307 entry daha
  • marcus aurelius, meşhur yapıtını birileri okusun diye yazmadı. kitapta "sen" deyip akıl verdiği, yol gösterdiği, kınadığı, eleştirdiği kişi yine kendisi. bu nedenle yazdığı kitaba bakıp "işte efendim o zaman imparatorluk kötü bir dönemdeydi, tabiî ki insanlara lüksü, zevki değil bunları önerecekti." demek eksik bir okumanın ürünü olduğu kadar cahilcedir de. o sözlerin muhatabı halk veya başkaları değil, marcus aurelius'un kendisidir. bu bilgiyi unutmadan bu kitabı okumalısınız.

    marcus aurelius'u tek kelimeyle özetlemek gerekseydi, bu kelime şüphesiz "basitlik" olurdu. ortada bir problem mi var? öncelikle ortada olan şeyin gerçekten de problem olup olmadığını araştır. eğer problem değilse, problem edilecek bir şey yok demektir. eğer problemse, bu durumda düşünülmesi gereken şey şudur: onun problem olduğunu sana söyleyen şey nedir? zihnin ve dolayısıyla zihninin vardığı yargı / kanaat. o hâlde yargını ve kanaatini değiştir, ortada da problem kalmayacaktır.

    şimdi, bu sözleri, süleyman demirel'in, "meseleyi mesele etmezsen ortada bir mesele kalmaz." sözleri gibi değerlendirmemek lazım. marcus aurelius'un olaya bu şekilde yaklaşmasının en temel nedeni şudur: kişinin başına gelen her şey doğaya uygundur. çünkü başa gelen her şey kaderin ürünüdür, tanrısal öngörü'ye [de providentia] dayanır. bu nedenle başa gelen şeylerden acı duymak, şikâyetçi olmak, yakınmak saçmadır. kaldı ki, kitabının hemen her sayfasında, "yer ve gök arasında olmuş olan, olan ve olacak olan hiçbir şey yeni değildir." diyor. tüm bu nedenlerden ötürü, o, başa gelen şeylerin "problem" olmadığını söyler. yani karmaşık bir olay, çözümü mümkün olmayan bir şey olarak değerlendirmez. rutin olan, yeni olmayan bir şey ne kadar karmaşık olabilir? bu olayın menfî etkilerini gidermek mümkünse kişi gidermeye çalışır, gidermeye çalışmasına rağmen gideremiyorsa bu durumda o şeye katlanır. katlanmak. stoa felsefesinin en temel kavramlarından biridir. seneca'da da, epiktetos'ta da, marcus aurelius'ta da hâkim olan düşünce şudur: doğa veya tanrısal öngörü, kişiye katlanamayacağı hiçbir olay göndermez.

    basitlik, kendime düşünceler'in leitmotifidir. başka bir mesele olan ölüme yaklaşımına bir bakalım. ölüm, ya insanların atomlara ayrışması ve başka bir şeye dönüşmesidir ya da göç etmesidir. eğer birincisi gibi bir şeyse, bu durumda yeni oluşlara kapı açmaktadır. eğer ikincisi gibi bir şeyse, bu durumda daha iyi bir yere gitmektir. her iki ihtimal de güzelken, insan neden ölümden korkar? kaldı ki, insan sonsuz zamanda kısacık bir anlık hayata sahip. küçücük bir şeyin hemen yanıp küle dönüşmesi tuhaf değilse, insanın ölmesi de tuhaf olmamalıdır. yine, insan sahteliğin, kötülüğün, geçiciliğin, yozlaşmışlığın hâkim olduğu bir hayatta yaşama hevesine neden kapılır? ölüm tüm bunlardan kurtuluştan başka bir şey değilken ve sırf bu yüzden yüceltilmeliyken, neden kötü ve korkulacak bir şey olarak ele alınır? bütün burada kullanılan metod şudur: ölüm gibi insanlığın en fazla tartışılan kavramı ve olguyu basitleştirmek. ölüm ne mi? öğelerine ayrılmak veya göç etmek ve bu dünyadan kurtulmak. bu kadar işte. ölümü neden karmaşık hâle getiriyorsunuz?

    marcus aurelius, birçok filozoftan etkilenmiştir. en ağırlık olanlar şunlar: platon, demokritos, epiktetos. burada demokritos'un etkisi üzerinde durulmalı. çünkü, aurelius'un yarı stoacı yarı atomcu olduğu söyleniyor sürekli, oysa bu tamamıyla hatalı. "atom"lardan bahsetmiş olması onun atomculuktan çok büyük oranda etkilendiği anlamına gelmiyor. kaldı ki, birçok yerde atomculukla düpedüz çelişen şeyler söylüyor. xi. kitap, [12]'de "ruhun küresi" diyor. evet, bu demokritos'un fikridir ve ruhun şekli konusunda onun demokritos'tan etkilendiğini söyleyebiliriz. ama ix. kitap, [39]'da şunları söyler:

    "ya tüm varlıklar, her şeyin tek bir bedende olması gibi tek bir düşünsel kaynaktandır ve tek bir parçanın bile bütünün çıkarına olan şeylerden sızlanmaması gerekir ya da sürekli birleşip ayrışan atomlardandır."

    görüldüğü gibi, önermeler "ya ... ya da" şeklinde kuruluyor. yani birincisiyse ikincisi olmaz, ikincisi ise birincisi olmaz. marcus aurelius kitap boyunca tüm varlıkların, tek bir kaynaktan çıkıp bir bütün oluşturduğunu söyleyip duruyor ve hattâ iyilik, adalet gibi düşüncelerini bununla temellendiriyor. o hâlde onun gerçek düşüncesi birinci ihtimal olmuş oluyor ve atomculuğu aslında zımnen reddediyor.

    yine, ix. kitap, [28]'de şunları söylüyor: "evreni yaratan tanrıysa her şey yolunda demektir; evren atomlardan ve bölünemeyen maddelerden meydana gelmişse, eğer her şey rastlantıysa, senin de buna uyman gerekmez."

    yine aynı şekilde birbirine zıtmış gibi iki önerme sunuluyor. "tanrı varsa, atomcular yanılıyor; atomcuların dediği gibiyse, tanrı yoktur." peki, aurelius bu konuda ne diyor? xii. kitap, [28]: "tanrıların gücünü her eylemimde sürekli tecrübe ettim ve var olduklarını anlayıp onlara saygı gösterdim." demek ki aurelius'a göre tanrı var ve atomcular yanılıyor. kaldı ki bu kadar yazgıcı olan birisi, bu kadar tanrısal öngörü'yü önemseyen birisi, rastlantı kavramını ne kadar benimseyebilir? sırf bu nedenle bile atomculuğu denilen kadar benimsememiş olduğunu söyleyebilmek gerekir.

    nietzsche, platon öncesi filozoflar'ın demokritos bölümünde, atomcuların (veya demokritos'un diyelim) erekbilimcilikten tamamıyla kurtulduklarını (veya kurtulduğunu) söyler. marcus aurelius ise insanın bir amaca sahip olduğunu, diğer varlıkların bir amaca sahip olduğunu, doğanın bir amaca sahip olduğunu, evrensel aklın bir amaca sahip olduğunu, tanrıların bir amaca sahip olduğunu söyleyip durur (daha genel bir yargıyla vi. kitap, [16]'da şöyle der: üretilen şey, üretildiği amaca uygun olmalıdır). hemen her düşüncesini de teleolojik kanıtlarla/önermelerle açıklar. hâl böyle iken, aurelius'un üzerinde teleolojiyi reddeden atomcuların etkisinin çok fazla olduğunu söyleyebilmek ne kadar mümkündür?

    daha fazla kanıta gerek yok. marcus aurelius şüphesiz atomculardan etkilenmiştir ama bu etkiyi "yarı" sıfatıyla nitelemek abartmadır. aurelius çok büyük oranda stoacıdır, öğretisinin tamamı da stoacılık üzerine inşâ edilmiştir. atomculuktan ise bazı meseleleri aydınlatmak için yararlanmıştır.

    şimdi, bunların haricinde birçok şey denilmiş zaten. son olarak marcus aurelius'u en fazla etkilemiş kitaplardan bazılarını eklemek istiyorum:

    i- platon: apologia, phaidon, phaidros, politeia.
    ii- aristoteles: nikomakhos'a etik [bkz kendime düşünceler, ix. kitap, (16)], poetika [xi. kitap, (10): çünkü sanat pek çok şeyde doğayı taklit eder. (ayrıca politeia)], metafizik.
    iii- epiktetos: enkheiridion.
    iv- seneca: de providentia, epistulae morales.

    "içini kaz. iyinin kaynağı içindedir ve sen kazdıkça fışkırmaya hazırdır(vii, [59])."
    "evren herkes için bir ve aynıdır; tanrı da tektir ve herkese içkindir(vii, [9])."

    [alıntılar için bkz.: marcus aurelius, kendime düşünceler, iş bankası kültür yay., çev: y. emre ceren, vi. basım, temmuz 2019, istanbul.]
484 entry daha
hesabın var mı? giriş yap