uçucu
-
şimdiler, şimdinin uçucu kaçıcılığını* yumuşatan zaman kavramı veya aralığı.
fethiye'de tatarcık (sineğine) gümülcen diyoruz. etimolojisi olasılıkla onların uçucu sürüler olmasıyla, küme ve kümelenmekle ilgili.
sırasında kızlara kendimi beğendirmek ve sunmak için aldığım hediyeler hep saat (kol saati) olurdu. daha örtük açılma ve ciddiye alma belirtim sinemaya götürmekti. sinema benim için bir gizli ayin, en güzel giyimlerimi hazırlayacağım resmi törendi. bana gelen hediyeler ise hep kokuydu, güzel kokular. sanki ben onlara hep zaman veriyor veya zaman istiyormuşum, vericilerim ise beni hep koku kadar uçucu ve uçarı görüyormuş.
sohbet etmekle insana, hayata dair önemli hiçbir şey yapılamıyor bile olsa sohbete evet. ve belki akdenizli veveya doğulu olduğumdan bana sohbetler sırasında fiilen yapılan, bulunan, keşfedilen, üretilen çok şey varmış, ortak yaratım harika ve uçucu bir şeymiş gibi geliyor. kaçlarca kişinin edilmiş bir söyleşiyi kaydedemediğine içi yanmıştır. tesellim o söyleşmelerin elde var bir yapılmış olması, kanıtı izi kalmasa da etkisinin tortusunun kalacak olması.
"eskimolar 'ruhun ait olduğu bedenin şeklini gösterdiğine, fakat daha nazik ve daha uçucu bir yapısı olduğuna' inanırlarmış." sir james george frazer - the golden bough
(ilk giri tarihi: 4.12.2017)
(bkz: uçuşmak), uçuşkan
(bkz: uçucu madde bağımlılığı)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap