6 entry daha
  • tarihin en büyük aldatmacasıdır. valla harari abimiz haklı.

    konuyu bilmeyenler için kısaca özet geçeyim; abimiz sapiens isimli kitabında şöyle demiş:

    on binlerce yıl boyunca homo sapiens, dünya’nın bütün kıtalarına yavaş yavaş yayılırken gittiği her yerde yabani bitkileri toplayıp, hayvanları avlayarak yaşamını sürdürdü. fakat bütün bunlar 10 bin yıl önce, sapiens tüm vaktini ve enerjisini birkaç hayvan ve bitki türünün yaşamını değiştirmeye adayınca değişti.

    bir zamanlar akademisyenler, tarım devrimi’nin insanlık için ileriye doğru atılmış büyük bir adım olduğunu iddia ettiler. buna göre evrim kademeli olarak giderek daha zeki insanlar yarattı. sonuçta insanlar o kadar akıllı hâle geldiler ki, doğanın gizemlerini çözdüler ve bu sayede koyunları evcilleştirip buğdayı ekebildiler. çok kısa bir süre sonra da, bir şekilde acımasız, tehlikeli ve savaşçı avcı toplayıcı yaşamlarını memnuniyetle bırakıp, hoş ve dingin çiftçi yaşamına geçtiler.

    peki durum gerçekten böyle miydi?

    hayır.

    geçtiğimiz yüzyılda yapılan araştırmalarda sapiens’in zamanla daha zeki olduğuna dair hiçbir kanıt bulunamadı. avcı toplayıcılar doğanın sırlarını tarım devrimi'nden çok önce de biliyorlardı, çünkü hayatta kalmaları topladıkları bitkiler ve avladıkları hayvanlar hakkında çok detaylı bilgi sahibi olmalarına bağlıydı.

    arkaik dönemde yaşayan insanlar bugünün ortalama bir insanından çok daha becerikli, yetenekli ve belki de zekiydi. bugün herhangi birimiz ormanda veya savanda bir başına yaşamaya mecbur kalsak muhtemelen çok uzun yaşayamayız.

    tarım devrimi yeni ve kolay bir yaşam biçimi sağlamaktan ziyade, çiftçilere genellikle avcı toplayıcılarınkinden daha zor ve daha az tatmin edici bir yaşam oluşturdu. avcı toplayıcılar zamanlarının daha büyük bölümünü, çeşitli ve insanı zihinsel olarak uyaran faaliyetlerle geçiriyorlardı, ayrıca açlık ve hastalıkla boğuşma ihtimalleri de daha düşüktü.

    tarım devrimi insanlığın elindeki toplam gıda miktarını kesin olarak artırdı ancak daha iyi bir beslenme veya daha çok keyifli zaman yaratmadı. daha ziyade nüfus patlamasına yol açarak şımarık seçkinler yarattı. ortalama çiftçi, ortalama avcı toplayıcıdan daha fazla çalışarak karşılığında daha kötü besinlere sahip oldu.

    homo sapiens'in vücudu beli çatlayana kadar tarlalarda çalışmak için evrimleşmemişti. geyiklerin arkasından koşmaya, elma ağaçlarına tırmanmaya uygundu, kaya toplamaya veya su kovası taşımaya değil. insanlar bunun bedelini omurga, diz, boyun ve bel ağrılarıyla ödediler. dahası, bu yeni tarımsal işler o kadar çok zaman almaktaydı ki, insanlar buğday tarlalarının yakınına kalıcı yerleşimler kurmak zorunda kaldılar. bu, onların yaşamını tamamen değiştirmişti.

    yani biz buğdayı evcilleştirmedik, buğday bizi evcilleştirdi. evcilleştirmek (domestikasyon) latincedeki domus (ev) kelimesinden türemiştir. evde yaşayan ise buğday değil, sapiens'tir.

    köy yaşamı ilk çiftçilere elbette bazı avantajlar da sağlamıştı. örneğin vahşi hayvanlara, yağmura ve soğuğa karşı daha iyi korunuyorlardı. yine de ortalama insan için dezavantajlar avantajlardan daha büyüktü.

    buğday yetiştirmek, insanlara toprak miktarına oranla çok daha fazla gıda üretme şansı verdi. bu da homo sapiens'in katlanarak çoğalmasını sağladı. fakat bu bir tür kumardı. yaban bitkileri yerini buğday tarlalarına bıraktıkça insanlar sıkış tıkış kasabalarda, salgın hastalıklardan kitleler halinde ölebiliyorlardı. üstelik işler yolunda gitmeyip de ekinler telef olduğunda yüz binlerce insanın sonu gelebiliyordu.

    her nesil bir önceki gibi yaşamaya devam ediyor, sadece arada sırada bazı alanlarda küçük iyileştirmeler yapılıyordu. çelişkili bir biçimde, yaşamı kolaylaştırmak amacıyla yapılan bir dizi "iyileştirme", çiftçilerin boynundaki ilmeği daha da sıkılaştırıyordu.

    azimli ve çalışkan çiftçiler, ne yazık ki, o günkü çalışmalarının karşılığı olarak ulaşmak istedikleri ekonomik güvenceye neredeyse hiçbir zaman ulaşamadılar. her yerde ortaya çıkan yöneticiler ve seçkinler, köylülerin emeğiyle ürettiği fazla gıdayla beslenip, çiftçileri de zar zor hayatta kalabildikleri bir yaşama mahkum ettiler. el konan bu yiyecekler siyaseti, savaşları, sanatı ve felsefeyi canlandırdı. insanlar saraylar, kaleler, anıtlar ve tapınaklar inşa ettiler.

    geç modern çağa kadar insanların yüzde 90'ından fazlası, her sabah erken kalkıp ter içinde kalana dek çalışan köylüler olarak yaşıyorlardı. ürettikleri fazladan gıda, tarih kitaplarını dolduran küçük bir seçkin azınlığı doyuruyordu: krallar, bürokratlar, askerler, rahipler, sanatçılar ve filozoflar.

    tarihi çok az insan yazdı. diğerleri ise tarla sürüp, su kovalarını taşıdı.

    o hâlde neden planları tutmayınca insanlar çiftçiliği bırakmadılar?

    bunun sebebi kısmen, bu küçük değişimlerin birikerek toplumu nesiller boyunca değiştirmesiydi. en sonunda kimse daha önceden insanların farklı yaşadıklarını hatırlayamaz oldu. kısmen de, nüfus artışının insanların geri dönüş ihtimalini ortadan kaldırmasıydı. eğer tarla sürmek bir köyün nüfusunu 100'den 110'a çıkardıysa, hangi 10 kişi diğerlerinin eski güzel yaşamına dönebilmesi için kendini feda edecekti? geri dönüş artık mümkün değildi.

    insanlar tuzağa düşmüştü.

    tarım devrimi tarihin en büyük aldatmacasıydı.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap