aynı isimde "huzur" başlığı da var
23 entry daha
  • orhan pamuk a göre türk edebiyatının en önemli romanıdır huzur...

    tanpınarın şark-garp sorunsalına büyük ölçekle yaklaştığı , aşk, felsefe, tabiat ve musiki temlerini savaş dekoru üzerine kurduğu, zaman kavramını rüya haliyle yaşatan lezzetli* romanıdır huzur. huzur için dilinin güncelliğini yitirdiğinden, tanpınar'ın anlaşılmazlığından (ki aslında huzurda anlaşılmayan yoktur ; anlamayan vardır) dem vurulur hep. oysa ki tanpınar " masalı olan" bir adamdır. mümtaz'ın hayatına şekil veren üç tem aşk, ölüm ve tabiattır ki mümtaz için oğuz demiralp " tanpınar'ın şiir hali" der. şiir ona göre kendinin peşinde olduğu, söylemekten çok susma işidir ve sustuklarını konuştuğu nesrinde başkalarının peşindedir. fakat tanpınar huzurda mümtaz'ın ağzından konuşur. mümtaz biraz da kendidir; nuran da asistanlık yıllarında akademide tanıdığı bir kadın...ihsan da kendisinin üstadı yahya kemaldir. huzura bu açıdan bakıldığında biyografik öğeler taşıyan, her satırında tanpınar kokan bir romandır. özellikle zaman kavramının ince geçişlerle alt üst edildiği, 3 farklı zaman vardır huzurda. birincisi aktüel zamandır ki bu en dışta romanı saran çerçevedir. 24 saatte geçer, tanpınar bu zaman kavramında joyceun ulyssesinden etkilenmiştir. romanının 2. ve 3. bölümlerini oluşturan bir geçmiş zaman vardır ki geriye dönüşlerle hali hazırı birbirinin üzerinden kaydıran tanpınar geçmiş zamanın peşindeki prousttan oldukça etkilenmiştir. romanda bir de mümtaz ve diğer ara kadronun hayatlarını içine alan 3. bir zaman vardır ve bu zaman onların şahsiyetlerini hazırlar. karakterlerin ağzından tanpınar'ın zamanla ilgili hükümlerini duyarız çoğu kez; nitekim " herkes kendi zamanının şuuruyla doğar" dedirtir suat'a.

    mümtaz'ın nuran'a olan aşkı bütün varlığı içine alan bütünlüğe kavuşma arzusunun da bir tezahürüdür. romanın başında istanbul'u dolaşarak adeta ruhunun kalan eksik tarafını arayan mümtaz'a göre "...ruh ayrılmaya çabaladığı alemini bir türlü bulamıyordu. bu şüphe değildi.; aşkın eksikliği de değildi. sadece iki ayrı rüzgarda birden çırpınmaktı. "...ve nuran, " onun peşinde ikiz bir ruhun parçasıymış gibi, bu sade özlerden dünyanın değişikliğinde, kendisini, öbür yarımını, kimbilir belki de bütünlüğünü arıyordu."

    musiki romanda adeta bir leitmotif olarak karşımıza çıkarken, ıtrinin, dede efendinin hayaletleri dalga dalga yayılır romana. bir yanda da wagner ve debussyleri dinlerken mahur besteyi yaşamak bir medeniyet krizinin ortasında kalmışlık demekti. "nereye kadar garplı olacağız nereye kadar şarklı kalacağız" sorusunu sordurtan yazara göre şark durup beklemenin yeridir ve biraz sabırla her şey ayağımıza gelir. ne de olsa " her ân doğmak için hâdiseleri zorlamıştır" ve " bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil arkasında bulunduğumuz içindir" fakat " insan yine bilinen şeyden istenen şeye doğru hayal kuruyor."

    huzur için " bir huzursuzluğun romanı" der berna moran. tanpınar biraz da dönemin aydınlarının huzursuzluğunu salar içine okurun. istanbul'un bir şahıs gibi anlatıldığı romanda hayat zaman ve mekan içinde kavranır. dış alemle bütünleşme arzusu istanbul'a duyulan hayranlıkla terkibe girince istanbul tarihle mimarinin buluştuğu, estetik bir haz veren objedir ve tanpınar mümtaz 'a şu cümleyi kurdurur: " ben bir çöküşün esteti değilim"

    huzur ele aldığı meselelerle , çoksesli bir romandır. oldukça yavaş ilerleyen zaman mümtaz'ın zaman şuuruna göre ayarlanmıştır ve mehmet kaplanın deyişiyle hareketten hoşlanan biri için huzur sadece can sıkıntısıdır.

    romanın başında henüz başlamamış olan savaş, bir dekor olarak kullanılır ve imgeselleşerek romanın sonunda nuran'ın gidişi, suad'ın ölüşü ve mümtaz'ın çıldırışıyla beraber radyodan anons edilir: "harp başladı."

    şahıs kadrosuna bakınca fethi naci gelir insanın aklına; "tanpınar'ın romanlarına sıradan insanlar ancak kayık kürekçisi gibi görevlerle girer" der kendisi. öğrencisi kaplan'a göre de şahısları genellikle entelektüel çevrenin insanlarıdır. zaten işlenen aşk da felsefenin, musikinin, tarihin, estetiğin, mimarinin, bütünlüğün, tabiatın etrafında gelişen, onlardan beslenen bir aşktır. halihazırda yaşanan aşklardan oldukça uzak, ruhların ortak paydada seviştiği, kuru olmayan; buram buram bohem bir aşktır.

    aşk der mümtaz: " hayatın içimizde gülümseyen bir yüzü" ...."sen bir ruh saltanatının kolay kolay kurulacağına inanır mısın?"
    ...

    " nuran düşünüyordu. ' acaba şimdi böyle adamlar var mı?' "
338 entry daha
hesabın var mı? giriş yap