8 entry daha
  • bu film kıyıda köşede kalmış, itilmiş, ezilmiş, çirkin ördek yavrusu bir filmdir. leone denince akla en sonlarda gelen bile değil, akla gelmeyendir. oysa bir bilseniz özünde ne kadar iyi bir film olduğunu, önemli olanın ruh güzelliği olduğunu. özetle şunu diyorum, tam bir tanısan seversin filmi. feşmekanı şöyle:

    diğer leone filmlerinden oldukça farklı. yine bildiğimiz yakın planlar var ama uzun sessiz planlar yok mesela. çatışma var ama pistol yok. kanımca da en iyi leone senaryosuna sahip. çok katmanlı hikaye, sağlam altmetin, çetrefilli karakter; hepsi maaile mevcut.

    altmetin dedik, alalım merdaneyi elimize; açalım biraz. malum, film aslında bir devrimi anlatıyor, daha doğrusu devrim olayını masaya yatırıyor. misal v for vendetta gibi idealize etmekten ziyade bildiğin devrim üzerine kafa yoruyor. aslında sorguladığı da biraz şu: herhangi bir örgütlenmede lider kavramı ne kadar önemlidir, mevzubahis liderin devrim sonrası iktidarının diktatörlüğe uzanan sürecin başlangıcı nasıldır... leone bu düşünceyi bakunin'e paralelliyor ve bana kalırsa yanlışlıyor; olayı anarşizmde bile alt sınıfı yöneten bir lider ihtiyacına bağlıyor. nasıl bağlıyor, kısaca onu anlatayım spoiler eşliğinde.

    açılışta bir yemek yeme sahnesi var, leone'nin gördüğüm en etkili yakın plan kullanımı mevcut. üst tabaka yemek yerken ağızlara yapılan closeup istenen etkiyi tam anlamıyla sağlıyor; sınıflar arası uçurum farkına vurgulu diyaloglar da arkadan veriliyor. burada juan'la tanışıyoruz. "çirkin" gibi görünse de onun kadar uyanık değil, ben ekmeğime bakarım tipolojisinde bir adam. devrimle işi yok. o noktada john ortaya çıkıyor; kitap okumayanları yönetecek bir okuyan. geçmişi çetrefilli, yaşadığı ilginç bir üçlü arkadaşlıktan yadigar anılarla paralel anlatılan karakterin juan'la arkadaşlığı bir yeniyi eskinin yerine koyma çabası gibi gözüküyor. eski arkadaşlığında paylaştığı kadınken burada devrim düşüncesini paylaşıyor yeni arkadaşıyla ama arkadaşının bundan haberi yok. bir kontolsüz gücü yönlendiriyor.

    istenmeden de olsa yapılan devrimden sonraki pusu sahnesi ve filmin genelinde gördüğümüz asker tipi de oldukça dikkate değer. zira filmin başında bahsedilen devrimin kanlı olma gerekliliğinin sebebi olarak ordu gösteriliyor gibi duruyor, film bu anlamda da antimilitarist bir noktaya kayıyor. gelelim hikayeye ilginç bir derinlik katan flashbacklere.

    flashbacklerin hikayeye katkısı john'un karakter kazısından ziyade bir sahiplenme, iktidar alegorisinde yatıyor. yoruma açık sahnede john arkadaşını öldürüyor, bana kalırsa kadına tek başına sahip olmak istiyor; son sahnede öpüşme anından sonra john'un ifade değişimini hatırlayın. buna paralel john da trende doktora aynı hatayı iki kere tekrarlamak istemediğini söylüyor ve kimseyi yargılamak istemiyor. devamında da kendisi alt sınıfı yönlendiren konumunda olsa bile filmin sonunda kendini havaya uçurmayı ihmal etmiyor. hissesi; ne olursa olsun militarizmle paralel şiddetin özünde iktidar hırsı ya da onu koruma çabasının yatması.

    filmi sonu demişken; yine bahsettiklerime paralel bir final var. zira john öldükten sonra juan ne yapacağını bilemiyor; ben ne olacağım diye soruyor, bir nevi ona duck you sucker (eğil, salak) diyecek birini arıyor. ondandır leone; anarşizm de olsa, devrim de olsa olayı lider ihtiyacına getiriyor özetle. ancak diktatörlük bağlamında iş liderde bitiyor, son örneklerden che'ye bakılabilir misal.
42 entry daha
hesabın var mı? giriş yap