6 entry daha
  • maha vira’nın çağdaşlarından biri de, çok genç olmakla birliktebuddha “aydınlatılmış olan“ diye de adlandırılan siddhartha gautama idi. mö 6. yüzyılda başlayan budizmin hindistan’daki tırmanışı, upanişad yazıtları ile parelellik gösterir. buddha’nın yaşamı ve öğretileri, upanişadlardan ya da mahavira’nın capna’sından çok daha fazla bilinmektedir. buddha’nın yaşamı, dört soylu gerçek ve de sekiz aşamalı yol adlı eserlerde verilen basit ancak gerçekten de üzerinde düşündürten bir öğretiye hayat verdi. dört soylu gerçek, kişisel özgürlüğe ulaşma öncesindeki gerekli dünya görüşünün tanımı üzerinde durdu. sekiz aşamalı yol’da ise , inananları, doğru görüşlere, doğru arzulara, doğru konuşmalara, doğru davranışlara doğru yaşam biçimlerine, doğru çabalara, doğru değerlendirmelere ve doğru konsantrasyonlara yönlendirecek bir sıkı ahlak sisteminin prensiplerine ağırlık verildi. kişiyi, tüm insani bağlayıcılıklardan özgür bırakmaya yönelik bu basit program, insani sorumluluk payının yerine getirilmesine yönelik radikal bir vurguda bulundu. gerçekte, tek tanrılı bir inancı vurgulamamasına rağmen, aslında, budizmi, diğerlerinden kesin sınırlarla ayıran en önemli özelliği, diğer tüm dünya dinlerinden çok daha fazla bir biçimde insan sorumluluğunu ön planda tutan radikal yaklaşımı oldu. mahavira’da olduğu gibi, buddha’nın kast sisteminin kurallarını dışlamı ile birlikte, bu görüş, dini reformun başlatılma sında budizmi merkez alan çok güçlü bir gücün de açığa çıkmasına katkıda bulundu.

    buddha, aklın, sebepsel bir faktör olarak tüm yaşam süresince olan önemi üzerinde durdu. “öncedüşünce, sonra varlık gelir“ onun bu yöndeki düşüncesini özetleyen bir deyiştir. doğru yaklaşımlı budist disiplini, öncelikle bilince bağlı olarak oluşacak her düşünce , arzu ve duygunun farkında olmayı daha sonra ise bunların kontrol edilebilmesini gerekli görür. buda, bunların ayırımına varılabilmesi olgusunu, benliğin kendisi ile aynı olmadıklarından ötürü bertaraf edilebilirlikleri düşüncesine dayanarak yaptı. bu tip düşünce ve duygular, buddha’ya göre, sürekli vücut bulur ve yok olur. dolayısı ile vardırlar ama sürekli bir birliğin parçası değillerdir, o nedenle gerçek anlamda “gerçek“ değillerdir. bir budist, gerek madde gerekse de akla yönelik tüm bu fenomenalara bağımlılığı, mutlak ve sürekli olana ulaşma arayışı sürecinde aşmayı öğrenmek durumundadır. dolayısı ile budistin arayışı değişmez olana yönelik olmalıdır.

    bununla beraber, budizm, bu mutlak amacın adını koymakta çekimserdir. bu amaç kimi kez,her tür tanımın ötesindeki hal olarak tanımlanabilecek nirvana olarak adlandırılır. pek çok budist, bu amacın, hıristiyanlık ve müslümanlık’ta tanımlanan tanrı ile birlik oluşturmak gerçeği ile aynı olduğunu düşünür. ancak doktrinsel olarak, tanrı’yı , hıristiyan ve müslümanların anladığı çerçevede algılamak pek çok budist için oldukça güçtür. buddha, yaratıcı tanrı kavramına, yaşadığı çevrede, hindu inancındaki insanların hindu tanrı ve putlarına tapınma kavramlarının yanlışlığına olan inancından ötürü sıcak bakmadı. öyle ki, onun,hindu putperestliğine koyduğu tavır,bazı kişilerin onu ateistlikle bile suçlamalarına neden oldu. gerçekte ise, buddha, yaratılan varlıklara tapınılmasına tavır aldı. buddha’ya göre, indra ve diğerleri de dahil olmak üzere tüm hindu tanrıları, sona eren varlıklar olarak,gerçeğin bilgisinden uzak maddenin sınırlayıcılıkları içindedirler. o nedenle de, buda mutlak,süregen, tükenmeyecek bir tanrı’nın gerçek vizyonunun ne olabileceği arayışında oldu hep.

    budizm, mutlak varlığın, bilgelik (prajina) ve sevecenlik (karuna) gibi ilahi nitelikleri olduğunu kabul eder. budist aydınlığına ulaşan kişi, davranışlarında bu bilgeliği geliştirir ve diğer tüm canlılara da aynı sevecenlikle yaklaşır.

    buddha, dışsal formlara dayalı ve kurban olaylarına çokça yer veren dini ritüellerin gereksizliği üstünde durdu. buddha’ya göre, ne ganj nehrinin kutsal addedilen sularında yıkanmak , ne de bedene acı çektirerek kontrol altında tutmak inanan insanı arındırma yolları olabilirdi. budizm,güne dek çokca yerleşmiş sihir, büyü, çeşitli dini pratik olgularını ve de brahmin kastı bünyesinde giderek artan tacizlere de eleştirel yaklaştı. ari’ler ile dravidyan’lar arasındaki içiçeliğin kaynaşmanın ani bir biçimde başladığı o ilk dönem ile birlikte, budizm, gerçek ebeveynlerin karşılanması öncesindeki global hazırlık döneminin gerçektende önemli bir yapı taşı oldu.

    daha önce hiç bu denli yoğun gündeme gelmemiş dini çalkantı döneminin başlaması ile de,bölge insanları radikal değişimler geçirerek üst seviyeli ruhsal anlayış zeminlerine ulaştılar.
    zaman içerisinde, bu bölge insanları çoktanrılı inançlar ve bunlara bağlı dini pratikler hatta ve hatta din olgusu ile yakından uzaktan ilgisi olmayan yıkıcı pek çok ruhsal alışkanlıkları da terkettiler. orta- doğu’da zoroaster’in, hindistan’ın orta ve kuzey bölümlerinde upanişad bilgelerinin, doğu ve güneyinde ise mahavira ve buda’nın etkileri ile birlikte, dünyanın bu bölgesi, kurtarıcının gelişi ile ilgili hazırlıklara ve de asal idealdeki gerçek ebeveynlik kültürünün doğuda yaygınlaşmış olgusuna, ruhsal olarak hazırlandı.

    budizm ile ilgili bu yazı aşağıdaki adresten temin edilmiştir.
    http://www.mehmetdeveci.com/buda.htm
227 entry daha
hesabın var mı? giriş yap