565 entry daha
  • altın gün, türk müziğini yeniden yaratarak kendine dünya çapında bir isim yapmaya yeni albümü yol ile devam etmekte. bir önceki albüm gece'den sonra altın gün'ün macerası hiç hız kesmedi. kazanamamış olsalar bile grammy de "en iyi world music" dalında aday gosterilmeleri bile çok büyük bir başarı. bir o kadar büyük başarı da grubun coachella'da line-up'a girmesiydi. hatta coachella'da çalacak gruplara baktığımda bir anda içime "kesin altın gün vardır burada" gibi bir his gelmişti ki kendilerini aşağılarda da olsa görünce biraz kendimi ama daha çok da kendilerini takdir etmiştim. benimki cücükten bir başarı ama altın gün'ün ingilizce olmayan bir müzikle bu kadar a seviye şeylerle anılması çok önemli. lakin coachella covid nedeniyle gerçekleşmedi. ama belki de bu sayede grup "gece"nin üstünden çok da vakit geçmeden yeni bir albüm çıkarmayı başardı. "gece" sonrası hemen bir single yayınlayarak üretken olduklarını bir kez daha kanıtlayan grup, covid'i de fırsat bilerek bir albüm kaydetmeyi başardı.

    "yol"un haberini aldığımda baktığım ilk şey şarkı listesi oldu çünkü önceki albümden beri merakım "acaba özgün altın gün şarkıları duyacak mıyız?" idi. belki bir gün duyarız ama o gün bu gün değil. grup hala türk halk müziği standartlarını yorumlamaya devam ediyor. lakin bu sefer liste beni açıkçası çok korkutmuştu. çünkü bu şarkılar artık duymaktan gına gelmiş halk müziği şarkılarıydı. mesela "maçka yolları" ve "esmerim güzelim" daha ilkokulda müzik dersi kitaplarında flütle çalmak için notaları bulunan, dna'mıza işlemiş eserler. "sevda olmasaydı" ve "kesik çayır" zaten düğün derneklerin değişmez eseri. "ordu'nun dereleri" ve "kara toprak"ı söylemeyeni dövüyorlar. albümdeki diğer şarkılar da oldukça bilinen eserler. önceki albümlerde gruptan daha önce bilmediğim türküler öğrenmişken bu albümün şarkı listesi heyecan vermedi. lakin şunu hep hatırlatacağım herhalde: altın gün, yerel piyasaya müzik yapan bir grup değil. bu nedenle benim tüm eleştirilerim "arda boyları"nın öte tarafına geçtiğimiz anda geçersiz kalıyor. ama grubun müzikal kaynağı nispeten bilen biri olarak bu yorumu da yapmak durumdayım.

    lakin şöyle bir durum var, özellikle albümün ilk yarısında bu çok belirgin: benim en başta burun kıvırdığım birçok şarkıda öyle bir düzenleme ve performans var ki mest oldum. bir önceki albümde favori şarkısı süpürgesi yoncadan olan biri olarak albümde synthpop'un daha çok öne çıkmasından oldukça memnunum. grubun daha çok psikedelik ve yerel anadolu rock havasını sevenler için biraz hayal kırıklığı olabilir ama ben yaratılan atmosferleri genel olarak çok beğendim. yine "bu şarkıların sözleri kulüplerde dans etmelik değil" gibi yerel bir eleştiri de getirilebilir ancak bu da yukarıda anlattığım sebeplerden dolayı sanki biraz haksız. synth ağırlıklı olmayan ve elektro sazın öne çıktığı eserlerde de altın gün'ün standardını koruduğunu söylemek lazım. özellikle canlı performansta bu tarz şarkılar çok iyi gidiyor. bu arada sanki yıllar önce gibi geliyor ama korona öncesi son konserlerinden birini yakalayabilmiş biri olarak erdinç ecevit yıldızın sazını çalarken farklı milletlerden insanların kıpır kıpır olduğuna şahit oldum. bunun elbette bir sebebi seyirciler arasında türk sayısının da ciddi oranda olmasındandır ancak en gaz gruplarda bile normalde biraz tırt bulduğum avrupa seyircisinin altın gün'e verdiği tepki beni oldukça mutlu etti. yalnız "gece"yi plak olarak satmıyorlardı konser sonunda, o biraz üzücü oldu.

    bahçada yeşil çınar'ın ilk kıtası albümü introsu olarak kullanılmış. sadece bir gitar ve klavyenin kullanıldığı ve de vokalist merve daşdemir'in vokalinin öne çıkarıldığı bu kısa giriş küçük, sempatik bir başlangıç olmasının yanısıra sonuna doğru vokale eklenen efektleri ve de synthesizer'ın artan volümü ile albümün standard türk halk müziğinden synthpop'a yönelen müzikal yönünü sanki simgelemekte.

    vızır vızır geçen araba sesleri ile bahçada yeşil çınar'dan ordu'nun derelerine yumuşak bir geçiş yaşıyoruz. harika bir düzenlemesi var. şarkının içindeki hüzne sadık, nispeten ağır bir tempoda ilerliyor. ancak vurmalı çalgılar belli bir form duygusunu da sabit tutmakta. yıldız'ın vokalleri sakin ve şarkının hüznünü güzel veriyor. lakin bence kendisinin şarkıya seviye atlattırdığı yer synthesizer solosu. notalar havada uçmuyor. hatta tek elle, tek tek tuşlara basarak çaldığı için solo basit de denebilir ancak önemli olan hangi notaları bastığın. burada da her nota olması gerektiği kadar, olması gerektiği yerde çalınarak şarkıyı uçuruyor. şarkının altyapısı da synthesizer ile donatıldığı için insanı bambaşka bir atmosfere götürüyor. böylece hayatımız boyunca yüzlerce kez dinlediğimiz bir türkü taptaze, heyecan verici bir şekilde ama içindeki manayı kaybetmeden karşımıza çıkmış oluyor. albümün klibinin de görüntü yönetmenliği çok güzel bu arada. sadece şarkının başında değil içinde de yer alan araba sesi efektlerinin yanında klipte de bir araba yolculuğu gördüğümüz için bu şarkı için şimdiden yolculuk şarkısı demek hiç yanlış olmaz.

    sırada grubun favori ilham kaynağı olan neşet ertaş'tan şu garip gönlüm'ün hareketli yorumu bulunur mu? var. orijinal şarkı ağır bir ertaş eseri iken bu şarkı kıpır kıpır. elbette ertaş dinleyicileri tepki gösterebilir ama sonuç çok güzel ya. yani böyle ağır bir eseri, böyle dinlemesi eğlenceli bir şekle sokmak dahice bir hareket. neresinden başlamalı. birincisi yıldız'ın şarkı boyunca çaldığı klavye rifi çok tatlı. insanı hemen pozitif bir havaya sokuyor. gino groeneveld'in çaldığı metal perküsyon aletleri ile şöyle bir karayipler'e doğru gidiyoruz. aklıma nedense sahiller, kumlar geliyor. gitarist ben rider'ın gitar rifi sade ama fuzzy gitar tonu tarantino soundtrack'lerinden fırlamış gibi. ama bence dinlerken en çok bas gitarist jasper verhulst'a önem verin. çaldığı notalar insanı oturduğu yerde dans ettiriyor. daşdemir in vokaller yine net ve güzel. umut veren havası ve usta müzikal düzenlemesi ile albümün en iyi eserlerinden biri olduğunu düşünüyorum.

    "eski altın gün sound"u diye bir şey varsa bunu en iyi yansıtan şarkı orijinali çekiç ali'ye ait hay nari. erdinç ecevit yıldız'ın oynak bağlamasının alıp götürdüğü bir oyun havası. şarkının ana melodisi eğlenceli olduğu için çok ekstradan bir şeyler yapmak zorunda kalınmamış. yine de şarkının ortasında duyduğumuz, wah pedalı ile gitar solosu şarkıya çok hoş bir ekleme olmuş. hatta bağlamadan elektroya geçişi hiç anlamıyoruz, o kadar hoş bir düzenleme ve kayıt var. bu şarkının bas gitarın şov yaptığı bir başka şarkı olduğunu da söylemek lazım. ufak klavye notaları ile albümün genel synthpop havasından da koparılmamış. doğru şarkı seçimi ve temiz bir performans üst üste gelince başka hiçbir atraksiyona gerek kalmamış. bu arada başta flemenkçe bir konuşma duyuyoruz. şarkıya girerken iki eleman kimin şarkıya girerken geri sayması gerektiğinde anlaşamıyormuş. bu bilgi de burada bulunsun.

    albümün ilk single'ı yüce dağ başında ile merve daşdemir'in elektro folk havasına geri dönüyoruz. kendisi de herkes gibi bu şarkıya adile naşit'in ah nerede filminden aşina olmuş ve yorumlamak istemiş. ilginç bir şekilde naşit'in söylediği bölüm çok bilinse de türkünün tamamını pek de fazla yorumlayan olduğunu görmedim. bu nedenle altın gün'ün bu türküye yeniden hayat vermesi güzel. filmde hoppa yürekli, şıpsevdi ve ateşli bir tonton kadından dinlediğimiz bu erotik sözler, merve daşdemir'in soğuk dış görünüşüne rağmen hafif işveli sesine yakışmış. yine de daşdemir'in bir ara konuşur gibi sunduğu vokal performansı kötü değil ama bir garip geliyor bana. aslında genel olarak bu şarkıyı uzun süre çok beğenmedim. ancak klip ile izledikten sonra bir anda sempatik gelmeye başladı. düzenlemesi çok eğlenceli. bas gitar ve vurmalı çalgılar, el çırpmalar ile birleşerek çok hareketli bir altyapı oluştururken, "vijuv vijuv" gelip geçen synthesizer ve mızıka efektleri de zevkli. bence grubun en iyi şarkısı değil ama grubun eğlenceli yüzünü öne çıkarak, pozitif bir hava veren bir eser. türk müziği sevmeyenler bile eğlenir.

    albümde en az sevdiğim eser kesik çayır. bunun en büyük nedeni kişisel çünkü bu şarkı kadar aklıma takılan başka bir türkü yok. abuk subuk yerlerde ve zamanlarda aklıma gelip orada uzun süre kalabilen bu türkünün kendisinden de çok haz etmiyorum anlayacağınız. hem söz hem de müzik olarak kısır geliyor. bu nedenle şarkıyı ilk duyduğumda yüzümü buruştursam da bir umut ile grubun beni şaşırtmasını bekledim ancak nafile. standart, düz bir düzenleme yapmışlar. daşdemir'in vokal performansında çok özel bir durum yok. grup da türküde pek bir numara olmadığının farkında olacak ki şarkının sonunda neredeyse iki dakika süren enstrümantal bir pasaj eklemiş. fena olmayan melodiler olmayan bu bölüm şarkıda en sevdiğim yer olsa da çok şaşırtıcı ya da yenilikçi değil. olmasa da olur bir yorum. bu arada ilginç bir şekilde besteci olarak altın gün'ün adı geçiyor ama orijinalden çok farklı bir yorum olmadığı için bestecilik bu işin neresinde olaya dahil oluyor, pek anlayamadım. sonuçta şarkı sonundaki bu pasaj gibi eklemeler, grubun hep yaptığı şeyler. ilginç.

    "kesik çayır"ın aksine arda boyları çok sevdiğim bir türkü olduğu için albümde olduğuna mutlu olduğum bir eser. ziller içinde, parıltılı klavye notaları üstüne kaydedilmiş çok sakin, huzur verici bir yorum. bu sükunet ile albümün başındaki "bahçada yeşil çınar"ın kardeşi gibi geliyor bana. kısa süresi ve de yalın düzenlemesi ile hızlıca geçip giden, bir şeylerin eksik kaldığı bir durum var bence. hani ilk şarkı gibi çok kısa bir "skit" olsa daha iyi olurmuş. ya da bu yarı-şarkı formatı yerine biraz daha üstünde emek gösterilen bir şarkı olabilirmiş. tadı damakta kalarak geçip gidiyor.

    "iyi şarkıları önlere koymuşlar da sonlara doğru albüm biraz sallanmaya başlamış" derken albümün en iyilerinden biri olan kara toprak başlıyor. girişte gitar ve synthesizer'ın çaldığı iki farklı melodinin birbiri ile iç içe geçmesi çok zevkli bir müzikal yolculuğu başlatıyor sonrasında da zaten aşık veysel'in belki de en özel sözlerine sahip, bestesi de çok çok başarılı türkü başlıyor. daşdemir'in vokali çok iyi. "beyhude dolandım" kısmını orijinalinden biraz daha farklı söylemeleri çok iyi olmuş. geri vokaller ve sakinleşen müzik ile o bölümler apayrı bir huzur veriyor bana. çok iyi bir klavye solosu var şarkının sonlarına doğru. arkadaki bas gitar ve perküsyon ile de birleşince çok tatmin edici bir pasaj. zaten altın gün'ün klasik şarkılara bu kadar iyi ve yeni müzikal eklemeler yapması grubun en özel özelliği. tertemiz, mis gibi bir yorum.

    üst üste uzun bir süre daşdemir dinledikten sonra erdinç ecevit yıldız'ın bağlamasından bir neşet ertaş klasiği olan sevda olmasaydı dinliyoruz. "hey nari" için dediğim şeyleri bunun için de söyleyebilirim. şarkının orijinalini zaten kıpır kıpır bir melodisi olunca zaten 1-0 önde başlıyorsun. tabii ki albümün geri kalanına uygun synthesizer notaları duyuluyor. merve daşdemir'in nakarattaki fısıldayan ince vokalleri çok iyi. standart, oynak bir altın gün şarkısı. konserde coşturacağı kesin ama yeni bir şey sunmuyor.

    maçka yolları'nın el çırpmaları ve perküsyon kullanımı "yüce dağ başında"yı andırıyor. ancak bas gitar almış başını gidiyor maşallah. davullarda da biraz funk, biraz da disco bir hava var. bağlama şarkıya girdiğinde bile bu hava yok olmuyor. gel gelelim ki bu türkü de benim çok hayran olduğum bir türkü olmadığı için sözler ve türkünün ana melodisi girdiğinde heyecanım biraz kayboluyor. şarkının bence önemli özelliği grubun gitmek istediği elektro yollar ile şu ana kadar gösterdiği funky anadolu folk havasını en iyi karıştırdıkları şarkı olması.

    yekte ile aynı hareketli hava devam etmekte. artık bu noktada şarkı hakkında ne kadar yeni şey söylenebilir desem de bağlama melodisinin ikinci tekrarları sonrası neredeyse bağlama kadar öne çıkan klavyeden çıkan tane tane pırıl pırıl notalar çok hoşuma gitti. bir de yıldız'ın bağlama soloları muazzam. hele en sonda tam yeni bir solo başlarken şarkı fade out olmaya başlıyor ya, o anda "laan durun, yapmayın" diyor insan. şarkının diğerlerine göre öne çıkan bir diğer özelliği de "sevda olmasaydı" ve "maçka yolları" kadar çok tüketilmiş bir türkü olmaması. böylece bu arka arkaya sıralanan üç bağlama ağırlıklı şarkıdan birini tercih etmek zorunda kalsam herhalde bunu tercih ederim.

    albümü ilginç bir düzenlemeye sahip bir esmerim güzelim yorumu ile kapıyoruz. minimal elektronik bir düzenleme ile yumuşak bir kapanış. yine el çırpma kullanmayı tercih etmişler. "eh yeter artık" denebilir belki ama ben demedim çünkü 8-bit davullar ile uymuş. daşdemir'in vokali yine işveli işveli. şarkının nakaratındaki "aman allah" nidalarını orijinale kıyasla daha tadında kullamayı tercih etmiş. bu şarkı da çok bilinen, biraz bıkkınlık veren bir şarkı olsa da dinlenilecek bir hale getirilmiş. bunu da kendi sound'larına da ters düşen, yeni bir anlayışla yapmışlar. bir önceki albüm enerjiyi tavan yaparak bitirse de burada daha sakin sakin, elektronik bir anlayışın altını bir daha çizerek kapatmışlar.

    yani arkadaşlar, altın gün türkiye ve yakın çevresindeki topraklarından çıkan melodileri, bu sefer daha da fazla bir elektronik sosa bulayarak, yurtdışı piyasasına sunarak bir marka olma yolunda emin adımlarla devam ediyor. eğer yabancı bir dinleyici olsaydım herhalde aklım uçardı. ancak bu şarkılara aşina biri olarak albüme daha farklı bir açıdan bakıyorsun. albümü dinlerken bir yandan moğollar'dan taner öngür'ün bu grup için kullandığı tanımlamayı düşünmeden edemedim. grup için gülümseyerek "düğün müziği yapıyor" tabirini kullanmıştı. haklılık payı yok değil keza birincisi bu albümdeki şarkıların çoğunu herhangi bir türk düğününde dinleyebilirsiniz. ben "yol" albümünü yorumlarken düğün lafını geçirmesem de aklıma düğün varken klavye ile çalınan bu türküleri ne kadar sevdiğime dem vurmustum. hatta ve hatta erdinç ecevit yıldız'ın grup kardelen ile hollanda'da düğünlerde çaldığını da biliyoruz. öngür'ün yaşıtları gibi dinozor bir kafada olmadığını bildiğim için bu yorumunu ciddiye alıyorum. altın gün müziğini "düğün müziği" diyerek küçümsemek ayıp olur ancak grubun, "şu bilinen şarkıları biraz daha funky çalalım, yeter" kafasından çıkması gerekli. bu albümde de özellikle albümün ilk yüzünde çok heyecan verici yorumlar var. ancak bu albümün tamamına yayılmış değil. bundan önceki albüm için de söylemiştim, şimdi de tekrar ediyorum. grup, elbette bu şarkılar ile yurtdışında alıp başını yürümeye ciddi bir süre daha devam edebilir. ancak grubun en azından türkiye'nin müzik tarihinde daha da kalıcı bir imza bırakması için ben kendi bestelerini yapması taraftarıyım. bu kadar yetenekli müzisyenin bilinen şarkılara kendi melodilerini eklemelerinin ne kadar işe yaradığı belli. bunu bence bir üst seviyeye götürme vakti geldi. yine de bu halleriyle de dinlemesi eğlenceli, kaliteli müzik içeren, sıkı bir ekip oldukları ortada. daşdemir'in verdiği röportajlara göre grup, sürpriz projelerle karşımıza çıkmaya yakın zamanda da devam edecek. heyecanla bekliyoruz. o zamana kadar da "yol"u dinlemeye devam ederiz.

    3,5/5 verdim gitti.
    albümü en iyi anlatan şarkılar: kara toprak, yüce dağ başında, sevda olmasaydı
151 entry daha
hesabın var mı? giriş yap