1269 entry daha
  • film hakkındaki yazıya başlamadan önce, filmin açılış sekansında yer alan muhteşem dust brothers soundunu, yine muhteşem kafa içi/beyin görselleriyle süslü kısa klip tadındaki videoyu izleyelim.
    dust brothers - stealing fat (fight club opening)

    '99 aralık ayında vizyona giren fight club , yayınlandığı dönemde tam olarak etkisi anlaşılamayan, yıllar içersinde hakettiği değere ulaşabilen, david fincher sinemasının mutlak zirve işiydi. filmi the matrix ten yaklaşık 3 ay sonra sinemada izlemiştim. o yıllardaki sinema şöleni bolluğu öylesine bir düzeydeydi ki, üstümüze sağanak gibi başyapıt yağıyordu. bahsettiğim dönem tam olarak 90'lı yıllar amerikan sineması. se7en gibi olağanüstü bir filme imza atan fincher'ın, yeni filmini merakla beklemekle beraber, bu filmden beklentim aslında düşüktü. şöyle ki, romanı okumuş olan arkadaşımın, spoiler vermeden bana anlattığı kısa hikayenin, filme çevrildiğinde, çok da cazip ve heyecan verici bir iş olmayacağı kanaatindeydim. tabii sonradan anlıyorum ki, bu sadece basit bir ergen ukalalığı ve önyargısıymış. ne yani, se7en gibi bir başyapıta imza atan yönetmen daha iyisini yapamayacak mıydı? elbette yapabilirdi. ancak bunu önceden kestirmek biraz zordu. pek tabii ki fight club bunu fazlasıyla başarmıştı.

    fight club'ın, herhangi bir sinema eserinin çıkabileceği en üst seviyeye çıkması, aslında filmi ilk izleyen çoğunluk seyirci için anlaşılması zor bir olaydı. milyonlarca seyirci, fincher'ın bu manyaklığını izlediğinde, aslında tarihe tanıklık ettiğinin farkında bile değildi. elbette ben de onlardan biriyim. her ne kadar film, görselliği, hikayesi, oyunculukları ve daha bir çok etki alanıyla gönüllerde yer etse de, en başta filmin algısı bağımsız tandanslı, modern bir öykü anlatan, sonu güçlü spoilerlı güzel bir film tanımlaması, film için yeterli görünüyordu. burada filme yere göğe sığdıramayan öngörülü eleştirmenleri elbette ayrı tutuyorum. benim bahse konu ettiğim, filmi izleyen ortalama seyirci kitlesi. keza filmin gişe rakamları da, yapımcısı açısından çok da parlak değildi. film seyirci tarafından aslında popülerleştirilmemiş bir sinemayı anlatıyordu. dolayısı ile filmin performansını bizim anlayabileceğimiz dilde anlatırsak; "film, seyircide yeterli karşılık bulamamış ve genel beğeniye mazhar olamamıştı."

    zaman fight club'ı eskitmeyen adeta yenileyen bir makineydi. evet durden'ın hikayesi zamanı ters/yüz etmiş, fight club yıllar geçtikçe kıymetli bir şarap gibi değerlenmişti. 2000'lerin başlarında , "fight club çok iyi film değil mi abi yaa?" dediğinizde, hemen özenti lafını yerdiniz. sanki insanlar içten içe filmi sevmiyorlar, sırf havalı ve farklı görünmek için filmi övüyorlar gibi bir düşünce hakimdi. özellikle bu düşünce yapısı, filmi gerçekten sevenler ve değerini anlayanlarla, yapmacık davrananlar arasında bir karmaşaya sebep oldu. bununla beraber film, overrated (aşırı abartılmış) - kusursuz başyapıt (masterpiece) ekseninde, 180 derecelik şiddetli tartışma dalgalarına da neden oldu. zaten bir film kamuoyunda böylesi tartışılmaya başlandıysa, ben filmin yapımcısı olsam hemen ellerimi avuştururdum. çünkü tüm bunlar, filmin etki alanının çok yüksek olduğunun ve filmin sinema tarihine geçen büyük bir başyapıt olduğunun açık kanıtlarıdır.

    şimdi fight club'ın niçin fincher'ın en üst seviye filmi olduğunun ve tüm zamanların en büyük başyapıtlarından biri olmasının nedenlerini yazayım. bu nedenleri de aynı zamanda maddeleştirip, bu maddeleri parametre değeriyle açıklayalım ki, konu edilen filmin etki alanının büyüklüğü anlaşılsın.

    madde 1 : fight club kişinin beyni ile ilgilidir katsayı : 5/5
    evet insan beyninin çetrefilli bir yapısı olduğu malum. tyler'ın beyninin kendisine oynadığı bu inanılmaz oyun, filmin bitmesine yarım saat kala, tüm seyirciyi şoka sokmuştu. ne yani olağanüstü karizması ile arz-ı endam eden durden, aslında yok muydu? ya da sandığımız kişi değil miydi? tyler'ın gerçekte kim olduğunu öğrenmek, tam anlamıyla seyircinin kafasına kaynar su dökmek gibiydi. hayatını ters giden bir şeritte devam ettirmek isteyen, kafayı sıyırmış ve uykusuz bir adam, beyninde yarattığı bir karakterle dövüştüğünü zannediyor, onu izleyenler bu kendine yumruk atan adamdan etkilenip, çılgınca büyüyen bir organizasyona imza atıyordu. tyler, örnek alacağı alfa erkeği kendi kafasından yaratmış, "yaptıklarım hükümsüzdür" dercesine bütün pis işleri o'na yaptırıyordu. bu bana tanıdık gelmişti. sadece küçük bir farkla; çocukken kafamdan yarattığım hayali arkadaşımın, "hayali" olduğunun ben farkındaydım. ancak tyler bunun farkında bile değildi. zaten işin bu raddeye gelmesi biraz da bununla ilgiliydi. malum, tyler, kapitalizmin kalesini yıkacak ve antikapitalizmin/anarşizmin mimarlarından olacaktı. "her insan beyninin içinde bir evren taşır." derler ya, hakikaten çok doğru bir söz. tyler'da beyniyle, etrafındaki her şeyi yutan kudretteki kendi kara deliğini yaratmıştı.

    madde 2 : fight club'da şiddet ve bireysel/toplu yıkım katsayı : 4.5/5
    bir insanı dövdüğünüzde, kafaya alınan her darbe, binlerce beyin hücresini öldürür. zaten boksun bu kadar tartışmalı bir spor olması da bundan. fight club'daki dövüş sahneleri kolay hazmedilmeyecek ve kapkara kanların görüldüğü/döküldüğü sahnelerdi. öz yıkımını kitlelere yayan durden, yaralı ağzı ve dişleriyle topluluğunun büyük lideri haline geliyor, acı çekmeyi de zevkli hale getiriyordu. "özgürleşebilmek için her şeyinizi kaybetmeniz gerekir" şiarını kabullendiren film, şiddeti normalleştiriyor ve insanın özünün hiçbir şeye/katkıya sahip olmaması gerektiğini söylüyordu. dövüşün haricinde, çalınan yağlar, robert paulsen'ın ölümü, meşhur sabun sahnesi etkileyiciği yüksek kısımlardı.

    madde 3 : fight club filminin oyuncuları katsayı : 4/5
    brad pitt ve edward norton'un, imajları filmin başında herkese; "efendi çocuk ve piç" kıyasını hatırlatır. "piç" in numaraları ile yoldan gönüllü çıkan durden, filmin başında neyse, sonunda bambaşka bir kimliğe bürünüyordu. filmin başından sonuna izleyiciyi tokat manyağı yapan pitt'e denecek fazla söz yok. tarantino filmiyle oscar'ını kazanan oyuncuya, akademi hak ettiği değeri, gecikmeli de olsa vermişti. marla singer'in ikonik sigara tüttürme pozları ve durden tarafından ağız yarasına benzetilen, toksik ruh hallerini harika yansıtan helena bonham carter, filmi izleyen kadınlar için tam anlamıyla kıskançlık abidesine dönüşmüştü. bu muhteşem iki adamla oynayan harikulade kadın. baştan aşağı siyah, tamamen keçileri kaçırmış ve serseri ruhlu. marla adeta durden'ın kadın versiyonuydu.

    madde 4 : fight club'ın yönetmeni fincher'ın görsel şovu katsayı : 4/5
    fincher'ın usta yönetmenler arasındaki en kuvvetli yanı, mükemmel görselliğe sahip olması ve olağanüstü temiz kareleri yakalama konusundaki becerisidir. fight club'da da dozunda kullanılan görsel efektler filmin baş karakterinin yaşadığı uykusuzlukla karışık psikopatlığını harika yansıtıyordu. filmi izlerken bir ara, tyler'ı (brad pitt olan tyler) arcade video oyunundaki, herkesi döven baş karakter zannettim. tyler adeta ölümsüzlüğü elde etmiş ve herkese posta koyan "all mighty" bir tanrıya evrilmişti. bunu yaratırken fincher'ın yarattığı rahatsız edici karanlıktaki atmosfer, filmi adeta görsel bir şova çeviriyordu.

    madde 5 : fight club'ın tedirgin edici müzikleri katsayı : 3.5/5
    eğer söz konusu olan aklından zoru olan ve kafayı tamamen sıyırmış bir ana karakterse, o filmin müziklerini hakkını veren bir gruba teslim etmelisiniz. dust brothers'ın filme yaptığı müzikler, filmin anarşist söylemiyle fazlasıyla uyumluydu. durden'ın sarsılan bilinci ve başına toplaşan insanlara yaptırdığı eylemlerin karelerini izlerken, arka planında bizleri "yine ne çakallıklar peşinde bu adam?" şeklinde düşündüren bu garip sound, aslında alışması biraz zaman alan bir türü işaret ediyordu. ünlü grup chemical brothers ile de zaman zaman ismi karıştırılan grubu şöyle ayırabiliriz; kimyasallar (chemical brothers) - ingiliz , tozlular (dust brothers) - amerikan.
    fight club - original motion picture score (dust brothers)

    madde 6 : fight club gay friendly bir filmdir katsayı : 3.5/5
    "filmi çok seven erkekler; size kötü bir haberim var!" şaka şaka :)) . evet filmi her seven erkek, gay eğilimlidir gibi saçma bir şey elbette söylemeyeceğim. ancak bu, filmi homoseksüel erkeklerin çok sevdiği gerçeğini de değiştirmez. özellikle de dövüş kulübünün mottolarından, "burada olanlar, burada kalır." sözü, sanırım bunu anlamanız için yeterli olacaktır. ayrıca filmin iki erkek baskın karakteri ve dövüş kulübünün sürekli erkeklerle büyümesi, üstü çıplak adamların mücadelesi (kırkpınar yağlı güreşleri), gibi filmde bir çok imaj mevcut. tabii filmden çok kısa bir zaman sonra eşcinsel evliliğin hollanda'da yasallaştığını da belirtmek lazım. dolayısı ile lgbt özgürleşmeşinde dönemin ruhunu bu açıdan yakalayan filmin, gay çiftlerin de başucu filmlerinden olduğu bilinen bir gerçek.

    madde 7 : fight club chuck loser palahniuk katsayı : 3.5/5
    amerikalı yazar palahniuk'un "project mayhem / (kaos projesi)" adlı kısa hikayesinin uzatılmasıyla oluşan roman fight club, aslında etkili bir biçimde filme çekilmesi oldukça zor olan bir romandır. aslen "loser" olan bir adamın; kendiyle beraber, herşeyi resetleme ve en dibe vurma ihtiyacını anlatır. palahniuk'un, kapandaki küflenmiş eski kaşarla beraber, 2 aydır ölü olarak bekleyen fare misali kokan kirli beyninden ortaya çıkan bu tehlikeli roman, bire bir çekildiğinde seyircide algılama ve ilgiyi koruma sorunları yaşayabilirdi. bu filmi romandaki sürrealliği tıpatıp yansıtan avrupalı bir yönetmen çekseydi, inanın bambaşka bir film seyretmiş olurduk. ancak izleyeceğimiz şey; ingmar bergman'ın persona sı tadında değil, adı sanı bilinmemiş avant garde fransız bir yönetmenin, gereksiz bir filmine dönüşürdü. her ne kadar palahniuk'un romanı, fincher'ın bu muhteşem filmine kaynaklık etmiş olsa da, filmi asıl değerli kılanın yine yönetmenin kendisi olduğunu belirtmek lazım.

    1999 yılının inanılmaz sinema mucizelerinden olan dövüş kulübü, yönetmen fincher'ın gerçek anlamdaki en büyük başyapıtıdır. dövüş kulübü uluslar arası alanda, en iyi film ödülünü sadece bir ülkedeki kuruluştan alabilmiştir. o ülke de türkiye'dir ve ödülü veren kuruluş da "siyad" dır. 2000 yılında dövüş kulübü'ne en iyi film ödülü veren dünyadaki biricik ve istisnai kuruluş olan siyad'ı ve o dönemki jüri üyelerini yürekten kutluyorum.
    fight club ödüller ve adaylıklar
147 entry daha
hesabın var mı? giriş yap