8 entry daha
  • idealist/romantik felsefenin en büyük ozanlarindan..

    20 mart 1770 yilinda almanya'nin nectar irmagi üzerinde bir kasaba olan lauffen'de dogdu hölderlin. annesi johanna christina, egitim görmüs, güzel sanatlardan anlayan otoriter bir kadindir. babasi ise; hukukcudur. hölderlin iki bucuk yasinda iken babasi beyin kanamasindan aniden ölür. annesi rike adini verecegi kizina yedi aylik hamile ve yirmi dört yasinda iken gerceklesen bu ölümü hicbir zaman hatirlayamaz hölderlin. iki yil sonra annesi ikinci kez evlenir. bayan christina, eski kocasinin arkadaslarindan johann christoph gok ile bir tür "mantik evliligi" gerceklestirmistir. eski kocasindan kalan mirasi yeni kocasinin nurtingen belediye baskani olmasinda harcamaktan cekinmez. bu da bir bakima alti cocuklu dul bir kadin ile evlenmenin "artisi"dir. belediye baskani kocasi, su tasmalari önleme calismalarinda üsütmüs ve akabinde yakalandigi akciger hastaligindan dolayi johann christina'yi otuzbir yasinda ikinci kez dul birakmistir. babasinin ölümünün aksine hölderlin üvey babasinin ölümünü hicbir zaman unutámadigini belirtmistir. hölderlin'in ölümler ile icice bir yasami olsa da sürekli büyüyen bir aci olarak bahsetmistir ilerleyen yillarda annesine yazdigi mektupta. annesinin ilk kocasindan alti, ikincisinden ise dört, toplamda on cocugu olmustur. bunlardan yedisi dogumda veya dogumundan kisa bir süre sonra vefat etmis, kizi rike'yi ise yasli bir adama verip kisa süre sonra onun da vefat etmesi ile hölderlin, rike ve annesi biraradaliga mahkum olmustur.

    otoriter bir kadin olan annesi oglunu dini okullarda okutmak, papaz olmasini saglamak icin sürekli baski yapmaya baslamistir; ve ikisi arasinda iletisimin tamamen kesilinceya kadar bitmeyecek bir tartisma baslamistir . hölderlin hicbir zaman papaz olmak istememistir lakin annesi hayatinda önemli bir yere sahiptir ve karsi cikmalari bir ise yaramamistir. nurtingen'deki kati disiplini ile bilinen manastirlarda okumaya baslar. latince ve grekce'nin yaninda muzik egitimini de bu okulda alir. ki muzik özellikle de piyano yasaminin ayrilmaz bir parcasidir hölderlin'in. annesi papaz, hölderlin ise hukuk diye tutturmus, hic bitmeyecek olan tartismaya 1788 yilinda hölderlin'in tübingen'e gitmesiyle ara verilmistir

    tübingen dönemi kimliginin insasinda önemli bir yer tutar. hegel, schelling, schiller gibi filozoflarla "tübingen okulu" denen arkadas grubu icerisinde tanismitir ve elbette alman idealizmi ile de . bu dönem sonucu "alman idealizminin romani" olarak adlandirilan "hyperion"u yazmistir hölderlin. öyle ki, romanin ilk taslagi 1792/3 yillarinda sona ermis, girdigi her tartisma sonucu degisimin sancisi ile roman üzerinde sürekli oynamalar yaparak 1797 yilinda ilk basimini sonuclandirabilmistir ancak.

    hölderlin, teoloji egitimi almasina ragmen kilise havasinin biraz olsun uzagina gidebilmek icin varlikli insanlarin ailelerine ögretmenlik yaparak yasamini devam ettirme kararini alir. yakin arkadasi schilller ona ilk isini bulur ve charlotte von klab ailesinin walterhausen'da yazarlarin, sanatkarlarin toplandigi bir tür aydinlar klubü niteligindeki evlerinde calismaya baslar.bu sürecte wilhelmine marianne krims adli kadinla iliskisi olur ve ondan 1795 tarihinde louis agnes adli bir kiz cocugu dünyaya gelir. ölümler ile icice bir yasamin öznesi olan hölderlin'in bu cocugu da fazla yasamaz ve 1796 yilinda babalari gibi ölümüne tanik olur kizinin.

    hölderlin, 1794 yili civari jena'ya gitmis, burada alman aydinlari ile kaynasmis, goethe'yi görmüs, fichte'nin seminerlerini takip etmis,fransiz devrimi üzerine bilgi edinmis, jakobenlerle kaynasmis velhasil verimli bir sürec gecirmis. nedeni bugün dahi bilinmeyen nedenlerden dolayi kacarcasina jena'dan uzaklasmistir.

    sonrasinda ise zengin banker jakop gontrad'in cocuklarina bakmak üzerine yeni isine baslar frankfurtta. 1796 ve 1798 arasina tekabül eden zaman dilmi o büyük sessizlige gömülmeden önceki dönemin en güzel zamanlaridir. baska acidan frankfurt bugün dahi almanya'nin bankalar sehridir,ticaret kokar. borsanin kalbidir. kapitalizmin olusum sürecine denk düsen bu zamanlarda hölderlin vahsi liberal ekonominin kosulladigi günlük yasamdaki cikar iliskilerine, fransiz devriminin ideallerinin pratikteki cirkin yansimasina tanik olmus ve siire "kurtarici" edasiyla sarilmistir. frankfurttaki yasam her ne kadar goethe,schiller,hegel gibi alman filozoflariyla yeniden bulusmasina taniklik etsede idealleri acisindan buyuk düs kirikligina yol acar, o ionya felsefesinin dört temel unsuru olan "hava, toprak,su,ates" dörtlüsünü, "gökyüzü,yeryüzü,insanlar ve tanrilar" olarak degistirip bu muhtesem dörtlünün birlesmesini hayal eder ve mutlulugu bunun üzerine insa eder. bu birlesme icin olabilecek tek güzel mekan olarak dogayi belirler. doga bunun icin kendisini hazirlamistir ve bekliyordur. aci deneyimler sonrasi ise bu dünyada/dogada duyarli bir ozan icin yer olmadigini, bahsedilen ütopik mutlulugun ise ancak ozanin kendi icine kapanarak sadece kendi özbilicinde erisebilecegine inanir; hyperion'da konu edilen diotimasi susette gontrad'i göresiye kadar. bu mutlulugun en azindan bir miktarinin bu dünyada erisebilir olduguna inanir cocuklarina bakmak üzere ise alindigi bankerin dört cocuklu karisini gördügü vakit.

    susette'yi sever, cok sever. o artik dünya ile onun arasinda kalmis son bagdir. susette ona annesinin engelledigi kisilik gelisiminin devami icin kapi acar, ondaki yetenegi kesfeder, adeta onu yasamda tutan aldigi/verdigi nefesi olur.

    susette ile gizli asklari ,hölderlinin duygularinin aciga cikmasi neticesinde kovulasiya kadar sürer. eylül 1798'de kovulan hölderlin, askina 30 km uzaklikta homburg kasabasina tasinir. ve elbette kacinilmaz karsilasma 4 ekim 1798 de bir tiyatroda gerceklesir. bundan sonra siklikla diotimasi ile gizli gizli bulusur ve mektuplasirlar. hölderlin, bu sürec icerisinde grek kültürünü mercek altina alir ve diagones laertius'un eserlerini incelemeye baslar. diger yandan da empodekles'in ölümü adli trajedisini yazmaya baslamistir. 1800 ve 1802 yillari bunalimli bir sürectir. ruhunda kopan firtinalar dinmek bilmez. cesitli yolculuklarla dizginlemeye calisir, yürüyerek fransaya gider.. huzuru annesinin kollarda bulmak üzerine eve gider ve ona siginir adeta. bir yolculuk arifesinde susette'sinin agir hasta oldugunu duyar ve bavulunu eve gönderip onun yanina gitmek ister; son anlarinda beraber olmak üzere.. asiginin ölümünün yaninda bavulunu gönderdigi annesinin mektuplari okumasi sonrasi evli bir kadinla iliskisini ogrenmesi ve hem sevgilisini ayni zamanda annesi ile iletisiminin tamamen kesilmesi; dönülmez bir yolun basina getirir holderlin'i.

    her ne kadar agir bir suskunluk dönemine, toplum ile tümden iliskisini kesme noktasina gelse de en önemli eserlerini bu dönemde yazmaya baslar hölderlin. 1804 yilinda sophokles'in kral oidipus ile antigone trajedilerini almancaya cevirmistir. hemen yayimlanan ve klasiklesen cevirileri ve sophokles yorumu bugün dahi gecerliligini sürdürmektedir. bugün almanyada sahnelenen sophokles trajedilerinin hemen hepsinde hölderlin cevirileri kulanilmaktadir. delirme esigi dönemi olarak adlandirildigindan dolayi özellikle 20.yy da döneme iliskin onlarca arastirma yapilmis, hölderlin'in bu dönemdeki -ve bana göre en verimli dönemidir- eserlerinin hepsinde tek bir gramer hatasi dahi bulunmamistir.

    hölderlin, gittikce icine kapanan, degisim geciren ve belki de ikinci bir kimligi olusturdugu dönemdir bedeninde. kalabalik icerisinde kiskirtici soylevler vermeye, gece gündüz piyano calmaya, sessizlik ve sinir krizleri esiginde bir döneme girmistir. hicbir zaman akil hastanesine gitmek istememis, annesinin de kati tutumu ölümüne kadar sürmüs, onu bu zor durumunda evde istememislerdir. üvey abisinin karisinin ona olan ilgisi ve bilinmeyen nedenler de sürekli mevzu bahis olsa da asil sorunun babasindan kalan miras oldugu düsünülmektedir. annesi hakki olan parayi ogluna hicbir zaman vermek istememis, ve annesi öldükten sonra faizi ile beraber bu miktarim yarim milyon mark oldugu ortaya cikmistir. parasiz gecirdigi, bizzat parasizliktan dolayi bunalima girdigi olmustur hölderlin'in.

    velhasil güc kullanilarak, hirpalanmis bir sekilde tübingen'deki hastaneye yatirilmis, tek kisilik hücreye konmustur hölderlin. son derece modern teknik ile normallestirme süreci baslamis, hastanenin kendi bulusu ve üretimi olan saf deriden maske ile gecirmistir yarim yilini..

    hyperion'u okuyup etkilenmis olan marangoz zimmerman'in bakimini üstlenmesi ile hastaneden cikabilmistir babasinin öldügü yas olan otuz alti yasinda.. ve otuz alti yil sürecek olan suskunluk, zimmerman'in kulesinde baslamistir.. bir siirinde "dingin esiri- dogayi gökyüzünü- anladigini;fakat insanlarin konusmalarini anlayamadigini" belirtmistir.. ve o misafirleri olsa da 36 yil kulede sadece piyano ile ömrünü sonlanmistir.

    üzerine yapilan tartismalarda onun deli mi dahi mi oldugu konusunda bir karara varilamamistir ve hatta akil sagaltimi sonrasi yazilarinda hep bir dizginlenme oldugu gözden kacmamistir. delilik süreci; en verimli oldugu zaman dilimidir. alti aylik akil hastanesi sonrasi hicbir zaman öfke nöbetlerine tutulmamis, istikrarli ve sakin dönem gecirmistir.anormal bir yasam olarak adlandirilan holderlin'in 36 yil süren holderlin'in sessizligi aslinda ozanca yasama olarak adlandirdigi ve kendi icinde formüle edip yasadigi mutlu yasam yalnizligidir.

    babasinin, üvey babasinin, kiz kardesinin yasli kocasinin, kizininin, hayatta en cok sevdigi kadin olan susette'sinin, annesinin ölümüne taniklik etmistir. babalarinin ölümü sonrasi zorunlu yakin iliski kurdugu annesinin kendisine karsi olan kati tutumu da yasaminda belirleyici olan etkenler arasindadir. öyle ki; o sessizlik sürecinin mekani olan zimmerman'in kulesi annesine 30 km uzakliktadir ve fakat annesi ölümüne kadar bir kez olsun onu ziyaret etmemis ve oglunu hicbir zaman affetmemistir. mirasi ona hak görmemesi, akil hastanesi sonrasi paraya karsi kayitsiz olusunun da verdigi bosluk ile hem mirasina hem de kitaplarinin basimindan dolayi elde edilen gelire kardesleri tarafindan el konulmustur.

    haydiger amcam toplumdan ve hatta hayattan dislanmistir der hölderlin icin. jena döneminde aralarinda bulundugu filozoflar -goethe,hegel,schiller- kadar basarili olamamasi,iki babasinin ölümü sonrasi manevi baba olarak gördügü schillerden bekledigi yakinligi bulamamasi dislanmislik hissine sahip olup ruhunda cesitli gel-gitlerin olusmasina neden olur hölderlin'in. ara dönem olarak yardim bekledigi yakin dostu sinclair'in kendisine buldugu kütüphanecilik isinde calisir. ve fakat almanya devrimcilere karsi sert tutum takinir ve evinde kaldigi arkadasi tutuklanir.. kapinin bu kez kendisi icin calmasini bekler ve bu gergin bekleyis, hali hazirda bozuk olan ruhunu daha da bozar.. hayatta annesinden arkadaslarina kadar hicbir insanin gönlünde yer buldugu hissine kapilmaz ve yersiz yurtsuz bir yasam icerisinde, zamandan ve mekandan soyutlanmis olarak tanimlastirir hyperion'u. ve bu dünya ile iletisim kurmasini saglayan tek insan; susette'si olur.. yasaminin belki de en mutlu günlerinin nesnesi olan kadininin bu acidan bakildigi zaman ölümü ve ayni döneme denk gelen yasaminin diger önemli kadini annesi ile iletisiminin tamamen kesilmesi; deliligin esigine getiren en önemli nedenler olarak belirtilebilir kesinlikle. 72 yil yasamistir holderlin. birinci kisim olan 36 yillik kesitte; sürüklenmis, kosullandirilmistir lakin tam bir bilinc ile diger yarisini kendi istedigi sekilde yasamis ve yuksek ihtimal "mutlu" olarak yasama gözlerini arkasinda onlarca eser birakarak kapamistir.

    o her ne kadar hegelcilerin etrafinda dolansa da schopenhauer'in felsefesini yasama gecirmistir. pesimist bir filozof olan schopenhauer insanın toplumdan kendisini uzak tutup yalnızlıga yönelmesini, istegi ve arzulari köreltmeyi, yoksullugu, dingin bir yasami yüceltir. bize yalnizca yoklugun önümüzde oldugunu söyler. varolusun, yasamın kendisinin bir suc ve insanligin ilk günahi oldugunu belirten schopenhauer, bireyleri kalabaliga sürükleyenin de icsel bosluk ve bikkinlik oldugunu ileri sürer. yasami reddetme ve vazgecmenin intihardan baska bir bicimi olmasini bununda cileci ve münzevi bir hayati yasamakla olabilecegini belirtir. ona göre istekler, arzular kendini aci, sikinti ve kötülükle sergiler. bir bakima en mutlu insan icindeki zenginligi kendisine yeterli olan ve varligini idame ettirmek icin disaridan ya cok az seye ihtiyac duyan veya hicbir seye ihtiyac duymayan insandir.

    'düsüncemin ilk safagindan beri kendimle dünya arasinda uyumsuzluk bulundugunu hissettim...

    "insanlari daha cok gördükce daha az seviyorum.', '

    "yalnızlıgı sevmeyen özgürlügü de sevemez, kisi ancak yalniz oldugunda özgürdür cünkü',

    ' yalnizlik bütün olaganüstü kafalarin yazgisidir. onlar bu yalnizliktan zaman zaman yakinsalar da hep onu sececeklerdir'.

    editcim: yukarida hayatina dair iki kelam eder iken bolca bilgi arakladigim kitap; serol teber'in "melankoli: normal bir anomali"dir.
131 entry daha
hesabın var mı? giriş yap