135 entry daha
  • ramazan'dan açık açık rahatsız olanlar var bu ülkede. bunu çok iyi anlamaya başladım artık, evet gerçekten de rahatsız edici bir niteliği var ramazan kimileri için. bana kalırsa bu biraz da mukaddesatçı kesimlerin ramazan'da osmanlı'yı ön plana çıkarmalarıyla alakalı. çünkü malum kesimlerin genel kanısını biliyoruz; en hararetli savunucularından en taha akyol'una onlardaki genel kanı atatürk devriminin en temelde geleneğe karşı açılmış bir savaş olduğudur; bu savaş dil devrimi'ni, kıyafet devrimi'ni (süleyman demirel, atatürk devrimi'ni "gardrop inkılabı" olarak görenlere "dangalak" diyordu: uzakta kalan tarih/1) vb. hepsini içerir. bütün bunların en nihayetinde günümüzün ve geleceğin geçmişle bağlantısının kopmasına sebep olduğunu söylerler. kazım karabekir bile, izmir iktisat kongresi'nde (1923) işçi delege nazmi bey ile iki arkadaşının "latin harflerinin kabulü"nü isteyen önergelerini "latin harfleri islam birliğini bozar" gerekçesiyle işleme koymayabiliyordu (ö. ozankaya, atatürk ve laiklik, sf.239; b. tanör, kuruluş, sf.104), vs. kadir mısıroğlu gibileri de doğal olarak bu görüşün çığırtkanı olma görevini çeşitli zaman dilimlerinde isteyerek üstlenmiştir.

    bunlar tabi meselenin kabası, detaya inerek örnekleri çoğaltmak ve geleneği özlemle yad eden mukaddesatçılarla, yeni bir dünya'nın özlemini çekenler birbirlerinin dayatmalarına karşı yeni silahlar buluyorlar. ramazan da bu konuda kullanılmaya en müsait olgulardan biri. "latin harfleri islam birliğini bozar" düşüncesindeki geleneğe sarılış ile hükümetlerin, yerel çapta belediyelerin ramazan uygulamaları hatta bırakın yönetimleri, bizzat "mahalle baskısı" diye adlandırılan "üstü hoşgörüyle örtülü boğucu töreler" çağın getirdikleriyle birlikte şehirlerde müşterek kabuller olmaktan çıkıyor olsa da yine de mukaddes tabularımızın delinemez zırhları ramazan'da iyiden iyiye kendisini gösteriyor. üniversite bahçelerinde, kantinlerinde oruç tutmadıkları için dayak yiyen öğrenciler ya da ramazan ayının yüce kimliğine ters geldiği düşünülen bir eylemi gerçekleştirdikleri için kıyıda köşede öpüşen çiftleri uyaranlar hep başından beri anlatmaya çalıştığım geleneğe özlem duyanların kabızlığıyla alakalı. dayatmacı tutum sergileyen her iradenin bir şekilde kendi kendisini ya da temsil ettiği değeri yok ettiğini düşünürüm. her ne kadar atv anahaber gibi başka türlü çığırtkanlık hesapları yapanlar "oruç tutanların sayısı artıyor, muhafazakarlar gururlu " vb. haberler yapmaktan kıvanç duyuyor olsa da, en nihayetinde artık gelenekten tek anladıkları, onu ayak uyduramadıkları çağa altenatif olarak görmek olan tiplerin, kendileri dışında kalan herkesi de kendilerine benzetmeye çabalaması komiklikten öte bir şey. bütün tv kanalları ramazan ayında dini programlara teslim olmuş görünüyor. belki patronların tek derdi popülizm; ancak oluşan manzaraya bir de dışarıdan bakmanızı isterim, her tarafta bir ay sürecek olan tutsaklık hakim. çoğunluğu, herkesin kendileri gibi olmasını istiyor görünmüyor olabilir; ama her tarafı ramazan'a bulanmış görmek zorunda olmayan insanların bu ayda hoşgörüye doyduğunu düşünmüyorum. hele ki mevzu başta belirtmiş olduğum şu gelenek sevdasının etrafında dönüp durduğundan, durum daha felaket oluyor, insanlar salak saçma sebeplerden ötürü yeni takıntılar ediniyor. eksi sozluk ramazan ayi inanca hakaret senlikleri, ramazan ayinda kufur oraninin artmasi, ramazanda artan din dusmani entryler diye ağlamaya başlıyorlar. atatürk'ten anladıkları tek şey rozet, büst ve anti-türbancılık olan tipler gibi, onlar da kendi obsesifliğe meylettirici kabullerinin altında eziliyorlar. sonra özgürlüğe adanmış şiirler okunuyor vs. herkes özgürlük'ten dem vuruyor.

    dikkatimi çeken bir husus da şu: murat bardakçı neye hizmet ediyor? "nereden çıktı şimdi" demeyin; sahur programı yaptırıyorlarmış kendisine bir kanalda; az evvel mutfakta gözüme çarptı, osmanlı'nın son yüzyılından bazı bestekarları ve bestelerini tanıtıyordu. yukarıda bahsettiğim gelenek özleminin ramazan'ı silah haline dönüştürmesinin örnek neferlerinden biri; yine geçenlerde fatih altaylı'nın programında zekeriya beyaz'ın ilahiyatçı olmadığını ispatlamaya çalışıp (zekeriya beyaz'ı mat etmek! i.s. 2008'de kenan evren'i eleştirmek gibi bir şey olmalı! aksini düşünen yok sanırım!) yine onun kuran'ı kuran arapçasından okuyamayacağını ispat etmek için kitabı onun gözüne sokuyordu; daha sonra programın konuklarından, istanbul üniversitesi ilahiyat fakültesi'nden şimdi adını anımsayamadığım bir hocanın da gazlamasıyla kendisi arapça'dan okumaya kalktıştı da beceremedi. gelenek özlemi uğruna yiğitlik yapayım derken komik duruma düştü (videosunu koyarım dailymotion'a). gerek var mıydı oysa? ama nasıl es geçerim, onların biçimsizlikten doğan savaşları için tabi ki vardı!

    ramazan ayını yaşıyoruz. her şey karışmış durumda; yapılan tartışmalara bakın, dediğimi anlarsınız. i.s. 5-6. yy.'lar, osmanlı ümmet gelenekleri, i.s. 2008 - çağın gerektirdikleri; bütün zamanlar ve onlara özgü her tutum birbirine girmiş durumda. çünkü gelenekçilerle yenilikçilerin tek derdi var, o da savaşı kazanmak, karşı tarafın menbaını kurutmak. ramazan da bu savaşın ağır silahlarından biri; gelenekçilerin osmanlıyı düşlemek uğruna yaptıkları bir tür masturbasyon. bu hususa attila ilhan da değiniyor. ulusal kültür savaşı'nda (sf.9 ve 19) günümüz aydın tiplerinden bahsederken iki tipi temel olarak kabul eder: a. ilerici aydın; b. gerici aydın. birincisinde şunalr göze çarpar: "dolmuşta şoför, hiç olmazsa chopin'den bir nocturne ya da mozart'tan bir menuet çalacak! öğrenciler kapış kapış. balzac, konrad, goethe vs. okuyor. shakespeare, moliere, goldoni vs. sergileyen tiyatrolar tıklım tıklım dolu. radyoda uluslararası hitlerin en gözde parçaları; televizyonda renoir, de sica, chaplin vs'nin filmleri!..." ikincisinde ise şu: "...dolmuş şoförünün dde efendi'yi, hacı arif bey'i çalması; öğrencilerin fih-i mafih ya da keşf-ül zünun okuması! tiyatrolara boş verip, sünnetlerde, düğünlerde geleneksel seyirlik oyunlarıyla keyf çatılması. radyonun ya mehter ya enderun musikisi çalması (jimi the kewl: burada tuhaf ve bir o kadar güzel bir örneğim var; yanılmıyorsam iki gün evvelki sahur programında musikiden bahseden murat bardakçı, gelecekte bu topraklarda yapılması gereken müziğin osmanlı'nın son dönemi ve cumhuriyetin ilk yıllarında örneklerini gördüğümüz musikinin altyapısını içermesi gerektiğini söylemişti; attila ilhan'ın tespit ettiği ikinci aydın tipi budur işte), televizyonda 'hamasi' ya da 'dini programların' birbirini kovalamasıdır! ayrıca kadınların 'tesettür'e uyması gündemdedir: açılıp saçılmak, süslenip püslenmek, yasaktır!" bocalama bu iki aydın tipi arasında yaşanan şeydir; benim de burada "savaş" dediğim şeye pek güzel oturur attila ilhan'ın söyledikleri.

    bir insana yakıştırdığım en güzide vasfın en temelde "başına buyrukluk" olduğunu belirteyim, bu yüzden bunu beceremeyip, kavramların kölesi haline gelenleri eleştirirken homo insipiens tabirini kullanmıştım; o halde ramazan'dan rahatsız olanların da bu hakkını doğal karşılamadan edemem, bunun da altını çizeyim. ne yapayım, ne yapalım, ne yapsın rahatsız olanlar? sizler hoşgörü kelimesini küfür haline sokmazdan evvel düşünseydiniz bunun böyle olacağını.
640 entry daha
hesabın var mı? giriş yap