9 entry daha
  • bir ülke gerçekliğidir. müftüsüyle, vaiziyle, kuran kursu hocasıyla, imamıyla, müezziniyle ve diğer görevlileri ile 100.000'e yakın bir personelin istihdam edildiği diyanet işleri başkanlığı boyutlardan biri iken, imam okulları ve zorunlu din dersleri için istihdam edilen din öğretmenleri diğer bir boyutudur.

    diyanet'ten başlayalım. tanzimat döneminde kurulan şeriye ve evkaf vekaleti kaldırılınca yerine diyanet işleri başkanlığı ve vakıflar genel müdürlüğü kurulmuştur. şeriye ve evkaf vekaleti bünyesinde meclis i meşayih vardı. bu meclis bünyesinde ülke genelindeki belli başlı mezheplerin ve tarikatların temsilcileri vardı. bir alevi bektaşi dedesi dahi bulunuyordu. işte diyanet böyle bir yapının üzerine kuruldu. atatürk'ün direktifleri ile ve sünniliğin hanefi mezhebinin maturidilik ekolü esas alındı.

    şimdi bu ülkede ülkenin %99'u müslüman önkabulü var ya esasında bu da gerçeği ifade etmese de buradan girelim. müslüman kitle sünni ve alevi olarak iki ana bloğa ayrılıyor. bununla da kalmıyor. sünniler de hanefi ve şafi olarak ikiye ayrılıyor. bu arada sünni türklerin hepsi hanefi olmakla beraber, sünni kürtlerin ezici çoğunluğu şafi olup hanefi olanları da vardır. örneğin yaşar kemal hanefi kürtlerdendir. neyse. hanefi mezhebi içinde de maturidilik, eşarilik gibi ekoller vardır. işte diyanet işleri başkanlığı için maturidilik ekolü esas alınmıştır. cumhuriyet türkiyesinin resmi kurumu müslümanlar için bunu uygun görmüştür. bence tam anlamıyla şeriatla yönetilmeyen ama şeriatla yönetildiği yargısı hakim olan osmanlı bile bu konuda laik türkiye cumhuriyeti'nin tek tipleştiriciliğini yapmamıştır. bunu tanzimat dönemi için diyorum. yoksa tanzimattan önceki devirlerde çoğunlukla siyasi nedenlerle katlini vacip ilan ettikleri pek çok aleviyi kesip kuyulara doldurdular. laiklik bu düzenlemelerden sonra girmiştir anayasa'ya. bu arada gerek osmanlı'da gerekse türkiye cumhuriyeti'nde din devlet ilişkileri için bizantizm kavramı da dikkate değer. (bkz: bizantizm)

    diyanet işleri başkanlığı mevcut yapısıyla cumhuriyet türkiyesinin bir ürünüdür. laikliğe aykırılığı açıktır. kuruluş amacı da bellidir. dini kontrol altında tutmak, halkın öngörülen ölçülerde dindar olmasını sağlamak ve dini kullanmak. atatürk pragmatist bir insandı. kendisinin dine inanıp inanmadığını bilmiyorum. bu konuda rivayetler muhtelif. ancak kendisi inanmıyor olsa dahi halka biçtiği bir elbise vardı. devlete bağlılık ve itaat bağlamında dindar olacak, sünni olacak ve dini inançları ile kamu önüne çıkmayacak. modern bir beyaz türk yaratma saikinden kaynaklanmıştır bu. amacın kendisi, uygulaması, uygulamanın sonuçları elbette tartışılabilir. en başından bir kere temel ilke olarak ortaya konan laikliğe aykırı bu. öte yandan adil değil. bütçe genel bir bütçe. zaten herkesin ifade ettiği bir gerçek olduğu üzere herkesten vergi toplanıp tek bir inanç için dini hizmetler veriliyor. diyanet'in bütçesi pek çok bakanlığın bütçesini de aşmış durumda. bununla da kalmıyor. bir nevi misyonerlik yapılıyor. özellikle 12 eylül döneminde devlet politikası olarak alevi köylerine camiler, alevi çocuklarına zorunlu sünnilik eğitimi, bir dinin tek mezhebinin devlet imkanları ile propagandası vb.

    diğer bir boyut da imam okulları. ilk olarak atatürk döneminde açılıp öğrencisizlik gerekçesi ile 1930 yılında kapatıldılar. daha sonra, milli şef döneminin sonlarında tekrar açıldılar. o dönemlerde "vatandaş ölüsünü yıkayacak hoca bulamıyor" gibi söylemler de vardı. devletin kendi kontrolünde kendi din adamını yetiştirme amacı vardı bu okulları açarken. zaten bir kısım cemaatler bunu laik devletin oyunu olarak görüp imam okullarına muhalefet ettiler. bunların en bilineni süleymancılar denen cemaattir. çocuklarını bu okullara göndermediler, şiddetle karşı çıktılar, imam okulları mezun verdikçe devlet görevlisi olan bu mezunlarla sürekli bir tartışma içinde oldular. sadece onlara has olmamakla beraber maasli imamin ardinda namaz kilinmaz gibi bir görüş ve uygulaması da sözkonusu oldu. bildiğim kadarı ile zamanla süleymancı ve imam hatip okulları/diyanet kavgası şiddetini kaybetti.

    hem diyanet hem imam okulları devletin dini kendi kontrolünde tutup tek tip bir dini anlayışı tüm topluma empoze etme amacının ürünü iken özellikle sağ iktidarlar döneminde açılan imam okulları, şişirilen diyanet kadroları ile devletin kontrolünden çıktı. devletin kontrolünden çıkmış olsa dahi yine de maddi olarak devlete bağlı olmaları, onbinlerce camide her cuma verilen hutbelerde devletin milyonlarca insana tek merkezde düzenlenen hutbelerle hitap edebilme olanağı vermesi nedeniyle işlevsel görülüyor. imam okulları özelinde murat belge'nin bir görüşü vardı. bu görüş genel duruma da uyarlanabilir. imam okulları konusunda hem devletin hem de yurdum müslümanın samimi olmadığını ifade ediyor murat belge. devlet dinin kontrolünü elden bırakmamak için bu okullarda dini eğitim veriyor, yurdum müslümanı da çocuğuna devlet bütçesinden bedava eğitim verdirdiği için bu alandan devletin finansmanını çekmesini istemiyor. tartışma eğitimin içeriğinde düğümleniyor. esasında devlet din eğitimi vermez ama kendi parası ile çocuğuna din eğitimi verdirecek vatandaşa da karışmaz. işte bunu genel duruma uyarladığımızda devletin dini inançları finanse etmesi iki tarafın da işine gelmekle beraber tartışma tarafların dine yaklaşımında kopuyor. inanan inanmayan, diğer inançların mensubu herkesin vergileri ile finanse edilen devasa bir yapı var ve bu yapı işlerine gelenler bu apaçık haksızlığı statüko haline getirmişler.
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap