ukiyo-e
-
temelinde incelikli bir anlayış yatar: ele aldığı fenomeni doğal, olduğu gibi yansıtmaya çalışmak. fenomenin ne olduğu, niteliği fark etmez. ukiyo-e'nin yayılmaya başladığı dönemlerde matsuo başo, ki-ka-ku gibi haiku üstatları da bu anlayışla şiir yazıyorlardı. bizim şairane dediğimiz üslûp haiku üstatları için aslında yeteneksizliğin ifadesiydi. çünkü şairane üslûp en başta doğallığı engelleyip ele alınan fenomeni olduğu gibi aktaramamaya neden oluyordu. bu bakımdan, orhan veli kanık'ın garip için yazdığı önsözdeki şiir anlayışının temellerini japon haiku üstatlarında görebiliriz ve bu anlayışın pek âlâ ukiyo-e'de karşılığının olduğunu söyleyebiliriz. gerçekten de ukiyo-e üslûbuyla yapılmış başarılı bir resimde göze çarpan ilk şey doğallık olur. ortamda yer alan nesneler ve kişiler en küçük ayrıntılarına kadar betimlenmez. bu da resme bakan kişinin muhayyilesine büyük oranda serbestlik tanır.
başarılı bir haiku'da da amaçlardan biri budur. örneğin ki-ka-ku'nun şu haiku'su:
"kuku, senin ötüşün bana
rüyada dirilen annemi
tekrar kaybettirdi." [çev. orhan veli kanık, kuku: bir kuş türü].
bu şiirde şairin derin betimlemelerine tanıklık etmiyoruz. basit, gündelik bir konu seçilmiş. bir kişi uyuyor, rüyasında, öldüğü annesini görürken o sırada bir kuş ötüyor ve kuşun sesine uyanıyor, gördüğü rüyası yarıda kalıyor. anne hakkında ölmesi dışında hiçbir şey bilmiyoruz, rüyanın detaylarını bilmiyoruz, rüyayı görürken ne hissettiğini bilmiyoruz. ama şiirde bahsedilen şey bunları akla getiriyor ve biz okur olarak bunları istediğimiz kadar hayal edebiliriz. ki-ka-ku şiirlerinde bu hayal etme özgürlüğünü veriyor okuruna. ki bu hiç kolay bir şey değildir.
işte bu anlayış ukiyo-e'nin de temelinde yer alır. hokusai'nin meşhur dalgası veya fuji dağı manzaraları, bakan kişide bu hayal gücünü harekete geçirebiliyor. ya da harunobu suzuki'nin jusan isimli bu tablosunda tütün kullanan iki insan görüyoruz. konu yine günlük bir olay ve bakan kişiye büyük bir hayal edebilme özgürlüğü veriyor: konuştukları konulardan tutun da orgazm sonrası tütün kullanımına kadar her şeyi düşünebilmenize olanak veriyor. oysa, örneğin, batı resminde empresyonizme kadar muhatabın hayal özgürlüğüne pek önem verilmemiştir. gerçekten de ya seçilen konular ya da kullanılan çizim yöntemi bunu engellemiştir. şöyle ki: batılı ressam ya orpheus ve eurydike gibi herkes tarafından bilinen mitolojik, dini, tarihsel konuları tercih etmiştir ya da tercih ettiği yöntem ele aldığı şeyi en ince ayrıntısına kadar betimlediği için hayal edebilme olanağı tanımamıştır. batı, bunu ancak empresyonizmle aşabilmiştir. gerçekten de claude monet'nin veya pierre-auguste renoir'nın tablolarında göze çarpan ilk şey ele alınan fenomenlerin detaysızlığı ve konuların günlük hayattan seçilmesidir. bu iki şey, tabloya bakan kişilere geniş ölçüde hayal edebilme özgürlüğü vermektedir. bir başka ifadeyle, sanatçı, muhatabını sanatına ortak etmektedir. çünkü tablonun kalanını tamamlamayı muhatabın hayal gücüne bırakmıştır. işte empresyonizmin kaynaklarından biri olarak ukiyo-e'nin gösterilmesinin temel nedeni de budur.
claude lévi-strauss, bakmak dinlemek okumak adlı yapıtında ukiyo-e'nin büyük ustalarından kyôsai ile ilgili şöyle bir anektod aktarır ki nefistir:
"kyôsai, batılı ressamların modellerine poz verdirmelerini anlamadığını söyler. eğer bu model bir kuş olsa kıpırdamadan durmaz, sanatçı da hiçbir şey yapamaz. kyôsai ise kuşu gün boyunca gözlemleyecektir. dilediği poz ne zaman, kaçıcı bir biçimde, karşısına çıksa modelinden uzaklaşarak not kâğıtlarından birine -bunlardan yüzlerce vardır- aklında tuttuğu anısını üç dört hatla karalar. sonunda pozu o kadar iyi anımsar ki onu artık kuşa bakmadan resmedebilir."
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap