26 entry daha
  • bu aralar ona olan özlemimin bir deniz gibi kabardığı ev şekli.

    bireysel değil de kooperatif dahilinde yazlığı olanlar iyi bilir ki, biteceği yılları beklemek uzak bir hayal, ütopik bir istek gibidir. ve her ay ödenmek zorunda olan tonlarca para da feci darbe vuracaktır aile bütçesine..

    ilk defa babam işten eve "harika bir yerde bir yazlık siteye üye oldum" haberiyle geldiğinde ilkokula henüz başlamıştım. o harika yerin adı, daha önce hiç gitmemiş bulunduğumuz çandarlı'ydı ve biz şimdiden, hiç görmediğimiz bir yerle ilgili hayaller kurmaya başlamıştık bile ablamla. yok odalarımız şöyle olacak, havuz böyle olacak, yok yüzmeyi tam süper öğrenicez, coşucaz, ortamlara akıcaz filan..

    bir geldik sitenin yapılacağı yere. köhne bir otel hariç dağ taş ot, diken, çalı!! oteli de zaten midilli'ye kaçarken kolaylık olsun diye mültecilere veriyorlarmış sığınak olarak. ne bilelim tanışma yemeğinin orada yapılacağını..
    tek güzellik var -ki o da her şeyi affettirmeye yetiyor- o da muhteşem deniz manzarası. ve tam ortasında da denizin, plana göre tüm evlerin görmesi beklenen hayranlık duyulası bir ada..

    neyse yıllar yılları kovalıyor. aidatlar anamı küfürbaz, babamı mide hastası yapmış. biz kardeşler (ve birtakım kuzenler tayfası olarak) ebeveynlerimize küfrediyoruz her muhabbette: ulan hani bitiyordu bu sene! ilkokuldaydık, aha da liseye geldik. kazzık kadar olduk. üniversiteden sonra da bizden hayır beklemesinler zaten lan!!

    ve sürpriz sona tamı tamına sekiz yıl sonra kavuşuyoruz. mültecilerden arındırılan pis otelde tanışma yemeği düzenleniyor. herkeste bir telaş, heyecan.. evler tamamen olmasa da bitmiş, yollarla uğraşılıyor artık. nasıl şen'iz.. yemekte kuş üzümlü pilav çıkarıyorlar, yanında da fanta. aç kalıyorum...

    ve o yaz ('99) resmen taşınıyoruz siteye. yalnız bi sorun var. siteye "tek" taşınan biziz. market filan yok. (ulan insan yok dedik ya) babam, zavallım, hergün arabayla takribi yarım saat uzaklıktaki merkeze gidip getiriyor her şeyi. biz bronzlaşmak uğruna keçiyollarından denize inip çıkmaktan lisanslı dağcı oluyoruz adeta. sahilde desen kimse yok. bir tek akşamüstü inşaat işçileri iniyor. onlarla kanki oluyoruz. elektrikçi ümit kuzenime asılıyor durmadan.. onunla ilgili siteden bir anons yapıldığında hepimiz birden "oooooooooo" nidalarıyla kuzenin üstüne yürüyoruz filan..

    birgün denizden gelmişiz. banyo yapıp üst katta balkonda saçlarımızı kurutuyoruz. ve alt kattan bir çığlık yükseliyor:

    -memeeeeeeeeeeeettttttttttttttttttt

    annem. mutfak kapısından evin içine inek girmiş. babamı çağırıyor. babam da tam bu hayatın adamı, ne var bunda korkacak diyor. bu cümleyi sarfettiği kadının da kırk senedir panik atağı var bu arada.. ineği akşam yemeğimize büyür ediyoruz. napalım, komşu yok bari karpız neyin yer garip, bize de eğlence işte diyerekten..

    ilk senemiz böyle geçer gider.

    sonra sonra site nüfusu artmaya, genç popülasyon çoğalmaya ve temeli sağlam dostluklar atılmaya başlanır yazlıkta. her akşam sahilde ateş yakılır, etrafında gitar eşliğinde şarkılar söylenir, sabahlanılır, arada bazen merkeze kaçıp içilir, içilir, içilir... ve elbet,

    aşık olunur..

    hatta birgün ölünür de...

    (bkz: rıdvan inan)

    sekiz sene boyunca hayatıma çok şey katmış bir kavramdır yazlık. sadece çatısı olan betondan ibaret bir yapı değil,
    benim için her yaz akşamında kulağıma çalınan grup yorum'dur, çav bella'dır. yenitürkü, edip akbayram'dır.
    tekne turudur, saint georgia'dır
    beklenmedik bir anda, beklenmedik birinin verdiği mutlu eden beyaz bir deniz kabuğudur.
    ya da denizdir. ege'min denizi
    üstüne oturulmaktan aşınmış kayalıklardır. adaya nazır şarap içilesi
    titremek pahasına ses etmeden saatlerce aynı kalıpla dışarıda oturmaktır
    bitmeyesice sohbetlerdir
    kopuk bir gitar telidir. gizlice sarıp cüzdanımda taşıdığım. meşkle dolu bir gecenin anısına..

    çandarlıdır. ve en çok da aşktır yazlık...
110 entry daha
hesabın var mı? giriş yap