4 entry daha
  • pierre loti’nin 19. yy istanbul’unu anlattığı için önem kazanan kitabının adıdır aziyade. ingiliz zırhlı gemisi deerhound’da görevli bir teğmen olan protogonist önce selanik’e gider gemideki tüm personel gibi. ama diğerlerinden farklı olarak müslüman-doğu kültürünü tanıyabilmek için tebdil-i kıyafetle halkın arasına karışır. bunu ilk önceleri turistik bir hevesle yapar fakat sonraları içine düştüğü bu dünyayı iyiden iyiye benimsemeye başlar. arkadaş edindiği samuel isimli bir kayıkçı ile de gayet iyi anlaşır. onun yardımları ile bir çok doğu geleneğini öğrenir. tam bu arada selanikli bir kişinin hareminden aziyade’ye aşık olur. nasıl ve nerede aşık olduğunu anlayamayız ama bu aşk

    iskeletini oluşturur. bir zaman sonra görev icabı istanbul’a gelen kahramanımız biricik sevdiceği aziyade’yi beklerken istanbul’a alışmaya başlar. şehrin pera tarafından uzaklaşıp eyüp taraflarında bir eve yerleşir. ismini arif olarak değiştirir. civarda herkes onu arif efendi olarak tanır ama hakkında başka da bir şey bilmezler. aziyade istanbul’a gelince hayatı daha da renklenir loti’nin onunla devamlı buluşup hasret giderir. onunla beraber olmadığı zamanlarda uşağı ahmet ve samuel ile birlikte istanbul’u gezmeye çıkar. tabir yerinde ise, istanbul kazan onlar kepçe - köşe bucak dolaşırlar. hatta bir ara ankara’ya bile giderler.

    istanbul’da geçirdiği yaklaşık iki sene loti’nin bu şehre ve türklere alışmasına yetmiştir. bu şehre kendini tam anlamıyla vermeye çalışan loti arasıra memleketinden gelen kız kardeşi ve birkaç arkadaşının mektupları mütereddit bir adam şekilde arada kalmasına sebep olur . yaklaşık iki seneden sonra, içi kan ağlasa da loti ülkesine geri dönmek zorunda kalır. istanbul’da kalmanın tek şartı olan osmanlı ordusuna iltihakı reddeder. ülkesine döndükten bir sene sonra tekrar istanbul’a gelme şansını yakalar. fakat geldiğinde hiçbir şeyi yerinde bulamaz. ne aziyade, ne aziyade’nin kalfası, ne de kendi uşağı.. herkes bir sene içinde darmadağın olmuştur. en hüzünlüsü ise, aziyade loti gittikten sonra kahrından ölmüştür.

    edebi değer açısında çok da iyi bir metin olmamasına rağmen aziyade yazıldığı zamanın istanbul’u, şehir halkı ve daha bir çok şey hakkında bilgi verdiği için önemini yitirmemiştir. kurgu konusunda hiç de başarılı değildir kitap. baş kahramanın seyrini takip edebilmeniz için hayal gücünüzü kullanmalısınız. en başında loti, kitaptaki kahramanının ingiliz bir teğmenin günlüğünden canlandığını söyler bize. ama zamanla bu teğmenin kendisi olduğunu açık eder. bu açıktan rahatsız olmamış olacak ki düzeltme ihtiyacı duymaz. kitabı ilk okumaya başladığımızda kahramanımız herhangi bir teğmen iken bitirdiğimizde loti’nin kendisidir.

    kitabı çekici kılan, o zamana dair enstanteneler ise okuyucuya pek değerli gelir. kurgunun verimsiz halini, yazarın kafa karışıklığını unutup eski istanbul’dan manzaralarla karşı karşıya kalmanın zevkini yaşarsınız. örneğin bir eylül günü padişah’ın kılıç kuşanma merasimine tanık olur. eyüp halkının tepelere, yollara, sultanlarını görebilmek için dizilişini biraz hayretle karışık hayretle anlatır bize.

    ya da 1. meşrutiyeti kendi algı ve ağzından okuyucularıyla paylaşır:

    "birden seraskerlik tarafından top atışları duyuldu.ihtiyarlar anlamlı ifadeler ve gülümseyişlerle birbirlerine baktılar.

    “mithat paşa’nın meşrutiyet’i şâd olsun!”içlerinden biri alaylı bir eda ile eğilerek.

    bir başka yeşil sarıklı mırıldandı: “mebuslar! bir kanun-i esasi! bir zamanlar halifeler mebuslara ihtiyaç duymazdı.”

    …..

    bu top atışları, müslümanlara padişahlarının onlara bütün avrupa meşrutiyetlerinden daha geniş ve daha liberal bir meşrutiyet bahşettiğini bildiriyordu. bu ihtiyar türkler hükümdarlarının bu hediyesini çok isteksiz karşılıyordu."

    aziyade, kaliteli bir roman kategorisine girer mi? bana göre çok zor.. lakin değeri, o zamanın istanbul’unu, osmanlı’sını anlatan nadir kitaplardan olması..

    yani sanırım..
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap