5 entry daha
  • kant’ın saf, a priori bilginin nasıl mümkün olabileceğini gösterdiği birinci eleştiri kitabı.. yanlış anlamadıysam (ki kant’tan alıntı yaparken fikirlerini ‘yanlış anlamadıysam’ parantezinde belirtmeyen kişiden korkmazsam bile çekinirim) en ilginç bulduğum kısım olan bilginin kavramlaştırılması ile ilgili kısmının özeti şu şekildedir:

    evvela, kant her türlü bilginin kaynağının deneyim olduğu savını fikrinin temeli olarak alır. deneyimden bağımsız bilgi olamaz! kör birisi gökkuşağının ne olduğunu asla anlayamaz der.

    bu kabulle yoluna devam eder. şimdi, hume diyor ki, algılarımız vasıtasıyla elde ettiğimiz sonuçların “genelgeçer” ve “zorunlu” olup olmadığı konusunda kesin bir fikir sahibi olamayız. çünkü algıladığımız süreç, bizim duyu organlarımıza girdikten sonra öznelleşir, genelgeçerlik özelliğini yitirir. örneğin nedensellik düşünüldüğünde, biz bir şey başka bir şeyin arkasından geldikçe bunu nedensellik olarak yorumlar ve genel sonuçlara vardığımızı düşünürüz (havaya atılan taşın yere düşmesi gibi). ama bu sadece bizim özel bir durumu genelmiş gibi algılamamızdan kaynaklanır. dolayısıyla, tanım gereği, işin içine öznellik girmesinden dolayı (örneğin) nedensellik, deney ile kesin olarak bilinemez, der hume.. kant tüm bunlara aynen eyvallah der ama yine de nedenselliğin zorunlu ve genelgeçer olduğunu söyler ve bunu da şöyle açıklar: nedensellik dıştan deneyimle (a posteriori) gelen bir olgu olarak değil, kendiliğinden (a priori) olarak düşünce tarzımızda bulunan, düşüncelerimizi ve deneyimlerimizi düzenleyen, kalıba sokan bir kategoridir. (bkz: kategoriler) tuvalsiz resim yapılamayacağı gibi (tuvalin resim yapmak için elimizdeki tek nesne olduğunu düşünelim), nedensellik (ve başka bazı kategoriler) olmadan da “algı” mümkün değildir.

    buraya kadar sorun yok, olay buradan sonra çetrefilleşiyor. detaylarda kaybolmak son derece olası, o yüzden en direkt ve en yüzeysel şekliyle gelişme bölümüne geçiyorum.

    bilgiye erişmekte kant süreci üç ana ögeye ayırıyor, sırasıyla:

    1- duyarlık (sinnlichkeit)
    2- anlama yetisi, anlak (verstand)
    3- akıl (vernunft)

    mekanizmanın nasıl çalıştığına geçmeden önce kant’ın bir başka alameti farikası olan “ding an sich” (kendinde şey) mevzuna değinmek gerekir ki şöyledir: bu kategoriler sadece beş duyumuza açık olan duygular üzerinde söz sahibidir. onların gerisindeki “kendinde şey” hakkında bize fikir veremez. zaten bu fikir verememe durumu söz konusu olduğu için kendinde şey’dir o.. o’nun şu an algılayamadığımız herhangi bir özelliğine nüfuz edebilseydi bu kategoriler, o nüfus edebildiği özellikler fenomenlerin sınırına girecekti ve tarafımızdan kavranabilir olacaktı. fenomenler ile nümenler arasındaki bu sınır durumunu anlamak önemli..

    ayrıca şurası da mühim ki, bahsettiğimiz kategoriler anlama yetisinin özelliğidir. dediğimiz gibi, dış dünyadan gelen uyarıları anlama yetimizin bu defakto özellikleri sayesinde bir düzene sokar ve kavranabilir duruma getirir, bir bakıma işler. bu bir.

    iki, kant’ın terminolojisinde “akıl” ve “anlama yetisi” farklı özelliklere işaret ederler. anlama yetisi anlaşılacağı üzere idrak anlamında kullanılmaktadır. akıl ise, kelime anlamından çok alakasız “idealar, ilkesel düşünceler oluşturma yeteneği”ne indirgenmiştir (detaylar az ilerde).

    şimdi olay en basit terimlerle şundan ibarettir: ilk aşama olarak, gözlem dünyasının elemanları olan fenomenler, duyularımız aracılığıyla duyarlık tarafından işlenir ve bu işlenmiş “hammade”, “görü”yü (kelime anlamında) sağlar. bu noktada devreye giren anlama yetisi görüyü devralır ve kategorileri (ki sayıları oniki tanedir) yardımıyla bu ham bilgiyi (görüyü) düzenler, anlamlandırır, birbirine bağlar. son olarak devreye akıl girer ve anlama yetisi ile düzene sokulan kavramları birleştirip sentezler ve bilginin kavramlaştırılması süreci tamamlanmış olur! bilgi felsefesi tarihinde çığır açan bu koca külliyatın ziyadesiyle yüzeysel özeti budur.

    yani duyarlık, anlama yetisine zemin hazırlar, anlama yetisi de akıl’a.. akıl son adımda sentezleme işlemine yaparaken (ki bu kısmın özellikle çarpıcı ve dahiyane olduğunu düşünüyorum) “ide” denilen, yol gösterici, düşünceyi düzenleyen, tavsiye niteliğindeki olgulardan yararlanır. kant’a göre üç çeşit ide vardır.

    1- psikolojik ide.
    2- kozmolojik ide.
    3- tanrısal ide.

    bunlar bana düşünce seçenekleri sunarlar. önemli olan nokta şudur ki, ideler zorunlu veya genelgeçer özellikler taşımazlar, kendilerini bu şekilde göstermezler. sadece birer seçenektirler ve seçmek veya seçmemek kişinin tercihidir. görüldüğü gibi bilgiyi kavramlaştırırken kullanılan ilk iki basamak genelgeçer ve zorunlu iken üçüncü ve son basamak öyle değil, tamamen kişisel yoruma bağlı.. bu da, bu son adımın ziyadesiyle subjektif olması da, her türden kişisel yorumu anlamlı kılmış ve tanrı inancına (veya sebeplerine) makullük kazandırmıştır. “inanca yer açmak için bilgiyi aşmak zorundaydım.” dahiyane!

    süreçlere ait şu özellikler ve yorumlar mühimdir:

    - zaman ve mekan birer kategori değildir! bunlar duyarlık’ın düzenleyicileridir (hatırlayın kategoriler anlama yetisinin özellikleri idi). zaman ve mekan birer görü biçimidir. iç ve dış dünyanın görünüşlerini deneyimlerini belli bir düzene sokarlar. çalışma mekanizması tıpkı kategoriler gibidir fakat “kavrayış”ın farklı aşamalarında kullanılır kategoriler ve zaman/mekan..

    - zihnin anlama yetisinin bu “proaktif” özelliğe sahip kategorileri, doğal olarak doğaya, doğabilimlerine bakışımızı da etkilemiştir. kant’tan önce zihnin doğa kurallarını sadece işleyen, gözlemleyen ve dışarıda bir yerlerde olan bu kuralları edilgen bir şekilde formülize eden bir yapısı olduğu düşünülüyordu. kant ise getirdiği a priori özelliği taşıyan tanımlarla beyni, doğa söz konusu olduğunda gayet etken, ve onu kendi “doğru”larına göre şekillendiren, aktif olarak kurallarını koyan veya daha uygun bir deyimle kendinde olan kurallara göre yorumlayan bir düzenleyici olarak tanımlar. bu düşünceler ardılı schopenhauer ile zirve yapacaktır, o, “dünya benim tasarımımdır” diyecektir.

    bitirirken, özetin de özeti şudur: duyarlık dışsal uyarılarla muhattap olur, onları düzene sokup bir ham veri sağlar. bu ham veri anlama yetisinde zihnin kalıplarının damgasını yer (kategoriler) ve akıl’a havale edilir, akıl da çeşitli şartlandırmalarla bu artık iyice işlenmiş verileri kendine göre yorumlayarak en makul şekilde süreci nihayetlendirir.

    -
    kaynak: aklın sınırları: kant felsefesine giriş. derleyen: veysel atayman. donkişot, 2006.
31 entry daha
hesabın var mı? giriş yap