25 entry daha
  • her ölüm erken ölümdür...

    cemal süreya

    ... ya. çok gençti, biliyorum. çok çok erkendi. buraya arada bir karşıma çıktığımda bakıyordum, ben ne hissederim diye, sonunda yüzleştim.

    ekimin sekizi. akşamüstü, iftara gidicem, davetliyim. hem bilgisayar açık, birileriyle konuşuyorum; aynı zamanda da üstüme başıma bi şiler seçiyorum. arkadaşımın kardeşi msn de "başın sağolsun" diyor. midede kramp. o sıralarda on üç er şehit olmuş, ülkece yastayız, ona yoruyorum. "sağol, cümlemizin" diyorum. bilgisayarın ötesindeki muhtemelen şaşkın, zira bahsettiği başka biri. de ben bunu anlayamıyorum.

    kim olduğunu söylediğinde, bi yumru oluyor boğazımda. "benden duymanı istemezdim, haberin var sanıyordum" cümleleri kulağımda yankılanıyor. böğürerek ağlıyorum. bi an duruyorum, imkansız bi şi bu, ölemez yahu o, kesseler acımaz, öyle sağlamdır...

    hadi ordan... bi trafik kazası haberi arıyorum google dan. şaka canım bu, diyerek, eşek şakası... aramalarda hemen çıkıyor, akordeona dönmüş bi otomobil. babasının açıklamaları, okulun başsağlığı dilekleri...

    kopasıca kafamın içindeki beyin ve de utanmadan bilinçaltım, ettiğimiz müthiş bi kavgayı ekrana getiriyor. üniversiteyi yeni kazanmışız. aynı yerleri yazdık, birlikte okucaz. ama son zamanlarda benden gizlemeye başladı tercihleri. hayırdır, diyorum kendi kendime, niye ki? nasılsa türkiye derecesi geldi, neresini isterse yazar... ankara yerine istanbul yazdığını tercihler açıklandıktan sonra öğreniyorum. henüz şoku atlatmış değilim.

    akşam sekiz civarı. annemle arabadan inmişiz, bi de kimi görelim, babası, kardeşi ve zat-ı muhterem. benim annem onu, onun babası beni kutluyor. asrın dangalağı ben, sanki hayattaki tek amacı benim istediklerimi yapmakmış gibi o güzel insana çemkiriyorum. "sen nasıl istanbul yazarsın bana söylemeden?" ne hakkım varsa... annem morarmış, o başını yere eğmiş, babası benim sakinleşmemi bekliyor, cılız bi ses: "ama benim yazdığım yer de güzel..." iyice çileden çıkıyorum... sonrası yok. daha epey bi söylenmişim ama, geri kalanı evde annemden dinliyorum.

    sonrası istanbul-ankara hattı...

    zaman geçiyor işte. her şey değişiyor. büyüyoruz. ekimin ilk günleri öğrencilere ondan bahsediyorum, ne kadar süper biri olduğundan. çocuklar fotoğraflarımızı istiyorlar,ben de evdeki fotoğrafları tarıyorum, çocuklara yollamak üzere.

    haberi aldığımda pazartesiydi, salı çocuklarla eski sevgili kritiği yapacaktık, gülüp söyleyecektik... söyleyemedik.

    güzeldi. bu dünyaya yakışmayacak kadar güzel. ben zaten bekliyordum böyle bir şeyi, kesinlikle bi yerlerden yanlışlıkla geldiğini biliyordum...

    yolun açık olsun, yolun ışık olsun.

    not: bu entry en sevgililerden birini, bir zamanın aşkını, sonra en yakın arkadaşını kaybetmenin ne demek olduğunu anlatmaya yetmeyeceğini bile bile yazıldı.
150 entry daha
hesabın var mı? giriş yap