her şey kral'ın, kraliyet ailesinin ve bun kesme yakın insanların elinde. sözde serbest ekonomi var ama bunlardan referansın olmadığı sürece istersen oxford'u bitir ve çok donanımlı ol, bir yerlere gelip çalışmaya başlaman çok zor. bunu da malesef sohbet ettiğimiz bir kaç gençten duydum. bunlardan bir tanesini anlatacağım. marakeş jemaa el fna meydanıyla hostelimiz arasında bir tane restaurant var. her seferinde restaurantın önünden geçerken 20'li yaşlarda bir çocuk bize içeride yemek yememiz için davet ediyordu, her seferinde kibarca teşekkür edip reddediyorduk. gene bir gece hostele dönerken aynı çocuk yanımıza yaklaştı ve yemek yemiyorsunuz tamam , ben de günlerdir burada sabahtan akşama kadar kapı önünde insanları davet ediyorum, acayip canım sıkılıyor dedi, bari vaktiniz varsa biraz benle muhabbet eder misiniz deyince tabi yelkenleri suya indirdik ve muhabbete başladık. malesef çocuğun anlattıkları içler acısı. fas'ın iyi üniversitelerinde okuyup, ailelerini okudukları süre boyunca maddi anlamda yükün altına sokan arkadaşları iş bulamayıp anca kafelerde ve restoranlarda iş bulunca bu çocukta zaten okusam da okumasam da aynı işi yapacağım deyip okumamış. sebebi ise yukarıda bahsettiğim şey. tanıdık, ahbap, dayı enişten yoksa kraliyet ailesine yakın gerçekten ama gerçekten istediğiniz kadar iyi olun, iyi bir konumda çalışma imkanınız yok ve bunun istisnasının da olmadığını söyledi. hayali avrupa'ya kaçıp daha rahat para kazanıp burada ailesine yardımcı olmak. ülkede açılan fabrikalar ve sanayi kuruluşlarının çoğu belçika ve fransızlara ait ve bunlarda zaten kraliyetler olan yakın ilişkiler sayesinde açılabiliyor. buralarda çalışan insanlar da genellikle bu kısma yakın insanlar. üniversite okuyan gençler, okulu bitirdikten sonra 4 veya 5 yıl okumak için yaptıkları masraflarla kalıyormuş. ülkede gençlerin önünde kariyer namına hiçbir fırsat yok. bunu bir kaç kişiden daha dinleyince gerçeğin bu olduğuna kanaat getirdik.

    not 1 : bu 11 günlük geziye çıkmadan internetten çeşitli kaynaklardan araştırmalar yapıp notlar aldım, dolayısıyla burada görebileceğiniz bazı bilgiler sizlerinde araştırıp edinebileceği bilgiler fakat bazı siteler çok az bilgi verirken bazıları da çok gereksiz detaylara girmiş. benim amacım gezerken, yerinde aldığım notlarla beraber bunları en sade ve en doğru biçimde harmanlayıp gitmek isteyenler için ufak da olsa rehber olması ve fikir vermesidir. notlarımı toparlamam ve hatrımdakileri de ekleyerek bu yazıya başlamam ve bitirmem on günümü aldı. umarım istifade edersiniz. malesef türk insanı olarak bir çoğumuz instagram gezgini olduğu için gidilen yerlerle ilgili doğru dürüst bir bilgiye ulaşma imkanı yok. gidenler fotoğraf çekinip paylaşmaktan başka bir şey yapmıyorlar. çünkü amaç sadece fotoğraf paylaşmak. halbuki o fotoğrafların altına küçük bilgilendirme notları da ekleseler ve insanlar da faydalansa hiç fena olmaz.

    not 2: şehirde gezerken neredeyse her 200 metrede bir göreceğiniz fas kahvehanelerinde çay kahve içebilirsiniz. fas'ta siyah çay bulmak çok zor, çay istediğiniz zaman neredeyse her yerde demlikte taze demlenmiş yeşil çay geliyor. hem dinlenmiş olursunuz hem de gerçekten bazı mekanlar çok otantik. bizdeki gibi kahvehanelerde okey ve kağıt oynanmıyor, insanlar muhabbet etmeye geliyorlar. ayrıca çoğu yerde göreceğiniz ekmek fırınlarından sıcak tandır ekmeği alıp yiyebilirsiniz gerçekten lezzetli. biz marketlerden peynir alıp , ekmek fırınlarından da sıcak tandır ekmeği alıp atıştırmalık yapıyorduk, gayet de doyurucu.
    bir çok yerde el arabasıyla şeker kamışı suyu satan yerler var. inanılmaz lezzetli, ucuz ve enerji verici. taze kamışı makinenın içine sokuyor, manuel olrak suyunu sıkıyor ve size bardakta veriyor. muhakkak deneyin derim.

    sonuç olarak gayet uygun maliyetlerle 12 günlük unutamayacağımız bir gezi yaptık. beklentilerimizin çok üzerine çıkan bir programdı.

    not 3: resimleri de elden geçirip gerekli kısımların altına fikir vermesi açısından ekleyeceğim.
96 entry daha
hesabın var mı? giriş yap