2649 entry daha
  • t24 yazarı ismail küçükakyüz tarafından gözlemlerini içeren 3 bölümlük yazı dizisi:

    --------------------------- o ---------------------------

    0
    22 nisan 2012
    tarihinden bugününe, şairlerinden şehirlerine iran

    kültürü, tarihi, sosyal yaşama ile türkiye'nin en çok etkilendiği ve merak ettiği ülkelerden biri iran. ancak, türk halkının ilgisine karşın iran hakındaki bilinmeyen ya da yanlış bilinenler ağırlığını koruyor. işte iran'ın bilinmeyen yönlerine, özellikle de siyaset dışında kalan halkın günlük yaşantısına ışık tutmak için ismail küçükakyüz t24'e bir iran dosyası hazırladı. eski maliye müfettiişi ve yeminli mali müşavir, olan yeni gezgin ismail küçükakyüz 10 günlük iran gezisinde aldığı notlarla tarihi birikimini t24 okurları için bir araya getirdi. "kadının iran toplumundaki yeri", " halkın türklere bakışı", "kadın-erkek ilişkileri" ve iran'ın tarihi mirasına ilişkin birçok bilinmeyeni üç gün sürecek bu dosyada bulacaksınız. ismail küçükakyüz'ün yazı dizisi yarın t24'te başlıyor.

    --------------------------- o ---------------------------

    1
    23 nisan 2012
    kadınları, namazları, en büyük bayramları ve azınlıklarıyla iran

    yönetim tarafından baskılanmalarına ve kısıtlanmalarına rağmen yine de kadının toplumdaki merkezi rolü dikkatlerden kaçmıyor

    iran’ı ve tarihini anlamamda ve bu diziyi yazmamda katkıları olan “selçuklular tarihi ve türk-islam medeniyeti”nin yazarı prof dr osman turan’ı, “ortadoğu: iki bin yıllık ortadoğu tarihi’”nin yazarı prof dr bernard lewis’i, “iran tarihi: eski çağlardan iskender’in asya seferine kadar”ın yazarı prof dr m. şemsettin günaltay’ı, “iran tarihi: pers imparatorluğundan günümüze”nin yazarı gene r. garthwaite'i, “iran: ulusal kimlik inşası”nın yazarı hamid ahmedi’yi, “iran’ın son iki yüzyıllık tarihi”nin yazarları mohammad-reza djalili ve thierry kellner’ı, çok güzel bir gezi kitabı olan “iran gezi rehberi”nin yazarı zafer bozkaya’yı burada öncelikle anmayı borç biliyor ve şükranlarımı ifade ederek yazıya başlamak istiyorum.

    en çok etkilendiğimiz ve etkilediğimiz kültürlerden birisi olan iran ve iran tarihine olan merakım, o kültürü ve yeşerdiği toprakları görme isteğimi artırdı. elamlılardan medlere, ahamenişlerden selefkilere ve partlara, sasanilerden abbasilere, selçuklulardan moğollara, safevilerden kaçarlara ve sonrasına, binlerce yıldır aktarılan medeniyet, kültür ve mimari – estetik mirası yakından tanımak istedim. 21 mart – 1 nisan arasında özel bir tur şirketinin düzenlediği iran gezisine katıldım. bu sayede tahran, rey, kaşan, isfahan, şiraz ve yezd şehirlerini görme ve komşumuz iran’ın kadim medeniyetini biraz olsun tanıma şansım oldu.

    yukarıda belirttiğim gibi yazımızın konusu, iran gezisiyle ilgili gözlem, anlama, karşılaştırma çabaları ve iran tarihiyle ilgili aldığım notlardan oluşuyor.

    ilk izlenim: yönetici ve şehitlerle oluşturulan bir 'kült' kültürü

    iran’da havaalanına indiğiniz andan itibaren dikkati çeken ilk husus (uluslararası izolasyon olduğu için havaalanının ıssızlığının yanı sıra) her yerde humeyni ve hameney’in birlikte yer aldığı resimler oluyor. bütün kamusal ve özel alanlarda, otellerde, restoranlarda, mağazalarda, sokak ve caddelerde, camilerde bu iki liderin yan yana resim ya da fotoğraflarını görmeden dolaşmanız mümkün değil. nakş-ı cihan meydanındaki tarihi ali gapu’da ve tarihi camilerde bile bu resimlerden görebiliyorsunuz.

    bu haliyle iran, bütün her yeri devlet büyüklerinin resim, fotoğraf ve heykelleri ile donatan baskıcı rejim karakterini belli ediyor.

    ikinci dikkati çeken husus, hemen her yerde karşınıza çıkan iran – ırak savaşıyla ilgili tek veya toplu şehit albümleri. her yerde o kadar çok var ki, hiçbir şekilde şehitler topluma unutturulmuyor. bunlar bütün şehirlerde binaların duvarlarına, ilan panolarına, her yüksekçe yere, yolların ortasındaki levhalara resmedilmiş durumda. hatırlatalım, bu savaşta iran yaklaşık bir milyon şehit vermişti. kadınları, küçük kız ve erkek çocukları da bu şehit resimleri arasında görmek insanın içini sızlatıyor.

    şehitleri anmak bir ülke için önemli olsa da topluma her zaman bu acıları hatırlatmak ne derece doğrudur bilmiyorum. yaratılan bu şehit kültünde bir taraftan da iktidarı sağlamlaştırma çabasının yattığı anlaşılıyor.

    kadınlar her alanda erkeklerle birlikte hayatın içindeler

    havaalanından itibaren iranlı rehberlerimiz tura türkiye’den katılan kadınları örtünmenin bir zorunluluk olduğu, başörtüsü takmaları gerektiği konusunda uyardılar. hatta bir şehirden başka bir şehre giderken bu şehirde örtünme kurallarına daha çok dikkat edildiği ve kadınların dikkatle başlarını örtmeleri gerektiğini hatırlattılar. dini otoriteye bağlı sivil memurlar tarafından başörtüsü ve örtünme kontrolü yapıldığını defalarca söylediler.

    ayrıca uygulama şansının fazla olmadığı belirtilse de yasal düzeyde erkeklerin çok eşlilik hakkı var. bu da iran’daki islami hukuk düzeninde kadınla erkeğin eşit olmadığını gösteriyor. yönetim tarafından baskılanmalarına ve kısıtlanmalarına rağmen yine de kadının toplumdaki merkezi rolü dikkatlerden kaçmıyor.

    iran’da, türkiye’deki genel kanının aksine toplumsal tutuculuğu olmayan, sosyal ilişkiler ve kadının toplumdaki yeri açısından son derece ileri ve her baktığınız yerde estetik bir farkındalık ve incelik yaratan bir medeniyet karşılıyor insanı.

    kadınlar toplumsal hayatın her alanında varlar. trafikte araç kullanan kadın sayısı bizden çok fazla. otellerde, restoranlarda, mağazalarda çalışan kadın sayısı hiç de az değil. bunun nedenlerinden biri kadınların eğitim düzeyinin çok yüksek olması.

    kadının toplumsal hayattaki yeri bakımından bizden çok daha ilerde olduğunu söylemek kesinlikle abartı sayılmamalı. gece sokaklarda, parklarda, restoranlarda kadın, erkek ve çocuklar hep beraberler. yani kadın dışlanmış değil, aksine sosyal hayatın ziyadesiyle merkezinde. gece geç saatlerde parklarda kadınları tek başına görmek mümkün. güvenlik problemi ve kısıtlama yok gibi. keşke bizim kadınlarımız da gece geç saatlerde örneğin taksim gezi parkı’nda dolaşabilse, banklarda oturabilse…

    kadın erkek birlikteliğinin bir nedeni de türkiye’de olduğu gibi tek başına erkeklerin gittiği kahvehanelerin iran’da olmayışı olabilir.

    iranlı kadınlar camilerde erkeklerle beraber namaz kılabiliyor. ancak otobüslerde kadın erkek bir arada oturmaya izin verilmiyor. kadınların bölümü otobüsün arkasında yer alıyor.

    camilerin kullanımı bizden farklı ve çok daha fazla sosyal bir işlev görüyor. camilerde kadınlar ve erkekler aynı mekânda peş peşe birlikte namaz kılıyor. birileri namaz kılarken birileri camide dinlenebiliyor, hatta uyuyabiliyor. bu durum hiçbir şekilde yadırganmıyor. camilerin bahçesinde çay servisi yapılıyor, insanlar çaylarını içiyor, çocuklar oyun oynuyor. bunlara şahit olmanız mümkün.

    camiler tüm ailenin birlikte gidip ibadet edebildiği alanlar, bizdeki gibi kadın ayrıştırılarak arkada bir bölüme konmamış görünüyor.

    insanların özellikle de kadınların yasaklardan ve hayatlarına doğrudan müdahale edilmesinden çok sıkılmış olduğunu anlayabiliyorsunuz. bir mağazadaki kadın satış görevlisine sizde tokalaşmak yasak mı diye sorduğunuzda, ‘’mollalara göre yasak, ama bana göre değil’’ diyebiliyor ve elini tokalaşmak için uzatabiliyor.

    bir kadın ve bir erkek karı-koca veya akraba değilseler birlikte kafe veya restoran gibi bir mekanda oturmaları yasak.

    uygulanan yasakları göstermesi açısından şunu da anlatmalıyım: şiraz’da kaldığımız otelin en üst katlarından birinde bir kafede daha çok otel dışından gelen müşteriler için canlı müzik performansı vardı. hareketli dans müzikleri çalınıyor, insanlar el çırpıyor, ama kalkıp oynamak yasak! bu yasak kadın erkek ayrımı yapılmadan uygulanıyormuş. insanlar hayatlarına bu derece karışılmasından rahatsız olduklarını her fırsatta dile getiriyorlar.

    iranlı kadınlar makyaj yapmayı seviyor

    bir başka dikkat çeken husus kadınların neredeyse tamamının yüz bakımına çok önem vermesi ve türkiye’de olduğundan çok daha fazla düzeyde yüzlerin makyajlı olması. bir diğer husus olarak da burun estetiğinin kadınlar arasında fazla rağbet görüyor olması sayılabilir.

    iranlı kadınların çoğu başörtüsünü aksesuar gibi kullanıyor

    kadınlar sosyal hayatın içinde ama islami yönetim tarafından kadınlara uygulanan kısıtlamalar da yok değil. yasal metinlere kadar girmiş bir kılık – kıyafet kısıtlaması var mı bilmiyorum ama kadınların başlarını, kalçalarını ve bacaklarını örtmeleri emrediliyor. bacaklarını örtmek için neredeyse istisnasız tüm kadınlar pantolon giyiyor. kalçalarını örtmek içinse bu pantolonla beraber uzun hırka veya elbise giyiyorlar. saçlarını örtmek için kullandıkları örtüyle saçlarının ancak yarısını veya daha azını kapatıyorlar.

    eğer asghar farhadi’nin ”elly hakkında’’ ve 2012 yılı en iyi yabancı film oskar ödülünü alan ‘’ayrılık’’ isimli filmlerini izlediyseniz, ne dediğimi daha iyi anlarsınız.

    kadınlar başörtüsünü iran’da aksesuara dönüştürmüş durumda. yönetim de bu alandaki uygulama konusunda çok katı olamıyor. gerçekten başını tam kapatan sayısı bizden çok daha az görünüyor. kadınların çoğu başını örtmekten ve hayatlarına bu kadar direkt müdahale edilmesinden rahatsız ve bunu açıkça ifade ediyorlar.

    12 yıllık eğitim kız – erkek herkese zorunlu

    kadınların bu denli sosyal yaşamın içinde olmasının bir nedeni de eğitim düzeylerinin yüksek olması. iran’da 12 yıllık eğitim kız – erkek herkese zorunlu. böyle olunca kadın başka şeylerin de etkisiyle birlikte iş ve sosyal yaşamda kendisine daha fazla alan bulabiliyor. zaten istatistikler de iran’da kadınların fazlasıyla çalışma hayatının içinde olduğunu gösteriyor.

    özetle kadınların sosyal hayattaki etkisi, iran'daki rejimin baskıcı tutumuna rağmen, varsayıldığından çok daha yüksek.

    iranlılar üç vakit namaz kılıyorlar

    bizde tartışıladursun iranlılar namaz sayısını üçe indirmişler bile. genellikle öğlen ile ikindi, akşam ile yatsı namazları birleştirilerek namaz sayısının moderne hayatın gereklerine uygun olarak üçe indirildiği ifade edildi. ayrıca ramazanda teravih namazı da kılınmıyormuş.

    her şehirde cuma namazı bir yerde kılınıyor

    cuma namazı bütün camilerde kılınmıyormuş. her şehirde bir alanda veya bir camide cuma namazı toplu olarak kılınıyormuş. tahran’da üniversitede kılınan cuma namazına yaklaşık iki milyon kişinin katıldığı ifade ediliyor.

    halifelik kurumunu kabul etmiyorlar

    şiiler halifelik kurumunu ve ilk üç halifeyi kabul etmiyorlar. ilk üç halifenin hz muhammed’in vasiyetine uymadığını ve hz ali’nin hakkını gasp ettiğini kabul ediyorlar. onlara göre allah, peygamber hz muhammed ve birincisi hz ali olmak üzere12 imam var.

    dini terimlerimizin çoğu farsça kökenli

    kullandığımız dinî terimlerin tamamının neredeyse aynı olduğunu görünce şaşırıyorsunuz. mesela namaz, oruç, abdest gibi pek çok kelime farsçadan alınmış. ezan ve minare gibi arapça kelimeler iran'da da aynen kullanılıyor.

    camilerden yüksek sesle ezan okunmuyor

    iran’da bizdeki kadar fazla cami görmüyorsunuz. fazla yüksek sesli ezan sesi de duyulmuyor. duyulan da hem hoparlörden değilmiş izlenimi bırakıyor ve hem de yüksek sesle değil. insanda gerçekten çok hoş bir seda bırakıyor.

    iran halkı türk dizilerini izliyor

    konuştuğunuz insanlardan anlıyorsunuz ki türkiye’yi çok yakından takip ediyorlar. kendi televizyonlarını değil, uydular aracılığıyla bizim televizyonlarımızı izliyorlar. tüm dizileri ve oyuncularını en azından benden daha iyi biliyorlar. bu sayede türkçe öğrenme oranın arttığını, kendisini ve kardeşini örnek vererek rehberimiz anlattı. türk kanalındaki yarışma programında sorulan soruyu on yaşındaki kardeşi birden ‘’balık’’ diye türkçe cevaplamış, bütün aile türkçe konuşmasına şaşırmış, sonra sorunun doğru cevabının ‘’balık’’ olduğunu öğrendiklerinde şaşkınlıkları daha da artmış.

    uydular bazen toplatılıyormuş, o zaman halk arasında yeni modelinin piyasaya çıkacağı konusunda şakalar yapılıyormuş. bu konuda da yönetim fazla kısıtlayıcı olmuyor ya da olamıyor anlaşılan.

    iran halkı türkleri çok seviyor

    sokaktaki insanlardan ve iranlı rehberlerimizden edindiğimiz izlenime göre iranlılar türk halkını çok seviyorlar. türkçe konuştuğunuzda her yerde herkes tarafından sempati ve ilgiyle karşılaşıyorsunuz. aynı şeyi araplar için söylemek zor. iran – ırak savaşı ve geçmişte de yapılan savaşlar araplara olan sempatiyi azaltmış görünüyor.

    iran’da azerbaycan türkleri dışında da türkler var. isfahan’da yaşayan ve 5, 6 ve 7.yüzyıllarda oraya yerleşen türklerle şiraz’da yaşayan kaşkayı türkleri gibi. diğer şehirlerde de bu şekilde yerleşmeler söz konusuymuş. bu yüzden türklerle bir arada yaşama ve kaynaşma kültürü oluşmuş.

    hem orta asya’dan batıya gelirken iran koridorunun kullanılmış olması, hem orta asya’nın (özellikle önemli kültür şehirlerinin) tarihte iran egemenliği altında kalmış olması, hem de iran’ın uzun süre türk hanedanlar tarafından yönetilmiş olması kültürel olarak birbirimizi çok etkilememize ve ortak paydalar yaratmamıza yol açmış görünüyor.

    kendilerine acem denmesinden hoşlanmıyorlar

    iranlara söylememeniz gereken bir şey varsa o da “acem’’ kelimesi, kendilerine acem denmesinden hoşlanmıyorlar. araplar, iran’ı fethedince, kültürel üstünlük kurmak ve arapçayı yerleştirmek için iranlılarla sürekli arapça konuşur, anlamayınca da iranlıları acem diye küçümsermiş. acem kelimesi anlamayan, konuşamayan, anlaması kıt anlamında kullanılırmış. bu sebeple rehberimiz bu kelimenin iranlılar tarafından hiç sevilmediğini defalarca anlattı.

    nevruz bayramını coşkuyla kutluyorlar

    nevruz’un bizdeki gibi sadece yanan ateşin üzerinden valilerin atladığı bir bayramdan ibaret olmadığını, gerçekten halkın içten gelerek kutladığı bir bayram olduğunu iran’ı görünce insan daha iyi anlıyor.

    nevruz 21 martta başlıyor. bunun için tüm iran’da 13 gün tatil ilan ediliyor. kurban ve ramazan bayramları birer günmüş. düşünün nevruzun önemini. bu 13 gün süresince evlerde, otellerde, meydanlarda, mağazalarda bir masa üzerinde adı ‘’s’’ harfiyle başlayan yedi çeşit ürün takdim ediliyor.

    bu bayram süresince tüm toplum mobilize oluyor, iran’ı baştanbaşa dolaşıyor. bütün toplumun seyahat etmesi halkın çeşitli kesimlerinin birbirini tanımasını, kaynaşmasını ve homojenleşmesini sağlıyor. bizde ramazan ve kurban bayramlarında aileler ziyaret edilir, iran’da ise aile ziyaretini de aşan bütün şehirleri, tarihi ve dini mekânları, türbeleri, sosyal mekânları kapsayan topyekûn bir şenlik söz konusu.

    bu bayram süresince bütün şehirlerin parklarında, sokaklarında, caddelerinde ve boş alanlarında çadırlar kuruluyor, insanlar buralarda kalıyor ve yemeklerini burada pişirebiliyor.

    bu alışkanlık toplumun orta ve alt gelir grubunda yer alan insanların seyahat etmesine imkân tanıyor. yemek konusunda iran bizden çok daha ucuz bir ülke olduğu için bu durum da seyahati kolaylaştırarak şehirleri şenlik havasına büründürüyor.

    azınlıkların hakları konusunda bizden çok farklı değiller

    büyük kuroş’un çağına göre gerçek bir laik ve gerçek bir demokrat ülke kurmuş olduğu anlaşılıyor. çivi yazılarının tamamı üç dilde yazılmış, eski farsça, babilce ve elamice. bütün dinlere saygı gösterdiği ve hepsine aynı yakınlıkta duran bir sistem kurduğu kabul ediliyor.

    bu anlamda, bugünkü iran’dan ve başka daha çok sayıdaki ülkeden daha demokrat ve insan odaklı bir sistem kurduğu söylenebilir. bugün iran’da hiçbir milletin kendi dilinde eğitim hakkı yokmuş (başka pek çok ülkede olduğu gibi.) azınlıkların yalnızca kendi şehirlerindeki (ülke düzeyinde değil) radyo ve televizyonlarında ancak belli kısıtlı saatlerde kendi dillerinde yayın yapma haklarının olabildiği ifade ediliyor.

    yarın: iran'da şairler, iran'da şehirler

    --------------------------- o ---------------------------

    2
    24 nisan 2012
    şehirleri, şairleri ve ağıtlarıyla iran

    hz. ali’nin ölümü ile daha da kuvvetlenen bir ağıt kültürü var iran’da. insanlar yüksek sesle ağıt yakıyor...

    firdevsî, sadî ve hafız iran’ın en büyük şairleri. değerli şairleri arasında nesimî ve ömer hayyam’ın da isimlerini zikredebiliriz.

    firdevsi, gazneli mahmut’a sunduğu “şahname”siyle farsçanın, iran tarih ve kültürünün taşınmasında ve devamlılığında çok önemli roller oynamış bir şairdir. bu yüzden iran halkı tarafından çok büyük saygı görüyor. her şehirde adına parklar ve meydanlar düzenlenmiş ve her şehirde heykelleri var. islamiyet’in bu denli önemsendiği bir rejimde bu kadar çok heykelin ve resmin bulunması da insanı şaşırtıyor.

    sadi (1209 – 1291) iran şiirinin en önemli şairlerindendir. türbesi şiraz’da bir su yolunun üzerinde bulunan bir havuzun etrafında oluşturulan bir bahçede bulunuyor. en önemli eserlerinden birisi de bostan ve gülistan’dır.

    iran şirinin zirvelerinden olan hafız’ın (1320 – 1389) türbesinin şiraz’da bulunduğu yere hafıziye deniyor. her iranlının evinde mutlaka hafız’ın bir kitabı bulunurmuş. farsçayı mükemmel bir ustalıkla kullanarak şiirlerinin başka dillere çevrilmesini bizzat kendisinin imkânsızlaştırdığı söyleniyor. anlayacağınız hafız iranlılar için vazgeçilmez bir esin kaynağı.

    hafız’ın türbesinin içinde bütün insanların birlikte gidebildiği bir çayevi ile iran işi işlemelerin yapıldığı bir de atölye var. halka açık bu atölyede işlemenin nasıl yapıldığını görebiliyorsunuz. atölyede hz. ali’nin necef’de bulunan türbesi için yapılmış bir kapı da sergileniyor. gerçekten olağanüstü bir kapı. sanki görünmez bir el tarafından yapılmış. iran’da halkın bağışları ile toplanan paralarla daha önce de türbenin diğer üç kapısının iran’dan yollandığı rehberimiz tarafından ifade edildi.

    bizim orada olduğumuz dönem nevruz bayramının ve tatilinin olduğu dönemdi. bayrama da denk gelse bir toplum şairlerine bu kadar mı çok değer verir! şair türbelerinin önünde ziyaret için bu kadar uzun kuyruklar mı olur! bunu bizim anlamamız mümkün değil sanırım! bir toplum şairine nasıl bu kadar çok kıymet verebilir!

    hafız için, bizim büyük şairlerimizden yahya kemal beyatlı’nın rindlerin ölümü adlı bir şiiri var; “hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış; yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle” diye başlayan. bu şiirin ikinci dörtlüğü yahya kemal’in aşiyan mezarlığındaki “serin selviler altında kalan kabrinde” bulunan mermerde de yer alıyor. hafız gibi kalabalık ziyaretçilerine karşın türkçenin bu gerçekten büyük şairinin mezarını bilen kaç kişi var acaba istanbul’da? diğer büyük çınarlarımızdan istiklal marşının da şairi mehmet akif ersoy’un mezarının edirnekapı şehitliğindeki yerini bilen kaç kişi vardır? bir başka büyük şairimiz nazım hikmet’in mezarı neden sevdalısı olduğu vatanından uzakta, sürgünde, moskova’dadır?

    neredeyse 700 – 1000 yıl önce yaşamış şairlerine komşumuz iran halkının gösterdiği saygıya bakın, bir de türkçe’nin yüz akı şairlere karşı türkiye'deki ilgisizliğe...

    iran’da sözlü kültür aktarımı-dengbej’ler

    iran’ın önemli kültür aktarım kanallarından biri de dengbej’lerdir. bu sözlü hikâye anlatım ustalarının çayhanelerde anlattıkları hikâyelerle, hem halkı eğlendirdiği, hem sorunların açıkça tartışılmasına vesile olduğu ve hem de anlattıkları tarihi olaylarla halkın kültürel devamlılığının sağlanmasına katkıda bulunduğu ifade ediliyor.

    tabiat şartları nedeniyle iranlılar şehirli

    iran’ın büyük bölümü çöl olduğundan şehirler dışında köy yerleşimi, tahran ve güneyinde neredeyse yok gibi. yani tabiat şartları iranlıları kendiliğinden şehirli yapmış sanki.

    kuzeyde hazar denizi'nin etrafında köy yerleşimleri olduğu ve o bölgenin yeşil olduğu söyleniyor. tahran’dan güneye indikçe tek bir yeşile, ağaca rastlamıyorsunuz. her taraf çöllerle kaplı. dağlarda bile tek bir ağaç, yeşil yok; tamamen taş ve kayalarla kaplılar. belki bu yüzden şehirler çok yeşil, çok ağaçlı ve çiçek bahçeleriyle dolu.

    şehir planlaması bakımından bizden çok öndeler

    şehirleşme ve şehir planlaması açısından tahran hesaba katıldığında bile bizden çok daha ilerdeler. tahran diyorum, çünkü onu çıkardığınızda isfahan, şiraz, yezd, rey ve kaşan örneklerinde, bizden açık ara öndeler. bir kere yollar, caddeler, sokaklar, kaldırımlar çok iyi planlanmış durumda. insan şehirlerin kaldırımlarını görünce şehrin yayalara (yani insanlara) göre planlandığını gerçekten hissediyor. sekiz – on metre genişlikte yaya kaldırımları var. bunların caddenin sağında solunda yer aldığı yetmiyormuş gibi, aynı zamanda ortasında da yer almasını insan bir taraftan hayranlıkla izlerken, diğer taraftan da neden türkiye’de yok diye hayıflanıyor. caddelerin boyu cetvelle çizilmiş gibi kilometrelerce devam ediyor. hem de yeşillikler içinde.

    kilometrelerce yürüdüğünüzde bile yaya yolunun araçlar tarafından hiç kesilmediğine şahit oluyorsunuz. nerde bizde böyle yürüyüş yolları! bisiklet yolları da aynı şekilde.

    caddelerin ortasında ve her iki yanında oluşturulan su kanalları içinde yaratılan yeşillikler ile şehirler çok güzel yeşillendirilmiş. yetmiyormuş gibi şehirlerin içinde büyük parklar düzenlenmiş. bütün şehirler çınar ağaçlarıyla dolu. cennet kelimesinin kökeninin iran’dan diğer dillere geçtiği söyleniyor.

    yanılmıyorsam ‘’pardis’’ cennet demekmiş farsçada. iran, bahçeler, bağlar konusunda çok ileri bir medeniyet. bahçe düzenleme, çiçeklerle süsleme konusunda mükemmel bir inceliğe ve mimariye sahipler. her yerde bir farkındalık, ince bir ayrıntı ve estetik yaratma konusunda bin yıllardan gelen becerileri var. gerçekten bu kadar güzel bahçeler düzenleyerek adeta cennetler yaratmışlar.

    şimdi şu soru sorulabilir: bize göre kötü yanları hiç mi yok? var elbette. örneğin trafik. iran’da hiç kimse trafik kurallarına uymuyor. trafik ışıklarına uyan olmadığı gibi, polisin de bu konuda hiç bir kaygısı yok.

    bir de tuvaletlerinde pisuarın olmaması biz erkekler için hayatı çok zorlaştırıcı bir etki yaratıyor. umumi tuvaletlerde bu yüzden uzun kuyruklar oluşuyor. islami açıdan pisuar kullanılmıyor sanıyorum. yalnızca bir restoranda pisuar gördüm. diğer başka yerlerde ve umumi tuvaletlerde pisuar yok. şunu not etmeden geçemeyeceğim: tuvaletler çok temiz. hijyen konusunda gerçekten çok iyiler.

    gerçekten bizim belediye başkanları ile imar planlaması yapma yetkisi olanları bir şehir nasıl kurulur, caddeler nasıl oluşturulur, parklar nasıl düzenlenir, yaya kaldırımları nasıl yapılır, bir nehrin iki yakası şehre ve insanlara sırtını dönmeden ve adeta onlarla bütünleşerek nasıl düzenlenir, bütün bu planlama yapılırken nasıl insan merkeze konulur diye görmeleri için mutlaka isfahan’a göndermemiz gerekiyor. bunun ülkemizin gerçekten hayrına olacağını düşünüyorum. iyi örnekleri her zaman batıda aramamamız gerektiğini de bu vesileyle belki biraz anlamış oluruz.

    su müzeleri var

    su çok kıymetli olduğu için su ile ilgili müzeleri var. şehirleri ağaçlandırma-yeşillendirmede oluşturulan su kanalları ile suyu optimum düzeyde çok akılcı kullanıyorlar. dağlardan eriyen suları da bu kanallar aracılığıyla yeşillendirmede kullanıyorlar.

    lokantalarda 5-10 liraya doyabiliyorsunuz

    iran’da bizdeki gibi pişirilen ekmek yok. ekmek yerine lavaş yiyorlar. bizim kebapçılarda servis edilen küçük pidelere benzer pideler de pişiriyor fırınlar. büyükçe pişirilen ve içi şişkince olan lavaşları insanlar ellerinde yiyerek dışarıda gezebiliyor. ekmeklerin çok ucuz olduğunu da ilave etmeliyim.

    haksızlık etmek istemem ama iran mutfağı bizim mutfağımız gibi zengin ve çeşidi çok bol bir mutfak değil. ana yemek yağsız ve tuzsuz pişirilen bir pilav. buna pilov diyorlar. pilavları sağlıklı ve çok güzel. pilavı safranlı ve baharatlı şekillerde de pişiriyorlar. çelo kebap ve et çeşitleri de var. bizim kebap ve etlerimizin bunlardan daha güzel olduğunu itiraf etmeliyim.

    ab guşt diye geleneksel bir yemekleri var. bir tokmak ve bir kaşıkla servis ediliyor. etleri ve fasulyeleri tokmakla ezip yemeğin suyu ile karıştırarak yiyorsunuz.

    koreşt diye pilavın yanında verilen ve içinde parça et ve tavuk, patates ve patlıcan gibi sebzeler bulunan bir yemek çeşitleri daha var.

    iran’da dışarıda/restoranlarda yemek türkiye’ye göre çok ucuz. en fiyakalı restoranlarda bile 20-25 liraya karnınızı doyurabilirsiniz. ortalama bir restoranda 5-10 liraya doyabiliyorsunuz.

    aş diye çorbaları var. buğday, arpa veya tahıldan yapılıyor. ayrıca bir de sebze çorbaları var.

    bizde olmayan, ama iran’da olan çok güzel bir şey daha dikkatlimizi çekiyor. bütün şehirlerde; şehirlerin en merkezi meydanları, caddeleri de dâhil olmak üzere her yerde, büyük kazanlar içinde çorbalar satılıyor. büyük plastik kâseler içinde satılan bir kâse çorba bir kişiyi rahatlıkla doyuracak büyüklükte. fiyatı ne kadar biliyor musunuz? söyleyeyim: 1 lira, evet yanlış duymadınız!

    bu nedenle bu toplumda kolay kolay açlık sorunu olmaz. herkesin karnını çok ucuz doyuracağı bir aşı var. keşke bizde de mesela beyoğlu’nda, kadıköy’de, bakırköy’de veya sultanahmet’te böyle çorbacılar olsa diyesi geliyor insanın.

    ve her çorbacının yanında çöp kovaları var, yemekten sonra çöpleri buraya atıyorlar. daha önce de söyledim, temizlik ve hijyene çok dikkat eden bir toplum. bir tane çorba kasesi çöp dışına atılmıyor. şehirler, caddeler, sokaklar bu anlamda tertemiz ve insanı rahatsız edecek hiç bir şey yok.

    tahran’dan rey ve isfahan’a

    tahran büyük bir metropol. trafiği dünyanın en bezdirici trafiklerinden birisi diyebilirim. ama yine de caddeleri çok büyük ve çok düzgün. ana caddelerde bir bina diğerinden daha ilerde veya geride değil. hepsi aynı hizada.

    tahran’da kaçar hanedanlığı'na ait gülistan sarayı, pehlevi hanedanlığı'na ait sadabad sarayı ve halı müzesi özellikle görülmeye değer yerler. halıları ressamlar gibi nasıl birer gerçek tabloya dönüştürdüklerini insan büyülenerek izliyor.

    tahran’a yakın rey şehrinde selçuklu hükümdarı ertuğrul anısına tuğrul kulesi var. ertuğrul’un mezarının da kulenin içinde bulunduğu bahçede olduğu kabul ediliyor, ama kesin yeri bilinmiyor. yuvarlak kulenin üstü gökyüzüne açık ve mimarisi panteon’a benziyor. kule zamanı ölçmek için 24 köşeli inşa edilmiş. güneşin gölgesinin düştüğü yere göre hesaplamak suretiyle kulenin saat olarak da kullanılmış olduğu söyleniyor.

    isfahan, tartışmasız dünyanın en güzel şehirlerinden biri

    tahran’dan güneye doğru hareketle isfahan’a varıyoruz. isfahan çok güzel ve tarihi dokusu olan bir şehir. tartışmasız dünyanın en güzel şehirlerinden birisi.

    “isfahan nisf-i cihan” yani “isfahan dünyanın yarısıdır” sözünü fazlasıyla hak eden bir şehir. hem selçuklulara, hem safevilere başkentlik yapma şansına sahip olmuş. melihşah ve annesiyle, vezir nizam-ül mülk’ün türbeleri bu şehirde bulunuyor. cuma camiine yakın bir sokakta ve aynı külliye içinde bulunan bu türbeler şimdi onarım görüyor.

    selçukluların meşhur veziri nizam-ül mülk, alamut kalesi'nin efendisi hasan sabbah’ın adamı olan bir haşhaşî tarafından 1092 yılında suikast sonucu öldürülmüştür. melikşah ve babası alparslan’ın veziri olan nizam-ül mülk, iyi hükümet etmenin esaslarının anlatıldığı ‘’siyasetname’’ adlı ünlü eserin yazarı ve medrese sisteminin esas kurucusudur.

    isfahan’ın bugüne ulaşan eserleri ile esas kurucusunun safevi hükümdarı şah abbas olduğu söyleniyor. safeviler osmanlı ile savaşları sonucu başkenti önce erdebil’den kazvin’e, sonra da güvenlik açısından şah abbas döneminde (16. yüzyıl'da) daha güneyde olan isfehan’a taşımışlar.

    şehre damgasını şah abbas vurmuş ve kimliğini o belirlemiş. gerçekten ileri görüşlü bir şahmış ve olağanüstü güzel bir şehir yaratmış. nakş-ı cihan meydanı, chahar bagh caddesi, zayende rud nehri ve üzerindeki tarihi si-o se pol ve khaju köprüleriyle isfahan gerçekten çok güzel bir şehir.

    rehberimiz khaju ve si-o-se pol köprülerinde oluşturulan çağlayanları izlerken inanların gayri ihtiyarı şarkı söylemeye başladığını bize ifade etti. gerçekten köprüden çağlayanı seyrederken kendimizi şarkı söyler halde bulduk ve gülümseyerek rehberimizin söylediklerini hatırladık.

    nakş-ı cihan meydanının dünyanın ikinci büyük ve tartışmasız en güzel meydanı olduğu söyleniyor. tekrar olacak biliyorum; ama meydanların, parkların, caddelerin insanlar için nasıl bir önemi haiz olduğunu idrak için bizim belediyecilerin ve imar planına karar verenlerin mutlaka bu şehri görmeleri gerekiyor.

    nakş-ı cihan meydanında şeyh lütfullah camii, mescid-i şah, ali gapu sarayı, kayseriye kapısı ve çarşılar özellikle görülmeye değer yerler. çehel sütun (kırk sütun) sarayı, imam cafer medresesi, cami mescidi (cuma camii), nehir ve köprüler özelikle görülmeye değer diğer yerler arasında.

    şeyh lütfullah camii için bir amerikalı uzman “buranın insan eliyle yapıldığına inanmak çok güç” demiş. bu ifadeyi bütün eserlere teşmil etmek mümkün. hem bu camii, hem mescid-i şah, hem de cuma camii gerçekten insanlığa miras mükemmel eserler.

    cuma camii, selçuklu, moğol ve safevi dönemi mimari tarzlarının karışımını yansıtıyor. bu caminin içindeki kubbelerden birinin adı nizam-ül mülk kubbesi. caminin mimarisi ve işlemeleri çok farklı ve çok dikkat çekici. insan kendini seyretmekten alamıyor.

    çehel sütun sarayı'nda yer alan altı büyük tablodan biri şah ismail ile yavuz sultan selim arsındaki çaldıran savaşı'nı anlatıyor. osmanlı orduları tarafında yer alan topların ateşlenmesi osmanlı ordusunun teknolojik üstünlüğünü gösteren bir emare olarak kabul ediliyor.

    isfahan’dan söz ederken shahrzad restoranı anlatmamak olmaz. bir restoran değil, sanki bir cennet, bir sanat müzesi veya bir sanat galerisi. kendinizi harikalar diyarında hissediyorsunuz. gerçi bu hisse bütün isfahan’da kapılıyorsunuz, “işte alice’in bulunduğu harikalar diyarı burası” diyorsunuz. restoranın tavanı ve duvarları minyatür resimlerle ve iran işi taşlarla ve ışıklarla süslenmiş. insan buranın bir restoran olduğuna inanamıyor. buna benzer başka restoran ve kafeler de var, ama shahrzad restoranı en mükemmeli. akşam dokuzdan sonra bu restoranın önünde kuyruk oluyor. kadınlı erkekli insanlar sırada bekliyor. gerçekten kadının hayatın merkezinde olduğunu, bu kuyruklardaki kadın sayısından da teyit etmek mümkün.

    bu restoranın aynısı istanbul’da olsa inanılmaz rağbet göreceğinden ve önünde daha uzun kuyruklar oluşacağından kuşkum yok. lokantada çalışan ve orada yaşayan türklerden olduğunu söyleyen garson buraya başbakan tayyip erdoğan ve ibrahim tatlıses’in geldiğini söylüyor.

    iran’da turist olarak gelen kadınlara ilişkin yasaklamalar olmasa ve içki serbest bırakılsa en kötü tahminle isfahan yılda 20 milyon turist çeker. bu kadar güzel bir şehrin turistlerle dolup taşacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok.

    isfahan’dan şiraz’a

    isfahan’dan şiraz’a geçiyoruz. fars eyaletinde bulunan şiraz da çok güzel bir şehir. nehirden çok iyi yararlanamasalar da, çok güzel parkları, bahçeleri, caddeleri, yaya yolları, tarihsel mekânları olan bir şehir. ayrıca sadi ve hafız gibi çok iyi ve değerli şairleri de var.

    sadi islam edebiyatının en önemli isimlerindendir. sadi’nin şiirinde özne insandır. insanı tanımaya çalışır. onun evrendeki varlığını tartışır. insana olgunlaşmanın yollarını gösterir. “yetim ağladığında arş titrer” sözü sadi’ye aittir.

    şiraz, şairleri kadar üzümüyle de meşhurdur. çekirdeksiz ve tatlı bir üzümdür şiraz üzümü. dahası var: şarabın bir pers icadı olduğu söyleniyor. şarabın bulunuşunu şirazlılar da bir hikayeyle kendilerine mal ediyorlar. şiraz türü üzümlerle yapılan şaraplar dünya çapında beğeni kazanmıştır. bu tür şarap yapımını iran devrimi sonrasında kanada’ya göç etmiş iranlı musevilerin dünyaya tanıttığı söyleniyor.

    şiraz, yaklaşık 1750’lerden sonra zend hanedanlığına başşehirlik yapmış. zendli kerim han’ın kendisini şah olarak değil, halkın vekili olarak gördüğü ve bu yüzden ‘’vekil’’ unvanını kullandığı söyleniyor. bu şehri 1789’da kaçarlar ele geçirerek başşehri tahran’a taşımışlar.

    kerim han, safevi şah abbas’ın isfahan’da yaptığını şiraz’da yapmak istemiş. bu nedenle kerim han kalesi, vekil camii, çok olağanüstü bir çarşı olan vekil pazarı'nı yaptırmış.

    şiraz’da diğer önemli görülecek yerler irem bağları, hafız’ın ve sadi’nin türbeleri ve şah çerağ türbesi. türbe deyince bizdeki türbeler anlaşılmasın. estetik bir mimari kompleks, büyük bahçeler içinde sürekli ziyaretçi akını olan yerler hayal edin.

    şiraz’da görülmesi gereken en önemli mekânlardan biri kesinlikle şah-ı çerağ (yani “ışıkların şahı”nın) türbesidir. sekizinci imam imam rıza’nın kardeşi olan ve 835 yılında şiraz’da öldürülen seyid emir ahmed adına yapılmış bu türbe. türbe binası çok geniş bir bahçe içerisinde bulunuyor. türbenin giriş kapısında çok yüksek ahşap sütunlar ve bunların içindedeki terasın ahşap tavanı olağanüstü. (yüksek, azametli, ahşap sütunlar ali gapu’da da var. iran’ da kullanılan bir mimari özellik bu).

    insan “ışıkların şahı” türbesini tarif edebilir mi? “insan eliyle yapılmış olamaz” sözü sanırım burayı da anlatmakta söylenecek tek söz. türbe gerçekten mükemmel dizayn edilmiş ve (avizeleri hariç) dekorasyonu tek kelimeyle olağanüstü.

    ışığın milyonlarca ayna ve onların çok farklı renklerde işlemeleriyle yaratılmış yansımaları insanı kesinlikle büyülüyor. binanın sahip olduğu altın kubbe, duvarlarda ve tavanlarda yer alan mükemmel çini ve mozaikler, incelik ve farkındalık yaratan usta işi işlemeler…

    imamın kardeşinin türbesi böyle ise imam rıza’nın meşhed’de bulunan türbesi ile hz. ali’nin necef’de bulunan türbesi nasıldır kim bilir? imam rıza’nın türbesinin bulunduğu alanın yaklaşık bir kilometrekare olduğu, mükemmel işlemeleri bulunduğu ve sürekli ziyaretçe akınına uğradığı söyleniyor. bu arada, abbasilerin meşhur hükümdarı harun reşid’in mezarının da meşhed’te olduğunu, ama yerinin bilinmediğini ilave edelim.

    şah çerağ türbesinin içi ziyaretçilerle dolup taşıyor, iğne atsanız yere düşmez. bütün insanlar türbeye el sürüyor, kimileri namaz kılıyor, kimileri ağıt yakıyor.

    hz. ali’nin ölümü ile daha da kuvvetlenen bir ağıt kültürü var iran’da. insanlar yüksek sesle ağıt yakıyor. bütün bu okunan ağıtlardan etkilenmemek için insanın taş kalpli olması gerekir.

    kabri tam ikiye bölecek şekilde türbe binası ikiye ayrılmış. bir tarafında kadınlar, bir tarafında erkekler türbeye dokunmaya çalışıyor. kadının bu kadar toplum hayatının merkezinde olduğu, her yerde erkeklerle beraber olduğu, camilerde bile yan yana namaz kıldığı bir toplumda, buradaki ayrılık insanın dikkatini çekiyor.

    yarın: kumdan şehir, camiler ve tarihi mekânlar

    --------------------------- o ---------------------------

    3
    25 nisan 2012
    iran'ın camileri ve türkiye'deki camiler

    iran’daki tarihi camilerin ve tarihi mekânların içindeki işlemeler, çiniler, motifler renkler anlatılabilir gibi değil, gerçekten görmek lazım

    şiraz’dan yezd’e

    şiraz’dan yezd’e geçiyoruz. tarihi ipek yolu üzerinde kurulmuş, bütün eski binalar çöl kumundan yapılmış bir şehir yezd. şehrin çöl kumundan yapılmış tarihi dokusunu gezerken sanki bugünden birden koparılmış ve tarih öncesi bir zamana aktarılmış duygusuna kapılıyor insan. çok dar ve yılan gibi kıvrılan yollarda yürüyerek başka bir atmosfer soluyorsunuz.

    yezd, tam çölün ortasında olduğu için su burada kutsal bir içecek kabul ediliyor. suyun önemine atfen yezd’de de bir su müzesi bulunuyor. suyu israf etmek veya sağa sola dökmek burada hoş karşılanmıyor. yezd’liler bu çetin koşullara uyum sağlamışlar, hem su, hem de aşırı sıcağa karşı yaratıcı çözümler geliştirmişler.

    “qanat” denilen kendi buluşları yeraltı su sistemiyle şir kuh dağları'ndan şehrin su ve sulama ihtiyacını karşılamışlar. (acaba selahaddin eyyubi’nin amcası ünlü komutan şirkuh ile bu dağların isminin bir alakası olabilir mi?)

    yezd şehrindeki su kümbetlerinin faklı bir mimarisi ve işlevi var. bu kümbetlere merdivenle yaklaşık 10-20 metre yer yüzeyinden aşağıya iniliyor. buralarda bulunan sular bozulmasın, kokmasın diye kümbetin etrafında bulunan dört adet havalandırma kuleleriyle su havalandırılıyor.

    yezd’de bu havalandırma sistemi evleri ve sarayları havalandırmak, sıcaktan korumak için de kullanılmış. yukardan rüzgâr kuleleriyle oluşturulan hava akımı içerde su havuzlarından geçirilerek nemlendirilmek suretiyle mekânlar serinletilmiş veya soğutulmuş. mükemmel bir buluş!

    zendli kerim han tarafından yaptırılmış bağ-ı devlet abad’da da bu klima sistemine şahit olmanız mümkün. modern klima sistemlerinin temelini bu yöntemler oluşturuyor olmalı.

    iran’da islamiyetin gelmesiyle zerdüştlüğe inananların sayısı çok azalmış, hatta bir kısmı hindistan’a göç etmişler. yezd’de, halen az da olsa zerdüştlük inancına sahip insanlar yaşıyor. zerdüştlük iran’ın islamiyet’ten önceki dini inancıdır. sasaniler zerdüştlüğü resmi din olarak kabul ettiler. sanıldığı gibi zerdüştlükte ateşe tapılmıyor. ateş kutsal ama, zerdüştlük tek tanrılı bir din.

    yezd’de zerdüştlük açısından görülecek yerler arasında zerdüşt tapınağı (ateşgede) ve sessizler kulesi önemli yerler.

    zerdüşt tapınağı’nın çatıya yakın ön yüzünde zerdüştlüğün sembolü “fravahar” isimli kanatlı adam sembolü dikkate çekiyor. zerdüştlükte iyilik ve kötülük eşit kuvvette. iyilik kadar kötülüğü simgeleyen şeytan da güçlüdür. kanatların, fravhar’ın baktığı yönde olan kısmı iyiliği temsil ederken, arkada kalan kısmı kötülüğü temsil ediyor. ayaklar, vücuttaki halka ve kuyruğun mısır'ın alınmasından sonra sembole eklendiği söyleniyor. zerdüşt inancının temelini oluşturan ‘’iyi düşün, iyi konuş, iyi davran’’ felsefesi kanatların üç katmanında temsil edilmiş.

    tapınağın içinde yanan ateşin yüzyıllardır söndürülmeden yanmaya devam ettiği söyleniyor. zerdüştlüğün kutsal kitabı olan avesta’dan bazı ayetler de bu tapınakta sergileniyor.

    zerdüştlerin, kuşların yemesi için ölülerini bıraktıkları yüksek tepelere yaptıkları kulelere “sessizler kulesi” deniyor. bunların içinde kadın, erkek ve çocuklar ayrı ayrı yerlere bırakılıyormuş zerdüşt inancına göre insan bedeninde günah olduğu ve beden çürüyerek kutsal olan toprağı kirleteceği için ölüler gömülmezlermiş.

    artık ölülerin bu şekilde sessizler kulesine bırakılmasına izin verilmiyor ve zerdüştler de ölen insanlarını artık kendilerine tahsis edilen bir mezarlığa defnediyorlarmış.

    yezd’de görülecek diğer yerler emir çakmak meydanı, emir çakmak camii, imam hüseyin’i sembolize eden ahşaptan yapılmış ‘’nakhl’’ ve cami mescidi.

    cami mescidi’nin minareleri iran’daki en yüksek minareler.

    bir diğer görülecek yer de zendli kerim han tarafından yaptırılmış bağ-ı devlet abad. binanın içindeki kafes işi kaplamalar ve renkli camlarla yapılmış dekorlar gerçekten çok büyüleyici.

    iran’da geleneksel pehlivan kültürü ve destanları olduğu için bir de burada bulunan zurhane’yi görmek ilginç olabilir. burada insanlar pehlivanların güç gösterilerini izliyorlar.

    bir diğer hususa daha işaret etmeliyim: iran deprem ülkesi ve depremlerde çok sayıda insan hayatını kaybediyor. ancak ölümlere karşı, yeni inşa edilen az ya da çok katlı binaların çok önemli bir çoğunluğunun çelik konstrüksiyonla yapıldığını görüyorsunuz. biz de deprem kuşağındayız, türkiye’de neden binalar çelik konstrüksiyonla yapılmaz, pahalı olduğu için mi, yoksa usta ve mühendislerimiz bu işin uygulamasını bilmediği için mi?

    harika camiler, mimari eserler ve tarihi mekânlar

    isfahan’da bulunan hem şeyh lütfullah cami, hem mescid-i şah, hem de cuma camii gerçekten mükemmel camiler. şiraz’da bulunan vekil camii ile yezd’de bulunan cami mescid de öyle.

    iran’daki tarihi camilerin ve tarihi mekânların içindeki işlemeler, çiniler, motifler renkler anlatılabilir gibi değil, gerçekten görmek lazım. çok ince bir işçilik ve estetik zevk her yerde insanı hayran bırakıyor.

    iran’daki camileri, tarihi mekânları işlemeleri görünce insan mimar, sanat tarihi uzmanı veya iran ve islam sanatı uzmanı olmadığına hayıflanıyor. elbette bu uzmanlar daha teknik, daha ayrıntılı ve daha kapsamlı değerlendirme ve karşılaştırmalar yapabilirler. değerlendirme karşılaştırmaların bir uzman tarafından yapılmadığının hatırda tutulmasında fayda var.

    camilerdeki işlemeler açısından bizdeki tarihi camilerden daha üstün oldukları anlaşılıyor. istanbul’daki, edirne’deki, bursa’daki, trabzon’daki ve manisa’daki tarihi camilerle kıyaslandığında bunu söyleyebilirim.

    ne rüstem paşa camiindeki çiniler, ne sultanahmet camiindeki çiniler, ne de hamidiye camiindeki çini ve işlemeler (gerçekten muhteşem ve büyüleyici olmalarına rağmen yine de) iran’daki camilerin çini ve işlemeleri ile karşılaştırılamaz gibi geliyor insana. bunu insan ancak görünce idrak edebilir. zaten bizim padişahlarımız da tebrizli çini ustalarını getirmedi mi camileri süslemeleri için.

    ama camilerin teknik imkânları; yüksekliği, kubbe genişliği, yaratılan olağanüstü geniş mekânlar ve bunun sağladığı dinginlik açısından da bizim camilerin daha ilerde olduğunu söyleyebilirim. gerçekten ayasofya ve onu geçmek için büyük (gerçekten büyük mimar) mimar sinan yaptığı camilerin teknik üstünlükleri, yükseklikleri ve kubbeleriyle iran’daki camiler karşılaştırılabilir görünmüyor. mimar sinan’ın yaptığı küçük camilerin (mesela sultanahmet meydanın arkasından marmara denizine bakan sokullu camii) de teknik olarak daha üstün oldukları söylenebilir. 19. yüzyılda balyan kardeşler tarafından yapılan muhteşem camilerin (nusretiye camii, valide camii, mecidiye camileri, hamidiye camii, hırka-ı şerif camii gibi) iç mekan genişliklerinin, yüksekliklerinin ve kubbelerinin de bu anlamda kıyas kabul etmeyeceğini düşünüyorum.

    camilerde mihrabın önünde imamın namaz kılacağı yer yüzeyden yarım metre kadar düşük yapılıyor. hz. ali camide namaz kılarken öldürüldüğü için, cemaat ya da başkaları tarafından imam görülmesin diye böyle yapılıyormuş.

    isfahan’dan fars eyaletinde bulunan şiraz’a doğru giderken ahameniş’lerden kalma bütün ihtişamıyla pasargad, nakş-ı rüstem ve taht-ı cemşid (persepolis) karşınıza çıkıyor.

    onlarında bizden öğreneceği çok şey olduğu gibi bizim de iran’dan öğreneceğimiz çok şey var. devamlılığı sağlamak, geçmişi unutturmamak için tarihsel yerlere ulusal/ tarihsel efsane kahramanlarının isimlerini vermişler. iran halkı tarihi ile efsane kahramanları üzerinden bağlantı kuruyor ve bu şekilde kendi içinde tarihsel devamlılığı yaşatıyor.

    tarihsel devamlılık açısından bir başka dikkate değer husus tarihleriyle çok barışık olmaları ve bütün dönemlere, kim ya da hangi hanedan yönetirse yönetsin iran tarihi olarak sahip çıkmaları. türkler(selçuklular, bir anlamda safeviler, afşarlar, kaçarlar), medler, persler, sasaniler, partlar veya pehleviler gibi kim yönetirse yönetsin tarihin her dönemine iran tarihi diye sahip çıkıp müthiş bir devamlılık bilinci yaratıyorlar.

    pasargad kentinde ahamenişlerin kurucusu büyük kuroş’un mezarı bulunuyor.

    nakş-ı rüstem’de dağa oyulmuş dört büyük kral mezarı ve bir zerdüşt tapınağı var. bunlar erdeşir (xerkes), büyük daryuş (darius), kaşayarşa (artaxerkes) ve ıı. daryuş’un kaya mezarları. amasya’da yer alan kral mezarlarına benziyorlar.

    taht-ı cemşid pers imparatorluğunun merkeziydi. persepolis kentinde ahameniş’lerin azametini gösteren saraylar, tören alanları, basamaklar ve ‘’tüm milletler kapısı’’ inşa edilmişti. bugün bunların kalıntıları orada yer alıyor.

    büyük iskender m.ö. 330 yılında persleri yenerek şehri ele geçirmiş ve daha sonra şehri yaktırmış. binaların çatıları ahşap olduğu için şehrin neredeyse tamamı yanmış. büyük iskender, malum, daha sonra sınırları hindistan’a kadar uzanan büyük bir imparatorluk kurdu.

    ama onun kurduğu imparatorluktan daha da büyüğünü (bütün anadolu, makedonya, hindistan, mısır ve kuzey afrika dahil) yaklaşık 250 – 300 sene önce ahameniş imparatorları kurmuştu. nedense hep batı gözüyle büyük iskender anlatılır, ama büyük kuroş, büyük daryuş, erdeşir ve kaşayarşa ve kurdukları büyük imparatorluk anlatılmaz!

    bugünün aksine tarihte yahudilerle yakın ilişki

    uygulanan uluslararası ambargo iran ekonomisini olumsuz etkiliyor. iran’ın nükleer tesislerinin vurulabileceğinin israil ve amerika tarafından ifade edilmesi, saldırıya uğrayacakları hususunda iran toplumunda bir tedirginlik yaratıyor. ama saldırıya uğrarlarsa ülkelerinin buna misliyle karşılık vereceğine inanıyorlar. israil ile savaşın eşiğinde bulunan iran’ın acaba tarihte yahudilerle ilişkileri nasıldı?

    babil kralı nabukadnozor, m.ö 586'daki savaş sonucunda kudüs'ü ele geçirmeyi başardı. musevi tapınağını ve yehuda krallığını yıktı. o zamanki geleneklere göre, esir aldığı halkı babil'e sürgün gönderdi. sürgün dönemi, m.ö. 538'de babil'in persler tarafından fethedilmesiyle resmen sona erdi. pers kralı büyük kuroş, m.ö. 538 yılında yahudilerin kudüs'e geri dönerek şehri ve kutsal tapınağı yeniden inşa etmelerine izin verdi. fethedilmiş halklar arasındaki yahudilerle, fethedenlerin inançlarında aynı allaha inanmak gibi bir benzerlik olduğu görüldü.

    kuroş, yahudilerin israil topraklarına geri dönmelerine izin verdiği gibi kudüs'teki tapınağın yapılması için de kaynak ayırdı. bu yüzden tevrat'ta kuroş'a yahudi olmayan başka hiçbir hükümdara gösterilmeyen ölçüde büyük bir saygı gösterilmiştir.

    babil'deki esaret ve esaretten dönüş sonrası dönem arasında yazılan tevrat kitaplarında iran'ın ve mezopotamya’nın dini düşünce yaşamından hiç olmazsa belli ölçüde etkilenilmiş olduğu dile getiriliyor. bunlar; insanların da bir rolünün bulunduğu iyilik ve kötülük güçlerinin mücadelesi inancı, tanrı ile şeytan arasındaki mücadele düşüncesi, ölümden sonra yargılanmaya ilişkin düşünce, ödüllendirme ve cezalandırma aracı olarak cennet ve cehennem inancı, iyiliğin kötülük üzerindeki son zaferini sağlayacak bir kurtarıcının geleceği inancıdır.

    tüm bu düşünce ve inançların yahudiliği, sonrasında da hıristiyanlığı ve müslümanlığı etkilediği açıktır. daha da özelde, “sırat-ı müstakim” inanışının kaynağının da zerdüştlük olduğu söyleniyor.

    tarihte iç içe yaşamış, birbirini kültürel ve dini inanış açısından etkilemiş, birbirine destek olmuş iki milletin devletlerinin şimdi savaş halinde olmaları bir bakıma tarihle büyük bir çelişki oluşturuyor? ülkeleri yönetenlerin (devletlerin) sadece tarihlerine bakarak bile bölgemizin ve insanlığın barışı için çok fazla malzeme bulacaklarını düşünüyorum.

    sonuç yerine...

    iran, görülmeye değer tarihsel, kültürel, mimari ve estetik zenginlikleri bünyesinde fazlasıyla barındıran bir ülke. özellikle isfahan muhteşem bir şehir ve şiraz’ın da ondan aşağı kalır yanı yok. kısaca bu şehirleri gezmek ve sevecen, sıcakkanlı, sakin, samimi iran halkını tanımak ve onlarla ortak yanlarımızı görmek için mutlaka bu ülkeyi ziyaret edin derim.

    b i t t i
1089 entry daha
hesabın var mı? giriş yap