44 entry daha
  • platon abimizin harika bir diyalogudur. incelemesi şu şekildedir:

    sofist diyalogu genel itibariyle sofist kavramını avlama girişimidir. bu av girişiminde en genel kavram olarak sanat kavramının belirlenmesinin sebebi, sofistin sadece faaliyeti üzerinden yakalanabilecek olmasıdır. sofistin bir av olarak, hayvan avından en büyük farkı, faaliyetinin sadece konuşma olmasıdır. sofist, konuşma faaliyetiyle kılıktan kılığa girebildiği için tek bir belirlenimle yakalanması olanaksızdır. bu yüzden diyalogun sonuna kadar biri şüpheli olmak üzere, toplamda altı sofist tanımı belirlenmiştir. diyalogun sonunda ise şüpheli olarak belirlenen tanımın sofiste ait olmadığı gösterilmiş ve nihai bir tanım konulmuştur. bu nihai tanım ile birlikte önceki tanımların hükmü kalkmamıştır, aksine sofist bu tanımların hepsiyle birlikte düşünülmelidir. bu makalenin amacı, bu tanımların sofisti avlamak konusunda yeterli olup olmadığını incelemek ve bu tanımları ortaya koymak için yabancı’nın izlediği argümantasyonu irdelemektir.

    öncelikle beşinci sofist tanımı ile şüpheli şekilde sofiste yüklenen tanımın yerleri belirlenecek. beşinci sofist tanımına göre sofist, çelişme sanatının (antilogikos) altında yer alan tartışma sanatının (eristikos) bir parçası olan kazanç arayan tartışma sanatçısı olarak belirlenir. [225d] şüpheli şekilde sofiste yüklenen tanım ise, önceki tanım gibi elde etme sanatının altında yer almaz. ayıklama sanatının altında yer alan çürütme sanatı (elegkhos) olarak tanımlanır. [230b] böylelikle iki tanımın yerleri belirlenmiştir, bu iki sanatın birbirinden nasıl ayrıldığı makale boyunca anlatılacaktır.

    yabancı, theaitetos’a sofistlerin tanrısal şeyler hakkında da öğrencilerini çelişme sanatı uzmanı yapabileceklerini sorar. 232c ardından önkabul olarak bir insanın her şeyi bilemeyeceği söylenir 233a ancak sofistler her konuda her şeyi bildiklerini iddia ederek, bunu para karşılığında öğretmektedirler. öyleyse sofistler sadece sanıya (doxa) sahiptirler gerçek bilgiye (episteme)’ye değil. 233d dolayısıyla, sofistler her şeyi bildiklerini iddia ederek öykünme sanatı yaparlar(mimesis). bu öykünme sanatıyla gerçek nesneleri değil, görüntülerini meydana getirirler. 234b bir öykünme sanatı olan benzeri benzer yapan sanat (eidolopoukos) ikiye ayrılır. ilki kopya sanatıdır (eikastikos), buna örnek olarak ölçüler korunarak yapılan resim verilir. ikincisi ise görüntü yapan sanattır (phantastike), örnek olarak ise ölçüleri korunmayan sanat yapıtı verilir. 236c yabancı, ilk kez bu ayrımı yaptığında sanat yapıtı üzerinden örnek vererek yapıyor, ancak diyalogun sonunda kopya sanatının yalnızca tanrısal meydana getirmeye ait olduğunu söylüyor. diyalogun sonunda mimetik olmayan insansal meydana getirme olarak insanın yaptığı nesneler örnek veriliyor, örneğin ev. dil ise böyle bir meydana getirme sanatının içinde değildir. dil, mimetik faaliyetin ötesinde bir güce sahip değildir, mimetik faaliyeti içerisinde varolana uygun ya da ona uygun olmayan deyimler üretebilir sadece. dolayısıyla dil benzer yapan sanat olarak insansal meydana getirme sanatıdır. diyalogun sonunda her ne kadar kopya yapan sanat, sadece tanrısal meydana getirme sanatı olarak ele alınsa da, bana göre dil hem kopya yapan, hem de görüntü yapan sanattır. varolanı varolan olarak ifade eden deyimler, varolana uygunluğu açısından eikastike’dir. varolmayanı varolan olarak ifade eden deyimler ise phantastike sanatının altındadır. diyalogun sonunda sofistin nihai belirlenimi, doksastike altında ikiyüzlü öykünmeci olarak belirlenir. bunun gösterilebilmesi için varolan-varolmayan ayrımlarını ve bu ayrımın dilde nasıl karşılık bulduğu gösterilmelidir.

    gerçek-olmayanın(faux) varlığını açıklamak için varolmayan’ın varolduğu gösterilmelidir. bunun için parmenides’in “asla kanıtlanamaz var olmayanın var olduğu; hayır, böyle bir araştırma yolundan düşünceni uzak tut!” sözleriyle yüzleşilmelidir. 237b bu sözden ne anlaşıldığı ilk olarak anlatılacaktır. yabancı, theaitetos’a sorar: “mutlak varolmayanı (to medamos on) telaffuz etmeye yeltenebilir miyiz?” 237b me on’a atfedilecek bir nitelik yoktur. varolmayan, var olan bir şeyle ilgili olamaz. varolanla ilgi içinde olmayan, birşey’le de olamaz. salt kendi başına yalnızca konuşmada kullanılmış, bütün varolan’dan bağları koparılmış olan olanaksızdır. bir şey söyleyen zorunlu olarak herhangi bir’i söyler. kim varolmayan hakkında sözle bir şey bildirmeyi deniyorsa, o genellikle hiçbir şey söylemez. 238a’a kadar sayıların türü birer varolandır. 238b ister çokluğu (varolmayanlar) ister birliği (varolmayan) gösteren sayı ile varolmayan ilişki içine sokulamaz. sonuç olarak, varolmayan; düşünülemeyen, söylenemeyen, deyimlenemeyen çelişkili bir şeydir. ancak –dir yüklendiğinde varolmayan birlik kavramı altında yer aldığından varolan haline geliyor. dolayısıyla varolmayanın çürütülmesi olanaksızdır. 239b sonuç olarak, varolmayan çürütülemediğine göre varolmayanı gösterebilme olanağı ortaya konmuş olur.

    bu aşamada resim(eidolon) örneğine geri dönülür. resim tümüyle gerçek bir şey değil, gerçek olana benzerdir. örneğin çam ağacı varolandır, çam ağacı resmi ise varolan değildir. ancak çam ağacı resmi bir bakıma vardır. dolayısıyla, o hem varolan hem varolmayandır. o halde, varolmayan bir bakıma vardır. 240b varolmayan (me einai), varlık olmayan (me onta) olarak ele alınırsa yanılgı mümkün olmazdı. sofist görüntü-resim’le aldatma yapar, bunu dilde yanlış sanılar üreterek yapar. 240d yanlış sanı, varolanı varolmayan olarak ve varolmayanı varolan olarak deyimler. 241a sonuç olarak yabancı tarafından öne sürülen sav şudur: varolmayan bir bakıma vardır, varolan ise belli bağıntıda varolmayandır. bu sav onaylanmadığı ya da çürütülmediği sürece yanlış sanıdan bahsedilemez. bu savı içerdiği çelişkiden kurtarmak gerekir. 241d

    varolmayanın açığa çıkarılması için varolanın da incelenmesi gerekir. yabancı’ya göre önceki filozoflar varolanı nicelik bakımından incelemekle yetinmişlerdir. her şeyin birden çok olduğunu söyleyenler 244b, örneğin sıcak ve soğuk varolandır diye kabul edenler, bir üçüncü olarak varolmayı da kabul etmiş olurlar. bu ikisine varolan deniyorsa, bu ikilik varolan olarak birlik olacaktır. 243e yalnızca bir’in var olduğunu öne sürenlere ise yabancı, varolan bir ile dildeki ‘bir’ eğer farklı şeyler ise iki şey vardır. 244c aynı şeyler ise ya ‘bir’ hiçbir şeyin adıdır ya da ‘bir’ ‘bir’in adıdır. yani bir’in adı olarak bir, adın bir’inden başka bir şey değildir. 244d dolayısıyla önerme geçersizdir. varolana nicelik bakımından yaklaşmak bizi tekrar çelişkiye düşürdü. yabancı bu çelişkiden çıkabilmek için başka bir argümantasyona geçiyor.

    varolanı hareket ve devinimsizlik üzerinden tanımlayanların argümanları incelenecektir. bu inceleme için yabancu öncelikle kendi varolan tanımını ortaya koyar. etkileme ve etkilenme açısından bir dynamis’e sahip olanlar varolanlardır. 247e ancak yabancı’nın deyişiyle ide’lere dost olanlar 248a, etkileme ya da etkilenme gücünün oluş’la bağlantılı olduğunu söylerler. oluşun ise gerçek varolan olmadığını iddia ederler. 248a bu güç, her bakımından kendisiyle özdeş ve daima aynı kalan gerçek varolanla bağlantılı değildir. 248a bilmek bir etkileme ise yetkin varlık (pantelos onti) ne hareket ne ruhtan pay alır, düşünmez ve canlı değildir. yabancı’ya göre bu kabul edilemez. yetkin varlığın akla ve ruha sahip olduğunu, dolayısıyla da devinimsiz olmadığını kabul etmek gerekir. 249a sonuç olarak, hareket eden ve hareket varolandır çünkü hiç hakaret yoksa, hiç kimsede hiçbir şey hakkında, hiçbir yerde akıl bulunmaz. 249b aynı şekilde her şeyin değişme ve harekette olduğunu kabul edersek yine akıl ya da bilgi mümkün değildir. “her bakış açısından aynı”, “aynı tarzda” ve “aynı bakımdan” belirlenimleri için dinginlik gerekir. 249c sonuç olarak dinginlik olmalıdır. hareket varolansa ve dinginlik varolansa, o halde hareket ile dinginlik aynı şey olmalıdır. 250b ancak bu çelişiktir, dolayısıyla varolan hareket ile durağanlığın bir toplamı değil, tersine ayrı bir şeydir. 250b ancak ne hareketli ne dingin olan şey var olabilir mi? burada da bir çıkmaza (aporia) girilir.

    bu çıkmazdan çıkabilmek için bir varolana birçok yüklemin yüklenip yüklenemeyeceği tartışmaya açılır. 251a bir şeyin yalnız kendisiyle bağıntıya girebileceğini düşünenler, sadece analitik yargıları kabul ederler. örneğin, insan’a insan harici başka hiçbir şey yüklenemez. bu durumda bilgi mümkün olamaz. hiçbir şey hiçbir şeyle ortaklığa girmezse, hareket ile dinginlik varlıkla olan ortaklıklarını yitirir. 252a varlıktan pay almadıkları için varolmazlar. bu hipotez altnda söylenen her şey boş konuşmadır, susmak gerekir. aynı şekilde her şey birbiriyle birleşemez, aksi halde hareket dinginlik, dinginlik hareket olacaktır. 252d o halde bazı şeylerin birbiriyle bağıntı içine girdiği kabul edilmelidir. 253a hangi kavramların birleştirilebileceği, hangi kavramların birbirini dışlayacağını gösteren bilime ihtiyaç vardır. bu bilim ayrıca belirli temel kavramların tüm kavram alanını kuşatıp kuşatmadığını da belirleyecektir. yabancı bu bilime, özgür insanların bilimi ve diyalektik bilim der. 253d sofistin tanımından önce filozofun bir tanımına ulaşılmıştır.

    yabancı en önemli olarak görülen formların (ideaların) bazılarını inceleyerek varolan ve varolmayan’a açıklık getirebileceklerinden bahseder. 254c daha önce incelenen türler varolan, hareket ve dinginlikti. 254d hareket ve dinginlik birbirleriyle bağıntıya giremezler. varolan ikisiyle birleşebilir çünkü ikisi de vardır. dolayısıyla her biri, diğer ikisinden ayrı ama kendi kendisiyle aynıdır. 254d “aynı” kavramı bu üç kavramdan birisi midir? “aynı” hareket ile bir tutulursa, hareket dinginliği de kapsayacak ve hareket dinginliğe dönüşecektir. “aynı” dinginlik ile bir tutulursa, dinginlik harekete dönüşecektir. peki “aynı” ile “varolan” bir kavram mıdır? öyle olursa, hareket ile dinginlik varolan olarak gösterildiğinde, yine birbirlerine dönüşeceklerdir. bu da mümkün değildir. 255b sonuç olarak, “aynı” dördüncü bir kavramdır. 255c varolan, “ayrı” ile bir tutulursa, hareket varolan olarak gösterildiğinde, hareket hareket olmayan ile bir tutulmuş olur ve çelişiktir. dolayısıyla, “ayrı” beşinci bir kavram olarak konulmalıdır. 255e “varolan” kendi başına varolarak “aynı”lığa katılır, bir başkasıyla bağıtında olduğunda ise “ayrı”lığa katılır. “ayrılık” kavramı tüm kavram alanı içine yayılır. 255e bir kavram ayrılık idesine katıldığı için diğerlerinden ayrılır.

    yabancı hareket kavramının, diğer dört kavramla olan bağıntılarını göstererek varolmayanı açığa çıkarmaya çalışır. ilk olarak, hareket dinginlikten tamamen ayrıdır. ikinci olarak, hareket “varolan”a katılması bakımından vardır. 256a üçüncü olarak hareket, kendi kendisiyle bağıntıda olduğunda “aynı”lıktan pay alır. dördüncü olarak, hareket başka bir şeyle bağıntıda olduğunda “ayrı”lıktan pay alır. en önemlisi ise, hareket varolan’dan pay aldığı için bir varolan olmakla birlikte, varolanın kendisi olmadığı için o aynı zamanda bir varolmayandır. 256d sonuç olarak, ayrılık her bir varolanı “ayrı” yapar ve onun katıldığı her varolan birer varolmayandır. 256e bu yüzden yabancı, eidosların her bir bağıntısında “varolan” çoktur, ama “varolmayan” sonsuz sayıdadır der. 256e

    “varolmayan” varolanın bir karşıtı değil, ayrı olandır. 257b varolan kendi başına “bir”dir, ama varolmayan bağlamında sayısız “başka”da bulunur. örneğin güzel-olmayan (güzele ayrılığın ya da varolmayanın katılması) güzel dışındaki pek çok varolanı ifade eder. 257e güzel olmayan; çirkini, sarıyı, büyüğü vb. birçok varolanı ifade edebilir. varolmayan ancak bir şeye katılarak onu ayrı yapar, ayrı yaptığı şey ise bir varolandır. dolayısıyla, varolmayan da varolanlar içinde bir varolan olur. yabancı, varolmayanın özünü oluşturan kavramın ayrılık olarak ortaya çıktığını söyler.258e sonuç olarak, varolan ile ayrılık’ın alanı tüm kavramları, keza onların bir diğeriyle karışılıklı bağıntısını içine alır. 259a ayrı olan, varolan’a kendi payına düşen katılması sayesinde gerçi var olur, ama o, katıldığı şeyin kendisi olmaz. tersine, ondan ayrı olan bir şeydir, o varolandan ayrı olmaklığıyla varolan değildir. aynı şekilde varolan, ayrılıktan pay alarak diğer tüm kavramlardan ayrılır. dolayısıyla, varolanın binlerce durumda varolmadığı, ayrı olanın da birçok bakımdan hem varolduğu hem var olmadığı kuşku götürmez. 259b nasıl güzel olmayan, birçok varolanı imliyorsa; aynı şekilde güzel de küçük olmayanı, sarı olmayanı vs. imleyebilir. sonuç olarak, varolmayan (ayrılık), varolan türlerden biri olarak tüm varolan üzerine yayılmış olarak bize kendini gösterir. varolmayanın varolduğu bu şekilde gösterilmiş olur. (varolmayan, varolanın salt karşıtı değildir)

    varolmayan var oluyorsa ve varolan var olmuyorsa, hata nasıl mümkündür? varolmayanın sanı ve söz ile bağıntısının gösterilmesi gerekir. 260b bağıntı varsa, yanlış sanı ve yanlış söz de vardır. nasıl bazı kavramlar birbiriyle uyuşuyorsa aynısı sözcükler için de geçerlidir. 261d yabancı, varlık hakkında ses ile yapılan iki bildirimin olduğunu söyler. 261e ilki adlardır (onoma), eylemlerin kendileriyle ilgili ses göstergesi. ikincisi ise fiillerdir (rema), eylemleri deyimler. 262a ifade için ikisinin birlikte olması gerekir. 262d bir ifade bir şeyin ifadesi olmalıdır ve geçerliliği bakımından bir niteliği de olması lazım. 262d örneğin “şu an bu makaleyi yazıyorum” ve “şu an uçuyorum”, bu iki ifadeden ilki benim hakkımda gerçek olanın varlığını ifade eder. 263b ikinci ifade ise gerçek olandan ayrı bir şeyi söyler, ama o varolan’ı söyler yine de, benim hakkımda olandan ayrı olan varolanı. ikinci ifade varolmayanı varolan olarak ifade eder. bana ait olmayanı bana aitmiş gibi söyler, dolayısıyla yanılgının sebebi budur. dolayısıyla ilk ifade doğru, ikinci ifade yanlıştır. 236b yabancı ruhumuzda oluşan olayları düşünme, deyim, sanı ve tasarım olarak dörde ayırır. hükmün (tasdiklemenin-değillemenin) deyimde ortaya çıktığından bahseder.263e sanı ve tasarım, deyimle akraba olduğu için (ruhta oldukları için) yanlış olmaları mümkündür. sonuç olarak yanlış deyim ile yanlış sanının varolduğu ortaya çıkmıştır ve bu durum aldatma sanatının olanaklı olduğunu gösterir. 264d

    sofist nihai olarak, insansal meydana getirme sanatının altında yer alan phantastike yapan sanatın altında belirlenir. görüntü-sanı öykünmesi altında ikiyüzlü öykünmecidir. 268d mimesis yetisiyle meydana getirdikleriyle toplumsal kandırma sanatını da yerine getirir (1. tanım). aynı şekilde bu yarattıklarını para karşılığı satarak tecim sanatı belirlenimlerinin altına girer. (2.,3. ve 4. tanım). mimesis ile yarattıklarıyla çelişme sanatında (kazanç arayan tartışma sanatı) ustalaşmıştır. (5.tanım).

    diyalog boyunca filozof belirlenimleri olarak gösterebileceğimiz şeyler ise, filozofun ayıklama sanatı altında yer alan çürütme sanatçısı olarak belirlenmesidir. aynı şekilde eidosları doğru biçimde birleştirerek kopya sanatının altında yer alır çünkü varolan ile dildeki uygunluğu göz etmiştir. aynı şekilde eidosları doğru biçimde ayırması, ayıklama sanatına mensup olduğunu bize gösterir.

    sofist bu altı tanım ile yakalanmış mıdır? bunu söylemek bana göre pek mümkün değil çünkü sofist mimesis yetisini öyle bir kullanır ki, her an varolanı varolmayan, varolmayanı varolan olarak gösterebilir. sofistin filozoftan ayrımı ancak bir mimesis yetisi olan dil ile mümkündür, ancak tam da bu konuda dili sofist filozoftan daha hünerli kullanmaktadır. sofist ile filozofun temel ayrımı olan çelişme sanatı ve çürütme sanatları çok kolay bir şekilde birbirine dönüşebilir. sofist sadece erdeme ilişkin bilgi ticareti üzerinden yakalanabilecekse, açıkçası bu diyalogun teorik olarak sofistin yakalanması konusunda yazılması anlamsızdır.
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap