1582 entry daha
  • yücel kayıran “türk şiirinde erkek imgesi” başlıklı denemesinde, uyar'ı aralarında ahmet haşim, ziya osman, cahit sıtkı, dıranas, dağlarca, halil asım, necip fazıl ve necatigil gibi isimleri bir araya getirir:
    “bu şairlerin şiirlerinde karanlık ve kasvetli ağır bir hava, kederli ve hüzünlü bir tinsel evren söz konusudur [...] konuşan erkek özne, yeryüzünde değil, sanki yeraltına itilmiş bir dünyada yaşamaktadır. belki küçük bir ışık huzmesinden söz edilebilir, ama bu huzme gün ışığında değil, bir mahzenin solgun bir ampule aittir.... uyar'ın kasvetiyle bu ve başka şairlerinki arasında elbet bazı benzerlikler bulunabilir; ama “mahzen” esas olarak uyar'ın şiirlerinin mekanı gibi geliyor bana. kayıran bu melankoliyi “tutku kararması” adını verdiği bir bastırma edimine bağlarken de önemli bir saptamada bulunuyor, başka birçok erkek şair için (demek genel olarak melankolikler için) geçerli olan bir saptama: “tutku kararması derken kastettiğim, bir kadını ölçüsüz arzusuyla istemekle birlikte, bu tutkuyu dile getirememe, daha önemlisi yaşantıya dönüştürememe, giderek kendi içine bastırma, bedeninde/ bedenini tutarak onu öldürmesi durumudur.” ama bu gözlemi uyar'ın şiirinin tamamı için kaçırmış oluruz. dahası, toplu şiirlerine adını vermiş olan “büyük saat”i unutmuş, o şiirle başlayıp 'toplandılar'ın ikinci yarısına kadar süren bir büyük çoşku ve taşkınlığı yok saymış oluruz. uyar'ı kayıran'ın andığı şairlerden ayırıp cansever'e yaklaştıran şey, o kara duygunun bir ölüm-doğum dalgalanmasına, bir büzüşme-açılma ritmine bağlanmış olmasıdır.
307 entry daha
hesabın var mı? giriş yap