5 entry daha
  • ellerinde ve dizlerinde onlarca siğille yıllarca yaşamış biri olarak benim de yorum yapmam farz oldu. dizimde ve sadece 1 taneyle başlayan siğil maceram, bu şerefsizin büyümesi ve çoğalmasıyla maceradan kabusa döndü. önce her iki dizimde de sayıları onları aştı. daha sonra her iki elimde, tabir yerindeyse bir komün oluşturdular. bu siğillerin ortaokulun o bol sivilceli ve bol duygusal iniş çıkışlı ergenlik zamanlarına denk gelmesi ise bu kabusu tam bir michael haneke filmine dönüştürdü. yeni tanışılan herkes öncelikle ellerime bakıyordu. kızlarla girilen ortamlarda eller genelde cepte veya kollar bağlanmak suretiyle, eller koltukaltlarına gizleniyordu. artık ben de haneke filminin bu senaryosuna kendimi fazla kaptırmış olmalıyım ki bazı siğilleri jiletle kesmeye başladım. ama film bitmek bilmiyordu bir türlü. gel gelelim günün birinde soma'da tanınan ve sevilen nur yüzlü şükrü dede*'yle tanıştım. şükrü dede siğilin psikolojik olduğunu, geçmesini gerçekten çok isteyip dua edersem geçeğini söyledi. dua ederken de incir (bizim orda yemiş deyipdurular) yaprağının sütünü siğillerin üzerine sürmemi söyledi. ertesi gün arka bahçede bulunan yabani incirin dibine oturdum. ve artık beni bezdiren, insan ilişkilerimi sekteye uğratan bu siğillerin geçmesi için resmen yalvararak dua ettim.

    tam 2 gün sonra, her sabah birlikte okula gittiğim arkadaşımın "oha siğillerine ne oldu?" cümlesiyle ellerimde bir tane bile siğil kalmadığını gördüm. işin ilginç tarafı siğiller birden geçti. yani bir "yavaş yavaş geçme, kaybolma" safhası yaşanmadı. bir sabah, ben bile farketmeden kaybolmuşlardı. artık funny games bitmişti. mutluydum. mutluyum.

    (bkz: bu da böyle bir anımdır)
1903 entry daha
hesabın var mı? giriş yap