• kimi zaman "büyük şehirlerde komşuluk yok, pazar yerinde birbirine selam veren yok, aslına bakılırsa pazar yeri bile yok, kimse kimseyi tanımıyor abi" gibi bir ifadeyle dile getirilen, "büyük kentin büyük yalnızlığı"na dair müthiş bir sözdür bu. ayrıca ben "büyük toplum, büyük yalnızlık" şeklinde çevirmeyi uygun görüyorum.

    francis bacon, sermones fideles xxvii. 'de karşımıza çıkar, devamında şöyle der rönesans'a ingiltere yakasından kaynak aktarıcımız: " in magnis enim urbibus amici et necessarii remotius disperguntur, adeo ut minus plerunque familiariter et in consortio vivatur quam in viciniis angustioribus. quin et ulterius progredi licet, atque verissime asserere meram et miseram esse solitudinem ubi desunt amici veri, sine quibus mundus nihil aliud quam eremus est. quo etiam sensu si solitudinem accipias, quicunque natura et genio suo ab amicitiis abhorret, huiusmodi affectum a bruto magis quam ab homine mutuatur."

    yani türkçesiyle; "büyük kentlerde eş dost birbirinden bir hayli kopmuştur, genelde küçük yerlerdeki paylaşımdan geçen sıkı ilişkiler çok az yaşanır. daha da ileri gidersek; pek yerinde bir şekilde şunu söylemek mümkündür; asıl acı veren, yokluklarında dünyanın bir mana ifade etmeyeceği hakiki dostlardan yitirildiği yalnızlıktır. zaten yalnızlığı tercih etmiş, duygularıyla doğası onu arkadaşlarından uzaklaştırmış kişide insandan ziyade vahşi bir hayvanlığa dönüşüm söz konusudur."

    aslında düşünüyorum da; yalnızlıktan kaynaklanan vahşi hayvanlığa dair rönesans 'a giden yoldaki ingiliz kafa yapısının böyle bir çıkarımda bulunması doğaldır. bizim bugün modern dünyada gelişmişliğin bir göstergesi olarak, daha yalnızlaşan bireylerden kurulu büyük şehir planlamaları ve idealleri geliştirmemizin altında yatan asıl sebep galiba profanlaşmış insanın kendi içindeki değer yitimidir. bana öyle geliyor ki; değeri olmayan, bu yüzden saygı duyulası ritüelleri de olmayan, kendisini kısıtlayan her türlü olguya inanmayan, sadece yasalar veyahut töreler önünde yargılanıp da, suçlu bulunmamak adına onlardan çekinen bireylerden oluşmuş bir kentin yalnızlığı da zaten büyük olacaktır. ayrıca bütün büyük yalnızlıkların biraraya geldiği heybetli bir mega yalnızlık var: küreselleşme. oysa bir yerinden bakınca sanki sınırlar kalktı diye, aksine yalnızlığın canına okunmuş gibi duruyor meret, ancak hiç öyle değil, en azından bu yalnızlık durumundan bahsederken de ben ancak sanal bir kişiliğim, bir o kadar küresel bir canlı olmama rağmen.

    eklemezse ölecek hastalığına yakalanmış edit: aynı yerde aristoteles'ten bir alıntı vardır, muhteşem bir söz: "yalnızlıktan hoşlanan ya vahşi bir hayvandır ya da tanrı." (quicqunque solitudine delectatur aut fera aut deus est)
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap