7 entry daha
  • “rus edebiyatının en az yarısı rus köyüne aittir. rus köyü, rus realitesine damgasını, bütün unsurlardan daha kuvvetli olarak vurur.

    evvelce rus köyü deyince akla, sadece mujik gelirdi. [mujik herifçik manasına geliri genellikle rus köylüsü demektir.] benim hayalimde mujik, kurnaz, her şeye cepheli, yerine göre riyakâr, yerine göre zalim, fakat her zaman hilekâr ve sarhoş bir mahlûktu.

    kitaplardaki, mecmualardaki resimlerde mujik, çok defa, lâgar bir atın arkasından tarlada çift sürerken görülürdü. bu lâgar at, âdeta kopacakmış gibi gerilen boynunu ileriye uzatmış olurdu. son gücünü dizlerine, tırnaklarına vererek, hantal bir pulluğu çekmeye çalışırdı. mujik, her zaman, her yaşta sakallı, fakat ekseriya iki büklüm bir ihtiyar olarak tasvir edilirdi. darmadağınık saçları kulaklarına, boynuna dökülürdü. keçeleşmiş sakalı göğsüne düşerdi. ta dizlerine kadar uzanan ve belinden bir iple sıkılan gömleğinin altından kaburga kemikleri görülecek zannedilirdi. pantolonun dizleri, uzum gömleğinin altından, keçe kalçınlarının veya pırtlak çizmelerinin üstüne düşerdi.

    at tükenmiş ve bitkin olurdu. ikisinin da kadit olmuş göğüslerinin körük gibi inip kalktığını tasavvur edebilirdiniz.

    bu resimlerin arkasından, rus köyünün silueti görünürdü. köy, hafif bir sırtın yamacına oturtulmuş olurdu. ortada bir kilisenin, basit sivri kulesi havayı delerdi. kırlardan tarlalar ortasından eğrile büğrüle gelen çamurlu yol, köyün içinde kaybolurdu. bu yolun etrafını, duvarları ağaç gövdelerinden yapılmış izbeler, samanlıklar alırdı. her izbenin avlusunu bir çit çevirirdi.

    çitlerin arkasından izbelerin küçük, basık pencereleri görülürdü. hatta yakından bakılsa, bu pencerelerin bir kısmında sade işlemeleri perdeler, yahut önlerinde tenekelerden, tahtalardan renk renk çiçek askıları belli olurdu.

    etrafta yeni sürülmüş tarlaların koyu kara çizgileri, yahut da açık yeşil renkli ekinler, çayırlar ve uzakta bir orman kümesiyle bir siluet, canlı, taze bir pitoresk vücuda getirirdi.
    * * *
    bizim kampın etrafında buna benzeyen veya benzemeyen bir sıra köyler vardı. tarlalarda, kırlarda mujiklerle karşılaştığım da olurdu. bunlar, bir avuç patates bir avuç çavdar ve birkaç baş lahana için, bu bir karış toprakla ölümle boğuşur gibi boğuşan çilekeş insanlardı. köyleri kollektif bir idare altında teşkilâtlandırıp toprak mülkiyetini kaldıran kolhozlar henüz kurulmamıştı.

    mujikler insana evvelâ şüpheyle, kararsızlıkla bakarlardı. çekinerek yüzlerinin gizlemeye çalışırlardı. fakat siz yaklaşıp:

    - allah yardım etsin dede,

    deyince biraz canlanırdı. yüzleri güler gibi olurdu. her cümlede birkaç defa haç çıkarır, başlarını eğerler ve arada bol bol da küfrederlerdi. toprağa, hayvana, kendine, allah’a...”

    şevket süreyya aydemir- suyu arayan adam, sayfa: 245-246, remzi yayınları
30 entry daha
hesabın var mı? giriş yap