930 entry daha
  • filmin çoğu sahnesi gibi en baştaki uzun karanlık sekans da birçok spekülasyona yol açmıştır.

    bu uzun karanlığın aslında evrenin veya dünyanın bilinmeyen geçmişine işaret ettiği söylenmiştir. evrenin veya dünyanın doğuşu da diyebiliriz. kubrick, milyarlarca yılı karanlık bir sekansa sığdırarak ve ardından insanlığın şafağına geçerek kurgudaki bu olağanüstü sıçrayışla izleyeni şaşırtmıştır. aynı şaşkınlığı, bir maymunun elindeki hayvan kemiğini göğe fırlatışı ve bu kemiğin beyaz bir uzay gemisine dönüştüğünü gördüğümüzde de yaşarız. daha doğrusu, kurguda bir sıçrama daha meydana gelir ve insanlığın atalarından uzay oyuncaklarının arenasına, sonsuz uzaya doğru ışınlanırız.

    film belki durağan gibi görünse de bu şekilde seyirciyi şaşırtarak ilerlemeye devam eder. örneğin gizemli siyah monoliti her gördüğümüzde şaşkınlığımız devam eder. tıpkı monoliti ilk kez gören insanların ataları ve uzak gelecekteki astronotların yaşadıkları şaşkınlık gibi.

    şimdi en başa dönerek bir alıntı bırakacağım. filmin başındaki uzun karanlık sekansın yarattığı duygu, marquez'in büyülü gerçekçi başyapıtı yüzyıllık yalnızlık'taki şu cümle ile örtüşüyor bence:

    "dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin adı yoktu daha ve bunlardan söz ederken parmakla işaret edip göstermek gerekirdi."

    özetle kubrick, bütünüyle karanlık bir sekansla da olsa seyircinin hayal gücünü harekete geçirmeyi başarmıştır. monolit, ay'a yolculuk ve jüpiter görevi'yle de gizem duygusunu daha da artırarak filmin anlam katmanlarını daha da genişletmiş, hepsinden önemlisi, izleyen herkesin farklı yorumlara ulaşmasını sağlayabilecek benzersiz bir sinema mizanseni yaratmıştır.
40 entry daha
hesabın var mı? giriş yap