31344 entry daha
  • 14. yüzyılda yaşamış olan ve söylediklerinin anlaşılamaması üzerine derisi yüzülerek öldürülen nesimi’nin hikayesini anlatmak istiyorum, tabi bu ufku iki katına çıkarır mı bilemem. en azından müzeyyen senar’ın müthiş yorumladığı o şarkıyı dinlerken aklınıza gelip anımsarsınız belki. mutlaka yazılmıştır ve mutlaka bilenler de vardır. şarkıya denk geldim heveslenip yazmak istedim.*

    neye inanmış olsa da olmasa da kendi dönemine göre kesinlikle devrimci bir şairdi nesimi. bunu şiirlerinde ki korkusuz dilinden ve 700 yıl öncesinin dünyasının dar görüşlülüğüyle mücadelesinden anlıyoruz.

    o dönemde yaygın olan tarikatlardan birine üye nesimi. (bkz: hurufilik) daha çok felsefi ve mistik konuların işlendiği, varlık ve sayılar arasında bağlantıların kurulmaya çalışıldığı değişik kafada insanların buluştuğu bir yer burası. bizim nesimi de durur mu insanların anlayamayacağı, herkesin ona “zındık” diyerek bağırmasına sebep olacak laflar söylüyor tabi.
    edebiyatla ilgilenenler mutlaka bilir vahdet-i vücut kavramını. belki hala tartışılan bir kavramdır herkes farklı yorumlar. bazıları savunur bazıları şirk der.

    yanlış yazmak istemediğim için viki’de ki anlamını yapıştırıyorum;
    “tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaratılanın tek ve "bir" olduğunu savunan görüştür.”

    böyle kulağa çok hoş geliyor belki ama o dönemin insanları anlayamıyor, bunun üstüne bir de nesimi ‘ben allahım’ diyor.

    burada anlatmak istediği; her şeyi o yarattıysa her şey onun parçası. biz onun kendisiyiz, kendi parçasıyız. ben onda var olmuşum ya da onda yok olmuşum zaten ben o’yum diyor.
    bir dal ağaçları yaratır, ağaçlar da ormanı yaratır diyor bir nevi.

    asıl olay bundan sonra başlıyor tabi dönemin din alimleri onu kafirlik ve buna benzer laflarla üstüne yürüyor, halkı ayaklandırıyor.
    çünkü herkes onlar gibi düşünmeli, susturulmalı ya da ölmeliydi.

    hatta bir hikayeye göre dönemin alimi olarak görülen bir kişi parmağını kaldırarak “bu öyle bir kafirdir ki kazara pis kanı insanın bir uzvuna temas etse orasını kesmek lâzım gelir.” deyip aşağılamış. o sırada derisi yüzülen nesimi’nin bir damla kanı adamın parmağına sıçramış. izleyenlerden biri parmağının kesilmesini söylemiş fakat alim kendisiyle çelişerek parmağını yıkamış.

    nesimi onlar gibi düşünmedi, susmadı ama herkesin önünde derisi yüzülerek öldürüldü.

    ondan bize bir çok şiir kaldı. bunlardan biri de “ben melamet hırkası.”
    ——
    ben melamet hırkasını kendim giydim eynime
    ar-u namus şişesini taşa çaldım kime ne

    gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi
    gah inerim yeryüzüne seyreder alem beni

    gah giderim medreseye ders okurum hak için
    gah giderim meyhaneye dem çekerim kime ne

    sofular haram demişler bu aşkın şarabına
    ben doldurur ben içerim günah benim kime ne

    ben yitirdim ben ararım yar benimdir kime ne
    gah giderim öz bağıma gül dererim kime ne

    sofular secd'ederler mescidin mihrabına
    benim ol dost eşiğidir secdegahım kime ne

    nesimi'ye sordular ki yarin ilen hoş musun
    hoş olayım olmayayım o yar benim kime ne
    ——
    işte o dinlediğimiz herkesin bildiği haydar haydarımız bu.

    ah müzeyyen ne güzelsin

    biri yazmış biri söylemiş, umarım neye inandıysanız kendi inanışınıza göre güzel bir yerdesinizdir.
10280 entry daha
hesabın var mı? giriş yap