138 entry daha
  • aralık 1933'te toplanan komünist enternasyonal'in xiii. plenumunda, faşizm tanımlaması şu şekilde yapılmıştır: "faşizm, finans kapital'in en gerici, en şövenist ve en emperyalist öğelerinin açık terörist diktatörlüğüdür. faşizm, tekelci sermayeye, küçük burjuvazi arasından kitle tabanı edinmeye çalışır ve bu amaçla çalkantı içinde bocalayan köylülere, zanaatçılara, hizmetlilere, memurlara ve özellikle büyük kentlerdeki sınıfsızlaşmış ögelere yönelir. işçi sınıfı içine sızmaya da çaba gösterir." *( üçüncü enternasyonal 1919-1943, s.224, belge yayınları, ekim 1979)

    dikkat edilirse günümüzde kullanılan faşizm teriminin, faşizmin gelişme koşullarını, niteliğini, tehlikelerini ve olumsuzluklarını ilk defa ortaya koyarak onu gerçek anlamda açıklayan komünist enternasyonal'in yaptığı tanımlamadan oldukça ayrıştığı ve giderek daha genel bir ifade halini aldığı görülebilir. bilimsel olarak yapılan bu tanımlamanın, gündelik bilgi niteliğindeki faşizm tanımlamasından en temel anlamda farklılık gösterdiği nokta, faşizmin tekelci sermayenin ve finans kapital'in güçlenip palazlandığı ve kapitalist sistemin içine düştüğü kriz ortamından, hakları için mücadele eden emekçi kitlelere karşı açık devlet terörü uygulayarak, açık diktatörlük koşullarını ve köleliği zorla kabul ettirerek, krizin bedelini işçi sınıfına ve emekçilere ödetmeye çalıştığı bir ortamın varlığıdır.

    kavramı ve olayları tarihsel materyalizm açısından ele aldığımızda, örnek olarak, mustafa kemal döneminde türkiye'de gerek işçi sınıfına karşı, gerekse bazı azınlıklara karşı saldırıların olduğu, diktatörce uygulamaların söz konusu olduğu, ancak o dönemde iktidarı yeni ele geçirmiş burjuva sınıfının, henüz tekelci sermaye veya finans kapital niteliğinde olmadığı gerçeğiyle karşılaşılmaktadır.

    öte yandan komünist enternasyonal 1933 yılında açıkladığı kararlara ilişkin belgelerde "kapitalistler artık diktatörlüklerini eski parlamentarizm ve genelde burjuva demokrasisi yöntemleriyle sürdürebilecek durumda değildirler. dahası, parlamentarizm yöntemleri ve genelde burjuva demokrasisi, kapitalistler için hem iç politikada (proleteryaya karşı mücadele) hem de dış politikada (dünyanın emperyalistçe yeniden paylaşılması uğruna savaş) bir ayak bağı durumuna gelmiştir. bunların sonucu olarak sermaye, ülke içinde açık, terörist diktatörlüğe, dış politikada da, emperyalist savaşlar için dolaysız bir hazırlık anlamına gelen sınırsız bir şövenizme geçmek zorunda kalmıştır." şeklinde bir ifade yer almaktadır. *(, a.g.e. s.225)

    mustafa kemal'in iktidarda olduğu döneme baktığımızda, bunun 1908'de başlayan ve 1913 yılında kesintiye uğrayan türkiye burjuva sosyal devrimi sürecinin devamı niteliğinde olduğu, iktidarı yeni ele geçirmiş olan türkiye burjuvazisinin, batıdaki tekelci sermayenin ulaştığı seviyede gelişim aşamalarının bazılarına erişemediği ve kemalist iktidarın da bu bağlamda, emperyalist savaşlara girişmekten ziyade komşularıyla iyi geçinmek amacını güttüğü ve batıdaki anlamda olmasa da parlamentarist yöntemleri ön plana çıkardığı bir tabloyla karşılaşılmaktadır.

    ayrıca, tekelci sermayenin açık terörist diktatörlüğü yalnızca parlamentarizmin ortadan kaldırılması ve emperyalist savaşlarla değil aynı zamanda toplumun tüm ezilen kesimlerine karşı gerici uygulamaların hayata geçirilmesiyle de vücut bulur. "burjuva hükümetler faşist diktatörlük kurulmadan önce belli birtakım ön aşamalardan geçerler ve faşizmin yönetimi ele geçrimesini doğrudan doğruya mümkün kılan birtakım gerici tedbirler alırlar." *( ,dimitrov, georgi; faşizme karşı birleşik cephe, s.. 89 evrensel yayınları)

    mustafa kemal'in dönemine baktığımızda ise, iktidarı yeni ele alan ve henüz tekelci sermaye aşamasına erişmemiş olan burjuvazinin, ticari hayatın gelişmesine ayak bağı olan "ulema" kesiminin etkinliğini kırmaya çalıştığı ve kadınların toplumsal yaşama katılımı, laiklik, modern ölçülerin ve harflerin kabulu, bilimsel vergi politikaları gibi konularda, çıkarlarına uygun olarak ilerici bir tavır sergilediği bir ortamla karşılaşılmaktadır. bütün bunlar, faşizme karşı birleşik cephe siyasetinin yürütüldüğü ve ikinci emperyalist paylaşım savaşı'nın yaklaşmakta olduğu dönemde, üçüncü enternasyonal'in faşizmi tanımlarken ortaya koyduğu gerçekler ışığında ve politika belirleme noktasında, faşist iktidarları ifade ederken, mustafa kemal'in öncülüğündeki dönemin türkiye'sini neden bu gruba dahil etmediği sorusuna da cevap vermektedir.

    faşizm bir iktidar değişikliği veya bir politika bütünü değildir. bir sürecin sonucunda ortaya çıkan toplumsal-tarihsel gelişim içerisinde sınıf çatışmasından doğabilen süreçlerden biridir. tarihimize baktığımızda, faşizmin ideolojik ve pratik anlamda ortaya çıkması için gerekli koşulların oluştuğu 60'lı yılların sonu, işçi sınıfının örgütlülüğünün yeğinleşmesine paralel olarak, faşist odakların ve hatta dündar taşer gibi ideologların ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir (bkz: dündar taşer/#15064541). faşist uygulamaları her zaman kullanan burjuvazi, 12 mart ve 12 eylül dönemlerinde sistemli ve açık diktatörlük koşullarını yerleştirmeye çalışmıştır. 12 mart faşizmi bu anlamda işçi sınıfının örgütlü mücadelesi sonucunda yıkılmış ancak 12 eylül faşizmi, burjuvazi içindeki kliklerin çıkar çatışması sonucunda zamanla etkisini yitirdiyse de, belli ölçülerde kalıcı olabilmiş ve 2000'li yılların sonuna doğru, bunun içinden, onun bir ürünü olan ama ondan ayrışan başka bir açık diktatörlük düzeni çıkıvermiştir.
623 entry daha
hesabın var mı? giriş yap