142 entry daha
  • “insanın en anlamlı yaratısı, mezardır. insanların en anlamlı oldukları yer, mezarlıktır –ölülerin de, yaşayanların da…” (bkz: oruç aruoba)

    biraz latince verb paradigm yapalım:

    meminisse = "to remember"(hatırlamak)
    memini: "i/you/singular remember"(hatırlarım) - perfect indicative active singular
    memento: remember!(hatırla) - imperative ve de future/present.

    özetle: memento fiili perfect formunda aslında ama anlam olarak present yani şuanda.

    morior= "to die"(ölmek)
    mori= "i/you/singular die" present hali.
    ve aynı zamanda noun haline gelmiş bir death (ölüm).

    birleştirelim: remember death. noun olmayan hali ile remember that you die. iki türlü de aynı anlama çıkıyor. morinin hem ölmek eyleminin geniş zamanlı haline hem de isimleşmiş ölüm haline gelmesi ile iki farklı çeviri ile kullanılabilir. latince biraz da böyle bir dil. bizde ise fani olduğunu hatırla,ölümü hatırla,ölümlü olduğunu hatırla bizdeki hali ile ise her nefis ölümü tadacaktır anlamına gelir. gelelim şimdi hikayesine çünkü bizim için önem arz edecek kısmı burada.

    a) memento mori ve antik roma
    hepimiz antik roma'dan gelen o meşhur hikayeyi biliriz. yüce roma generali büyük zaferinin ardından sokaklardan kükrercesine geçer. bir tanrı gibidir o: yenilmez ve de kader belirleyici. elleri kanlıdır. şanı beraberinde ölümü getirdiğinde, o kanlı ellerle tokalaşmak da pekala zordur. bu hürmetli anlarda kendinden geçmesi suretinde ona bir şeyi hatırlatacak bir köle tutar kendine. tek görevi vardır. bu imparatora sürekli şunu fısıldamak:

    *"look behind. remember thou art mortal. remember you must die"
    *"dön de bir arkana bak. sadece bir insan olduğunu hatırla. sakın ha unutma olduğunu ölümlü.""

    yani şunu anlatmak istiyor zannımca

    --- spoiler ---
    -sen de öldürdüğün insanlar gibi etten ve kemiktensin. sen de aynı şekilde öleceksin.
    look behind! evet. arkana bak. tek fatihi kendin mi sandın ey general? senin o fatih ataların da, imparatorların da öldü. hiç ölmeyeceklermiş gibi titrediler vatanlarında, bak şimdi bazılarının adı dahi anılmıyor bu topraklarda. senin öldürdüklerinin adlarının da asla anılmayacağı gibi. senin de zamanın gelecek. ve öleceksin. senin zaferlerin geçecek lakin ölüm baki kalacak- / kendi zaferlerini kursağında bırakmayı seven gerçekçi bir general. sahi neydi onun adı?
    --- spoiler ---

    tabii ki memento morinin mazisi daha geniş. biz hikayenin bu yüzünü biliyoruz. peki ya diğer yüzleri? antik yunandan, roma çağlarına. roma çağlarından, hristiyan felsefesine. taoculara, islamiyete, budizme. ölümün olduğu her yere. tüm çağa. edebiyata. sinemaya.

    hepsinde anlatılmak istenen tek bir şey var aslında.

    --- spoiler ---
    alim olmuşsun veyahut zalim. saraylarda yudumlamışsın şarabını ya da sokaklarda bulmuşsun ekmeğini. zamanın başlangıcından beri süregelen bu dalga: ölüm. herkesin bir gün öleceği gerçeği. stoacılar ya da postmodernistler bunu bir olumlama olarak algılamış. öleceksin işte yaşa hayatını; yaşa doyasıya! sevgili stoacılar! aynı sözleri savaşlarda boğazları kesilen, sokaklarda donarak çürüyen, kanserin son evresini yaşayan insanlarda da söyler misiniz?

    beni yoğun bir nihilizme sürüklüyor memento mori. ilhamım olmasın ölümden.
    --- spoiler ---

    b)memento mori ve stoacı felsefe
    demişken tabi nedir bu stoacı memento mori felsefesi biraz da ona değinelim.
    “begin at once to live, and count each separate day as a separate life.” -- seneca

    seneca lucilius'a (bkz: epistulae morales)'inde şunları söylemişti: yaşamımızın sonundaymışız gibi davranalım ve hayatımın rütuşlarını yapalım şimdiden. ölüm bir anda gelecek gibi değil mi? oysa ki ölümün çoğu bitti. öyleyse sarılalım saatlere. şimdiye. geleceğimize.

    gelelim marcus aurelius'a
    “it is not death that a man should fear, but he should fear never beginning to live.”
    -- marcus aurelius, meditations

    ayrıca meditationes de prima philosophia'da değindiği gibi: büyük iskender ve katırcısı öldükten sonra aynı yere uğurlandılar. ya yaşamın kaçınılmaz döngüsüyle karşılaştılar ya da atomlarına ayrıldılar.

    epictetusise en büyük kötülüğün ölüm değil, ölüm korkusu olduğunu söylemişti öğrencilerine. bize bunca vahşeti yaşatan ölüme karşı duyduğumuz o korkudur. kendinizi bu korkuya karşı terbiye ederseniz, özgür olacaksınız da demişti. insanın bilinmeze olan korkusu terbiye edilebilir miydi ki? burası başka bir konu pekala.

    genel hatlarıyla stoacılar ölümü içselleştirmiş, ölümü yaşama anlam katmak için kullanmışlardır. her güne bir armağan gibi davranmayı, günlerini sürekli önemli işlere harcamayı umut ettiler. aurelius'un bu sözlerine camus'nün tepkisi ne olurdu acaba? gördüğünüz üzere temelde aynı düşünce sizi stoacı da yapabiliyor nihilist de. (absürdist mi demeli?) ikisini de dene tarafını seç!

    c)memento mori ve mısır
    yazılı olmayan bir memento mori: (bkz: mumyalama)
    mısırbilimciler ve geçmiş mısır tarihi mumyalama işleminin yalnızca ceset korumasından ibaret olmadığını söylüyor. mumyalar ölümü hatırlatmanın en şiirsel yolu; üstelik şiir dahi olmadan! mısırda mumyalar yaşamı kutlamanın ve ölümü hatırlatmanın en büyük temsili idi.

    michel de montaigne bir denemesinde şundan dahi bahsetmişti: drink and be merry, for such shalt thou be when thou are dead. nereden geliyordu bu söz? bir mısır geleneğinden. antik mısırda ölen kişinin iskeleti havaya kaldırılır, semaya yükselir, ve içkilerle kutlama yapılırdı. kutlama sırasında insanın kırılganlığı ve geçiciliği anılırdı. bu da gelip geçecekti. tıpkı tüm anılar gibi. hayat gibi.

    d)memento mori ve budizm
    ölüm farkındalığı budizm'de merkezi bir öğretidir. ölüm bilinci daha iyi bir yaşam için mutlaka gereklidir. kişi maddi yaşamının doğasını kabul etmekle yükümlüdür ve de bu geçici yaşamın nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorusunu sorar kendine.

    “of all the footprints, that of the elephant is supreme. similarly, of all mindfulness meditation, that on death is supreme.” -- buddha

    ayrıca çok detaylı bilmediğim ölüm meditasyonları vardır.
    (bkz: mara?asati)
    (bkz: hagakure)
    (bkz: lalitavistara sutra)
    gibi gibi gibi.

    e)memento mori ve dinler
    beşinci yüzyılda roma imparatorluğunun çöküşü büyük bir çalkantı, salgınlar, veba, siyasi kriz yaratmıştı. bu sırada yapılan cenazeler ve dikilen kiliselerde tek bir şey anılacaktı o da ölüm. kutsal kitapta da dendiği gibi: ölüm tanrıdandır ve ölüm hatırlanmalıdır.

    21. yy'da dahi gerek hristiyan gerek müslüman cenazelerinde insanların faniliği hatırlatılır. bunun için sözlü uyarıma gerek var mıdır? orası tartışılır. toprağın içine atılan kişi az önce sarıldığınız kişi ise bunun zaten çoktan farkındasınızdır ta ki ölüm sizi bulana kadar.

    ayrıca (bkz: day of the dead) / meksika geleneğininde de ölümü hatırlatmanın türlü yolları hatta festivalleri dahi vardır.

    ayrıca her nefis ölümü tadacaktır. sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz. (enbiya/35)

    f)memento mori ve kalan şeyler
    yalnızca tarihte değil: sinemada,dizilerde,resimlerde,heykellerde,şiirlerde ve müzikte. ölüm her yerde.

    (bkz: danse macabre)
    (bkz: vanitas)
    (bkz: memento) -- jonathan nolan
    (bkz: zdzislaw beksinski)

    bu da gereksiz bir bonus olsun.
    penny dreadful- memento mori

    x)memento mori ve kalihora
    hiç dövmem yok. arkadaşlar arası bir sohbette dövme yaptırmak istediğimi söylemiştim. kafamdaki imgelemi kağıda aktaracak bir çizer, bu kağıdı da üstümde dövecek bir dövmeci arıyordum. altında da mutlak bir şey yazacaktı. dövmenin tüm amacı da buydu. arkadaşım ne olduğunu sordu ben de dedim ki "memento mori". bana gülerek döndü ve şunu dedi. çok klişe. evet klişe olan memento mori imiş. klişe olan deyişin kendisi mi yoksa insanlarda sıklıkla görmesi mi irdelemedim. ama ona neden memento mori diye açıklayacak olsam muhtemelen şu satırları sarf ediyor olacaktım

    ++ kalihora. adın bile ufacık bir çocuğun ölüme teslimiyetinden geliyor. sokaklarda şakıyan minik kız çocuğu olduğuna bakılmaksızın tutuyor ölüm elinden. hiç büyümeyecek bir çocuğun şarkısı yankılanıyor sokaklarda. (bkz: kalihora's song)

    ben de vücudumda yankılansın istiyorum memento mori. roma generaline fısıldayan köle misali. stoacı bir bakış açısıyla değil tabii. ama aynı işlevsellik ile. her anımı zehir edercesine. içtiğin o şarabın yudumunda, dinlediğin o müziğin tınısında, dorian gray'i okurken ki şiirsellikte, domates soslu spagettinden bir çatal aldığında, gökyüzünde seyre daldığında, sokaklara karıştığında, pistte dans ettiğinde, dilleri keşfettiğinde, terk edildiğinde, başarısız olduğunda, deneyimlemeyeğinde: her hazzın ve hüznün taşkınlığında ölümü hatırlamak ve hayatımı rezil etmek istiyorum. siz deyin arlanmaz bir melankolik, ben diyeyim realite.

    ölümü kabullenmenin bir yolu olmasa da ölümü unutmamanın var. sokaklarda,televizyonlarda,mahallede,ailede kimsenin ölmeyecekmiş gibi davranmasından sonra işte. ben ki aklımı deneyimlenemeyenin denenmesine takmışken insanların durduğu yerin bile farkında olmamasına belki de.

    bazen diyorum ki herkesin bir dövmesi olsa memento mori diye her şey farklı olabilir miydi? insanlar boktan hallerine şükür etmez, felsefe elitizm alanı olmaktan çıkar, herkes kafayı kırıp ölümsüzlüğü mü arardı acaba? her şey aynı kalırdı muhtemelen. tabi şey de olabilir cesedimi kadavra olarak inceleyen tıp öğrencisi yahut eğitmenine derin manevi buhranlar ya da varoluşsal sancılar bırakabilirim. ya da diğer herkes gibi kendi memento morimle yok olur, varlığım da adımla birlikte silinir.

    sabah kendi ellerimle öpüp uğurladığım babamı akşamında toprağa verdiğimde anlamıştım aslında. livor mortis halini gördüğümde. eminim saatler önce sıcacıktı ve diriydi teni. gözleri farklı bakıyordu. net hatırlıyorum. ertesi gün ise yoktu. hoyrat bir gerçek. var olmamış gibi öldü. ve eminim ki sabah o evden öleceğini düşünmeyerek çıktı. belki onun da kolunda bir memento mori dövmesi olsa daha dikkat ederdi ve ölmezdi. ya da bu benim travma sonrası bozukluğu anılarım.

    <<insan yıldızların ve galaksilerin,hatta maddenin olmadığı bir varoluş düşünebilmesine karşın, düşüncenin olmadığı bir varoluş düşünemez. dolayısıyla ölüm-beğenilmeyen bir ölüm,bütün çıplak ve uygunsuz açıklığı içinde bir ölüm- nihai saçmalık,aynı zamanda nihai hakikattir. ölüm,hakikatin ve saçmalığın bir olduğunu açığa vurur. ölümü,tanığı olduğumuz başka bir olaydan,farkındalığın belirleyici işareti olan o acımasız ve direngen tutumla içinde olduğumuz olaydan farklı bir olay olarak düşünemeyiz. kendimizi ne zaman ölü olarak "düşlesek", tabloda kaçınılmaz olarak,düşleyen kişi olarak yer alırız. diri bilincimiz ile de ölü bedenimize bakar. >> ---(bkz: zygmunt bauman)
106 entry daha
hesabın var mı? giriş yap