16 entry daha
  • burada olduğu gibi i.ö. i. yy.'da bir devletin durumunu anakronik bir şekilde çağdaş değerlerle yorumlamaya kalkışmak, elbete ki tarih yazımının insanoğlunun omzuna konmuş bir yük. zira hangi ekolden, hangi yazardan, hangi ideolojiden bakarsanız bakın ne özellikle de roma'ya kin duyarak büyüyen hannibal'in kartaca'sı ne de victor'luğu savaş koşullarının kendisine bir armağanı olan oportunist scipio africanus'un roma'sı çağdaş değerlerle tam anlamıyla yorumlanabilir. bu durum, diğer çağlar ve tarihi kişiler için de geçerlidir muhakkak; ancak özellikle roma - kartaca münasebetleri söz konusu olduğunda, en nihayetinde galip gelmişler tarafından yazılmış bir tarihe dayanarak hannibal'in yiğitliğinden, kartaca'nın şerefinden söz edebiliyoruz.

    bunu şöyle örneklemek mümkün, bu, amerika birleşik devletleri'nin tanımladığı el kaide ve saddam profili üzerinden "her türlü pisliğine rağmen yine de en azından cesurdular" demeye benzer. şu konuda herhalde herkes hemfikirdir, i.ö. i. yy. ile çağımız arasında uluslar arasındaki enformasyon olgusu bakımından bir fark vardır. hatta çağımıza bile gelmeye gerek yok, 1000 sene önce yazılmış tarihi metinlerde de bir olayı iki açıdan ele alanlara rastlamak mümkündür. ancak roma - kartaca münasebetlerinin yaşandığı i.ö. i. yy. ele alındığında görülecektir ki, yaşananlar tek taraflı kaleme alınmış, yunan ve roma'dan oluşan iki kolun değer yargıları da çağdaş dünyanın evrensel değerlerinin temeli olduğundan, bu başlıkta ele alınan kartaca'nın durumunu ancak ve ancak çağın gerektirdiği koşulları nedenleriyle ele alarak tespit edebiliriz. bu koşullar da doğal olarak galip gelen tarafın yani roma'nın menfaatine uygundu. bunu şöyle açıklamak gerek, akdeniz'de iki egemen güç karşılaştığında, biri diğeriyle ilgili sürekli yeni kuşaklara düşmanlık tohumu aktarmış, bunu da edebiyatıyla, yaşayışıyla, siyasetiyle yani halk (populus) ve devlet (civitas) el ele bir biçimde sürekli beslemiştir. kartaca galip çıksaydı da hannibal roma'nın eşiğine kadar gelip onu fethederek tarihin başka türlü şekillenmesini sağlayabilecekken durmuştur. bunun çeşitli sebepleri var, ama konumuz o değil, geçiyorum. yukarıda oportunist olarak nitelediğim scipio africanus ise bu fırsattan yararlanarak benim onun için kullanmış olduğum tabiri hak etmiştir. roma'nın kurtuluşu, kartaca'nın yıkılışı olmuştur. tabi çeşitli başlıklarda hep belirttiğim gibi, julius caesar sonrasında eğer actium savaşı'nda marcus antonius ile kleopatra'nın doğu-batı imparatorluk düşleriyle bezeli taraf, sümsük octavianus ve çevresindeki romalı güruha üstün gelseydi, dünya bugün başka bir yer olurdu. bunun gibi, hannibal'in kartaca'sı da roma'ya üstün gelmiş olsaydı, insanlık ve kültür tarihi başka türlü şekil alırdı. zira yukarıda da dediğim gibi çağdaş değerlerimizin temellerinden olan roma faktörü ortadan kalktığı vakit semitik kökenleriyle kartaca ruhu şu anki yaşayışımızın bile her tarafına sinmesi kaçınılmaz olurdu. ancak biz şimdilik olmuş olanla yetinelim.

    roma'da kartaca düşmanlığı ne haksızlığı gösterir ne de gereksizliği. evvelce de dediğim gibi, yaşananlara uygun olarak edebiyatıyla milli değerlerini koruyan ve güçlendirmeye çabalayan bir romalı kafasıyla karşı karşıyayız. aeneas'ın dido'yu terk edişi, herhalde edebiyatla siyasi, milli davaların desteklenmesi hususundaki en güzel örneklerden biridir. bir yazın dehasıdır, bu mevzunun en net ve en uzun bir şekilde anlatıldığı aeneis'i yazan vergilius. eğer anakronizme çok düşkünsek, onsuz edemiyorsak, zaten vergilius babasından kendisine kalmış olan çiftliği geri almak ve julius caesar sonrası, shakespeare'in ünlü marc antony and cleopatra adlı eserinde "bir ayağı doğuda, diğer ayağı batıda" diyerek yücelttiği marcus antonius'la tutuştuğu kardeş kavgasından galip çıkan octavianus'un yeni roma'sında rahat bir yaşam sürmekten başka gayesi olmayan başka bir oportunistir vergilius. ancak bu tutumu edebi metinleri yakından inceleyenler de rahatlıkla teyit ederler. vergilius'un sadece çağının roma'sında değil, kendisinden sonraki batının tüm dil ve kültürlerince en tekip / rehber edilesi cinsten büyük bir ozan olduğu açıktır. örneğin dante'ye ilahi komedya'sında rehberlik etmesi, salt paganların yeraltı dünyasını en iyi tasvir eden ozan olmasıyla açıklanamaz. o bir edebiyat güneşidir, aeneis'inde, eclogae'ında, georgica'sında bunu açık bir şekilde görürsünüz. örneğin ecloga iv. hala günümüz kritikçileri tarafından tartışılır. orada üzerinde durulan, doğacak çocukla altın çağı'nın geri geleceğine dair bahis şaşırtıcıdır, kimine göre o çocuk isa'dır, kimine göre octavianus, hatta muhammed olabileceğini söyleyenler de vardır.

    böylesine güçlü bir kalemi olan vergilius'un kartaca düşmanlığını roma'da körüklemesinin yukarıda belirttiğim gibi salt kendi cebini doldurmakla ya da milli şuurunu okşamakla bir alakası yoktu. yaşadığı çağı iyi düşünmemiz gerek, julius caesar sonrası octavianus caesar'la birlikte yüzyıllar süren iç ve dış savaşlarla bitap düşmüş roma'nın yeniden yağa kaldırılması için en uygun icraatlar içinde kültür reformları da vardı. neydi bu reformların özü? evvela romalıların çiftçi-asker dediğimiz yani agricola-miles karakteri yeniden canlandırılmalıydı. (bunu ekşi sözlük'te ideal romalı başlığında işlemiştim) zira dictator'ler marius'la sulla'nın iktidar çekişmesi, italyan kavimleriyle yapılan savaşlar, patricii ile plebs'ler arasındaki anlaşmazlıklar derken, doğuda mithridates, ispanya'da sertorius, italya'da spartacus isyanı, catilina'nın hükümeti yıkma çabaları sonunda sadece roma değil romalılık bilinci de yorgun düşmüştü. özellikle de roma'nın en büyük kafalarından marcus tullius cicero'da ve marcus porcius cato'da kendini gösteren eskiye duyulan özlemi iyi okumalısınız, bu iki isim de roma'nın cumhuriyetçi olduğu kadar muhafazakar kanadını temsil ediyordu. öyle ki biri julius caesar, neredeyse tüm romalıları arkasına aldı ya da roma'da üstünlüğünü sağlamlaştırdı diye kılıcına abanarak intihar etmiş (cato), diğerinin de kellesi marcus antonius'la octavianus'un imparatorluğa giden yoldaki ortaklıkları gereğince başka cumhuriyetçilere ibret olsun diye senatus'ta ellerde gezdirilmişti. roma'nın bu denli değiştiği bir ortamda bu iki isim yazılarında eskiyi özlemle yad ediyordu. bunu da romalılık şuurunun zayıflamasından duyulan üzüntüye yormak mümkün. cato'nun ceterum censeo carthaginem esse delendam ifadesini de, vergilius'un aeneis'nde roma'nın atası aeneas'ı evvela kartaca kraliçesi dido'ya aşık ettirip sonra onu terk ettirmesini de daha sonra galip gelerek tarihi / yaşananları anlamlı kılan roma cephesinden yorumladığımız unutulmamalı.

    tekrar vergilius'a gelirsek, sürekli eskinin bilgeliğine, ataların romalılığına özlem duyulan bir ortamda bu büyük ozan, roma ile kartaca arasındaki çekişmenin temelini eserine meze etmiştir. şunu demeye çalışıyorum, olan biten neyse onun kökünü edebileştirerek efsane türünün özüne uygun davranmıştır. aeneis'in dördüncü kitabında söz konusu olay anlatıldıktan sonra dido aeneas'a ve onun soyundan gelerek imparatorluk kuracaklara beddua eder. (kapsamlı bilgi için: #9797196) ve dehalığını konuşturan vergilius da bu bedduayı uzun süren roma-kartaca savaşlarının sebebi sayar. çünkü baş tanrı iuppiter'in karısı ve kızkardeşi iuno, kartaca'da en çok tapınılan tanrıçadır. bu niteliğiyle mitolojide dido'yle va kartaca'sıyla en fazla ilişkilendirilen kutsallık da onunkisidir. zaten kartaca'nın büyüyüp serpilmesinde de onun etkisi vardır, diye düşünülmektedir. bu düşünüş, doğal olarak romalıların aeneas'ın kimliğiyle bağlanmış olduğu troyalıların karşısında akhaların yanını tutan athena ile hera'nın durumuna benzer. (yine tanrıçaların savaşıyla karşı karşıyayız, paris'in en güzel tanrıçayı seçerken aphrodite'yi tercih etmiş olması troya savaşının sebebini oluşturur) bu veriden hareketle de ne aeneas'ı ne de onun edebi babası vergilius'u, kartaca karşısında şeytanlaştırmamız mümkün değil. yaşanmış vakaları tasvirlerden hareketle medeniyetleri yargılamak mümkün değildir; en azından roma - kartaca münasebetlerini anlayabilmek...

    bana kalırsa kartaca, roma'nın karşısına çıkmış tek esaslı rakipti. hatta bir ara onun karşısında yenilerek tarih sahnesinden silinecekti de. ancak onu ayakta tutan şeyi, kartaca'yı yenmiş olması değildir. tabi kartaca başlığında roma'yı anlatarak entiriyi tamamlamam biraz tuhaf gibi duruyor ancak birinin yaptığını diğerinin yapamadığı olarak gördüğümüzde, zaten tuhaflık giderilmiş olacak. roma devletinin en ateşli, en kanlı dönemde roma'nın milli şuuruna yönelik reform hareketlerine girişmesi dahası romalı kalemlerin neredeyse tümünde eskiye yönelik özlemin olması, "bizler atalarımızın ideal romalılığından uzaklaştıkça çürüdük, yozlaştık, birbirimize yabancılaştık" demeleri, yergilerle, şiirlerle sürekli bir serzenişin olması bir nevi dinamizme sebep olmuştur. bu dinamizmdir ki, samimiyetle samimiyetsizliği bir arada tutmaktadır. roma'nın kartaca karşısındaki tutumunda da bunu görürsünüz, içeride romalılar birbirlerini yerken beri yandan eşiklerine kadar gelmiş olan hannibal'in kartaca ordusuna karşı çalışkan halkının özverisi ve direnci sayesinde bir kez daha kurtulmayı başarmıştır. yeni bir ordu kurması gerektiğinde, bunu başarabilmiştir, hem de yokluktan! romalılığa özgü ihtiyatı sayesinde yoku var etmiştir. bu gerçekten çok tuhaf bir durumdur, zira roma-kartaca çekişmesinin kafamda canlandırdığı şu hususu klavyeye dökmeden rahat edemiyeceğim, hannibal'in birçok yetenekle, cesaretle süslü karakteri karşısında scipio africanus'un sıradan falan romalılara özgü ihtiyatlı karakteri galip gelmiştir. yıkılmanın eşiğindeki roma'nın komutanıyken, birden roma'nın dünya egemenliğini muştulayan, afrika'dan zaferle, servetle dönen komutana dönmüştür scipio. birinde olup da diğerinde olmayanın tespitiyle roma neden kazandı, kartaca neden kaybetti, daha iyi anlaşılacaktır diye düşünüyorum.
66 entry daha
hesabın var mı? giriş yap